6 Mart 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

6 Mart 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

a i Hüseyin a Dunkü kısmın hülâsası kimi bey tedrinde hüküm süren Ömer Bey ii kumandanlarından o Hüseyin Cafer konuyoz 1 dünyaya geliyor, ve imi nd hiz SET. Cafer gün geçtikçe büyüyor, ğini pıyç, Gelikanlı oluyor, Onun muallime- | babası yapıyor: Ata binmesini, | sün yehre Yor, meşbur bir pehlivan geli - yor, aeketin bütün pehlivanlarını yeni - a "de Eüreşlerde hazir bulunan Bey, Hüseyin o, 79 Güreşe çıkmasını söylüyor. küriyor, ç <1 de oğlu Caferi meydana çi - Yene yı, SİS hasmını belinden yakalıyor, Bu ma ve yeniyor, Hüsn de halk ona iri ve kuvvetli ma- #elan (Battal) temini koyuyor. (Roman devam ediyor) e EYİN GAZiNİN FECİ AKİBETİ Cama zaya konak o messfede Seha vi (1) isminde (bir Ermeni Bu Emi. gi, Drlhkem bir kale ile çev « (Samaş | şehrin ve kalenin beyi de, Fakaç) isminde bir keşişti, deği Vk keşiş, yalnız din işlerinde de de bü. idaresinde ve cenk işlerin” Yük bir şömet kazanmıştı. Bü- mete zi kahramanları içinde, adı E ER bir kahramandı. (Şapatabah) (denilen he gi di. Bu mezhebe bağlı olar Samanı 5 yi ibadet ederlerdi, nlerde tepeden tırnağa a an sırmalarla işlenmiş, üzeri kaymayı kut, zümrüd, zeberced gibi Atın pi Ja işlenmiş bir elbise ve Alarak ör SİYİp eline gümüş bir asâ yine, seye giderdi, Yapılan büyük başka az İt riyaset ederdi. Amma, pa iz sa de, cenk adamları gibi ve meşin r giyip kr haçan cer la Pin linde #ehri ve kalesi Frmenile - Paratanı olmakla beraber, Bizans im- Tabları ka tabiydi. Bizanslıların, A - satı, bir hudud kalesi idi. kaş mii bir hayli askeri vardı. Fa - ii 'ar, Hüseyin Gazinin korku - bip y. “alma silâh elde, harbe hazır ette dururlardı. #ik a Gazi, kaleye karşı yaptığı li ye 9) Ve baskınlarla, gerek Şa - tüg de Serek kale hakın: bizar elmiş- Yaman, “R ki, vaz mevsimi geldiği s2 #larına, bahçelerine, tarlala İstya |, mezlerdi. Ancak, her sebe Ma- Yin Gazi lerbeyi Ömer beye ve Hüse- Mek o büyücek birer verri ver - Artı, <tile biraz rahat edebilirlerdi. iü mev vermekten ve kor — in konağında toplanıp: meş (bey) diye, başımıza geçir » 75 Bsker 5. 96 doluları altm verip, bunca beleriz. Amma gene, Türkün Man çekeriz... Bu hal, nice za * © harda desek, Mademki bu dere- desta,, 1” Dir pehlivan ve adın dillere Yap, bizi bir kahramansın. Ne vap, kendimiz a endişeden kurtar. Yoksa, Başka biz bir başka bey ve askerimize vi tikâyette, bulunmuşlardı. lamişg, » devletin elden gideceğini an-| üm ae kalelerdeki Ermeni ve ndan gerine mimeler yazarak el al - Mast, Bu ik bir ordu toplamıya başla” Vürscak © OİL ile gidecek, Malatyayı Yin Gazinin ağ kamp kavuran Hüse- Pack, © Vücudünü ortadan kaldı - Örer “*bup * EE beyin im başlar başlamaz, an Sasışıy uryon kalesinde bulu * MAyetin; v Malatyaya geldi. HaYkın şi- ber Verdi, :as'ın hazırlıklarını ha- ler ele Kemerin Gaziyi çağırarak, zerlerine var, hadlerini bildir. kerlerinden iki yüz kadar seçme atlı alarak bir gece ansızın Malatyadan ha- reket etti. Sıkı bir ilgar ile Amuryon kalesinin karşısına dikildi. mişti. Onun için, Hüseyin Gazinin kar şısma çıkmağa cesaret edemedi. Bir kaç atlı ile serasker Mihail'i Hüseyin Ga- ziye gönderdi. gelerek: «Bizim, kendilerile hiç bir kavgamız ve nizaız yoktur. Böyle husumetle ge” lişinin mânası nedir? diye sual ediyor... Eğer matlüp, vergi ise verelim. Baska» ca bir talebleri varsa, elimizden geldi- ği derecede onu da icra edelim.» di - yor, Karşısında sinenlere, kılıç çekmekten hoşlanmazdı. istemez, biz“de o fikirdeyiz. Beyhude yere, kan dökmek istemeyiz. Beş yıllık vergiyi birder versin, döner gideriz. türdükten sonra avdet etti: çok memnun oldu. Beş yıllık değil, on yıllık vergiyi bile vermiye hazırdır. Ancak, bu kadar parayı toplamak ko - lay değildir. Bahusus halk, sizin bura“ ya gelmenizden korku içindedir... Siz varın, kalenize gidin. Halka, emniyet gelsin. Vergiler, kolayca tahsil edilsin. Bir ay sonra, adamlarınızı gönderin. Paraları teslim edelim. düzen olmadığına, kitab üzerine el ba- sarak yemin etti. Mihaih'in sözlerinin doğruluğuna ka - naat getirdi. İtin. Artık bizden kendilerine hiç bir zarar gelmez. Bir kaç gün bu civarda avlanıp geri gideriz. keklikler, en nadide klagiy/k ve kara- calar, bu dağlarda bulunurdu. raklısı idi. Gafil bulunup, askerine av için izin verdi. Kendisi de, gürz, kal - kan, mızrak giki ağır silâhlarını çadı- rında bırakarak, sadece kılıç, ok ve sa“ panla müseilâh olduğu halde av peşine seğirtti, ken dalma yalnız gezerdi... Burada da, *İ şüpheli bir düşman karşısında bulun - duğuna hiç ehemmiyet vermedi. Tek başma, atını kapıp koyuvermekie, tereddüd etmedi. 2 ZA Yazan: ZİYA ŞAKİR Gazi ölüyor! a m me Güreş şid detle başladı. Dev (2) in altın gibi parlıyan yelele- ri, dalga dalga uçuyordu, yalçın kaya lar üzerinden, yel gibi süzülüyordu. Hüseyin Gazi böylöce bir hayli gitti, Tam bir ormanın kenarına gelir gel - mez, gözleri elmas gibi parıldayan bir karacaya tesadüf etti, Karaca, emsalsiz derecede güzeldi. Bunu avlıyarak sevgili oğlu (Cafer) e hediye götürmek istedi. Dedi. Hüseyin Gazi, hiç telâş etmedi. As - Şamas, henüz hazırlıklarını bitirme- Hüseyin Gâzi o kadar mahir bir ni- şancı idi ki, bir ok sallar sallamaz, kas racayı yere devirebilirdi. Fakat onun maksadı, karacayı diri olarak ele ge çirmekti. Mihail, Hüseyin Gazinin re | Derhal boynundan sapanın ipini çe — Beyimiz Şamas, selâm gönderdi. kardı. Bunu, bir kemend gibi kullana” rak karacanm boyr rir ve zarif hayv öldürmeden yaka- lıyacaktı. Onun için, sağ elinde ip ol « duğu halde, alını bütün kuvvetile mah- muzladı, Ormana daldı. na takacak; bu na- Dedi, Hüseyin Gazi, merd bir kahramandı. seslerin ne olduğunu anlamak için ba“ Şamas'ın gönderdiği habere inandı. — Mademki Şamas, kavga ve niza idi. Şamas, çok kurnazca hareket etmişti. Hüzeyin Gazinin, çekilip gideceğine da ir verdiği söze inanmamış; birdenbire bir baskına uğramamak için, her tarafa İ bölük bölük askerler yerleştirmişti. —- Gösterdiğiniz dastlukfan, Şamas İ Şehirle Hüseyin Gazinin kararırâhı aras sında bulunan bu ormana da kuvvetli bir atlı müfrezesi saklamış, bunların başına da bizzat kendisi geçmişti. Şamas burada böylece bekleyip'du « rurken, talih ve tesadüf Hüseyin Gazi» Yi yalniz basıma, büraya sevketmişti. Hüseyin Gazinin hafif silâhlarla mü- sellâh olduğu halde, bir karacanın pe- şine düşerek dolu dizgin ormana girdi- ğini gören Samas, o kadar büyük bir hayrete düştü ki, evvelâ şaşırdı.. bir tek 8öz söylemiye muvaffak olamadı. Fakat bir an sonra kendini toparla- dı. Askerlerine: — Tez, binin. Etrafını çevirin. A - man, bu fırsatı kaçırmıyalım. Diye, bağırdı. Diye, serasker Mihsile cevab verdi. | Mihail, bu cevab; alıp Şamas'a gö - Dedi. Ve, sözlerinde hiç bir yalan ve Hüseyin Gazi, bu yemin karşısında, — Pekğlâ, kalenizde dellâl'ar çağır- (Arkası var) Dedi, (3) Atının adı. meme amenna zaeaa A A YY EA GÜTÖN ÖLKEYİI ERGÜN * Bu civarın avi, pek boldu. En semiz Hüseyin Gazi, son derecede av me - Hüseyin Gazinin âdeti idi. Avlanır - Son Posta'nın tefrikası: 49 Baron de Tot Giz Ek Tatarlar arasında Pun hâlıraları Ben Kichela'da ekmek tedarik etmeyi ihmal etmemiştim. Bu, nogayların bilmedikleri bir lükstür Tercüme eden: Hüseyin Cahid Yalçın Moldavyaya gelinciye kadar #andıklarım benim arabama yüklenmiş- Hi. Sultan icab eden emirleri gönderdiği için, ertesi sabah Kicheladan hareket et- tim. Bir mirza beni Bahçesarsya (İ) ka-! dar teşyie memur idi, Yay, ok ve kilim ile müsellâh kırk süvari de refakat ediyor. lardı. Asker arasında pek &z intizam, di-| siplin ve zekâ eseri görmeğe alışkın bu- Yunduğum için Tatarları daha iyi talim görmüş asker diye zannetmiyordum. Fa- kat Basarabyayı, kuvvetleri bir nevi 18- yan halinde zanno'unan Yedsandan ayı- ran Niester'i geçtikten sonra müfrezeye kumanda eden. zabit yürüyüşün . askeri nizam dairesinde vukua gelmesi için & mir verdi. On /ki süvariden mürekkeb bir piştar kuvveti arabamın 200 adım önün-! den yürüyordu. Zabit sekiz nefer ile ara- bayı bizzat muhafazası altına aldı. İki tarafa dörder nefer koydu. İki yük ara- bası arkadan geliyordu. En nihayette te sekiz süvari vardı. Altı yüz adımdan faz- la bir mesafeden yürüyen ve altışar pi- yadeden terekküb eden iki küçük müfre- ze sağlı sollu bir istikşa” hareketi yapı- yorlardı. 2 Geçmekte olduğumuz ovalar o kadar düz ve o kadar açıktılar kı ufuk her ta- İrafımızdan yüz adım mesafede gibi görünüyordu, Ufacık bir arıza, hattâ kü. çücük bir ağaç bile levhanın manzarası- m değiştirmiyordu. Bütün gün yalnız sü- vari birkaç Nogaydan başka kimseyi gör- İmedik. Yanımdaki Tatariarın, nafiz göz- leri bu Nogayların vücudleri toprağın ları kışa kadar kendi hallerine yalnız bi- rakır. Kış mevsimi yaklaştığı zamandı ki hangarlar altına getirmek için hayvanları aramağa giderler. Rasgeldiğimiz Nogay- İlar da işte bu maksadla dolaşıyorlardı. İ Fakat işin garibi, geniş bir ovada bu işle meşgul olan bir Tatarın ne tarafa gitmek Jâzım geleceğini dahi bilmemesidir. Bir vadi ile diğer vadi arasında daima on iki fersah genişlik ve otuz fersahdan ziyade bir uzunluk vardır. Tatar bunu düşün mez, Küçük bir torbaya otuz gün yetişe- İcek kadar kızartılmış darı unu koyar, Ak (#1 elivres in bu iş için kâfidir. Erzakını böyle temin ettikten sonra, beygire hi- ner, güneş gurub edeceği zaman durun hayvanının ayağına köstek bağlar, onu, otlamağa bırakır, un ile karmnı doyurur; uykuya Yalar, uyanır, tekrar yola çıkan Yolda giderken, tesadüf ettiği sürülen rin markasına dikkat ederek bunları zih- ninde tutar, gördüğü! şeyleri ayni iş pen şinde bulduğu ve tesadüf ettiği Nogay« lara anlatır ve aradıklarını onlara işaret eder. O da bilmuksbele onlardan mal. mat alır ve bu sayede seyahatini nihayes te erdirir. Bu kadar sabırlı bir milletin günün birinde müthiş bir asker yetiştir. mesinden korkulur. Bizim ilk seyahat günümüz ancak on fersah mesafedeki civar vadide nihayete j erecekti. Güneş alçalmağa başladığı hal de önümde hüzünlü bir ufuktan başka bir şey görmüyordum. Bu sırada, birdenbire, arabamın yokuş aşağı indiğini hissettim ye bir sıra oba (3) gördüm. Bunlar, sağlı mahviyeti hasebile meydana çıkmadığı zaman onların başlarını fark ve temyiz ediyorlardı. Bu Nogaylar beygir üzerin- de yalmz başlarına dolaşıyoriardı. Süvarilerimizin isticvab ettikleri No- gaylar bize haber verilmiş olan kargaşa- | ıkların aslı olmadığım söyliyerek endişe. j dım ki çadırlar altında oturdukları için bu fersahlık genişliğe mukabil otuz fer- sahtan fazla uzunluğu bulunan sekiz on Jetoise> derinlikte vadilerde takım takım i yerleşmişlerdi. Bu vadilerin ortasından çamurlu bir su akıyor ve cenubda küçük küçük göllerle nihayet buluyordu. Bu göller de Karadenizle fttisa: peyda etmişlerdi (2). Nogayların çadırları ve kışın bu çoban kavimlerin müteaddid sü. rülerine sığınak hizmetini görecek han garlar işte bu ırmakların kenarındadır. lar, Her mal sahibinin kendisine mahsus bir markası vardır. Bu marka hep kır. mızı kesilecek kadar kızdırılmış bir de- mir ile beygirlerin, sığırların ve devele- rin kalçalarma vurulur. Tüylerinin üze rine kırmızı boya ile işaret yapılan ko- yunlar gözönünde muhafaza edilir, iks- metgâhlara yakın bir mevkide bulundu. rulur. Fakat sair cins hayvanlar cins cins sürülere ayrılarık bahar mevsiminde o- valara götürülür. Orada mal sahibi bun. (1) Bahçesaray Tatar Kamlarının İkamet- gâhıdır. Bugün Kırımın payitahtı telâkki e- dilen bu şehir vaktile bir kâşane idi, Hüküm darlar burada oturunca etraflarında bir ta - kım binalar peyda oldu. Şehir ayni kemi um- hafaza ederek ceki Kırım O şehrine fafk şöhret Iktisab etti. Bugün eski bir köy haline gelmiştir. Orada zarlar eski ehemmiyete bir şahid diyorlar. (2) Tatarlar diyarının kendilerine daimi surelle arzettiği çorak levhaya ve Moldat- Jarla Lehlilerin ne kadar büyük nimetlerden müstefid olduklarını anlamak için mevcud mukayese kaolaylıklarına teğmen, itibarın kuvveti o kadar büyüktür ve insanların ihii- yaçları bu Wibara o kadar bağlıdır ki her türlü temayüllere bir sed çeker. Nogaylar kendi ovalarından geçilip te oralarını elde etmek arzusuna düşüknemesini (akıllarına #ığdıramazlar, Oldukça münasebet peyda et- miş olduğum bu Tatarlandan biri bana: Siz çoz seyahat ettinin, bizim memleketimiz ka» dar muhteşem bir ülke gördünüz mü? di- yordu. Bu «muhteşem: vasfının hiç itiraş götürmiyeceğine kani 7e bu kanaatile mem- mun idi. H gözün alabildiğine tehdid Fena bir köprünün üzerinden çayı geç £ik. Çayın yanında üç oba gördüm ki s- radan ayrılmış bulunuyorlardı. Bunların içinden yeni bir oba bana tahsis edilmiş- ti. Arabalarımı arkaya koydular, Müfre- Faka', ağaçların “arasından beş on İZİ teskin ettiler. Maamaf'h, ben onla-|ze benim yanımda yerleşti. İlk işim mün. mızrak boyu ilerler ilerlemez, etrafın -İrm neden buralarda dolaştıklarını merak| ferd bir grupunu teşkli ettiğim levhanın da bir takım korkunç sesler işitti, Bu | etim. Sorduğum sualler neticesinde anla- | heyeti mecmuasını temaşa etmek oldu. Bilhassa bizi yalnız bırakmalarına hay» şını çevirir çevirmez, hiddetinden tit, | bedevi zannedilen bu kavimler ovayılret ediyordum, Kendimi biraz daha dik« redi... Bürlar (Şamas)ın atlı askerleri | fimsiden cenuba doğru kesen ve bir Tu-İkat ve merak edilmeğe lâyık biri telâkki ettiğim için bu hayretim bütün bütün artıyordu. (arkası var) (3) Oba Nogay çadırıdır. Kulağınıza küpe olsun Daima RADYOLİN; çünkü: RADYOLIN temizleyip çelik gibi sağlamlık ve ren yegâne iksirdir, Her sabah, öğle ve v her yemekten sonra dişlerinizi

Bu sayıdan diğer sayfalar: