Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
| Bekârlar niçin evlenmiyorsunuz? <: Haküy 'e Tei i 8 Sayfa k Erkekler diyorlar ki « Kadınlar maskelidirler. Gördüğümüz hakiki yüzleri değildir. Onların mahiyetlerini hâdi- seler ortaya koyar. Nankör, hürmetsiz ve “küstahtırlar. Her günahın membaı kadındır , © A. D. (Akşehir): «Gelirim bir alleyi geçindircek miktarda- du.anngunekadumımwolandnnebk kadın tipi yarattım ve ne de izdivaca te- Ben yüksek tahsil sahibi, 150 lira kazanç- l bir iİnsan olduğum halde gezme ve dans meselesinden dolayı ayrıldık. Karımın baş - kasının kollarında dans etmesine taham - ıdıbı“wetün.mkeumz.benidedü d dLAkşımyatağaymmnpaxhnmıln- mül “dum. Bence bu zelilâne yaşa - maktır. Ben eski Türk yasasına göre hare - ket denim. Silâhımı, — atımı, karımı dirince kendi kendime «Niçin iyo- rum?» Diye soruyorum. Bu suali evvelce de kendime sormuş olmalıyım ki, evlenme- ka- rarı gizlice kafama yerleşmiş ve sonra artık unutmaya başlamışım. Her erkek gibi, ben de,İnkâr edemem, ka- dan aile yuvasının oksijenli temiz havasıdır. Fakat bu havayı gene kirleten kadındır. bazan, muhtelif vesilelerle öyle hareketler yapar, manasız mücadelelere kalkar ki, bu Buretle erkeğin kalbine bütün ömür boyun- ca kanayacak bir yara açar. Kadınlar maskelidirler. Gördüğümüz ha- bürmetisiz biraz da küstahdırlar. Her güna- 'hım membal kadındır. İnsafsız mahlük! Kalbime akıttığı bir dam la zehirle onu kullanılmaz bir hale koydu. Evlenmek ümidlerini de..» ü © Halim Necati Çandır (Anka- raj: ı)Bıeün. dünyada hiç bir adaletin ve vic- danın veremiyeceği haksız bir kadın muha- kı sinin kararı ka da, kalbi istırab, “keder dolu, bedbaht, felâket içinde kalan dim. Karım öğretmendi. İki çocuğumuz oldu. Bakamadık, öldüler, Dört sene beraber yaşadık, bu müddet zarfında bir kap yemek hatırlamam. İkaatsizdi, her önüne gelenle dansetmeme - gini söyledim. Dinlemiyordu. İstediğimi ya- parım, istediğim yere giderim, canım isterse, işine gelirse şimdi kocadan bol ne var, di- yordu. Bayanlar, siz kendinizi ne hakla müdafaa ediyorsumuz. Müşfik zannettiğimiz sizler, da- ima ateşle oynamaktasınız. Bundan zevk a- hyorsunuz. «Kadın deniz gibidir, in k kimseye emanet edemem. İşte benim derdim ve cevabım.» © A.R. (Elazığ): «Anketinizi ötedenberi, derin bir alâka ile takib etmekte idim. Ancak son günlerde ba- zı bayanların sırf nazariye olarak ileri sür- dükleri iddialarına, erkekleri susturmak, a- ğir basmak arzularına karşı 23 yaşında bir Kadınlar diyorlar ki “ Erkekler erkektirler, onun için nankör, sadakatsiz, ego- ist ve kısa düşünceli ve kibirli olurlar ! ,, © Şükriye, Boğaziçi: «Ben, erkeklerin fena olduklarını bilmi - yorum. Erkekler, erkekdirler — ve yaptıkları şeyleri fenalık olsun diye değil, erkek olduk- ları için yaparlar. Meselâ kabadırlar; erkek — oldukları için kendilerini mazur görmek lâzımdır. Egoisttirler. Fakat elden ne gelir, madem- ki erkekdirler egoist olacaklardır. Nankördürler, Bir kadının — kendileri için yaptığı bütün fedakârlıkları gayet büyük bir kolaylıkla — unutabilirler. O fedakârlıkların şükran borcu kendilerine ağır gelir, ödeme- ğe cesaret ed. dler. Çünkü fedakârlık an- cak mütekabil fedakârlıkla ödenebilir. Er - keklerin egoist olduklarını da daha yukarı- da söylemedik mi? bekâr olmak sıfatile cevab k İstedi İsterdim ki susayım ve münakı Sadakat nedir bilmezler. Bir erkeğin bir ça takib edeyim: Fakat onların bu hücumları bana susmak değü, bilâkis bağırmak arzu - sunu verdi. Bir bayan: «Erkeklerin hepsi sarhmş, hep- si züppe, hepsi kumarbazdır.» diyerek hepi- mizi bu çerçeve içinde toplaması beni çok müteessir etti. Bu bayanın maalesef haki - katleri görmek ve takdir etmekten çok uzak olduğunu söyliyeceğim. Muhitinde — tanıdığı erkeklerden kaçı kumarbaz, — sarhoş, züppe vasıflarını üzerinde cemetmiştir. Ve acaba gece gündüz rakı içen bir erkeğin neden iç- tiğini bir tahkik etmiş midir?.. Bir erkeğin hayatında en büyük fırtınayı kadın koparır. Ve yine en fena erkeğin ha- yatına nizamı kadın verir. Yine bir bayan, erkeklere züppe diyor, al- hk, pudra sürenlenden bahsediyor. Hakiki erkeği mü d dığı için bu bayana teessüf ediyorum. Fakat yi- ne de merakla kt. imi rum:; Tarif ettikleri pudralı, boyalı — erkek Bu kuklalardan aramızda kaç tane bulabi- lirsiniz? Şimdi kendi fikrime geleyim: Lise yum, 75 lira la bir dai - rede memurum. Vaziyetim evlenmeğe pek müsaid.. şimdiye kadar birkaç kızla tanış - tım, seviştim. Fakat hepsine de veda ettim. Çünkü: Ben öyle bir eş istiyorum ki, iki karpuzu bir koltuğa sığdıran cinsinden — olmasın!. Bu da aranmakla — bulunmıyacak derecede &y olmaz ha» diyen şair ne güzel söylemiştir. Eğer bu faziletli şalr sizin şimdiki halleri- nizi görse, kim bilir ne kıyametler koparır- dı. Berbest hayata atıldınız. Bu bir inkılâbtır; başmız döndü. Metin olanlar sarsılmadı. Bu geçidi geçerken iradesi zayıf ve metin olmi- BZ tkâ Şim dikiler hayal ile hakikatı ayıramıyor, neler tahayyül ediyorlar, neler.. Bonra kendisini erkekle müsavi addetmiyen bir kız arıyo - rum. Nihayet bir.kadın olduğunu ve Allah tarafından kadin olarak yaratıldığını ha - tırlasın; erkekle yarış etmesin! Bu vasıfla- rı haiz bir kız bulamıyorum, Bulacağımı da pek um, O hal de evlenemiyeceğim de..» Nusret SafaCoşkun sadık kalışı pek ender bir şeydir. Böy le erkeklere onlar aralarında şu sözü söy - lerler: «Cennet öküzül» y Erkekler, kısa düşüncelidirler. — Akıllı bir kadın onların bütün — bu kusurlarını iyice bildikten, onun zâf ve yüksekliklerini yakın dan tanıdıktan sonra, onu bir parmağile i - dare eder. Çünkü o idare ve sevkedilebilir. Yalnız sevk ve idare edilmekte olduğu ken- disine ihsas edilmemek şartile... Çünkü hindi gibi kibirlidir, böbürlenir ve kabarır ve isyan eder. Onun için erkekler bizim aleyhimizde ne- ler söylerlerse söylesinler, ben onlara sade- ce: «Erkek!» demekle mukabele ederim, başka bir söz ilâve etmem.» © Faize Konya: «Erkeklere müthiş içerliyorum. — Neden durmadan, üşenmeden — kadınlarla uğraşıp duruyorlar. Kendi kusurlarını kendi gözleri görmüyor mu? Ne fena şeyler söylüyorlar. — Söyledikleri ahlâkta ve tıynette olan kadınlar, Türk ev- lerinin hiç birinde bulunmaz. Bunlar sokak kadınlarıdır. Ve biz bu erkeklerin aklına şa- şarız ki iki sokak kadını tanıyınca — onları 'Türk aile kadını diye telâkki ediyorlar. 'Türk ailesinin kadını ve kızı gül gibi ter- temiz, yüksek seciyeli, çalışkan, kanaatkâr, dürüst namuslu insanlardır. Bu erkekler birer anne karnında dokuz ay yaşadıklarını ve onları dünyaya bir kadının getirdiğini, dokuz ay canile, kanile besledi- ği bu çocuğu sonra da südile doyurduğunu ve en nihayet bütün hayatını ona bir esir gibi vakfederek büyüttüğünü nasıl unutabi- liyorlar?... h Kadına kötü demek ayıbdır. Kadın kötü değildir. Fakat dünya yüzün- de kötü kadın da bulunur. Kötü erkek bu- Ben bu şikâyetleri manasız buluyorum. Yok birisi evlenirken kendisinden şu kadar ağırlık istemişler.. yok karısı manto şapka (Devamı 10 uncu sayfada) MİZAH Haberi çocuktan al! ISMET HULÜSİ 'YAZAN: Apartıman sahibinin oğlu, dadısile be- raberdi. — Bir oyun oynıyalım! Dedi. Dadısı sordu: — Ne oyunu? Apartıman sahibinin oğlu düşündü: — Buldum, diye bağırdı, hele sen ev- deki boş kibrit kutularını topla! — Dadı, beş on kibrit kutusu getirdi.. çocuk bunları yanyana dizdi: — Bunlar kiralık, şimdi sen kiracı ol gel! Dadı, odadan çıktı, tekrar içeri girdi: Ben kiracıyım! Kaç kişisiniz? Dört! Kaç odalı apartıman arıyorsunuz? — Dört.. Kibrit kutularına baktı: — Size uygun bir apartımanımız var. Kirası da pek ucuz, yüz elli lira. Vereme- 'yiz diye sakın korkmayın.. yemez, içmez, elbise giymez, sokağa çıkmazsanız mun- tazaman kirayı verebilirsiniz.. fakat yi- yecek, içecek, gezecek olursanız gene korkmayın, o zaman siz kirayı vermezsi- niz amma ben alırım. Eşyanızı haczetti- rir, satarım.. aylığınızı haczettiririm. As partımanda kusur mü buldunuz?.. Kat'i- yen, gerçi bir tarafı kapalı amma.. burun ehemmiyeti yoktur. Gerçi odalar küçük amma, küçük oda bilhassa sıhhat için faydalıdır. Gerçi üst kattakiler biraz gü- rültücüdürler amma, siz daha fazla gü- rültü eder, onların gürültülerini bastı- rırsınız, olur biter!. * Kumaşcının çocuğu arkadaşlarile oyun oynamak için sokağa çıkmıştı. Arkadaş- ları kaydırak oyununu teklif etmişlerdi. Kumağşçının çocuğu arsadan topladığı ki- remid parçalarını arkadaşlarına uzattı: — Bunlarla oyniyalım, halis İngiliz ki- remididir. * Karikatürcünün kızına bir bebek he- diye getirmişlerdi. Karikatürcünün kızı bebeğe baktı, yüzünü buruşturdu: — İyi değil! Dedi, bebeği kaldırdı, yere âttı. Benes ğin burnu ezilmişti. ağzı çarpılmıştı, bir kolu, bir bacağı kırılmıştı. Karikatürcü- nün kızının yüzü güldü: — Ne güzel oldu, dedi, şimdi bununla oynarım. Â Ki g Müşterilerine veresiye mal veren bak- kalın kızını, muallim tahtaya kaldırdı! — 15 yaz! Dedi, bakkalın kızı 30 yazdı. Muallimı — Altına 5 yaz! Dedi, bakkalm kızı 10 yazdı. Muallimi — Altına 20 yaz! 4 Dedi, bakkalın kızı 40 yazdı, Muallim! | — Yekün yap, kaç olduğunu söyle! Dedi. Bakkalm kızı güya yekün yap- — tı, söyledi: Ş — 160. — * j Bir arkadaşı, otobüs kondüktörünün oğluna misafir gelmişti. Kapıdan giri- | yordu: İ — Seninle oyun' oynarız. ; Dedi, otobüs kondüktörünün oğlu se- — Gel, gel, gel oynıyalım! Bir müddet birlikte oynadılar. Arka- daşı, otobüs kondüktörünün oğluna: — Ben gideceğim! : Dedi. Otobüs kondüktörünün oğlu, ar- kadaşını ceketinin yakasından yakaladı,; kapıya kadar sürükledi. Bir tekme vurup kapıdan dışarı attı ve arkasından hızla kapıyı kapadı. iş 9 * A Kadın berberinin oğlu evlerinin bah- çesine çıktı. Bahçede beyaz güller vardık.. Hepsini kırmızı mürekkeble kırmızıyaâ boyadı. Bahçenin bir yanına salata dik“ | - mişlerdi. Kadın berberinin oğlu evde sa: | rı boya buldu. Salataların yapraklarıni | da teker teker sarıya boyadı. ti * | İ Bestekârın çocuğuna bir musiki muat (Devamı 10 uncu sayfada) KÖYDE Bereket versin Osman Bey ve biraz sonra genç kadın göründüler. Osman Bey dedi ki: — İsterseniz Filiboza — uğrayalım. Öyle dönelim, biraz sapa düşer amma. siz de meraktan kurtulursunuz. — Yol müsaid mi? — Araba yolu. Bu mevsimde daima yol vardır. Köylüler tarla içlerinden dağ kıyılarından gide gele yol yapar- lar, dere üstünde sağlam bir taş köprü de vardır. Vildan: — Şu Filyoz çiftliğini ben de merak etmiye başladım baba. Buraya kadar gelmişken gidelim allahaşkınıza, — Haydi öyle ise, dedim. Geçin di- reksiyona. Dönüşte — kullanacağınızı söylemiştiniz. %ekirge gibi sıçradı. çümüz bir sıraya oturduk. Direk- siyona yardım ihtiyacı olur fikrile be- ni ortalarına aldılar. Şimdi orman içinden bir başka yol tuttuk. O kadar dar ki ancak tekerlek- ——— Kİ DOST ler geçiyor. Bir kamyon olsa geçemi- yecek, başımıza dallar sürünüyor. Tıp kı Belgrad ormanı gibi. Osman beyin bahsettiği dereyi taş köprü üstünden geçer geçmez ormandan çıktık. Şimdi fundalık ve çayırlık bir arazi ortasın - dan gidiyoruz. Osman bey sağ tarafta- ki yüksek sıra kayaları gösterdi: - — Bunlara Ceneviz mağaraları der- ler. Nihayetine kadar giden olmamış. Ben bir zamanlar merak ettim. Birkaç elektrik projektörü ile yüz metre ka- dar ilerledim. Fakat rutubetle beraber ağırlaşan hava beni korkuttu, döndüm. Bu mağaraların Şamlar gölünün hiza- sınca İstanbula kadar gittiği rivayet edilir. Güldüm: — Bizim müstakbel malikânede a- sarı atika da var demek. — Daha neler yok. Çiftliğin kavak ve söğüd ağaçları da meşhurdur. Bura- daki kavaklar kadar boy vermişleri ci- varda yok. Şu soldaki ağaçlığa bakın. Bir küçük çatı görünüyor ya.: — Evet. - — İşte orası çiftliğin su değirmeni. — İşliyor mu? — Tabii. İhtiyar bir değirmenci tu- tar. Taşlık yolda ağır gidiyoruz Osman beye: — FEtrafh nasıldır, dedim, münbit mi? — Fena değil. İyi işlenirse bire on beş alınır. Kalın gövdeli dişbudakların küme. lendiği bir dağ eteğini aşınca ileride uzun kavaklar arasında bir kaç taş bi- na göründü. — İşte Filiboz! Üçümüz de birden haykırmıştık. Öm rümü bağlıyacağım, ve bugüne kadar kazandıklarımı dökeceğim çiftliğe şöy- le alıcı gözüyle baktım. İlk his hiç de fena olmadı. Hele şu uzun kavaklar göklere erişmek için kollarını kaldır « mış, âşıklar gibi ne orijinal. Vildan dedi ki: — Manzara çok güzel değil mi? He- le kavaklara bayıldım. Değil mi Cevad bey. — Güzel efendim, herhalde kökleri nemli olacak. Osman bey tasdik etti: — Dere yanlarından akıyor. — Çiftlikte her halde adam buluruz. -— Korucuları tanirım. Biri olmazsa biri mutlak içerdedir. : İkinci bir taş köprü. Biraz evvel gör- düğümüz kavakların arasından geçtik. Şimdi biri iki katlı olmak üzere üç taş binanın önündeyiz. Başı boş bir köpek havladı. İçeriden omuzunda tüfekle bir adam çıktı. Osman bey tanımıştı: — Receb ağa, sana misafir geldik. Korucu, bu olacaktı. pos bıyıklı, ka- şı gözlerinin üstünde bir çizgi gibi gö- rünen yassı burunlu biçimsiz bir adam. Fakat güler yüzlü. Ya Boşnak, ya Ar- navud olacak. Osman beyin bu taraf- larda nüfuzu var. Derebeyi gibi. Koru. cu onun yüzünü görünce omuzundaki silâhile beraber yassıldı, iki kat oldu. Sonra birdenbire doğruldu: — Beyursunlâr beyim. Osman bey çiftliğe henüz müşteri çıkıp çıkmadığını sordu. Receb ağa: — Geliyor beyim, dedi. Bu hafta üç kişi geldi. N — Beyefendi de almak fikrinde. Bi- ze komşu olacak. Şu daireleri gezdir bakalım. - — Başüstüne beyim. Ara sıra havlamalarla üzerimize sal- mak isteyen köpeği çarığının ucu ile kovarak bizi iç avluya aldı. Buranın iç avlusu Osman beyin bahçesi gibi değil. Bir kaç çınar ağacı, bir de çeşme var. Çırçıplak. Osman bey yüzümün büuruştuğun! | görünce dedi ki: — bi : — Bu bahçe bakılırsa mükemmel 0“| lur. Kaç yıldır el değmedi, buranın sW'| yu daha boldur. yi Güldüm: 4 — Maliye size bir vekâlet verse b€'| yefendi. Miri malları güzel sataca .—.,f nız. Yi Vildan müdahale etti. — Ne yapsın zavallı babam, ı"4 kazanmak için dil döküyor. <8 — Değil mi ya, aferin kızım. Köşke giriyoruz, bomboş. Basık W vanlar, yerlerde ot minderler, taş m Ü divenle yukarı çıkıyoruz. Kendimi of*| çağ şatolarından - birinde zannettif'| Taşıtaş. demirli pencereler. l Vildan: B — L&man gölü kenarındaki Uşi f tosunun küçük modeli, dedi. Çiftliklerde mal sahibinin oturdü? | daireye kule diyorlar. Hakikaten KW İkinci kat daha ferah ve geniş bif lonu var. Tam kütüphane olacak Duvarların kalınlığı bir metreye kın. Demirli pencereler insana eski # | valye şatolarını hatırlatıyor. Rustif' y bir yemek- odası. Yerli ve mermer " masası var. Yerler hep mermer.- Burası hepimizin hoşuna gitti. (Arkası vt?