23 Şubat 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

23 Şubat 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—_Iııın: ZIYA ŞAKİR Bir kaza kurşunu — Hay, aksi şeytan... Demek ki, kar yolanın altında birkaç çanta vardı. Sen farkında olamadın. Bunlardan en kıy - metsiz olanını alıp kaçtın. Diye, söyleniyordu. Vaziyet, münakaşaya ve uzun uzun durup konuşmaya müsaid değildi. Dü- dük sesleri, âdeta etrafımızda korkunç bir çember çevirmişlerdi. Yerde kümelenen eşyaya bir tekme attım. — Sen bir tarafa, ben bir tarafa.. ka- çalım.., Bari, pisi pisine yakalanmaya« hm. Dive bağırdım. Dere içine atıldım. Simdi kupkuru olan su mecrasını siper alarak kaçma - ya başladım. * MES'UD ve BAHTİYAR İNSANLAR Evet.. mes'ud ve bahtiyar insanlar, rahat döşeklerinde, tatlı rüyalar göre - rek horul horul! uyurlarken; — zavallı ben, harab ve bitkin bir halde Meci - diyekövüne gelebilmiştim. Maksadım, Şişli tarikile Kâğzıdhane - ye inmek.. oradan da bir kayıkla Eyüb Sultana geçmek.. Ve sonra, vapurla Ye miş iskelesine — çıkarak eve gidip bir müddet gizlenmekti. Fakat, talihsizlik bir insanı takib e - derse, bütün plânlar, bütün düşünce « ler, bütün arzu ve dilekler, — bir anda altüst oluyor... Nitekim, — bu sefer de böyle oldu. Tam Mecidiye köyünü geçerken, bir- denbire karşıma iki jandarma dikildi. Bunlardan biri: — Hemgşeril.. Vesika?... Dedi, O anda, sanki yüreğim koptu, ağzı - ma geldi. — Ne vesikası?.. — Askerlik vesikası — Fakat ben asker değilim. — Asker değilsin amma, asker kaça- Bı olahilirsin?.. Derhal aklıma geldi. Bu araştırma - dan maksad, asker kaçakları değil, mü- tarekc devrinde baştanbaşa İstanbulu İistilâ eden başıboş serserileri şiddetli bir tazyik ile sindirmek, şehrin sükün ve âsayişini kuvvetlendirmekti. Hiç tereddüd etmedim. — Hemşerirmnli.. Ben şurada, Şişli ga- zinosunda garsonluk ediyorum, Sakat bir adamım. Askerlikle hiç bir ilişiğfim olmadığına, kapı kadar — vesikam var. Zahmet edin. Gazinoya — kadar gelin. Hem size bir kahve içireyim. Hem de vesikamı göstereyim. Dedim. Bu sözleri o kadar ciddi bir eda ile söyledim ki, saf kalbli —jandarmalara derhal kanaat geldi. Şu kısa emir, dün yanın en lâtif bir musikisi gibi kulak - larımda aksetti: — Geçi... Bu tehlikeyi böylece — atlattım. Ve süratli adımlarla Şişliye doğru yürü - meğe başladım. - Tam, Katolik mezarlığının önüne ge- Hince, üç kişi ile karşılaştım. Bunların ikisi çingene idi. Karşılarında bir bek- çi duruyordu. Sert ve âmirane bir ta - vırla, bunları isticvab ediyordu. Çingeneler; köyden gelip işe gittik « lerini söylüyorlardı. Ve: — Köy, nah şuracıkta. İnanmıyor - san, gidelim, İstediğine — sor... Nafile yere bizi işimizden alıkoyma, Diye, yalvarıyorlardı. Onların sözleri de, bekçiye — kanaat Vermişti. Ve o dakikada bekçinin gözü bana iliştiği için, bu sefer, benden ta - rafa dönüp yolumu — keserek şu emri Verdi: — Dur!.. — Durdum. — Nereden geliyorsun?., — Ayasağadan. — Nereye gidiyorsun?. — Pangaltıya, — Adın ne senin? — Sabri. — Ne iş yaparsın?.. Bekçi: «eHaydi bakalım. Birdenbire cevab bulamadım. Kısa bir tereddüd devresi geçirmeye mec - bur kaldım. — Ne iş mi yaparım?.. Tavukçuluk, yumurtacılık, sütçülük... — Ayasağada, kimin yanında duru - yorsun. — Arnavud Receb ağanın... — Hangi Arnavud Receb ağa?.. Ora- da öyle adam yok. — Canım nasıl yok. Bekçi, kurnaz ve işgüzar — bir şeydi. Beni isticvab ederken sık sık tepeden |tırnağıma kadar süzmesine 'halimden tamamile şüphelemmişti. nazaran, Evvelâ çingeneleri, — sonra da beni, böyle sıkı sıkı İ$ticvab etmesinden an - ladım ki, Beşiktaş zabıtası telefonla her tarafa emir vermiş.. gelip geçen (şüpheli eşhas) ın tahkikine girişil - mişti. Nitekim bekçi derhal kaşlarını çata- rak şti kısa ve kat'i emri verdi: — Hadi bakalım. Buyur karakola... Neeece?... Ben karakola buyura « yürü karakola!» dedi caktım, öyle mi? Bu, hiç mümkün mü idi?... Şu anda yapacak tek bir iş var- sa, o da tabanlara kuvvet vererek bu işgüzar bekçinin elinden yakamı sıyı - rabilmekti. Öyle yaptım. Bekçinin önünden, çe- lik bir yay gibi sıçradım. Mezarlıkla - rın arasındaki sokağa doğru koşmaya başladım. Arkamdan: — Dur!.. Diye acı bir ses.. sunturlu bir küfür silsilesi.. ve sonra, bir tabanca patla - ması işillim... Hiç aldırmayıp kaçmak- ta devam edecektim. Fakat; ikinci silâh sesi bana daha ya kın geldi. Ve kurşunun vızıltısı, sol ku- lağımın dibinden geçti. Anladım ki, bekçi peşimi kolay ko- lay bırakmak istemiyordu. — Ve, fazla yorgunluktan istediğim gibi koşama « dığım için, aramızdaki mesafe de git - tikçe azalıyordu. (Arkası var) Belediye Sular İdaresinden : Kapalı zarfla münakasa ilânı İdaremizce 580 metre mikâb kemer çakılı kapalı zarfla münakasa suretile sa- tın alınacaktır. 1 — Bu iş için tanzim edilen şartname parasız olarak İdaremiz Levazım ser- visinden alınabilir, 92 — Talibler Şşartnameye göre hazırlıyacakları kapalı zarflarını ihale günü olan 15 Mart 939 günü saat ön beşe kadar Taksimde Sular İdaresi Mer- kezinde Müdüriyete vermiş olmalıdırlar. Bu saatten sonra - getirilecek zarflar kabul edilmez. «1199> * Bundan başka: 15.220, Bu tertibden IIIIIIIlllilllllllllllllllllllllllllllllllllllnIIllllllllı; girmiş — olursunuz... g |IIIIIIIIIIIIIIIHIIHIIIIIIIIIIIIHIIHIHIIIIIIHIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIlIIIIIlIIIIIllg Türk Hava Kurumu Büpük ikramiye: 50.000 Liradır... 12.0)), 10.0)) liralık lerle 1(20.030 ve 10.0350) liralık iki aded mükâfat vardır... bir bilet alarak iştirak etmeyi ihmal et- meyiniz. Siz de piyangeosun —mes'ud ve ikramiye- bahtiyarları arasına Gümrük Muhafaza Genel Komutanlığı İstanbul Satınalma Komisyonundan : 1 — Deniz vasıtaları için satın alınacak 500 ton lavamarin kömürünün 10/3/ 939 Cuma günü saat 11 de kapalı zarfla eksiltmesi yapılacaktır. 2 — Şartnamesile evsafı komisyondadır, görülebilir. 3 — Tahmini tutarı (6850) lira ve ilk teminatı (514) liradır. 4 — İsteklilerin o gün eksiltme saatinden bir &aat evveline kadar 2490 sayılı kanunun tarifi veçkile hazırlıyacakları teklif mektublarını Galata eski itha- lât gümrüğündeki komisyona vermeleri, (1147) GRiİP . NEZLE-. ROMATiZMA DERMAN BAŞ .. DiŞ “ Bütün ağrı ve sızılara karşı en mücssir ve mütekâmil kaşe , SİNİR . KIRIKLIK Son Posta'nın tefrikası: 38 ıstanbul Baron de Tott'un hatıraarıi camılerı Tercüme eden: Maamafih en muntazam bir saat bile orucu bozma zamanını tesbit için kâfi gö- alan müezzinler oradan güneşin batma - sını gözetlerler. İlk işareti vermek va- zifesi Ayasofya müezzinine aiddir. Ezanı okumağa iptida © başlar, diğer minareler- deki müezzinler de onu tekrar ederler. 'Türklerin en sofuları iptida abdestlerini alırlar. Ezan okunur okuünmaz en birinci zevkleri tütün içmektir. Bu onların ilk ihtiyacıdır. Türkler biraz gıda almak için güneşin batmasını beklerlerse de ramazana gir - mek için de yeni ayın girdiğini müşa - hede ve tayin etmek ihtiyacında « dırlar, Umumiyetle, Tamazana girmek için astronomi hesablarına tam ve kat'i bir itimad göstermezler, Filhakita, per - hizkârlığı emreden bu ayın umumiyetle yirmi sekiz günden terekküb ettiği gö - rülür. Ayı görüp te Babıâliye gelerek şa- hadette bulunmağa memur kimseler onur yenilenmesini ifade eden ilk ziya çizgi - sini daima biraz geç görürler. Fakat bu- na mukabil, bayramı tayin eden ertesi ayın göründüğünü teminde bu kadar sıkı davranmazlar. Bayram toplar atılarak halka bildirilir. Türklerde perhizkârlığı takib eden bu bayramla hıristiyanlarda perhizi takib eden merasim kıyas edilemezler. Pas - kalye yortusunun bir nevi taklidine ancak kurban bayramında tesadüf edilir. Bu ikinci bayram birinciden altı hafta sonra vukua gelir, Padişah, bütün bü - yükler ve masraf edebilecek bir vaziyet- te bulunan bütün zenginler o gün bir ve- ya müteaddid koyun keserler. Bu ko - yunların tüyleri taranır, boynuzları yal- dızlanır. Kurban kesmek dakikası ayni merasimin Mekkede icra olunduğu zama- na göre hesab ve tayin olunur. Bayram zamanı lüks zamanıdır. Her - kes kendisine veya etrafındakilere yeni esvab alır. Ayni zamanda her türlü eğ - İlence zamanıdır. Daima bir takım inti - zamsızlıklara sebeb olur. İstanbul etra - fında, üç dört fersahlık yerlerdeki köy- lere giderler, Buralarda yeniı esvablar gi- yinmiş, günahları affolmuş, güzelce mü- sellâh Türkler biperva her şeyi yapabi - leceklerini zannederler ve yerli biçare Rumlardan birçok şeyler isterler, İstanbula su getiren kemerler çok ke- re Türkler için bir tenezzüh hedefi teş « kil ederler. Fakat meraklıların kalabalık bir halde buralara gitmeleri ne bu in - ıaatın mimarisini seyretmek iİçin,; ne de suların nezafeti hakkında bir fikir e- dinmek içindir. Bunlar yanlarında şarab taşırlar, sevdikleri Şşeyleri — götürürler. Yağmur sularını toplamağa ve onları pa- yitahta getirmeğe yarıyacak binalarla be- raber imparatorların inşa ettirmiş olduk- ları harab köşklerde toplanırlar. Türklerin eski sarnıçların yerine ikame etmeğe mecbur oldukları su kemerleri o |kadar fena inşa edilmişlerdir ki bunların Rumlarım kemerlerile mukayesesi, Rum kemerlerine büyük bir şöhret temin et- miştir. Maamafih Justinien zamanında inşa edilmiş olan su kemerlerinde alâka- ya değerli hiç bir şey yoktur. Ne cür'et, ne hafiflik bakımından bir kıymeti haiz değildir. Hele mimarisinde bir zevki ge- lim hiç göze çarpmaz. Mimar sütunların biçimile gözü aldatmağa çalışmış gibidir. Onlara havada bir kütle manzarasını ver- miştir. Halbuki bu baş aşağı mahrutlu kaideler de çok çıkık bir takviye parçası teşkil ediyorlar, Büyük gotik kemerlerle sere ne daha hoş, ne daha cür'etkârane bir manzara vermiştir. Ben yalnız bu bi- nanın Rumlarda zevki sgelimin hangi dev- rede inhitata başladığını tesbit edilmek noktasından alâkaya değerli olduğu fik- Türklerin su kemerleri daha muayyen bir cinstendir. Resimde hiç tenasüb, mal- “,i|zemenin intihabında hiç itina yoktur. 'Bunların istimali de hiç kabiliyet ve ti - rülmez. Minarelerin şerefelerinde mevki| dolu küçük kemerlerin bir araya mezci e- || Türk imparatorlarının İstanbulda bina ettikleri camilerde hiçbir kusur yoktur. çok ehemmiyet Hüseyin Cahid Yalçın Tezyinata bilhassa verilmiştir tizliğe delâlet etmez. Vücude getirilmiş eserin büyüklüğü insana hayret verin Kusurları da insanda isyan hissi doğu « Tür, Türk imparatorlarının İstanbulda bi « No ettikleri camicerde bu kusurlar yök « tur, göze çarpar bir surette mevcud dü« ğildir. Çünkü eski sultanlar devrinde ve Ayasofya modeline göre inşa edilmiş olan bütün bu binalar az çok tezyin edilmiş - lerdir. Bunları yapmayı derühde etmiş Rumların, yahud Ermenilerin duydukla- rı korku, yahud kapıldıkları izzeti nefis hissi kendflerini itina ve ihtimam eseri göstermeğe sevketmiştir. Hattâ, bazı camiler vardır ki (1) bu es« ki Rum kilisesinin plânına göre inşa e « dildikleri halde modellerini geride bıraka mışlardır. Fakat bu model bir şaheser ol« maktan çok uzaktır. Daha düşünceli bir tetkik seyyahları Ayasofyanın bünyesini! în_ kadar çok methetmekten alakoyabilir « Eğer bu seyyahlar mimariden daha iyi anlasalardı, sütunların yerlerine dikkat ederlerdi, Sütunlar ilk plânda sağlamlık için elzem olan kütiede bir tasarruf te « min ettikten sonra, bu binayı dayadıkları «contrefort> da ifrala vardırmışlardır. İş« te buna bakarak harici kubbenin kavsini gözle ölçerek tavan hizmetini gören mük tevi kubbenin hayali bir cür'et eseri ar« zettiğini görürterdi. Bu kübbe binadan müstakildir. Binaya istinad etmek şöyle dursun, bilâkis binayı örten «pelin « ceintre» üzerine asılmıştır. Hattâ bana temin edilüiğine göre, bu dahilf kubbe çimento ve kireçten mü « rekkeb gayet ince bir hamuür ile tuttu : rulmuş sünger taşlarından inşa olunmuş- tur, Bu da iddia olunan harikayı sıfıra indirir, Dahilt! tezyinat Constantin asrına şeref verecek bir halde değildir (2). (Arkası var) — (D Sultanahmed ve Şehzade camileri dx- ha narin bir tarzda İnşa edilmiştir. Alti minare ile müzeyyen bulunan Sultanahmed camisi Hyppodrom meydanının boyunca İnşa olunmuştur. (2) İddla olunduğuna göre, Constantin ta- rafından İnşa ve bir zelzele tarafından tah- rib edilen bu bina Justinlen tarafından tek«e rar inşa olunmuştur. Fakat öyle görünüyor ki bu son iİmparator zelzelenin yıkmış ol « duğu sütunlara haricen destek hizmetini görmek Üzere, «Contrefort» olarak taş küt- lelerinden başka bir şey yaptırmamıştır. Zelzelelerin tesiri bronz kaldeleri artık mü- savi surette istinad etmiyen sütunların iğ- riliğinde de göze çarpıyor. " YUREEA AT TE N Son Posta Yevml.mmnmıwmıkımm Yerebatan, Çatalçeşme sokak, 25 İSTANBUL Gazetemizde çıkan yazı ve resimlerin bütün — hakları mahfuz ve gazetemize siddir, ABONE FİATLARI Gelen evrak geri verilmez, İlânlardan mes'uliyet alınmaz. Cevab için mektublara 10 kuruşluk Pul ilâvesi lâzımdır. f — Posta kutusu : 741 İstanbul Telgraf : Son Posta Telefon : 20208 N Ylı İ P .| Ça da ' G ç ÇO ü Sul ka PN B . S ğ n BK 'i | ARÖĞĞEMAĞ, hi . e 5 hai FrAbA LAG sarikes V eli Ü öek MA İTELİZ eai cde. b <h Mlzszlh aa

Bu sayıdan diğer sayfalar: