Vecizeler Mişkta, eve: ve hayır Beyet çabuk söyleni- İlebilir, fakat bunları Büyleyineiye (okadar Bzun uzun düşünmek Yab eder, * Bir çok kadınlar, Mayırı evet manası - Ba söylerler, * Kediye ciğer, ka - Ama sır tevdi edil - mez. < Acele geç biter, * Aşk bir nebattır, Babuk kurur, m — başlanılan Marsilyalı Mariyis topa vurduğu zaman takımdaki diğer oyuncular havadan yere inmesini bekliyorlar. ——> Bugünkü Viyana ——> | Caddelerde tek tük, yan sokaklarda ise ekseri .—. yecizeler. İdükkânlar kapalı, bunlar Yahudi dükkânları imiş se evet, der, ne de| Caddelerin iki yanında( 5. A)lar var. Halkın bayır. Fekat evel gidiş gelişini idare ediyor, geçmekte gecikenleri kollarından tutarak karşıdan karşıya geçiriyorlar. Bu istical Viyanalıların hoşuna gitmiyor Yazan : Suad Derviş dediğini gözlerinden okumak mümkün « dür. # Saadetin durak ye- ri ümüddir. Onu ora- da beklemek, * Hakikati (o söyle « b mek, yalan söyleyip, söylediği yalanı unu- tup bir başka sefere başka türlü söyle - mekten hayırlıdır, topun İçki meraklısı Kadın, çok içki içen erkeğe: — Siz, deni, iç - kiden başka bir şey sevmez misiniz? Çok içki içen erkek kadına dik - katli dikkatli bak- tu: » Kim demiş bayan, ben sizi severim, Igözleriniz bana nane likörünü, dudakla - pınız çelik likörünü, sari saçlarınız bira- yı ve vücudünüz bir rakı sürahisini ha- Jarlatıyor. Size baktıkça sarhoş oluyorum. Bizden başka neyi sevebilirim ki! * Biliyorum — Siz evleniyormuşsunuz?. — Evet! — Fakat evlen - diğiniz erkek eski bir hırsız. Biliyorum, bilhassa bunun £ çin ona varıyorum ya. İkide bir anahtarlarımı keybederim, “Mapılar kildii kalırdı. Onunla evlenir » gem, artık anahtarları kaybetmekten — Spor maçlöri beni çok eğlendiri » yor. — Demek bütün maçlara gidiyor sun?.. — Ber gitmiyorum, karım gidiyor. Ben de bar bar dolaşıp öğleniyorum, — Kocanın her akşam, eve sarhoş geldiğini söylüyorsun, evi nasıl bulu yor? — Gayet kolay, bizim sokakta, rad- yosuz ev yalnız bizimki. ur mu olmaz mi? Birkaç yalau , Dün sabah evden çıkarken karıma sor- dum: — Akşama ne getireyim? Cevab verdi: — Hiç bir şey istemem! * Tramvay wstesyonunda tramvay bekle- dim. Tramvay geldi, kapısı kapalıydı, e- Tim dokunur dokunmaz, kolaylıkla açıldı, içeri girdim. Her zamanki gibi tenha idi. Koltuğa oturdum, Kondüktör: — Lütfen bilet! Dedi, parayı verdim, bileti aldım. * 'Tramvaydan indim, hir mağazaya gir- dim.. Bir gömlek alacaktım. Mağaza sa - | hibi bir gömlek çıkardı. Sermayesi 4 Ji- İra imiş, benden yirmi beş kuruş kâr aldı. * Köprüden geçiyordum: «Yere tükürmeyiniz.» Levhalarını okuyanları gördüm. Oku - duktan sonra birbirlerine bakıyor: — Bundan sonra bir daha yere tükür -| miyeceğiz! Diye yemin ediyorlardı. * Bir kadm gördüm, iyi giyinmişti. Bir şapkacı dükkânımn önünden geçiyordu. Camekânda şapkalar vardı.. Başını çe - virip bir kere bile bakmadı. * Dün akşam bizim eve kadınlı erkekli misafirler gelmişti. Geç zamana kadar o- turdular, Konuştuk. Fakat aramızda bu- kunmıyanlardan kimsenin adı geçmedi, ve kimse hakkında dedikodu yapılmadı. # Bizim sokakta bir tek çöp bulmak im- kânı yoktur. Yazın tos olmaz, kışın ça- mur olmaz, sabahı sekizden evvel bağır- mazlar, * Bizim mahalledeki genç kızlarla ko - huştum, onlara sinema artistlerinden bahsettim, hiç birini tanımıyorlardı. * Dün bir kadın tanidım, ömründe yü- züne boya sürmemiş, saçlarını kıvırtma - muş, £ * Adamın birine rastladım: — Nereye gidiyormm? dedim. — Hiç sorma, dedi. Birine on lirs bor. cum var, adamı üç gündür, her tarafta; aradım bulamadım, gene onu aramiya gi- diyorum. Boreumu ödiyeceğim! * İstanbulda yaşıyan ve ömründe bir ke- re olsun keçi eti yememiş bir çok in Sanlar vardım, * Bütün bu yazdıklarımın oyürüs yüz doğru olduğuna inanacaklar bulunacak - tan, Lİ — Dünyadaki insanlar kardeştirler, birbirlerini kırmamalı, incitmemeli » dirler. Buna itiraz istemem, başkası da itiraz etse ona da sana yaptığımı yapar, pestilini yere sererim, — Bundan sonra seninle hiç kavga etmiyeceğiz, birbirimizi çok, pek çok seve — Beni boşamak mâyetindesin öyle mi? Üzülmezdim — Benim öyle zamanlarım oldu ki ba- yan, cebimde siğü- ra alacak para bü. Yanmazdı. — Kim bilir © zaman ne kadar Ü. zülürdünüz? — Hiç üzülmez. dim.-O zaman henüz sigaraya alışmış de. Zildim. Mani oluyor — Ben evlenmek istiyorum, amma pat- ronum zmâni olu « yor. — Bu nasıl şem bir patron, yanın da çalışan bir in - sanın evlenmesine nasıl mâni olabilir? — Nişanlısile evlenmek istiyorum da. Kıvırmadı Hizmetçi öteberi almak için sokağa git. mişti. Tam üç saat 8, sonra döndü. Evin bayanı sor. du: — Bu zamana kadar nerede kaldn? — Bizim bayan kıvırcık salata getir, demişti, salata aldım. Berber borber do. laştım, biç biri kıvırmadı. —32—(0) İstasyon binasının önünde duran tak - siler bana merhum Mahmud Şevket Pa - şanın Askeri müzedeki etomobilini hatır- lattı, Otomobilden pek anlamam amma. bunların zavalh Mahmud Şevket Paşa- nın içinde öldüğü otomobille ayni sene - nin modelleri olduğunu anlamakta pek güçlük çekmedim. Otomobil, Şarlonun veya Lorelle Har- dinin arada bir kullandıkları arabalar gibi sallana sallana, zıplıya hoplıya iler- lemeğe başladı... Viyana sokaklarından geçiyoruz. Viyanat., Avrupa merkezlerinin en güzel, şakrak şehri. Valsin, kahkahanın, güzelliğin, zarafe - en © İtin bütün zayıf, bütün ince olan şeyle - rin yuvasi... Ştravsın bir valsini yavaş yavaş mı” rıldanarak, hattâ onun bir valsinden di- ğer valisine geçerek otomobil penceresin- den dişarı bakıyorum. Viyana şehri, ne Berlin şehrine, ne Peşte şehrine, ne Münih şehrine, ne Bel- grada, ne de İstanbula benziyor. Buna rağmen bu şehirde arada bir eski Be: şehrinin mâağmum, vakur çehreli “ İbinalarına benziyen cepheler, Peşte şeh- rindekilere benziyen dükkânlar, Belgrad şehrine benziyen Balkanlı bir mana, İs- tanbul sokakları gibi dar sokaklar ve bil. hassa eski Moskovaya benziyen kahhar bir saltanatın eserlerini hâlâ kucağında taşıyan saraylar, meydanlar görüyorsu - Hava soğuk!, Çok soğuk! Soğukluk de- recesi' sıfırda veya sıfırın bir iki derece altında olmalı a Hafif hafif esen bir rüzgürm önünde is- teksiz isteksiz yağan kar taneleri uçu - şuyor... Ekseriyeti basit giyinmiş insanlar, pal- tolarının, mantolarının yakalarını kaldır. mışlar, her büyük şehirde görülen bir &- cele ile kaldırımlardan akıyorlar. Viyana sokaklarınm iri yanında bulu - nan dükkânların bir çoğu kepenklerini indirmişlerdir. Büyük caddelerin orta - sında seyrüseler memurleri var, Fakat caddelerin her fki yanında ayrıca (S.A.) lar seyrüseferi idare ediyorlar. Viyana - lara kırmızı ışık yanınca durmaları, sarı yanınca hazırlanmaları, yeşil yanmca yürümeleri icab ettiğini anlatıyorlar. Ve geçmekte geciken Mhtiyar kadınları kollarından tutarak köşeden köşeye ge - giriyorlar. Bu istical bazılarının hoşuna gitmiyor, söyleniyorlar: Bir köşede otomobilimiz durdu, uzun, uzun bu vaziyeti seyrettim. Şimdi gene yollar açıldı... Otomobili - miz biraz daha gitti. Fakat bir Köşe başın- da tekrar durduk. Askeri otomobillerin, hava toplarının büyük projektörlerin, motosikletli asker- lerin ve asker kamyonlarının ardı arkası gelmez zincirinin bitmesini bekliyoruz. (9) İlk yazı dünkü sayımızdadır. Başları kasketii askerlerin böyle urun bir alay halinde Viyana sokeklarından geçişi Viyanaya bir harb veya harb ari - ifesi hali veriyor galiba... Belki de bunun için, sadece bunun tesirile ben insanların | Otele gitmeden evvel bizim konsolos - ıhanemize uğruyorum. Konsoloshane eski İ'Türk sefareti olan binada çalışıyor. Kısa İbir müddet orada kaldıktan ve bazı işle- rim düzelinciye kadar valizlerimi oraya bıraktıktan sonra bu defa yaya olarak yola çıkıyorum. Evvelâ öğle yemeğini yiyeceğim... Son- ra gene könsoloshaneye döneceğim. Ba- na anlattıkları gibi ilk tramvay bekleme yerinden bir tramvaya atladım. Tramvay tenha. — Operaya, — Peki... 'Tramvaycı güler yüzlü b'r adam... E - sasen buraya. geldiğimdenberi aksi bir İnsana rastgelmedim. Kadın, erkek kime rastgeldimse hepsi insana nezaketle mua- mele ediyor. Opera meydanında tramvaydan indim. Lâalettayin bir sokağa saptım. Meğer bu- rası Viyananın meşhur Köttnerstrasse'si imiş... Sokakta yürümeğe başladım. İlk rast - Tadığım lokantaya girmek arzusile, Sokak kalabalık, oldukça şık bir ka - labalık caddenin iki tarafından akıyor. Dükkün camekânlarını seyrede, ede ilerliyordum. Burası Viyananın en şik sokağı imiş. Buradaki dükkânlar da en şik dükkânları... Bu dükkânların içinde on, on ikide bi - rinin kepenkleri örtülü... Sonradan öğ - rendim, kapali olan dükkânlar; kapatıl - mış olan Yahudi dükkânları imiş. Kört « ner Ştrasedeki Yahudi dükkânları kapa- tıldıktan sonra tabif en mfihim cadde ol- duğu için yeniden dolmuş. Henüz bu cad- dede açılmıyan mağazalar var, amma yan sokaklarda hemen, hemen dükkânların ekserisi kapalı. Çok acıktım, içine girecek bir lokanta a. rıyordum. Fakat önüne geldiğim ker kantanın kapısının Üstünde şöyle bir lev« ha asılı; «Yalnız Arf ırktan müşteri istenilmektedir.» Yahudi değilim... Fakat arf de değilim. Lokanta sahibi tarafından gösterilen bu istek benim âdeta haysiyetime doku - nuyor. Başka bir Iolanta aramağa gidiyorum, İkinci Jokantanın kapısında ayn! levha... — Allah!... Allah!... Ben şimdi ne yapacağım, dönüp dolaş- mağa devam ediyorum, İnad ediyorum. Biliyorum, Alman politfkacılatı Japon - ları olduğu gibi biz Türkleri de senbolik surett âri kabul ediyorlar. Fakat ben Âri değilim.. Bu ırk hassa isiyetim biraz daha devam ederse Alman- ya benim Gandi gibi protesto makamında yaptığım şa açlık grevinin farkına var « madan ben öteki dünyayı boylıyacağım. (Devamı 10 uncu sayfada)