Sayfa | Dört Minarelerde kandil yakılması SON POSTA yüz sene evvele aid istanbul haberleri l ne zaman âdet olmuştur ? Hicri 998 cinayet nasıl tahkik edilirdi? (“Son Posta, İki büyük yangın Hicri 976 da, Sarı Selimin zamanında, | İstanbulda bugünkü Bahçekapısi ve E - minönü civarında büyük bir yangın ol- du. Bir gün bir gece devam etti. O zamanlar orası Yahudi mahallesi idi, Büyük kârgir Yahudhâneler (yani Yahu- dilerin apartıman « han tarzında oturdu- ğu binalar) yangını önliyemedi. Halkın pek çok gayret sarfetmes'ne rağmen ya-! yılması önlenemedi. Yeniçeri ağası hasta | olduğundan, Yeniçeriler yangını: söndür- mekten ziyade yağmıya baktılar: Halka çok büyük zarar verdiler. Hieri 982 yılının Safer ayında saray| mutfağındıkebab çevrilirken tavada yağ tutuştu, Yukarı bacaya sardı, yangın çık- ta. Alev, mutfak damından karşıdaki ha - deme odalarına sıçradı. Kiler ve helvahâ- neye kadar olan yerler yandı Yangının birdenbire büyümesi sarayda büyük bir şaşkınlığa sebeb oldu. Bütün vezirler ve Yeniçeri ağası saraya koştular. ateş sön- dürülemedi; ancak sarayın Enderun de- nilen orta kapıdan içeriye sirayeti ön - lendi, Yangın çıktığı zaman padşiâh Sarı Selim Beykoz bahçesine gezmeğe git - mişti. Yangını haber alınca süratle sara- ya döndü, ağlamağa başladı. «— Bir defa da dedem Sultan Selimi evvel zamanında Edirne sarayının mut-| fağı yanmıştı, ondan sonra kendileri çok | yaşamadı. Bu da bize mi bir işarettir?!» dedi, Kilerde ve helvahanede eski padişah- ların zamanından kalma nefis sofra ta- kımları ve fağfuri takımlar vardı. Hepsi gayet kıymetli, benzerlerini bulmak im- kânsız şeylerdi, yangının gündüz olması- na rağmen hiç bir şey kurtarılamayıp bepsi mahvoldu, Sarayda yiyecek namma | ykusuz gözlerinden gâyri ih - tiyari fırlayan yaşları yanak - larından aşağıys serbest serbest akıta- raklan karakola koştu. Sokak başların- daki nöbetçi zaptiyelerden, gezen devri yeden istimdad etti. Bu hengâme içe - risinde hiç bir kul ona yardım edecek gibi değildi. Karnı patlayasıya doymuş da, şimdi burnundan soluyarak dinlenmekte o » lan bir dev gibi yangın, otuz otuz beş kadar evi yaktıktan sonra kendi ken - dine sinmiş, yer. yer fışkıran boğucu bir dumanla, biraz evvelki dehşetinin hatırasını zihinlerde yaşatıyordu. Şazimend, hasta yatağında birsktı - ğı hanımını düşünmiyerek ( sâhtlerce yangın yerinde ve etrafta dolaştı. Fa - kat hiç bir şey, hattâ hiç bir emare elde edemedi. Bütün saflıklarile, Hürmüzün varını yoğunu körükörüne emniyet et- tikleri yabancı adamın o ara hüviye - tini tahkik etmeyi bile akla getirme - mişlerdi. Sevabına, iki kimsesiz kadı - nın yardımına koşan bir müslümanın bu derece hain, bu mertebe bedtiynet olacağına kim ihtimal verebilirdi. Bu - nunla beraber, herifin, menfaat temi - ni için başkasının felâketini kolldyan takımdan olduğu o ve sandıkları güzel güzel alıp kendine mal ettiği anlaşılı - yordu. Bu mel'unun eşkâlini, hatırladığı ka- dar, karakoldaki zaptiye mülâzımına tarif ettiği zaman: — Hanım! Kim kime, dum duma? Bu kargaşalığın içinde biz nereden a - dam bulalım? Sen git, kendin, ara bul! Cevdbını alınca artık her ümidi kes - miş ve Hürmüzün bulunduğu komşu e- vine dönmüştü. * Hürmüzün hânmmanı sönmüştü. Ne elinde bir şev kalmıştı, nede avucun - da. Mücevherlerile parasını (okoyduğu ufak el çantası da telâş arasında kay - bolmuştu. Burnun öteki (o sandıklardan birinin içine mi sokulduğu, yoksa ev - yılında Istanbulda bir nın tarihi bahisler muharriri yazıyor ) da bir habbe kalmamış, yanmıştı. isırdan padişaha kıymetli hediyeler ge - Birkaç gün sonra Mimar Sinan ağa, ya-| tirmişti. Bunların içinde 80,000 miskal nan yerleri yeniden ve başka bir tarzda | altından envai kıymetli cevahir ile mü - yaptı, yangın yeri mamur oldu. zeyyen ve Muras$a kilan getirdi. Bu ; tahtta en değersiz oovahir züberced Üe Ay yerine kuyrukluyıldız | grüze idi ve güvercin yumurtasından kü. 985 yılı ramazanının birine! gecesi, her-|çük olanını da koymamışlardı. Bu tahtı kes gök yüzünde ramazan bhilâlı görmeğe | yapanlar Mısır ümerasından nakkaş ve| çıkmışken. o gece bir kuyrukluyıldız| ressam Derviş Bey ile kuyumcu İbrahim) doğdu. Bey idi. Kendileri de İstanbula gelmiş - Mütiş bir taun salgını lerdi. Dergâhı âli müteferrikaları arası > : na alındılar. li Hicri 992 de şöyle garib bir vak'a oldu:| Bütün saray halkı bu kıymet biçilmez İstanbulda bir taam salgını hüküm Sü-| çahta hayran hayran bakarken ukalâlığı rüyordu. Mirahur Hüseyin ağa da taun meşhur Mahmud çavuş namında biri tutulmuştu, yatıyordu. Kapıcılar kethü bir kiymet biçmeğe kalktı. O zaman ku- dalığındarı mazul diğer bir Hüseyin ağa| yumcu İbrahim Bey: sadrazam Osman Paşaya gidip mirahor- luğun kendisine verilmesini istedi. — Hüner odur ki, bu tahta dünyayt ve zamana hükmeden 'Türk padişahı otur - erin. duğu zaman kıymet biçmelisin! dedi v — Mirahor ölmeden nasıl veririz? ii man kıymet biçmelisin! dedi ve| Dedi, ahmud çavuşu susturdu. ril Beriki de: İbrahim Paşanın takd'm ettiği diğer hediyelerin defteri şu idi: 2 aded nefis hatlı murassa cildli Kur'a. nı kerim. 1 aded fevkalâde kıymetli Kâbe örtü: 3 aded mücevher kabzalı kılıç 3 aded kabzaları yakut ve elmaslarla müzeyyen bançer, 3 aded İran tarzı mücevher kabzalı hah- — Hüseyin ağa zaten bu hastalıktan kalkacak değildir! Cevabını verdi. Osman Paşa, ölümle pençeleşen bir a- damın makamında gözü olan bu adama fevkalâde kızdı: — Caiz ki sen ondan evvel ölesin! Dedi, Garib tasdüf, adam sadrazamın yanından çıktıktan az sonra tana tutul- du ve yerinde gözü olandan dört gün evvel de öldü. Mısırin görü'memiş hediyeleri Mısırın dshili idaresi, kölemen beyle rinin şerkeşlikleri yüzünden sık sık mü. him karışıklıklar geçirirdi. Mısır ahvalini| 79 top serasere denilen kıymetli kumaş. yakından tetkik ve tanzim için Mısıra git.| 39 top nefis sade ve renkli Venedik ka- miş olan vezir İbrahim Paşa 993 ramaza-| difesi, nında donanma ile İstanbula döndü. Mı. | | mi çer. 6 aded murassa siperlik. cevherli bir küçük el leğeni ve bir ibrik. 3 aded murassa maşraba, 6 aded murassa hâlis altından tepsi, 3 aded murassa gülâptan. (Devami 12 nci sayfada) Son Posta'nın Romanı “Ah ne baygın de mi. unutularak yandığı malüm de - ğildi. Arkasındaki ipek maşlahtan gayri gi- yeceği de yoktu. Bir hafta, ölmüşlerinin canı için . kendisini evlerinde barındı - ten insanlar (artık istiske eder gibi bir tavır takınmışlardı. Buradan çıkıp git - mek lâzım geliyor - du. Fakat nereye? Şazlmend civan - nerdane bir teklifte bulundu: — Sen üzülme ci- cim! diyordu. Allah büyüktür. Bir oda tutar içine (gireriz. Ben tahtaya, çamaşıra gider, aldığım |dar gibi düştüğü sefaleti gizlemek için gündelikle de seni geçindiririm. Senin | bâsbütün inzivaya çekiliyordu. de, maşallah, elinden dikiş de, nakış de) Gerçi onun bu sefalete aldırış ettiği geliyor. Onunla ( oyalanırsın. Cenabı| yoktu. O, ruhunun biçareliğine, gönlü- mevlâ hiç bir kulunu açıkta ve aç bı -İnün zavallılığına, emellerinin İnkirazı- rakmaz. Elbette bir taraftan (o rızkını,|na ve ömrünün heba olan en güzel çar nasibini verir. ğına yanıyor, onların yasını tutuyor - Gene akla en mülâyim gelen bu idi.|du.. Sult#nahmed taraflarında dul bir ka - —12— dının evinde ayda bir buçuk mecidiye-| O yaz, Büyükada ne kadar güzeldi! ye bir oda bulundu. Birer Şilte, birer İstanbulda tahammül edilemiyecek de yorganla buraya yerleştiler. Misa -|derecede hüküm süren sarayın ve ta - fir bulundukları evin sahibi de kendi-| assubun istibdadından bunalanlar, na- lerine bir bohça dolusu eski püskü ver-| sılsa o istibdadın pençesine taamamile mişti. sığamıyan adalara can atmış, orada bi- Mesireler perisi, gönüller ( sultanıraz nefes alıyorlardı. «Beyaz Şemsiyelb mahlü bir hüküm - “a Şazimand civanmerda ne bir teklifte bulundu dost memleket diplomatına gizli bir dü- şüncesini açmış ve: düklerini ve hakiki emellerini ortaya ko- yacak sualler sormak istiyorum ve bunun “İlçin bip çare arıyorum! demişti. kalmanın doğru olmıyacağını düşünen A- sonra fikirlerine en emniyet ettiği bir in-| san olan Cordell Hull'ü yanına çağırdı Görüştüler ve Ruzvelt fikirlerini izah et ediyor, Arnavudluk hâdisesi, İspanya sa- hillerinde dolaşan Alman filosu, Polon- yada, Holandada ve Yugoslavya etrafın. daki askeri harekât bize bir iş yapmak zamanı geldiğini anlatıyor. tosa, Büyük ve Küçük Tura kadınlı, er- kekli, hepsi de pürneş'e, bir insan kalabalığı taşıyordu. ri altında bulundurduğu için gölge ve serinlik arayan halk tercih ediyor, araba gezintisinden hoş- lanmıyanlar orada piyasaya çıkıyor - du. Tanlar çamlıkların kuytuluğunu arı - yor, yahud ki Âşıklar Yolunun tenha- lığından istifade ediyorlardı. denberi bu cennet gibi yere ilham ara- mağa gelirlerdi. O yaz da, bir çokları Beyaz ve mor salkımlar, iri çiçekli| orada görülüyordu. Sarı sakalı, nezih Nisan 29 Ruzve't, dün Hitlerin cevab verdiği mesajı yollamıya nasıl karar verdi Amerika Cümhurreisinin dost bir memleket diplo- matına söylediği iddia o'unan bir cümle: “ Onların hakiki düşüncelerini ve emellerini ortaya koyacak sualler sormak istiyorum !,, Ingiliz karikaririst; Ruzveltin mesajı bu şekilde canlandırd: tikasına nihayet vermeğe kalkışmasında elbet te ciddi sebebler vardır ve hiç şüP” İhesiz Fransızlar yarı seferberlik vaziye" tine yürek rahatile geçmiş değillerdir. — Bana geçen Eylülün son haftalarına çok benziyen dakikalar yaşıyoruz gibi geliyor. Siz de öyle zannetmiyor musü” nuz? Bu sabahki nutkumda bir vaziyet almak istedim. Ümid ederim ki meram anlaşılmıştır. “ — Şüphesiz efendim. Fakat zannederim öğleden | ki nutkunuz efkârı umumiyeyi biraz e9” dişeye ve meraka düşürdü. Nutkun bü” tün tabil ki iyi karşılandı. Amma hel sizin dalma açık konuşmanıza alışmıştır Bugünkü nutkun tonu belki biraz vi değildi... — Evet, evet biliyorum. Fakat biz de* ha şimdilik te ön sözdeyiz. Bana öyle g& liyor ki diktatörlerle biraz daha açık K© nuşmak lâzım gelecek! Hull beyaz saçlı başını eğerek: (Devamı İZ nei sayfada) ve vakur siması, zarif kıyafeti ve d8İ” mi elemi ile Üstad Recai Zade Ekrefk mütebessim ve sevimli çehresile Uş$8” ki Zade Halid Ziya, bahriye mülözü fniformasının bir türlü heybetlendir&” mediği kısacık boyu ile «Eylül» mu “ harriri Mehmed © Rauf, her rastladı! kadına vere vere tüketmediği gönlünün iztırablıtrını şiire tahvil eden Celâl, &? lomatlıkla şairlik arasnda mütehayY yaşayan Ali Ferruh, Cumaları, akşaraf dönmek niyetile gelip de, Pazartesid&” evvel Adanın cwzibesinden kurtulami © yan Süleyman Ne: burada esmek * te olan nisbi hürriyet havasından mü tefid oluyorlardı. O vakitler, Kezmopolit katabal ramamıştı. Vapur Bir Fransiz gazetesi yazıyor: Beyaz sarayda Eve Curie şerefine ve. len bir ziyafetle Mister Ruzvelt bir — Birkaç z4mandanberi onların düşün- Ve Arnavudluk işgalinin akabinde geç erika Cümhurreisi 14 Nisan şöyle — Vaziyet çok kötü bir şekilde inkişaf Huli: — Evet, dedi, Çemberiaynin eski pol!- Sakız rengârenk (o güller,| orkideler, fuller, zül füaruslar pıtrak gi - yaseminleri, bi açmış, bilhassa geceleri insanı çıl - gın eden, karışık ve lâtif bir koku neşre- diyorlardı. Gündüzün bunal - tıcı sıcağında, yek - pare bir kütle ha - inde uykuya dalan Ada, #kşam serin - Wiği başlar başlamaz yeniden o canlanı - yordu. Sepet (o arabalar, kumlu, dümdüz yol- lardan Dile, Diyas- kelosa, (o Yorguliye, Ayanikolayat Hiris - saatlerinde İs! başına toplanan insenlar hep birbir!# * rini tanır, selâmlaşırlardı. Büyükada 5 nin sakinleri ayni ailenin efradı idiler. Ayayorgi mansstırının pa hukemâi ulemadan doktor Şemsi Mol“ la beyin candan dostu idi. Adalılar 8” rasında samimi, gillügişsiz, candan “ münasebet vardı. Biri hastalnsa, her” kes hatırını sormağa, yardımında bU lunmağa koşardı. Ruhu hasta, kalbi yaralı, maneviyi” süküna muhtaç, kalabalıktan, dedik? dudan kaçan kimseler için burasi muhit en münasih yerdi. Tabiat güzelliği ile Adanın örtülü hususy ve meziyetlerini ikmal ediyordu. Hele mehtab ne lâtif, başka ye deki güzelliğinden ne kadar farklı pe Bu sözlerime şimdi belki — gülec€” bulunur. Fakat onları temin ederi bundan otuz, kırk © sene evvelki çer mehtabı ile bugünkünün arasında vardır. O zaman, bunu #eyre çık” tabiatin mahasini önünde hürmeti, huşu ile eğilmesini, susarak temas? mesini bilen hisli insanlardı. (Arkas var) pürheyecan Güneş «Nizam» tarafını daimi tesi - ler * «Maden» cihetini Birbirlerine s5yliyecek tatlı sözü o - Edebiyat ve şiir münteetbleri öte -