5 Sayfa “SON POSTA,, nın Tarin Müsabakası Feyzullah efendi Hükümdarı avucunun içine alan, halkın haklarını ayaklar altında çiğneyen, memuriyetleri, beşikte sallanan torunlarına varıncıya kadar akraba ve ya- kınlarına verdirten, gasıb ve zalim bir şeyhislâm » İkinci Viyana muhasarası ve bozgu- | Mustafanın çocukluğunda hocası idi. nile başlıyan uzun ve felâketli bir har- | Daha evvel iki defa Şeyhülislâmhk et- be Karlofça muahedesile nihayet ve -|miş, tahakküm etmek tabiatinde bir rilmiş, Osmanlı İmparatorluğu ilk de-|adam olduğu görülerek memleketi o- fa olarak bir taksime uğramış, Avus-|lan Erzuruma sürülmüştü. Fakat Şeh- turya, Lehistan, Rusya ve Venediğe|zade Mustafa tahta oturur oturmaz birçok memleketler terketmişti. (Hic -| kendisini davet etmiş, Şeyhilislâm yap- ri 1110, Milâdi 1699). mıştı. Hocasının osözünden dışarı iş İşte bu sıralarda İkinci Mustafa hü-| görmemeğe başlamış, Sadrıazama da kümdar bulunuyordu. Köprülülerden | bu hususu ehemmiyetle emretmişti. Amcazade Hüseyin Paşa da Sadrıazam| Fakat Feyzullah Efendinin hırs ve İs idi. Hüseyin Paşa değerli bir vezirdi. | tibdadının sonu gelmediğini gören am- Memlekette huzür vesasayişi temin et-| cazade nihayet 1702 de istifa etmişti. mek, ordunun inz'batına ve taliminel Yerine (| Yeniçeri ocağından yetişme dikkat ederek müstakbel bir harbe ha-! Daltaban Mustafa geçmişti. Fakat, Şey- zır bulundurmak, uzun ve felâketli bir | hülislâmın yardımile Sadrazam olan harbden çıkmış olan halka rahat bir| Daltaban paşa da efendinin tahakkü- sulh devri yaşatmak, memleketi imar (Devami 10 uncu sayfada) etmek, maddi zararlara uğramış mem-| Tashih — Dünkü nüshamızda Mah- leketin yaraların: tedavi etmek istiyor- İmud Nedim Paşanın resmi yerine bir du. Fakat hemen her işinde Şeyhülis - | klişehane hatası olarak Mitaf Paşanın lâm Feyzullah Efendi kendisine engel |resmi çıkmıştır. Tashih eder ve özür oluyordu. Feyzullah Efendi İkincil dileriz. içare muallimin oçehresinden bir hicab dalgası geçti. Bunu belli etmemek için gülümsedi ve keke- ler gibi: — Evet. efendim.. dedi. “Unuttum, gerçek. — Öyle ise ben size bir mevzu bula- yım, Bizim Nevberin edebiyata mera- kı vardır. Çok okur. Ne idi o, geçenler- de elinde bir kitab vardı? — Çalı kuşu. — Kimin eseri idi o? — Reşad Nurinin. Ramiz bey Ahmed Ercana teveccüh etti. — Tanır mısınız? Okudunuz mu? dedi. Bizim her tarafla ir- iş olan Sapanlı köyünde ber istediğimiz kitab: bulamayız ki. Çok fakir kütüphanemde kaç kitab var- sa boyuna onları hatmederim. — Nelerdir bunlar? — En başta, Atatürkün nutku. Onu! mukaddes bir kitab gibi başucumdan ayırmam. 'Türk ink:lâbmın hakkında azıcık iman zâfına uğrıya - cak olsam onun sayfaları ve satırları arasında tekrar kuvvet bulurum. On - dan sonra, mesleğime dair olan eserler gelir. — Bizde öyle eserler var mı? — Tek tük vardır. Fakat Fransızca da okurum. — Ya? Fransızca bilirsiniz, demek ki? — Yalnızlığın ve kimsesizliğin bana © faydası oldu. Mektebte öğrendiğim kadarını kendi kendime ierlettim. , — İstidad meselesi — Bence, istidad ikinci plânda kalır. Asıl cehid meselesidir. Bir insan, her neye cehd ederse, mutlaka başarır. İrfan, oturduğu yerden, lâkırdıya ka- Yıştı: — Beyefendi çok doğru söylüyor. Az- min elinden birşey kurtulmaz. Neriman da somurtkanlığını terke - derek, kendi fikrini söyledi: azameti | KAR Yeni 1 DAĞA GÜNEŞ VURDU SON POSTA (© MESELELER | Mısırçarşısı tamir edilip Hal yapılacak mı? çin aralarında 50,000 Esnaf ve mülk sahibleri çarşıyı tami topladılar, belediyenin tasavvurundan vazgeçerek tamir hususunda kendilerine emir vermesini bekliyorlar İstanbulun ilk sıcak günü... Bir gün ev. vel havalar o kadar soğuktu ki, gece gö- dünü şimal kutbunda kapayıp sabah hat. ta Üslüvada açan bir insan gibi sıcaktan bunalmış ve havadaki bu büyük değişik. likten harab olmuş bir vaziyetteyim. Bu. nun için güneşin altından kurtulup Misir şarşısının içine girdiğim zaman çölde bir ağaçlığa rasgelen yolcu gibi rahat bir ne. fes aldım... Mısır çarşısı: Havasında aklar dükkân. larının esrarlı nebat köklerinin, garib ve acafb tozların, baharatın, yaprak ve çiçek kurularının, zencefillerinin ekzotik ko. kuları dalgalanan, dükkânlarının önünde güler yüzlü esnaflarının rahat rahat otu. rup birbirlerile siyasi, tarihi mübahase. ler ettiği, yahud tatlı tath dedikodulara vakit geçirdiği kurunuvustal pazar... Hallâçlığın nerede ise lâalettayin bir za. Misir çarşısından naat olmaktan kurtulup bir nefis san'at istimlik edilmesi hakkında sizinle görüş. o yükseldiği, loş serin İstanbul kö. gesi, Burasını şu dakikada sıcak güneşin ha. raretinden beni kurtardığı, dar sokaklar. da sel gibi akan otomobillerin, arabaların arasından sıyırıp örta çağ sükünetine dal. dırdığı için ne çok seviyorum, İptidat ve çocuk bir zevkle yapılmış mobilyaları teşhir eden önü açık dükkân. lar, hasır iskemleler... Cüssesinden aşa. ğıya garib gerib sarkıtılarak teşhir edilen cibinlikler “ve nihâyet bir kurunuvusta simyagerinin lâboratuarına benziyen, bir büyücü odasını hatırlatan garib manza. ralarije ve temiz yüzlü ihtiyarların, hasır| iskemleleri üzerinde bağdaş ku-dukları aktar dükkânları, Yaşlıca bir zata soruyorum: — Siz Bay Hüseyin misiniz? — Evet efendim. mek istiyordum. — Benimle mi?.. Aman kızım... Benim böyle şeylerle alâkam yok... Ben bu me. sele ile meşgul değilim... Malüm ya ala lar sözü vardır: «Karışma devlet işine Düşme zengin peşine» Derler, Nal münasib görürlerse, öyle yapsınlar, Tapular Defterdarlıkta, ister istimlâk edilsin, ister edilmesin, bana gö. re hepsi bir... Fakat bir Bay İsmsil Hakkı var, Daha yukarıda köşede kendisi aktar. dır. Onunla gidip konuşunuz. — Bana sizin için 'bu işi takib ediyor demişlerdi. — Yok efendim, ne münassbet! Ondan ayrıldım. Biraz sonra orta yaşlı bir zatla yani Mısır çarşısında altısı, esnaf ve alüsı mal sahibinden mürekkeb olan — Mısır çarşısının Belediye tarafmdan | temsil heyetinin azalarından Bay İsmail Edebi Romanımız: 31 Yazan: Ercümend Ekrem Talu — Şansı da unut- mıyalım. Şayet şans yardım o etmiyecek olursa, Oo azmetmek nafiledir. İrfan etti, — İnsan kendi şansını gene kendi yaratır. — Nevber ablam şansızlığını (o kendi mi yarattı? | mukabele İcalışmadan ve mu - vaffk olmadan bah sediyorum. Ahmed Ercan: Hayır, İrfan bey, dedi; iddianızı her şeye teşmil ede- bili; Yihsizliği de ihtimal gene kendi zâfının eseridir. Bunu nasıl söyliyebilmişti? kendi de | şaşıyordu. Deminden, kadınlarla ko - İhuşmesını unuttuğunu bizzat itiraf e- decek kadar pısırık görünen bu adam şimdi birdenbire bu cesareti nereden bulmuştu? Bunun izahı kolaydı. Sa - bahtanberi, hal ve tavırlarını tetkik ede ede mal edindiği kadının nazari dikkatini çekmek, onurla doğrudan doğruya mükâlemeye, omübahaseye, hem de onun bususiyetine taallâk eden bir mesele üzerinde, girişmek istmişti. Netber, hanım, bafif bir gülümseme ie: | | | Motörün içinde Adalara doğru açılmışlar, gidiyorlardı iniz. Hemşirenizin izdivaçtaki ta- — Der misiniz, beyefendi .diye sor- du. — Evet. zannederim Xi biraz öyle - dir. — Serencamınm teferrüatına vâkıf mısınız? — Değilim. Fakat vâkıf olmsya lü - zum yok. Sizi gören, hilkat ve tıyneti « nizin yumumaşklığını, kalbinizin iyili- ğini ve temizliğini, yüzünüzden, bakış- larınızdan okuyup, 6 saat ayni hükmü verir. Siz, o kadınlardansınız ki başka- larını mes'ud etmek için kendi şahsi - yetini feda eder. Bu ferağati ise her insdn takdir edemez. Kendi üstünü - ğünün icabı sanır. Şımarır, mağrur O - lur. Gurur kadar da adamı zulme sü - rükliyen bir şey yoktur. Eğer siz, eh- tine düşmüş olsay - Alınız, yahud ki kar- şımızdakinin ehil ol- madığını çabuk an - layıp ta bahsetti - ğim feragati göster- meseydiniz, böyle bedbaht olmazdınız Muallimin bu söz- lerini büyük bir dikkatle (o dinliyen Nevber hanım: — Öylel dedi; bak- kınız ver, Gözlerinden ko - pan fiki damla yaş, beyaz bluzunun göğ sünde iki küçük ie- ke yaptı. Büyükaklaya yak - laşmışlar, sahili takib ediyorlardı. Top- rağının kıpkızıl rengile çam ağaçlarınm zümrüd koyuluğundaki yeşilliği, dün - yade pek ender görülen lâtif bir man - zara arzeden bu sahil Ahmed Ercan için bir yenilikti. Birer kuş kafesini andıran köşklerin bu saatte, güneşin yakıcı tesirlerinden korunmak mak - sadile sımsıkı kapalı duran pahcurları bu hayal adasının derin uykuya dal - miş bulunduğu hissini veriyorduSuyun hizasındaki kayalıklarda, şen bir gü - rültü ile oynasan yarı çıplak mahalle çocukları da olmasa, Ahmed, buranın metrtik bir ada olduğuna hükmedecek- ti. O, halkın bu yerde ve bu mevsimde, evlerde oturmadığını, günün bu saat - Hasir 7 yir? bir görünüş — Hakkı ile karşı karşıyayım, 8899 hakkinda şu malümatı veriyi — Böyle istimlâk işi ortada i olarak zuhur etti ve daba Füle çıkmadı. Burası tamir edilesi pi bakkallar, peynirciler, patara y gibi esmafa dükkân açtırıp hal vücüde getirilecekmiş. Biz VEYA racaat ellik ve Ankaraya gider ye Vekili ile görüşerek onlar dA Syf bitim tarafımızdan tamiri yar ar ki İâklen vazgeçebileceklerini söyl al kat bu resmi bir cevab değildir: zar ettiğimiz resmi cevab henüf 4 Fakat biz intizar devresini # geçirmedik, filiyat sahasına m Yİ mal sahibi, altısı esnaf olmak ÖZ. yl temsil Heyeti yapıldı. Mal sabi” gri larmda elli bin lira topladılat. * lediyeden gelecek projeyi ra mir gellir gelmez çarşıyı perte (Devamı 10 uncu lerinde adanın tekmil hayatiyet ye Yörükaliye, çamlık tepelere “* başına taşındığı bilmiyordu # Nazarlarını bu cazib Ki Ni türlü ayıramıyordu. Onun böyle ii bayran bakışına dikkat ede bey: pr — Hoşunuza gitti Ada, değil sordu. — Hiç gelmemiştim. Çok “ cidden. — Ben sevmem... Ahmed Ercan, Zima hayretle baktı. Bu bakıştaki sezen Ramiz bey cevab verdi: # — Tabif güzelliğine diyeceii Lâkin buranm muhitinde mam. Neriman öteden atıldı: i — Nesi var, muhitinin? — Ada sinek kâğıdı 4 bulun kozmopolit halkmi , toplar, salıvermez. # — Kozmopolit insanlar Ağ mez, Adada oturmazlar m, hi$ / — Gelirler zaruret sajkösiğ, havasından, mutedil izli : kakularından, manzarası? Şan Kinden istifade için. Fakat ei bezirgân kalabalık ve şa bihuzurdurlar. Ve bence, çekildiği zamandır... Kışındı” © vakit tabiatin güzelliği, Ü vi budur. — Ben de ayni reydeyi” Di £ mak için en iyi mevsim, © gö 4 larında Adaya doyum a Bİ biatle karşı karşıya, bes! biatle karşı karşiy Vi meti ruha daha iyi nüfuz ed” mı, kizmm? İşte benim nok O vakte Kadar dörz açımıya” bu fikri tasdik ettiz 4 Tıpkı sizin gibi düşünüyo! gi da hiç sevmiyorum. / cars” ğ