3 Ağustos KAHKAMHA' SON POSTA Karikatürlü Fıkralar Bahçıvan Erkek — Bahçıvanla aran çok iyi! Karın — Tabit / iyi olur, yeni ye- “nl tiştirdiği o nadide # bir güle benim is b a imi vermiş. Sen 0) “e de onu hiç sevmi. Ög yorsun. Erkek — 'Tabif sevmem. Bana da sa ha yaptığı gibi bir şey yapmış. Karısı — Yetiştirdiği güllerden birine Ie senin isini mi vermiş. Erkek — Güllerden birine değil, ar- nudlardan birinol * Akşamları Hizmetçi mutfakta bir tabak kırmıştı. Bayan sesi duydu. Mutfağa girdi: — Gene bir ta- Akşamları korsamı takıyorum, yere eği- İemiyorum. O yüzden parçaları toplaya- madığım için tabakları düşürüp kırma- maya çok dikkat ediyorum. * Milyonerler — Karım evvelki gece bir rüya gör- — Merak etme çabuk çabuk sapacağa benzemiyor. Kalbi bir kişilikten fazla değil! —....rrar Âlem yine ol âlem Sene 1939 .. medeni dünyadayız . Bir çadır kurulmuş. Çadırın kapısın- da bir adam bağırıyor: — Her kadına bir erkek her erkeğe bir kadın lâzımdır. Haydi buraya gelin her erkek kendine bir kadın, her ka - dın kendine bir erkek seçsin! Bu çadır, İzdivaca teşvik panayiri - nin bir çadırıdır. * Sene 1000, bir çadır kurulmuş ça- dırın kapısında bir adam bağırıyor: — Seçer, beğenir alırsınız. Saçları topuklarından uzun, vücud - ları #11 dişinden beyaz dilberler; deniz- üstünden gelmiş bakireler, her Mevsimi bahar olan ülkelerin bahar - güzel kızları; sesleri bülbül sesin” berrak, gözleri ceylân gözünden Büzel kadınlar burada. koşun, seçin, genin! Bu çadır, esir pazarında kurulmuş, bir esirci çadırıydı. Ak *ibir ikenç kızdan aysramıyordu. Genç larda gezdirse zevkinden bayılabilirdi. |, Soymak zevki Arkadaşıma bir plâjda rast geldim. Kumların üzerine uzanmış, yanmış vü- cudünün derilerini yoluyordu. — Ne yapıyorsun? dedim. — Görüyorsun, dedi, güneşten yan- dım. Derilerim soyuluyor. — Güneşten yananların çoğu öyle oluyor. — Fakat fena bir şey değil. çok eğ- Jenceli. Hele bir tecrübe et. — Neyi tecrübe edeceğim? üneşten yan, derilerin soyul - ruya başlasın! Sen kendi elinle yol? — Böyle şeyi hiç merak etme * aşımı ci defa bir tarmvay- , Tek kişilik yerlerden bi - Önünde bir kadın oturuyor- nden ayıramıyordu. Yanında ol- um halde beni görmemişti, elimle omuzuna dokundum: Cevab ken gene kadının ense. sinden güz TramMAaMıştı.r — Ne o, dedim, ensesi o kadar güzel mi? Yavaş sesli — Hele bir bak, dedi, ensesi yanmış, derileri soyulmıya başlamış. Şöyle e- limle onları birer birer tutup soysam. Ne büyük bir zevk olacak. Güldüm. * Onu bir kere daha gördüm. Gene bir plâjda idi. Gözlerini plâja yeni geldiği vücudünün beyazlığından beli olan kız da o kadar güzeldi ki kim olsa o dan gözlerini ayıramazdı. Vücudü gü- zel, yüzü güzel hele yüzünü çerçive! yen dalgalı kumral saçları o kadar gü- zeldi ve insan bir kere ellerini o saç- — Âşık olacaksın! Dedim, arkadaşım: — Zanmederim; dedi, peşini bırak - mıyacağım. * Arkadaşımı ertesi gün yolda gör - düm: — Modern bir sayfiye köpeği diye aldıkları bu mu? — Evet, Helo, diyo havhyer, nacağı derilerini idi. Yandı, derileri soyuldu, o zamana kadar birbirimize tanışmıktık. Bunu fırsat bildim ve derilerini hep ben 80Y -İverli biralara rekabet eylemektedir. dum, Oh bu ne tatlı zevki, 1 — Anlaşacağız, dedi. Hele birkaç gün geçsin görürsün! Daha ertesi gün de gördüm: — Oldu, dedi. Anlaştık. Muhakkak ki bana âşık; artık meramıma nail ola- bileceğim! — Ya — Görürsünr * Arkadaşım bu lozla evlenecek mi idi? Yoksa birkaç gün gönül eğleüdire- cek sonra başından Meraka düşmüştüm. Ben de sonra plâja gittim. savacak mıydı? iki gün Yanyana kumların üzprihe uzan - mışlardı. Arkadaşım gözlerini ondan ayırmıyordu. Bir aralık ellerini onun yanmış omuzlarına götürdü. Bir deri ucunu parmaklarile yakalamıştı. Çek. Hi. Sıyırdı. görmüştü; yanıma geldi: Kopardı. Biraz sonra beni — Nasıl, dedi, anlaştık mı? — Şimdi ne yapmak fikrindesin? — Hiç! — Hiç yani? — Meramıma nail oldum, kâfi. esa- sen zevki kalmadı. — 971912 — Plâja geldiği gün bembeyazdı, ya- soyulacağı besbelli Pencereden bakan kız Pencereden bakan kız; Hergün beni yakan kız; Mahmur bakışlarile; Çanlara can katan kız. Ey kaşları keman kiz; Endamı hoş, yaman kız; Sevdim seni, yanımdan; Ayrılma bir zaman kız. Yavrum, kuzum, canım kız; Pek kaynadı kanım kız; Gel hasta kalbim okşa; Dedrime dermanım kız. Ey körpe kız, fidan kız; Sevdama kan, inan kız; Korkma, kaçınma benden; Gelmez sana ziyan kız. H. Şevket Aydüz Saya 9 Uyanın en esrarlı, en garib adamı; Japon Göndüzleri bürosunda İngilizceden başkan lisan konuş: mıyan, Sigarasını elektrikli çakmakla yakan Japon, evinde kimonosunu giyer kıyafeti Son aylarda bütün dünyanın ha- zarları (Japonya üzerine çev - rilmiş bulunmaktadır. Meşhur bir (Fransız muharririnin de- diği gibi: Siyasi ve iktısad! bakımlar- dan Japonya zamanımızın en büyük meçhullerinden biridir.» oJaponyanın nüfusu senede bir milyon artmakta - dır. Japonya, karşısında bulunan Asya sahillerinde yeni yeni araziler almak- tadir. Bu arazi vüs'ati, nüfusunun ke” safeti, zenginliği dolayısile Avrupa - nın en zengin kıt'alarına müşabih bir haldedir. Mükemmel makineler ile ve çok u- cuza çalışan işçiler ile elde edilen Ja- pon malları Asya, Okyanus adaları, Cenubi Afrikayı şimdiden istilâ eyle- mişlerdir. Ufak bir ihmal ve lâkaydi neticesinde bu mallar Avrupayı da baştan başa kaplıyacaktır. Suriyede ve Mısırda Japon birası İngilterede Japon viskisi İngiliz viski- sini müşkül mevkide bırakmaktadır. Üç plâkı ile beraber bir Japon gra- mofonu 300 kuruşa satılmaktadır. Saf İpek kumaşın metresi 20 kuruştan w- cuzdur, karışık ipek altı buçuk kuruş- tur. Kuvvet ve Emniyet Günden güne artmakta olan nüfusu- nu beslemek için bu ihracata bağlı bu” lunan Japonya günün birinde belki de na kabili iktiham mânialara tesadüf ledeceğine kanidir. Onun için şimdiden kuvvetli bulunmak, emniyette olmak istemektedir. Japon askeri mehafili Rusyanın ve Çinin günden güne kuv- vet kesbeden iki devlet olduklarını ka- bul eylemektedirler. Onlar, bu kuv - vetlerden üstün bulunmasını istemek- tedirler. Sükütun kıymeti Japonyayı ve Japonları anlamak için oralara seyahat etmek. ora insanları görmek, onlarla görüşmek kâfi değil- dir. Orada her şey adetâ esrarengiz bir surette cereyan eder. Başka memle - ketlerdeki gibi Japonyanın esaslı faa- yeti teshir edilmemektedir. Çalış- malar giğliden gidliye yapilmaktadır. Kataruni Oşiry!. Japonlar, Oo çocukluklarında almış oldukları terbiye esasının ezberlemiş oldukları «Kataruni Oşiru> kelimele »- rinde mündemie olduğunu unutmaz - lar... Bu kelimelerin mânası şudur: «Süküt kıymetlidir...» Japonların en büyükleri ile görüş - seniz bile onlar bu vecizeye itaat ede- rek beyanatta bulunurlar. Onların söy lediklerini kelimeler arasında anlıya- bilmek için Japon Tuhunu tanımak lâzımdır. Japon ruhu dünyada mevcud kuv - Hırsızın kanısı — Geçen sefer ala ayda dönmüştün, bu gece dönmezsen kaç (İvetlerin en üstlerinden biridir. Japon” av sonra dönebilirsin, onu söyle de merek etmiyeyim. yada hayat baş döndürücü bir sür'at ile ve bağdaş kurarak oturur Gündüzleri en son model, Amerikan ay akkabısı giyen Japonun evindeki hali ve budur. müthiş bir kaynaşma halinde cereyan eylemektedir. Öyle bir kaynaşma ki onu kavrayamıyanlar çabuk (serseme dönerler... Tokyonun altı milyona yakım nüfusu vardır. Hemen hemen Londra kadar büyük bir şehirdir. Burada iki medes niyet kaynaşmış bulunmaktadır. Sokakta bir erkek veya bir kadının Avrupa veya Japon kıyafetlerinden birini Jâbis bulunduklarına göre ta « vırları, hareketleri, yürüyüşleri bila değişmektedir. Bir Japon centilmeni bürosundan a- sansör ile aşağı inmektedir. Ayakla * rında Amerikan tipi iskarpinler var « dır, sert yürüyüşlüdür, çevik bir has reket ile otomobiline atlar... Sabahtan akşama kadar bürosunda çalışmıştır, daktilosuna (O mektublar dikte etmiştir, teleraflar çekmiştir, emirler vermiştir. Hep İngilizce görüşm müştür. Muhaberatın tamamı İngilizs çedir. Sigarasını elektrikli bir çakmak ile yakmaktadır. Okuduğu gözete Ya pan Times'dir. Olomobii ile küçük evine varmıştır. Merdivenden çikar, Kimonolu hizmefa şisi ona derin bir reverans yapar. Bu rTeverans değil, adetâ secdedir... Centilmen hemen ruhunu değiştir « miştir: Karısı varsa karısı, yok ise hiz- metcisi onü soyar ve sıhhatini sorar... Kimono!... Centilmen artık yüzde yüz Japon olmuştur. Evdekilere: «Oyels diye hitab eder, mânası aşa. ğı yukarı: «Bana bakınız»dır. Karısı ona hürmetle: «O Donan San» «Benim efendim») diye hitab eder. Evinde bulunmak istemediği takdir. de Kimonosu ile, sandalları ile tipiş ti- piş yürüyerek çayhaneye gider. Orada arkadaşların» butür, onlarla görüşür, bağdaş kurarak oturur. Artık gündüz” kü İngilizvari centilmen değildir. Şark ruhunu taşıyan bir Japondur. Sıcak sakesini içer. Yiyeceğini ye « dikten sonra ıslatılmış havlular getiri- lir, bunlarla ellerini, yüzünü siler, güs zel kızlar şaşini denilen çiy balık geti» rirler, centilmen salçalı olan bu balığa bayılırlar... Balıktan sonra da önüne ekseriya torinabe denilen bir tavuk yemeği koyarlar. Neş'esi yerinde fse civarda bulunan evlerden birinde bulunan geşa ğırtırlar, onlara kappore oynatılır. raz şarkıları okutturulur Şarkılara bir nevi «ney» refakat & der. Japonun farkı Size bir Japonun istihalesini naklet- tim. Bunun gibi binlercesi vardır. On lar ile arkadaşlık yaptım. Beraberce yaşadım. İş hayatlarından, © evlerine kadar gittim. (Devamı 10 uncu sayfada)