5 Ağustos 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SAT A F KSa — —— geçmeğe, bugünkü siyaset şartları için- | | zimkâr bir şekilde vazivet almak suretile SON POSTA os B Ağustı Hergün Gaida'nın tehdid Politikası azan: Muhittin Birgen Peşte, 2 Ağustos ahud İtalyan muharriri Virgi- nio Gaidanın, dün, Balkanlar- da siyasi vaziyeti tetkik eden yeni bir makale neşrettiğini bu sabahki Pester Lloyd'un Roma muhabiri bildiriyor. Mu- habirin telgrafında uzun bir hülâsası ve- rilen bu makalede, Balkan devletlerinin bugünkü dünya politikası içinde tuttukla- Tı siyasetin birer birer gözden geçirilmiş olduğu anlaşılıyor. Bu arada, İtalyan muharririnin en ziyade beğenmediği si- yaset, Türkiyenin sıyasetidir; mademki o bu siyaseti beğenmiyor, şu halde bu, bizim için takib ettiğimiz siyasetin gayet doğru ve Türk menfaatlerine gayet uy- gun olduğu neticesine varabiliriz. Çünkü bu faşist muharrir, yalnız İtalyanın me- galoman politikasına uygun olan gidişle- ri beğenir. Muharrire göre, Balkan devletleri a- rasında, siyasetine ne ziyade kat'i, vazıh bir istikamat vereni Türkıyedir. Onur. fikrince, Türkiye, Atatürkün istiklâl po- litikasından vazgeçerex, eski «ittifak ve fütuhat» politikasına dönmüştür. Bu si- yaset, hep onun fikrine göre, Balkan devletleri için de, bilhassa Arab memle- ketleri için de bir tehlike teşkil edermiş. * 'Türkiyenin bütün bu yeni siyasetinin fütuhat fikrinden ne kadar uzak olduğu- nu söylemeğe bile lüzum yoktur. Yeni Türkiye, Atatürk devrinde de, bugün de hiçbir zaman fütuhat gayesini gütmedi. Fütuhat gayesini güden bir Türkiye, ne Balkanlarda en hararet!li bir Balkan it- tihadı fikrini müdafaa eder, ne de diğer sahalarda bugünkü siyaset anlaşmaları- nı ve dostluklarını yapardı. Böyle bir si- yaset takib etmek isteseydi, sulh ve sta- tüko cephesine iltihak edecek yerde fü- tuhat ve sergüzeşt tarafına geçerdi. Bu nokta çok aşikârdır; anlaşılmıyan cihet, İtalyan muharririnin fütuhat politikasını sevmeyişidir. Fütuhat fikrinin Avrupada yeniden uyanmasına en evvel önayak ol- muş ve bu uğurda, sırf köyü çobansız bulduğu için, şimdiye kadar bir hayli mühim marifetler göstermiş olan İtalya- nın kendisi için hak gördüğü şeyi başka- ları için batıl görüşü çok bariz bir suret- te göze çarpan bir tezad oluyor. Bununla beraber biz bu tezada işaret ederken, bir daha şunu tekrar ederiz ki Türkiyenin hiç kimseye karşı takib ettiği bir fütu- hat siyaseti yoklur. Hatay — meselesinin hallinin şu srralarda vaki olması, sırf te- sadüfi bir şeydir. Biz Hatay bahsinde ne fütuhat fikri peşinden gittik, ne de o da- va bugünkü dünya işlerile alâkadar bir dava oldu. Hatay meselesi daha milli mücadelenin ilk günlerindenberi mevcud olan bir dava idi. Bu meselenin halli ile Türkiyenin son kararları arasındaki mü- nasebet, sırf bir tesadüften ibarettir; çünkü, biz Hatay meselesini, daha bu 1ş- ler hiç ortada yokken mühim bir müna- kaşa mevzuu yaptık. Davamızı, —müte- madi hamlelerle, adım adım ileri götür- dük. Hatay meselesinin vâsıl olduğu hal neticesi de aşikâr surette gösterir kı Tür- kiyenin Arab memleketleri üzerinde hiç bir gözü yoktur ve Gaidanın yaptığı şey, sadece bir münafıklıktan ibarettir. * Gaida makalesini Balkan devletlerine karşı tevcih etmiş olduğu bir tehdid ile bitiriyor. Hülâsaten diyor ki: «İtalya, halen Balkanların en büyük devleti olmuştur. Eğer Balkan devletie- ri bu vaziyeti idrak etmezler ve orada İtalyanın arzularına muhalif bir siyaset peşinden koşacak olurlarsa vay halleri- nel> _Y Muharrir, Baikanların ne Haheşistan, ne de Arnavudluk olmadığını çok iyi bi-! lir amma, İtalyanın umumi politika to- nunu bir tarafa bırakıp palavradan Vvaz-| de bile, razı olamaz. Bundan dolayıdır ki.l Romadaki masasının üstünden gözlerini Balkanlara çevirerek ve parmağını teh- didle sallıyarak, arada bir, yüksekten at- mayı marifet sayar. Fakat, kendisine Haber verelim ki Balkanlar bundan böy- le bu nevi tehdidlere pabue bırakacak değildir. Türkiye, fütuhatçılık politika- sına ne kadar muhalif olduğunu, İtalya- nın bu tarzdaki politikasına karşı, en a- E Hayati iyi geçirmek _nğesefîîğu İnsan hayatinı muhtelif devrelere ayıran doktorlar: — İlk 40 yıl yükselme, gelişme, 40 dan 50 ye zaman için tevakkuf, 50 der: sonrası işin de inhitat devresidir, derier. Tecrübe gösteriyor ki, devreyi yekdiğerinden ayırar: hat bazı insanlarda biraz evvele veya biraz fakat esas itibarile taksim tarzı doğrudur. ” SÖ Hayat muadelesi karşısında her insanın iki vazifesi var- dır, bu vazifelerden birincisi yükselme ve gelişme devresini mümkün clduğu kadar genişletmek, tevakkuf devresini ise uzatmaktır, ikinci vazife ise her devrede o devrenin icabla- sonraya gelebilir, rını tam ve mutlak olarak yapmaktır. Ancak bu iki vazifeyi bütün bakımlardan ifa etmiş olan insandır ki; — Hayatını iyi olarak geçirmiş sayı'abilir. D Bdi Londra civarındaki plâjlarda bakanla- rın gözlerini oyalıyacak yeni bluzlar gö- rünmeğe başlamıştır. Genç ve güzel kız- ların vücudlerini süsleyen bu bluzları seyretmek plâj meraklıları için yepyeni bir zevk kaynağı olmaktadır. pek kat'i surette isbat etmiştir. Onun bu sulh ve sükün, nizam ve intizam siyase- tini beğenmemekle Gaida tabil rölünü oynuyor ve İtalyanın fikirlerine gayet doğru bir tercüman oluyor. Fakat, ne yapalım, İtalyanm keyfini yerine getir- mek için, Balkanları da onlara bomboş mu bırakmalıydık? Bay Gaidaya haber verelim: İtalyanın düdüğü her yerde ötebilir, fakat, Balkan- larda dinliyecek kulak bBulamaz. Türki- yeye gelince, bilhassa o, Balkanlarda sul- hün, hakkın, nızamın ve intizamın bek- çisi olacak ve Balkan topraklarının bir fütuhat meydanı olmasına, mümanaat için, elinden gelen her şeyi yapacaktır. Hergün bir fıkra Mazeret Bir adam bir bankanın kapısında köfte pişirir, satarmış. Bir gün buna elinde bütün para olan biri gelmiş: — Bozar mısın? Demiş, köfteci mazeret beyan et- — Bozamam, kapısında ticaret yap- tığım bankayla aramızda aktedilmiş bir mukavele var. Ben banka işleri yapmıyacağım, banka da köfte sat- miyacak! U 4 Ahiretten dönen çocuk Bademciklerinden ve larenjinden müz- tarib olarak Londrada bir hastaneye kal- dırılan bu üç yaşlarındaki bebek, daha yatağa yatırılmadan bayılmış, ve öldüğü sanılmıştı. Tedaviye koşan doktorlar, he- men ona adrenalin şırıngası yapmışlar, kalbini masajla oğuşturmuşlar, ve boğazı na da bir boru koyarak nefes temin edip, çocuğu muhakkak bir ölüm- almasını Dgulidin (Bı.'agen den kurtarmışlardır. İngiltere Kraliçesi Rejim yapıyor İngiltere kraliçesi önümüzdeki hafta kırk yaşına basacaktır. Buna rağmen Majeste Kraliçenin son zamanlarda vü- cüdce ne kadar inceldiği, güzelliğini, neş'esini muhafaza ettiği bariz bir dere- cede farkedilmektedir. Kendisinin yarı yaşında olanları kıs- kandıracak kadar düzgün, parlak, toz pembe renkli bir cildi olan kraliçe tabii renkte ruj, ve yanak boyası kullanmakta ve hususf surette hazırlanmış ten ren- ginde hafif bir pudra sürmektedir. Kraliçe son Kanada seyahatinde elde ettiği hafifliği muhafaza etmek arzusun- dadır. Mutedil bir şekilde tertib olunan bir pehriz rejimine aşırı derecede sada- kat gösteren kraliçe, bol bol salata, yeşil sebze ve taze meyva yemektedir. Ame- rika seyahatinden avdette, saray yemek- leri de daha hafif bir şekilde pişirilmeğe başlanmıştır. Sarayda akşam — yemekle- rinde, şimdiye kadar olduğu gibi 6 kab yerine beş kab yenmektedir. Her yemek- te muhakkak surette meyva bulunmak- tadır, Kraliçe en fazla kremali şeftaliyi tercih etmektedir. İ SİLER başüak ile: göstardi, gülüştük. yetduk. Zonguldaklı okuyucumuz Bay şu salırlar yazılıydı. İkincisinde ise: tında da şu satırlar yazılıydı: İ İSTER f İNAN, Geçen gün birkaç arkadaş günün gazetelerini tetkik edi- vorduk. İçimizden biri bir sabah gazetesinde kocanan bır —-Nafia Vekili Ali Çetinkaya, diye başiıryan Bu saoah postacının getirdiği mektub yığınını tetkik edi- zarfın icinden iki gazete kesiği çıktı. Birincisinde: -- Nafia Vekili Erzincanda, serlevhası vardı. altında da Erz'ncan (Hususi) — Nafia Vekili General Ali Fuad Ce- hesoy Frzurum hattını teftiş için buradan geçti. - Kafia Vekili Ali Çetinkaya İzmizde, başlığı vardı, al İSTER bir haberi Hikme'in yolladığı N ANpıs: PS TER İzmir, (Hususi) — Münakalât Vekili Ali Çetinkaya bugün Turgudluya gelerek yeni yapılan garın açılmı resminı yaptı. Bize bu gazete kesiklerini yollıyan okuyucumuz kesik- ler: iğnelediği bir beyaz kâğıdda: — Bu iki kaberin de Son Postada çıktığına işaret ediyordu.| Biz ayni yanlışlığı yapmış olan bir arkadaşımıza gül - müştük, mektukbu alınca: — Gülme komşuna gelir başına, hikmetinin doğruluğu- ru bir defa daha tasdik etmek mecburiyetinde kaldık, mu- hakkak dalgmlığa gelmiş, yanılmışız, yalnız hatayı tasdik edenlerdeniz, işte kaydediyoruz. şurası da var ki, gazeteci Alı Çetinkâyayı yıllardanberi hep Nafla Vekili olarak kay- detti, kaydede ede de dili alıştış sıra gene düşecektir: INANMA! İNANMA! ,;Saresiz bu hataya ara- / vi [ Sözün kısası Tavcı ve biz | ** tj H er cemiyette «tavcı» denilen tip bulunur. Bunlar birçok in- sanları tavlarlarsa kabahati tavcıdan çok tavcıya yem olanlarda aramak icab “2ader. Sırça bir yüzüğü pırlanta diye, fa- kat pırlanta yüzük değerinden yüz kat aşağı satan tavycılardan tutunuz da, bir kostümlük halis İngiliz kumaşını dört beş İiraya verenlere, altın uçlu dolma kalem- lerini otuz kuruşa peşkeş çekenlere, ten- ha yollarda, hattâ kalabalık caddelerde sık sık rastlarız. Bu adamlar bunları nasıl verirler?.. E- ığer sattıkları hakikaten pırlanta yüzük, halis İngiliz kumaşı ve altın kalem ise bunları ya çalmışlardır. yahud da yerde bulmuşturlar. Hattâ yerde bulmaları ih- timali de pek azdır. Çünkü bir kostümlük kumaşın düşürülmesi akla yakın gelmez.. Binaenaleyh çalmışlardır. Bu muhake- meyi yürüttükten sonra bu malh almamak, hattâ hu adamı polise göster- mek vazifemizken mal bulmuş miğribi gibi çullanır, ve istediği parayı verip o- nun sattığını alırsak her halde hareke « timiz ahlâki bir hareket sayılmaz.. Hakikatte onun sattığı mal çalınmış mal değildir. Birkaç yerinde sakatı olan bir kumaştir. Kalemin esasında otuz ku- ruş kıymeti vardır. Yüzük ise dediğimiz gibi sırçadır. Aldıktan sonva işi anlar ve T vaygarayı basarız: — Bu ne rezalet! Halbuki rezaletin, rezil tavcısile cü « rümde müşterek hareket etmişizdir: — Ahlâk sukut etti! Deriz ve kendimizi temize çıkarmasak bile, biraz saf hareket etmiş olmakla it- ham etmek kadar az bir suç yükleniriz. Halbuki bizim, yani tavcıya yem olmuş- ların suçu tavcının suçile ayni âyardadır. 'Tavcı tipi aramızda yaşıyor, Bu tiple mücadele elzemdir. Fakat bu mücadeleyi yalnız polisten, kanundan bek!lemiyelim. Tavcı ile mücadele edecek biziz.. tavcı « dan ucuz mal kapatmak zâfını göster « miyelim, *kk İktısad Vekili | Sergiyi gezdi Dün sabah Ankaradan şehrimize gelen İktısad Vekili Hüsnü Çakır dün öğleden sonra Yerli Mallar Serzgisini gezmiştir. Vekil sergide bütün paviyonlarla ya « kından alâkadar olmuş ve Sanayi Birliği Reisi Halil Sezerle, umumi kâtib Halid Güleryüzden izahat almıştır. Vekil sergi hakkında gazetecilere şun- ları söylemiştir: «— Sergiyi gezdim, çok beğendim. Ge« çen senelere nazaran büyük tekâmül gör- düm- ve bu noktadan sergi şayanı ifti « hardır. Pazar günü Ankaraya dönece - ğim.ı Kıbrıs ve Filistinden seyyah kafileleri geldi Dün, Rumen bandıralı Daçya va - purile Kıbrıstan limanımıza 50 sey « yah gelmiştir. Seyyahlar şehyimizlle bir müddet kalmağa karar vermiş olduklarından, dün otellere yerleşmişlerdir. Seyyahlar, İstanbulun tarihi eser - lerini gezdikten ve gördükten sonra İzmir ve Bursayı da ziyaret edecek « lerdir. Ayni vapurla 70 kadar Filistinli ya- hudilerden müteşekkil bir seyyah kafi lesi de şehrimize gelmiştir. Yahudi - ler karaya çıkarak yaya olarak şehri gezmişlerdir. TAKVİM AĞUSTOS Rııııl_ sene 5 Anıh,ıs ;... ğ Temmüz — | Resml son> Hazir 28 1939 92 CUMARTESİ GÜNİ : İMSAK T Ce ÂAhtr B 5 | 00 s| 01 | 9 | 88 19 7 | 89 | Öğle | İkindi | Akşam | Yata | ge v LA YAN U TE Z. |aa Paolıs aa pis (ai lar (00 E.| « (8| 8 İsalu (-| 1 Çaz

Bu sayıdan diğer sayfalar: