13 Nisan 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

13 Nisan 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA OLRAK YALAN LAL ÇANAKKALE | Gemil Gonkun hatıraları: 12 san Siperlerde beklenm umum. Genera Artık yemyeşil bir küf rengi bağlıyan © hareketsiz yüzlerin çü - rümeğe (başlıyan dudaklarına, göz- lerine, kulaklarına adeta yapışıyor- lar. Manzara, iğrenç, fakat bu kadarla da kalmıyor... Bir yudum su içecek ol- sanız, bardağa sudan evvel sinekler doluyor. Bardağın ağzına bir mendil, bir tülbend ki k suretile; yani ipti- daj bir filitre yaparak; suyu boşaltmak ancak mümkün oluyor, Lâkin; tülben- din yardımı ile su doldurulan bardağı; ağzı açık olarak dudaklarınıza Kötür- mek de kabil d Karasinekler, bu kısacık an ve mesafe içinde, bardağa rıyorlar ki... Suyu, bar - Genera) Cemil Conk, küçücük not defterini elinden bıraktı. Sonra: — Biliyor musunuz, dedi. Harbin korkung” sahneleri arasında gözüme çarpan öyle ulvi ve öyle de garib vak- alar oluyordu ki... Size, şimdi hatırlıyabildiğim #ki hi- diseden bahsedeceğim: Muharebe esnasında, yanıma 6 tane emir atlısı almıştım. Bunlar vasitasile, beş yüz metre serimizde bulunan top- a sür'atle haberler gönderiyor, yan- hş ve hedefin: varmıyan endahtları or ve yeni bir mınlekaya atıs yapılmasını derhal bildiriyordum. Altı emir atlısından biri vazife halinde bulunuyor, diğer beş tanesi 'de diğeri bir emre muntazıran istirahat ediyor- lardı. Emir atlısı olurak seçtiğim ne - ferler, harbin cehennemi sahası içinde yava gitmek bile müşkül iken, atlarına binip dörtnala ileri geri seğirtivorlardı. Topçular ile aramdaki muhabereyi temin eden emir atlımın, yüzüne bir ara, dikkat etmiştim. Kursun; bomba, şarapnel yağmuru, daha doğrusu, tu- fanı altında dört nala at koşturmaktan, $ başında kalmayı tercih etmiş olan tektük memurların yamna, haddin varsa yanaş. Hepsi oruç tiryakisi, hepsi tinyoz ve damarlarına basıldı m zir deli, Dudaklar solmuş, gözler kaymış, âsab teşennüç halinde, Hele sigaraya enfiyeye, nargileye, çaya, kahveye di kün olanlar. Meded Allah! Canım di - yene, canın çıksın diyorlar. Eshabı me- salih de öna göre, onların da tiryakisi var, Kiminin ki yapma. Yahud da mü- baleğalı. Gizliden oruç yiyenler, hattâ Cenabıhak günah yazmaz amma, kul- ları edebsizlenir.. deyip de akşamları mahfice rakı çekiştirenler, gündüzleri bafiyeler pek oralara ouğramadıkları için Galatada Filipte, (Beyoğlunda Yani'de karın doyuranlar, tenha 0 - kaklâra sapıp avuçlarının içinde gizle- dikleri sigarayı otüttürenler de zahid rolünde, Halkın taassubu kabarmış, hâd bir hastalık halini almış. Cahil vfizler bu taassubu, cami kürsüsünden alabildik- lerine körüklemede. Çarşafının, fera- cesinin etekleri topuklarından biraz yukarıda, yaşmağının, peçesinin şeffaf- hği amcık ziyade, kılığı, kıyafeti bir parçacık zarafete çalıp da nazarı dikkat ti celbeden kadınlara hakaret eden e- dene. Eminönünden, Saraçhanebaşına ka - dar bütün o ana cadde redingotlu, ka- loş kunduralı, yumuşak fesli ve elleri tesbihi kalem efendileri, renk renk lâ- tah, çedik papuçlu ve sarıklarının ke - narına bi misvak sokulu softalar, ağabani sarıklı, elifi şalvarlı esnaf tak kımı, biribirlerinin elinden tutarak, zencirleme, duvar diblerinden korkak adımlarla yürüyen, korkunç kıyafetli mahalle karılar: ile dopdolu Orta yerden bazan, derileri kemikle- rine yapışmış bir çift herzelenin, yağ- mur gibi sırtlarına yağan kamçı dar - belerinin acısile zar zor sürükledikleri bir tramvay arabası, tekerlekleri tram- ayın raylarına takıldıkça yanpürü!l EE ine gel iyen ölüm Çanakkale sip erlerinde Türk fasılasız bir surette cephenin önüne velruz bulunmıyan büyücek bir delikten arkasına yıldırım gibi gidip gelmekten! içeri girip çıkmak kabildi. bu kahraman askerimin yüzü adetâ âlev saçıyordu.! Hiç edebiyat yapmadan denilebilirdi ki bakır rengi bir kırmı- zılık alan bu çehre, içinde bulunduğu - muz, içinde yaşadığımız cehennemin muşahhas bir timsali idi. İşte, bu ulvi manzaranm yanı sıra hasıl olan garib bir sahne de vardı ki, size; onu da anlatacağım: İstirahat halinde bulunan diğer beş emir atlısı, Kerevizderede slây karar- gâhı civarında mestur ve mahfuz bir yer vardı ki orada duruyorlardı. Bura- sı, mağara gibi bir yerdi. Üstü tama - men kapalı idi ve düşman ateşine max giden bir kira fay - tonu, tok ve bakım- lı hayvanlarının a - yak şeslerinden ken dini belli eden bir konak arabası, at - tan ziydde horozu andıran bir sürü beygiri geçmede, ve kalabalığı o daracık yaya kaldırımları « na kaçıştırmada, Bu ahalinin en çok tekâsüf eyledi ği başlıca noktalar Ayasofya, Sultanah. med meydanları. Bu iki mâbedin ikisi de hıncahınç.. adam al mıyor, Her köşede, zsmane küberasın » dan birinin muka - bele hafızı kur'an okuyor. Açlıktan, su- suzluktan bitkin hale gelmiş bir iki ih- tiyar, kapının dibindeki sütunlara ar - kalarını vermişler, vecd içerisinde ak- şamı bekiiyorlar. Kadınlara tahsis edi- len yuksrı kat meyzin mahfelinden, arada sırada arsız bir çocuk vıyaklama- st fırlayıp camiin içerisini çınlatıyor, vakarını ihlâl ediyor, Dışamde, son cemaat yerinde kör , topal, çolak, #rengili, cüzamlı, hırpani kılıklı bir alay dilenei yere yaydıkları mendillerin içerisine, on pdraya muka- bil peygamberden şefaat, Allahtan mağfiret uman insanların & atacakları sadakayı bekliyorlar, Avluda, cümle kapısının tam önünde Son Posta “Ahneb İhtiyatta bulunan tsburun tüfekçi ustalarından biri de, ayni mahalle gir- miş ve bulundukları yerin tabif mah- fuziyetinden dolayı kendileri için bir tehlikenin mevcudiyetini asla ve bir an bile hatırlarına getirmiyen emir atlı - ları ile sohbete koyulmuş... Talihin ne garib bir cilvesidir ki, düş- manın attığı obüs mermilerinden biri, bu mağaranın üstüne tesadüf etmiş. İn- filâkin şiddetinden, toprak sathı tama- men çökmüş! içeride bulunan istirahat halindeki beş emir atlısı ile beraber o tüfekçi ustası da bir çöp parçası gibi| ezilmişler! Hâdiseye muttali olduğum | ba Her hangi bir kajaya indi rilen bir şemsiye darbesinin sesi uzun saçları iğrenç sakalına karışmış, korkunç yüzlü, mehib bakışlı bir «Seyyah derviş» camiden çıkanları yol kesen bir haydud tavrile önliyerek, kar gısında ödleri patlayıp da put kesilen biçare çocuklara &lderş bile etmiyor ve keşkülünü uzatıyor... — Şey'en Hllâh!, O günler güvercinler için o daimi ziyafet var. İçi darı dolu tahta bir şini- ğin dibinde, yere serili çuval parçasınm üzerine çökmüş ihtiyar (OArdb bacı elindeki ölçeği doldurup doldurup, yufka yürekli kuş muhiblerine uzatı - yor. Atmeydanın; çevreliyen yaya kaldı- rımlarının üzeri adeta bir carsı man - n Romanı: 103 kışın var, Nisan 13 Barem meselesi Yazan: Mecdi Sayman arım milyona yakın oyurddaşı alâkadar eden bir mevzu. Sa. kat ta olsa mevcud istikrarı bozacak ve yeni bir İstikrar teminine yeltenecek bir tedbir. Diyorlar ki: Memlekette memur ka- zançları arasında bir ahenk yoktur. Bu kazançların dayandığı sağlam bir esa3 kalmamıştır. Ortada adaletsizlik vardır, memnuniyetsizlik göze çarpmaktadır. Filhakika devlet dairelerinde maaş ve üc. ret alan #ki sımf memurun mevcudi ve bazı devlet müesseselerinde nisbeten yüksek olan maaşlar gene ayni iddiayı ileriye sürenlerin üzerinde durdukları meselelerdir. Bence dava ne ahenksizlik, ne de ada- letsizlik işidir. Dava, daha ziyade me- mür kazançlarının umumiyetle kifayet. sizliğidir. Ele kesintisiz para geçsin, her memur aldığını bilsin diye ortaya konan formül; dört verginin ihdası ile birlikte iskembilden yapılmış bir kule gibi yıkılı. vermiştir. Bugün baremin yüksek dere. celerinden maaş alanlarla yüksek ücret. 4 vazifelerde çalışanlar ancak geçinebi. liyorken orta ve küçük derecelerdekile. rin çektikleri sıkıntıyı tasavvur etmek Yzımdır. Şu halde baremi yeniden tanzim etme- nin mevzuubahs olduğu şu siralarda malt ve idarf bir mesele olmaktan çok daha ziyade içtimaf bir mesele olan bu işi e hemmiyetli bir etüd mevzuu addetmek ve bu görüşle masa üzerine koymak 14- zımdır. Memür kazançlarını alesseviye zaman, kaderin, insanların alnına gö - rünmez eli ile yazdığı bu garib talih cilvesine hayret etmedim değil! Halbu- ki beri yanda, bin bir tehlikenin karşı- sında dört nala at koşturan askere hiç | bir şey olmamıştı!, Artık 1915 Haziranının 24 üncü gü- nüdür. General Cemil Conk için, bugün nün ayrı bir hususiyeti vardır. Çünkü, sayın general, o günü yaralanıyor ve sevdiği harb arkadaşlarından, asker - lerinden ayrılmak: Meşakkatli bir seya- hatten sonra Etfal hastanesinde yat - mak mecburiyetinde kalıyor. General için, harb sahnesinden ayrılması bakı- zarası (o arzetmede, Mis kokulu, kazan yağlı, susamlı, sade simidler, © çörolulu pideler, Jaka Hacı bir baba- nın vicik Şam tath - maları, Tirilye zey - nüne iskemle atıp o- turmuş, beyaz ka - yişli ihtiyar bele - diye çavuşunun mü- samahakâr gözleri önünde bağıra bâği- ra satılmada. Divanyolu üzerindeki ufak mescid - lerin de müdavimleri var. Bunlar ya ötekilerde yer kulamıyanlar, yahud ki ufak mâbedlerde edilen ibadetin deha ziyade sevab kazandırdığına ihanmış olanlardır. Firuzağa, Çorlulu Ali paşa, İbrahim paşa camileri de bu sebebten ağız ağız4 dolu. Lâkin buralarda, Ayasofya ile| Sultanahmedin güzel sesli, düzgün! ları, gazeviler içe -| Horozun, Gaffarın mercan, risinde dökme ür - | kuka, mâverd, yüz sürü, öd ağacı, sans yani, Amasya erik -)dal, demirhindi tesbihlerine katlar het leri, hoşaflık armud)şey, her şey bu mübarek ayın şerefine kuruları, balçık hur-| müşterinin tamama arzedilmektedir. yükseltmeğe maddeten imkân olmadığı” a göre, bu kaznaçları yeni bir nizam | bağlarken meseleyi bütün cephelerile ge | miş bir tahlile tâbi tutmak ve memu:yA İmahdud kazancma mukabil onu koruyö" cak muayyen tedbirlere tevessül etme İ elzemdir. Yurdun dört bir köşesinde yaşama ay» İrı ayrı hususiyetler arzetmektedir. Kim İlddia edebilir ki, Kastamonuda yaşıyad bir memurla Ankarada çalışan bir me- mur, İstanbulda çalışanla Karsta çalışan bir memur arasında yaşâyiş hususiyetles ri bakımından fark yoktur. Bir taraftaki uewluğun yanında muayyen ofedakârs hik katlanmak zarureti, diğer tarafa taki pahalılığın yanında köşe sinderine sokulup düşürmek mecburiyeti, Ortada memur maaşlarında bir ahenii temini arzusu vardır. Bu arzu, belki de bazı yuvaların refaha yakın bir manzarâ arzeden havasını bulandıracak, sıkıntı çekenlerin adedi çoğalacaktır. Fakat dev« letin hayat pahalılığı ile mücadele içid alabileceği yerinde pek çok tedbirler 144 tırabı o hafifletebilecektir. e Memleketl& mesken meselesi, gıda maddeleri işi teş“ kilâtsızlık ve kontrolsuzluk yüzünden başıboş bir haldedir. Şehirlerimiz zincim leme bir ihtikârın, tröst kuran beş ol sermayedarin elinde bunaltıcı birer pâs haltlık merkezidir, Bir dava üzerinde durmak istiyen deve let, bu dava ile alâkalı pek çok davalarf görmemezlikten gelemez. Ankara: | 1i Nisan Mecdi. 5. mından manevi bir acı teşkil eden bü hâdiseyi bizzat kendisinden dinlivelini — Elimizde bulunan bir siperlik atef hattını düzeltmeğe, genişletmeğe çal şıyordum, Her ihtimale karşı da arkas daki sırtta siperler kazdırmağı elzem görmüştüm. İhtiyattaki 22 “net Mayın 2 nci tabur zabitleri ile istihkâm bölü“ Bü zabitlerini yanıma aldim. Siper yas pılacak yerleri tayin ettim. En sol ce« naha gelip, iş bittikten sonra sol flerl- mizdeki düşmanın yan ateşi edeceğinij siperler kazılırken bu tehlikenin gön önünde tutulması icab ettiğini söyle « dim, (Arkası var) Yazan: Sabih Alaçam mecidiyenin tatlı hayalile günlerini gün ediyorlar; Beyazıd meydanı mahşer! Kalabalığı gören, bir yeniçe! bir gayri memnun toplantısı, mezük» nümeyişi var sanır. Halbuki mesele bu değil. Bir defs Beyazıd camiinin avlusunda, bu aya mahsus bir sergi var. Bu sergide is her şey «Ramazaniyeliks «İnhisarı Dus hânı Devleti Aliye» idaresinin bohça #8 tününden, göbek sigarasından tutun d& Yıldız çini fabrikası hümayununur ilalar, | porselen mamulâtma, ve hattâ Hindili Gksi vik 2) Hacının: — Kukuli, baharlı!, Diye sattığı yüz bir çeşid baharata, kehlibar, Sonra, kalabalığı şehrin bu semtine tirlleri, çeşid pey - çeken sade bu sergi değil. Beyazıd mey“ nirler, kuru yemiş -İdanmm biraz ötesi Vezneciler, ve ni * ler, çorbeliklar.. az|hayet Şehzadebaşı, Direklerarası. ötedeki kahvenin Ö-İ Ramazan sanki bu Direklerarasın! şenlendirmek için icad edilmiş. Birinci gecesinden yirmi yedinci gecesine ka“ dar Direklerarası bir âlem. Sıra sırf çayhaneler, tiyatrolar, hayal perdeleri; hilkat ucubeleri, tuhafiye dükkânleri dolup dolup boşalmadadır. Akşam üzeri başlıyan piyasa ifter topunun atılmasına bir çeyrek kalan& kadar ayni hızla, ayni kesafetle devam eder, durur. Arabalar Veznecilerde Zeyneb ha * nım konağının önünden itibaren Sw * raçhanebaşında karakola kadar sağda” idip. soldan da dönerek durma ha dö laşırlar. Yayalar, eskiye itibar etmiyef kıraatli hafızları yok. Bu camilerde de| bir #ihniyetin kıyıp da yıktığı Direk * mukabele okuyanlar, hatim sürenler |lerin dibinden bin müşkülât ile süzü “ var, fakat civar medreselerin çömezle-| lerek piyasayı takib ederler. ri, bayramda bir kat çamaşırla bir iki (Arkası var) Up —,ş

Bu sayıdan diğer sayfalar: