11 Ağustos Nevyork sergisinde Türk günü DEBIİYA a Milli edebiyatımızı batırmak doğru mu? YAZAN: HALID FAHRI OZANSOY Hokkabazın zaferi Bir Fzansız gazetesinde okudum: Bir macera romanı mükâfatını kazanan mü- n şerefine büyük bir lokantada bir ziyafet v yormuş. Sofranın en neş'eli zamanında, davelliler srasında bulunan hokkabazın biri bir takım hünerlerini göstermeğe başlamış. O da ren de herkes romancıdan yüz çevirmiş, hokkebazı dinlemeğe ve onun ustalık - larını alkışlamağı koyulmuşalr. Böyle - likle ziyafet daha bir müddet devam et- mişse de. bay hokkabaz hünerlerinin 80- nunu getirmediğinden dağılma zamanın- da da zavallı müellifi hiç düşünen olma- mış. Artık ayrılırlarken «Çöller Kral» müellifinin elini sıkmağı da unutmuşlar mu, bilemem. Yalnız okuduğumdan şunu anladım ki, bu edebi ziyafetin asıl krah mahud hokkabaz olmuş! Ne gülünç, fakat ne İmzin surette düşündürücü bir vak'a! Burada, bir macera romanı müellifine, hokkabaza inad kendim alkış tutacak değilim. Maamafih, bu sözümden, mace- ra romanlarını hakir gördüğümü de san- mayın. Bilâkis garb edebiyatında bun' rın pek fevkalâdeleri vardır. Yazın ta - til aylarında ve bilhassa uzun kış gecele- rinde insana çok heyecanlı sastler yaşa » tırlar. Bu sebebden dünya edebiyatı pi- yasasında okuyucuarı en çok olan mü- ellifler de bunlardır. Öyle iken, bakın, bir hokkabazın parmaklarını ve çenesini oy- natmasile derhal tahtından düşüyor ve ö- teki onun yerine alkışları kendisi top - luyor. Artık düşünün: okuyucusu ve an- layıcısı daha az olan yüksek edebiyatçı: lar böyle bir rakib karşısında nasıl boz- güns uğrarlar! Demek ki asrın hokka - baza edebiyatçıdan daha fazla kıymet vermesi, sadece artistik değil, sosyal bir hâdise de telâkki edilmelidir. Esasen dünya sulhünü sihirbaz tehdid değnek le bozmağa çalışan bir takım mihver- ci politika hokkabazları da ihtimal böyle psikolojik bir hâletle karşılaştıklarından alâkayı uyandırıyorlar! “Anadolu,, ve “Anadolu yol notları,, İşte biri manzum, diğeri mensur iki ki- Büyük elçimiz Türk pavyonu önünde Amerikan bahriye askerlerini teftiş ederken Mm tab: ikisi de anayurddan sevgi ve coş « | kunlukla bahsediyor. Yalnız şu farkla: nğsir, tam manas zenlist, Hattâ, en basit, en lüzumsuz teferriatı bile yolcu. huk hatıraları arası p gidiyor. Şair ise, romantik bir heyecanla, ulus kütlelerine hilab ediyor, Bir kısmı arız, bir kısmı hece ile Yazılmış o zumelerin acı günlerden parçaları da var. Fakat as, sıralayı; zevkle oku- Sinema san'atkârları içinde halkı en #azla güldürenlerden biri hiç şüphesiz Stan Laurpldir. Onun arkadaşı Hardy ile çevirmiş olduğu filmler herkes tarafın- dan çok beğenilmiştir. Daima güler yüzlü görünen ve halkı güldürmeğe uğraşan Stan Laurelin hayatı şimdiye kadar pek hazin bir surette geçmiştir. Müteaddid defalar evlenmiştir. Onun evlenme ve boşanma maceraları sinema mecruaları- nı haftalarca, hattâ aylarca meşgul et- miştir. Bu maceraları okuyan halk mu- hakkak ki katıla katıla gülmüştür. Bu- nu da san'atkârın icad eylemiş olduğu 'komiklik sanmıştır. Halbuki biçare Stan Laurelin hususi hayatı bir faciayı andır. maktadır. Öyle bir fac'a ki belki de son perdesi bir emrazı asabiye hastanesinde neticelenecektir. Stan Laurelin mubtelif zevceleri ile geçirmiş olduğu hayat o kadar garibdir ki bunun hakikaten Hollywooddan gayri “e mahalde cereyan eylemesine imkân yoktur denilebilir. Komik bir san'atkârın güldürücü ol- nan kısımları, zilli zafer ve inkılâb ha-| vası içinde yazılmış olanlarıdır. Şair Meh | med Faruk Gürtunca, muhakkak ki naz- mı sühuletle kullanan. misraları istediği gibieğip bükınesini bilen olgun bir san'at İktr. yalnız bir tek kusuru - o da vaktile yazdığı manzumelerde göze çarpıyor - sürekli ve uzun lirizmi daha kısa ve top- luya tercih edişidir, Burada ona her şii- rin destanlaşması doğru olmadığını derin sevgimle hatıriştırım. Sonra şunu işaret etmek isterim k!, kendisinin uzun mân - İzume nev'inde er fazla ve ihtimal tek ba- şına muvaffak olduğu şekil, smanzum hi- kâyes nev'idir. Son devir edebiyatımız- da bu mev'i anun kadar muvaffakiyetle kullananı da hatırlamıyorum. Manzum «Anadolu» kitabının mühim bir hususi- yeti de, san'aikâr ressam Münifi'n yap - tığı tablolarla süslü olmasıdır. Her biri, canlandırdığı yazılar kadar kıymetli bi- rer san'at eseri olan bu resimler, öyle diyebilirim ki, bizde edebi bir eseri ilk defa süsliyen bedialardır. Ah alıcısı ço - alsa, bizde de böyle san'atkârane basil - mış edebi eserler kim bilir ne kadar çak intişar edebilecek! Türkün bu sahada da yüksek zevkine bir tek misal bile insana ne ümidler veriyor! Maamafih hiç şüp - hesiz, yazı san'stkârı gibi resim sar'at - İkârının da bundan daha geniş bir çalışma İ birkiği ile elele verecekleri günler çok w- zakta değildir. | Kaymetli münekkld ve hikâyeci, Nahid İ Sırrı'nın «Anadohi yolu notları». Ankara ve civarı ile Kayseri ve bavalisinde oto - mobille yaptığı bir gezintinin intıbaları- dır. Yurdu yakından tanımak ve tanıt - mak noktasından çok kıymetli müşahe « deler... Yalnız yukarıda da söylediğimiz gibi, otomobilin gecikmesi, filân fabri - kada bir bakkal dükkânını bir bayanın işletmesi gibi okuyana faydalı ve lüzum- Ta bilgiler vermiyen teferruatı bu nevi Jyeslardan uzaklaştırmak daha doğru ©- İlur kanaatindeyim. Tenkid ve hikâyele- rinde daha ölçülü yazan genç ve kıymetli İmeslekdaşımın, bundan sonra seyahat ya- | zılarında da bizi üzümün çekirdeğini a - yırmaktan kurtarmasını samimiyetle di- lerim. Bu küçük tenkidime ilâveten, eses! Tin yazılışmdaki İisanı sadeliği içinde çok tatlı bulduğumu da söylemekliğim hakkı tiraf olur. Ufak, fakat değerli kitabında bizi de kendisile beraber gezip dolaşıyor. muşuz gibi bir tevehhüme sürükliyebili - yor ki, bence, seyahat yazıları için bil - hassa aranacak hususiyetlerden birisi de budur. Kâzım Nami Duru Ustadımızın bir fiskesi Son çıkan Varlık mecmuasında peda - i >“) El Lorek (Solda), arkadaşı Hardi ile birlikte ması icab eder. Bu ayni zamanda kendisi için bir vazifedir. Komik san'atkârların hususi hayatları «neş'elis olmadığı sabit olmuştur. Onlar yaralılıştan asık surat- lıdırlar. Pek azı istima edilmek şartile bedbahttırlar. Hattâ bu hususta bir de tarihi yahud tıbbi bir tetkik mevzuu da çikabilir. Bu mevzu şudur: Timarhane- lerde hayatlarını bitirmiş olan; içkiye goji âlimimiz Bay KA «Edebi bir konuşma» serlevhalı bir ma « kalesi var. Pedagoji kadar edebiyat bil « gilerinde de mütehassıs olan üstadın, w- zun vzadıya Rus edebiyatından bahse - den ve bu edebiyatı yücelten makale sonunda bugünkü Türk edebiyatını kü - çültmekle sona eriyor. Bilhassa şöyle bu- yuruyorlar; «Bizde edebiyat, bir odu veya şehrin kapılarından dışarı çıkmıyor. Şairleri « miz. kendi ruhları içine dalarak ilhamla- rıni oradan syırıyorlar. On yılın için. de tahakkuk ettirdiğimiz hayat ilerleme- sinden henüz hiç biri yerinde ve zama « mında tatbik edilerek edebi bir renge bo- yanmamıştır. En ileri görünenlerimiz, ni- hayet Fransiz kültüründen takındığımız gözlüklerle Türk kâfnatına bakıyoruz. Halbuki o gözlükler bize, kendimizi ken- dimiz olarak iyice görmeğe yarsmalı idi, Bir Türk milli edebiyatının doğuşunu tebşir eden eserleri göremediğime acını yorum.» Doğrusu üstad darılmasın amma, bu satırları okuduktan sonra ben de önün mübelâğalı ve hakikatleri tersin& çevi » ren görüşüne acındım. Zihnimde bugün. kü Türk edebiyatçılarından birçoğunmm eserleri canlandı: Faruk Nafizin, Orhan Seyfinin, Behçet Kemalin ve daha pek çok orta yaşlı veya genç şairlerin vatan ve milliyet duygularile dolu şiirlerini ha- tırladım. Sonra Akagündüzün, Halide E- dibin, Reşad Nurinin, Yakub Kaârinin, Mahmud Yesarinin, Sabahaddin Âlinin Sadri Ertemin memleket levhaları çizen, Anadoluyu mevzu olarak alan roman ve hikâyelerini hatırladım. Ve deha uzun hatırlamağa lüzum görmedim. Çünkü mil$ mevzuda, bilhassa büyük Türk in. kılâbına dair yazılmış pek güzel mansum ve mensur piyeslerimiz de oldukça ka » barık bir yekündur. Hâsılı Kâzım Nami üstadımız müste « rih olsunlar. Bugünkü Türk edebiyatı, memleket içini gösteren eserlerden bir kısmını vermiştir. Fazlasını zâten hepi « miz özlüyoruz. Fakat bütün milli bir e « debiyata topyekün «yoktur» hükmünü Yapıştırmak her halde pek haksız bir yafta olur. Hele Rus edebiyatının kıy « metini anlatmsk için Türk edebiyatını yere batırmağa gönlümüz hiç razı ol malıdır. Çünkü bu iddiada çok e niş bir tekerlemenin sadece kulağa hoş gel - miyen bir çınlayışı kalmıştır. Bu satırlarımı ben de üstadın makale- sindeki son telehhüf nldasile kapıyorum, — Ne yazık zum Nami Duru'nun Halid Fahri ——— SİNEM A|-a— Senede 200.000 lira kazanan, fakat hayatı bir facia olan meşhur komik kendilerini kaptırmış bulunan, intihar e- den ve münzevi bir hayata saplanmış 0- lan komik san'atkârlerm istesini yap- mak. Muhakkak ki yekün pek kabarık o- lâcaktır. Hollywooddaki komikler de bu kaideye tâbi bulunmaktadırlar, Charlte Chaplin bir melânkoliktir. Da. ima inzivaya çekilmekten hoşlanır. Buster Keaton birkaç defa timarhane- ye girip çıktı. Koca Fatiy hayatıma kıydı. M. C. Fields meyhane kütüğü oldu. Stan Laurele gelince... O, evlenmek, gene evlenmek, daima evlenmek ile vâa- kit geçirmektedir... Sebebini bilen ş tur. Belki kendisi dahi sebeb İlk izdivacı nisbeten uzun sürmüştür, Bir kızı olmuştu. Bu kızını o kadar sever. di ki müteaddid defalar karısı i mış olmasına rağmen kızının hatırı için evine avdet etmiştir. Fakat nihayet kas rısı ile tamâmen ayrılmak mecburiyetine de kalmıştır. (Devamı 14 tincü sayfada)