Liz 2 ei am vam A AR Ven ar de z mi A eri mmazramanı 8 Sayh İÇA SON POSTA NAKKALE aimımem. Gener”) Cemil Gonkun hatıraları; 24 saman E Enver Paşa Çanakkalede 16ssow'a Rusyaya karşı yapılan ha-! gâha geleceğini, yolların otomobil ile! larında üçer aylık devreler yaptırıp ki- reketi sordum. Muhatabım şu cevabı geçilebilir bir hele konmasını söyledi. İsa bir zaman içinde kıt'alara zabit gön- verdi: Düşman, Lalebaba tepesinin ve Tuz- dermek prensipini güdüyordu. Halbu - « Garb cepbemizde gayet müşkül bir | lu gölün biraz şarkından itibaren uzun | ki, bu kadar az bir zaman içinde mat- vaziyette bulunuyoruz. Fakat dişimizi sikmağa, dayanmağa mecburuz. Bir kolorduya 25 kilometre cephe verdik. Ve şimdi kıl'aları teşkil eden efrad, üçüncü defa verilen elrattır. Ruslardan iki milyon esir aldığımız halde, Rus ordusu hâlâ mevcud bulunuyor. Hal -! buki eskiden bu hal, en büyük bir or- dunun ortadan kalkması demek idi. Lâ- kin, Rusların gırtlağına sarıldık. Koyu- verirsek, nefes ahır, dirilir. Onun için boğınıya uğraşıyoruz Kış gelmeden, yani önümüzdeki birkaç hafta içinde onların hesabını görmek istiyoruz! Ba- kalım muvaffak olabilecek miyiz? Biz, nasıl garbde müşkül vaziyette isek, siz de burada ayni vaziyette bulu- nuz. Düşman, belki yüz bin ki- İr taarruz daha yapabilir. Lâkin, nuyı şilik bu kuvvet İtalyanlardan terekküp ede-, öre, büyük bir harb kıymetini | ceğine gö: haiz değil demektir! Hem buradan İs- tanbula kadar m ada bulunabile- ceğiniz sayısız sırtlar var. Hergün, bi- rinde durulsâ binlerce gün eder! Şahsen şakacı bir adam olan Loss sözlerine bu kabilden lâtifelerle ni yet verdi, Fakat Amerikalı muhgbir de - yani Sehreiner- Tossow'a imrenmiş olacak ki yerde bulduğu bir fişeği bana verdi ve şöyle dedi: £ — Bakın, biz yalnız ittlâfa değil, ittifaka da cephane veririz!» Gazeteciler gittiler. Tarassud mev - kiimden cepheyi tedkik ettim. Düş - man, mütemadiyen gemilere yaralı ta- $ımakla meşgul idi. Harb durmuştu. Kendi kendime güldüm ve; «Düşman galiba Pazar tatili yapıyor!» dedim. 23 Ağustos: Gruptan bir emir zabiti geldi ve Enver paşanın bizim karar - İİ nsan kırılmış olabilir. sevmiye- bilir.. hattâ nefret de eder. LÂ- kin, uzun müddet adelâ yekvücud ola- rak, bir yastığa baş koyduğu eşini u « nutması, o öldüğü zaman acımaması, kalbinin için için sızlamaması kabil de- ğildir. Müşterek hayat sevgiden daha derin iz bırakan, koptuğu vakit epeyce sarsan bir yakınlık bir bağ hu- süle getirir. Gitgide vazgeçilmez bir iti- yad halini alan bir arada yaşamanın birdenbire sekteye uğramasile, tek ka- Jan taraf şaşkına dönet, ıztırab belki duymaz, (dkat ıztıraba pek benziyen bir sıkıntı ile ezilir, yapışır, manasızla- r. * ürmüzde, o mahud münakaşadan beri, Füruzana karşı sevgi azalmıştı. Fakat onun arkadaşlığından hazzedi - yordu. Onu arıyordu. Yeri değişen bir eşya gibi, gözleri onun yokluğunu ya - dırgayordu. Şazimend baklayı ağzın - dan çıkarınez: — Ya” demişti. Arkasından da, gayri ihtiyari ağla - mıya başlamıştı. Ye'sin hıçkırıklı, fer - yadlı ağlayışı değil, kendini birdenbire yalnız hisseden, boşluğa düşen bir adat mın ağlaması idi bu. * Gene eski eve taşınmışlardı. Elinde büyüttüğü çocuğun tekmil macerasına vukuf peyda eylediği halde, Şazimend Onu terke kail olsmamış, tese! için yanında kalmıştı. İkisi beraber, sakin ve heyecansız bir hayat yaşıyorlardı. Uzun zamandır Hürmüzün izini kaybetmiş olan eski Aşinalardan hiç biri kendisini bir daha aramemıstı. Eve ne gelen vârdı, ne gi- den. Zaten Hürmüzün de gönlü durul- muş, nefsi uslanmıştı Namuskârane hayatın tadını tatmış, onun kendine mahsus olan hazzını duysr olmuştu. Çocukluk safiyetini olduğu gibi muha- faza eden Şazimendin namaz kıldığını gördükçe ona da heves etmiş, fakat in- siyaki bir korku kendisini Allahla karşı Hnızlığım | İbir avcı siperi daha yapmağa başla | Bugün, elimize, 7 Ağustos 331 (20- (8-915) tarihli gazeteler geçti. İlk say- |falarındaki büyük şair Tevfik Fikretin ö 1 idi. Çok müteessir oldum. / Merhumun şu kıt'asını hatırladım: «Kimseden ümmidi feyz etmem di - İlenmem perrübal, | Kendi cevvim, kendi eflâkimde ken - idim tairim. İnhina, tavkı esaretten girandir boynuma, Fikri hür irfanı bür, vicdanı hür bir şairim» Fakat harb sahnesi, edebi tedailere müsaid değildi. Vazifemin icaplarına döndüm. Gece, 5 inci ordudan gelen telefon - da, yarın, sabah karanlıkta! Enver paşa general Liman Fon Sandersin, tef- nacakları bildiriliyordu. » Gece, sabaha kadar vâkit cenuptem top sesleri geldi. Fakat im çephemizde bir vukuat olmadı. Sabahleyin saat 6 ya doğru, Enver pa- a, general Liman Fon Sanders ve ge- neral Bronssar geldiler. Kendilerini karşıladım ve vaziyeti gösterdim. Çok J memnun oldular. Enver paşa, ayrılır - | ken sordu.: « — İhtiyat zabit talimgâhından en son gönderdiğim ihtiyat zabitlerinden memnun musun?» Cevab verdim: — Hayır, poşam! Fakat onları yetiş- tirmek istiyorum. bu sebeble gerideki fırka karargâhında noksuhlarımı ta - mamlatmıya& çalışıyorum! Burada mevzuubahsolan ihtiyat zabit- lerinin ekserisi talebei ulümdan imi: ler! Enver paşa, ordu ihtiyacına? cevab verebilmek için ihtiyat zabit talimgüh- ikarşıyw Oo gelmek - ten daima alıkoy - Muştu. Kanununa el sür- müyor, böylece, ar - kadaşının matemi - ne rayet ediyordu. İş görmiye hevesi yoktu... Esasen bir müddettir o vücu - dünda bir halsizlik, bir mecalsizlik duy- makta idi. Arada bir midesi (o bulanıyor, gözleri o kararıyor, başı dönüyordu. Sa- bahları, (o yataktan dinlenmiş ve zinde kalkabak yerde, her tarafı kesik kesik, dayak yemiş, yahud ki akşamdan fazla miktarda içki içmiş gibi idi. medi. Ve bir gün, telâşla! yanına çağır- dığı Şazimende: — Oldumu bana olanlar?! dedi. Ben De yapayım şimdi? — Ne var, ciçim? Hayrola? beyin ölümü telâşile farkında olmadım kat'iyen aldanmıyorum. İlk önce;'bu haberi duyar duymaz şa- şıran Şazimend kendini çabuk toparla- e . — Aman, elcim! dedi; hiç üzülme. Sa- p evsafı haiz zabit yetiştirmek müm - kün olmuyordu. Fakat Harbiye Nazırı, kadro noksanının bu suretle tamamlan- dığı zanınında imiş. Ben, kendisine men- fi bir cevab vermekle, pot kırdığım sonra aniadım. Fdkat hakikati söyle - İmemek elimden gelmezdi. Nazır, bil - | hassa talebei ulümun harbe iştirakin - den dolayı adetâ iftihar hisleri duyu - yormuş. Ona verdiğim cevab bir duş tesirini yapmış! Enver paşanın biraz cehı sikildi. Fa- kat belli etmedi: « — Pek güzel, yetiştiriniz. Allah muvaffak etsin. Bizden, artık duadan | başka birşey yok! Fakat; sekiz on haf- taya kadar inşallah bol cephane alabi- leceğiz. Bulgarlar da seferberliklerini ilân etiler Dedi. Paşalar, yarım saat sonra avdet etti- ler. Cephede gene sükünet var. Yalniz öğleye doğru, düşman, etrafımıza bir kaç şarapnel savurdu. Lâkin, artık bu İ gibi şeylere alıştık, göz bile kırpmıyo- ruz. Hattâ gemilerin 38 Jiklerine bile aldırmıyoruz. Bunlar, bize çocukların oyuncak tabancalar: gibi geliyor! rustos;: Bugüne kadar dumdum kurşunların kullandı. z fakat onlara biç rastselmemiştim! Bizim srrtabib dumdumlardan bir mik- tar toplatmış Grupa ve ordu sertabe - tine gönderirken bana da gösterdi: Öğleden sonra Anafartatar gurupu sertabibi binbaşı Hüseyin bey, inime geldi. anın ğı işit - (Arkası var) Yazan : Sabih Alaçam Son Posta'nın Romanı : 112 Güzelim!. Cicim! diyerek bu nu Hürmüze hikâye etti Hergün 70 gazetede makalesi çıkan, 12 radyo merkezile de konferansları neşrolunan kadın Doruthy Thompson ve senede bir defa meşhur muharrir Her gün tam on iki radyo merkezi, yet- miş gazete Amerikanın her tarafına bir kadının fikirlerini neşreylemektedir. Gü. zellik tavsiyelerinde bulunan bu kadın /hiç te güzel değildir. Ev bilgisi.hakkında konferanslar, dersler veren bu kadın bir omlet bile yapmasını bilmez. Evlilik, aile geçimi hakkında da söz söyler, fakat ge- çen sene içinde kocasını ancak bir defa trende görmüştür, Bu kadın meşhur mu- harrir Lingelair Lewisin karısı Dorothy “Thampsondur. Dorothy Thompson en fazla konuşan, okuyan, o se yahat eden ve Amerikada sözleri en faz- Ja dinlenen bir şahsiyettir. Yorgunluk nedir bilmiyen kadın Dorothy Thompson genç değildir. Elli yaşım aşmıştır... Vual elbiselerden hoşla- nır... Eski tarzlarda saçlarını düzeltir. O- na bir çay salonunda tesadüf edildiği va- kit orta halli bir aile reisesi sanılır... Fakat bu sakin tavırlarına rağmen, prestişkârları tarafından «Pundit, diye anılan Darothy Thompson bır f'kir volka nıdır, bir irade ve azim kaynağıdır. Üç sene içinde iki kâtibesini yorgunluk- tan bitab bir hale sokmuştur. Bunlar şim- di İsviçrede bir sanatoryomda tedavi gür- mektedirler. Fakat kendisi çelik gibidir. Yorgunluk medir bilmez, Durmadan, dinlenmeden Oğlum, ba- ri bir evlâd bira - - kaydı da, bağrıma basaydımlı deme - miş mi idi? — Güzelim!. Ci - cim! -diyerek bunu Hürmüze hikâye et- ti — Gerçek mi söy- lüyorsun? » Eğer yanım varsa, beni, kapm - da yediğim nimet çarpsın! Ben, uşak ne dedi ise, sana ay- nen onu söylüyo - Tum. Hürmüzün şuuru ansızın aydınlan - Nisan 25 tren istasyonlarında Tasladığı kocif Sinclair Lewis dolaşır, seyahat eder, konuşur, münaki” şa eder. 1 Her şeye vâkıf kadın!. Bıldırcının ne suretle pişirildiğinİ bahseyledikten beş dekika'sonra BİRİ marklar hakkında konferans verir, yi şeyi bilir, her şeye vâkıftır... Bütün büyük futbol takımlarının #) larının isimleri hafızasındadır. Ruz tin son kararnamelerini ezberlemişlir. yük şirketlerin idare meclisi azalari tercümej hallerine vâkıftır... İ Raporlarda söylemekte olduğu sözlü den, konferanslırdan gayri salonla? ayrıca günde üç konferans vermekti i Konferanslarından birini yemekten 898 ra verir, Hiç bir nota bakmadan ve durmsğ saatlerce söz söyler... Kendisine Y: lerden sonra hemen konferansa başi sındaki sebebi sormuşlar. Şu cevabi VÖ miş: — Yemeğin hazmına yardım ediyor # ondan... Mevzularının kısmi azamını sinemâ tef kil eylemektedir. Sözleri dinleyicileri üzerinde büyük Bİ tesiri haiz bulunmaktadır. Daimi surette en tanınmış şahsiyeti” den hiç olmazsa on ikisi ile dava halis, dedir... (Devamı 10 uncu sayjad) vakit fevt etmeden zemini yoklama! ve ancak ondan sonra bu husus hâ$ kında bir hüküm vermeyi mül buldu. — Hemen yarın gideyim, büyük ye nımi göreyim., ne çıkar? dedi. #mıştı. Ayni zaman - da yüreği de rahat bâsarzın. Ahir vaktinde sana inşallahletmişti. Çocuğunu, Füruzanın anası Bu halin sebebini anlamakta geçik -| teselli ve destek olur. — Ne tesellisi? Hangi destek?. Do- pe doğmaz piç damğasını vuracaklar. sonuna kadar taşıyacak. Hem sonra, nasıl, ve İle bakarım? — Allaha şükür geçineceğin yok de- — Gebeyim ben' Geçen ay, Füruzan gil, kadınım. Cenabıhak yavrunun rız- kını verir. Kat'iyen ümid kesme. Bak- amma, bu sefar muhakkak. Hesabımda | masına da, ben ne güne duruyorum? Sana kaç kere söyledi idim. Allah gön- lüme göre verdi. Derken, birdenbire, Füruzanın ölüm haberini didığı gün, ağanın bakkal dük- kânında söylemiş olduğu sözleri hatır- babası tanıyacak ve himaye edecek o- arlarsa, ona hiç kimse piçlik sıfatını kondurmağa cesaret edemezdi. Ve böy- lece, istikbali de ayni zamanda? müem- men olurdu. Hürmüzü bir tek cihet en- dişeye düşürüyordu. Çocuğun Füruzan- dan olduğuna paşayı ve karısını nasıl #nandıracaktı? Aralarındaki münase - beti Füruzanın, anasile babasından sı- kı sıkıya gizlemiş olduğunu sanıyordu. Sağlığında, o öyle söylemişti. Hattâ, kendisinden haber almak üzere Şazi - mendi gönderdiği zaman, konağa uğra- mamasını onun için tembih etmişti. Bu endişesini Şazimende bildirdi. O na, beyinin yadigârı. Evlâttır; bağrına'ladı. Büyük hanım, yani Füruzanın!da bunu biraz varid görüyordu. Lâkin. — Kovarlar, ayol! — Kovarlarsa kovarlar. Ben de sö” liyeceğimi söylerim a! 1 — Ne dersin? — Hiç. Olduğu gibi anlatırım. Hİ halde, hönim ihtiyardır. Evlâdının #ğ sını da henüz unutacak vakit ol Ben kendisini kolay acındırırım sanı” Tum. — Sonra, kaş yapalım derken, “ çıkarmıyalım Şaziciğim! Paşa bans fenalık etmeğe kalkarsa?. — Ne yapabilecek? Bizim ne gi” hımız var? — Ne bileyim, ben? Yapar mı, yap — Ben büsbütün aksini zannediğy rum. Canım! Bir defa baş vurms' ne zararımız olur? — Sen bilirsin, Şaziciğim! ii Ve ertesi sabah, gene Şazimeni pi şını örtüp yola çıkmıştı. bütün azil, iriklesine rağmen, konağın harem pısını çalarken eli titriyordu. Açan remağasına, büyük hanım gö tediğini söyledi. Arab sare" / — Kimin tarafından gelivorsun yi Ne dese idi? Bilemiyordu Azii ne bir tavır ile cevab veri" g — Hanım efendi beni mali kimsenin tarafından da geliyor lim. Sadece kendilerine çok mühi şey sövliyeceğim. — Buyurun. g İçeriye aldılar. Alt kat odaların ey rinde; genç, tirandaz bir halâyık A Şazimendin arkasından çarşafın! Senki önceden pişmiş de, sun gi misafiri bekliyormuş gibi, hzl tirilen kahveyi de içtikten sonra 0 mend, botozlu, ihtiyarca bir kal peşinden yukarıya, büyük hanım dinin dairesine cıktı. (arkası var)