— Hay, aksi şeytan... Demek ki, kar yolanm altında birkaç çanta vardı. Sen Diye, söyleniyordu. Vaziyet, münakaşaya ve uzun uzun durup konuşmaya müsaid değildi. Dü- dük sesleri, âdeta etrafımızda korkunç bir çember çevirmişlerdi. Yerde kümelenen eşyaya bir tekme attım, — Sen bir tarafa, ben bir tarafa. ka- çalım... Bari, pisi pisine yakalanmaya. him, Diye bağırdım. Dere içine atıldım, Şimdi kupkuru olan su mecrasını siper alarâk kaçma - ya başladım. * MES'UD ve BAHTİYAR İNSANLAR Evet.. mes'ud ve bahtiyar insanlar, rahat döşeklerinde, tatlı rüyalar göre * rek horul horul uyurlarken; o zavüll: ben, harab ve bitkin bir halde Meci - diyeköyüne gelebilmiştim. Maksadım, Şişli tarikile Kâğıdkane - ye İnmek.. oradan da bir kayıkla Eyüb Sultana geçmek.. Ve sonra, vapurla Ye miş İskelesine (çıkarak eve gidip bir müddet gizlenmekti. Fakat, talihsizlik bir insanı takib e - derse, bütün plânlar, bütün düşünce » ler, bütün arzu ve dilekler, biranda altüst oluyor... Nitekim, bu seferde böyle oldu. Tam Mecidiye köyünü geçerken, bir- denbire karşıma İki jandarma dikildi. Bunlardan biri: — Hemşeri! Vesika?... Derhal aklıma geldi. Bu araştırma - dan maksad, asker kaçakları değil, mü- tareko devrinde baştanbaşa İstanbulu istilâ eden başıboş serserileri şiddetli bir tazyik ile sindirmek, şehrin sükün ve Âsayişini kuvvetlendirmekti. Hiç tereddüd etmedim. — Hemşerim! Ben şurada, Şişli ga- zlnosunda garsonluk ediyorum. Sakat bir adamım. Askerlikle biç bir ilişiğim olmadığına, kapı kadar (o vesikam var. Zahmet edin. Gazinoya (Okadar gelin. Hem size bir kahve içireyim. Hem de vesikamı göstereyim. Dedim. Bu sözleri o kadar ciddi bir eda ile söyledim ki, saf kalbif jandarmalara derhal kanaat geldi. Şu kısa emir, dün yanın en Mtif bir musikisi gibi kulak - larımda aksetti: — Geçi. Bu tehlikeyi böylece atlattım. Ve süratti adımlarla Şişliye doğru yürü - meğe baş'adım. Tam, Katolik mezarlığının önüne ge nce, üç kişi ile karşılaştım. Bunların #kisi çingene idi. Karşılarında bir bek- çi duruyordu, Sert ve âmirane bir ta - vırla, bunları isticvab ediyordu. Çingeneler; köyden gelip işe gitlik lerini söylüyorlardı. Ve: — Köy, nah şuracıkta. İnanmıyor - &an, gidelim. İstediğine sor... Nafile yere bizi işimizden alıkoyma. Diye, yalvarıyorlardı. Onların sözleri de, bekçiye (kanaat vermişti. Ve o dakikada bekçinin gözü Paşa Zade Bir kaza kurşunu Bekçi; «Haydi bakalım, Birdenbire cevab bulamadım. Kısa bir tereddüd devresi geçirmeye mec - bur kaldım. — Ne iş mi yaparım?. Tavukçuluk, yumurtacılık, sütçülük... — Ayasağada, kimin yanında duru - yorsun. — Arnavud Receb ağanın... — Hangi Arnavud Receb ağa?.. Ora- da öyle adam yok. — Canım nasıl yek. Bekçi, kurnaz ve işgüzar (bir şeydi. Beni isticvab ederken sık sik tepeden tırnağıma kadar süzmesine (nazaran, halimden tamamile şüphelenmişti. Evvelâ çingeneleri, osonra da beni, böyle sıkı sıkı Sticvab etmesinden an - ladım ki, Beşiktaş zabıtası telefonla Deği, her tarafa emir vermiş. gelip geçen O anda, sanki yüreğim koptu, ağzı »| (şüphel: eşhas) ın tahkikine /ogirişil - ma geldi, İ mişti, — Ne vesikası?.. Nitekim bekçi derhal kaşların; çata- — Askerlik vesikası rak şu kısa ve kat'i emri verdi: — Fakat ben asker değilim. — Hadi bakalım. Buyur karakola... — Asker değilsin amma, asker kaça-| Necee' Ben karakola buyura - ğı olahilirsin?. yürü karakola!» dedi caktım, öyle mi? Bu, hiç mürikün mü idi?... Şu anda yapacak tek bir iş var sa, o da tabanlara kuvvet vererek bu işgüzar bekçinin elinden yakamı sıyı - rabilmekti. Öyle yaptım. Bekçinin önünden, çe lik bir yay gibi sıçradım, Mezarlıkla « rın arasındaki sokağa doğru koşmaya başladım. Arkamdan: — Dur. Diye acı bir ses.. sunturlu bir küfür şilsilesi.. ve sonra, bir tabanca patla - ması işittim... Hiç aldırmayıp kaçmak» *a devam edecektim. Fakat; ikinci silâb sesi bana daha ya kın geldi. Ve kurşunun vızıltısı, sol ku- lağımın dibinden geçti. Anladım ki, bekçi peşimi kolay ko- lay bırakmak istemiyordu. o Ve, fazla yorgunluktan istediğim gibi koşama - dığım için, aramızdaki mesafe de git tikçe azalıyordu. (Arkası var) tan slınacaktır. visinden alınabilir, zarflar kabul edilmez. o «1190 2 — Talibler şartnameye göre herırlıyacakları kapalı zarfları; olan 15 Mar: 930 günü saat on beşe kadar Taksirade Sular İdaresi Mer- kezinde Müdüriyete vermiş olmalıdırlar. Bu saatten sonra getirilecek Belediye Sular İdaresinden: Kapalı zarfla münakasa ilânı İdaremizce 580 metre mikâb kemer çakılı kapalı zarfla münakasa suretile sa- 1 — Bu iş için tanzim edilen şariname parasız olarsk İdaremiz Levazım ser- ihale günü Son Posta'nın tefrikası: 38 Baron de Tott istanbul camileri Türk imparatorlarının İstanbulda bina ettikleri camilerde hiçbir kusur yoktur. Tezyinata bilhassa çok ehemmiy et verilmiştir Tercüme eden: Hüseyin Cahid Yalçın Maamafih en muntazam bir saat bile orucu bozma zamanımı tesbit için kâli gö- rülmez. Minarelerin şerefelerinde mevki alan müezzinler oradan güneşin batma - sını gözetlerler. İlk işareti vermek va- zifesi Ayasofya müezzinine aiddir. Ezanı okumağa iptida o başlar, diğer deki müezzinler de onu tekrar ederler, Türklerin en sofuları iptida abdestlerini alırlar, Ezan okunur okunmaz en birinci zevkleri tütün içmektir. Bu onların ilk ihtiyacıdır. Türkler biraz gıda almak için güneşin batmasını beklerlerse de ramazana gir - mek için de yeni ayın girdiğini müşa - hede ve tayin etmek ihtiyacında « dırlar, Umumiyetle, ramazana girmek Için astronomi hesablarına tam ve kat'i bir itimad göstermezler, Filhakika, per - hizkârlığı emreden bu ayın umumiyetle yirmi sekiz günden terekküb ettiği gö - rülür. Ayı görüp te Babıâliye gelerek şa- badette bulunmağı memur kimseler onur yenilenmesini fade eden ilk ziya çizgi - sini dalma biraz geç görürler. Fakat bu- na mukabil, bayramı tayin eden ertesi ayın göründüğünü teminde bu kadar sıkı davranmazlar. Bayram toplar atılarak halka bildirilir. Türklerde perhizkârlığı takib eden bu bayramla hıristiyanlardı perhizi tak'b eden merasim kıyas edi'emezler. Pas - kalye yortusunun bir nevi taklldine ancak kurban bayramında tesadüt edilir. Bu ikinci bayram birinciden altı bafta sonra vukua gelir. Padişah, bütün bü - yükler ve masraf edebilecek bir vaziyet. te bulunan bütün zenginler o gün bir ve- ya müteaddid koyun keserler. Bu ko - yunların tüyleri taranır, boynuzları yal dızlanır. Kurban kesmek dakikası ayni merasimin Mekkede icra olunduğu zama- na göre hesab ve tayin olunur. Bayram zamanı lüks zamanıdır. Her - kes kendisine veyr etrafındakilere yeni esveb alır. Ayni zamanda her türlü eğ « lence zamanıdır. Dalma hir takım inti - zamsızlıklara sebeb olur. İstanbul etra - fında, üç dört fersahlık yerlerdeki köy- lere giderler, Buralarda yoru esvablar gi- yinmiş, günahları affolmuş, güzelce mü- sellâh Türkler biperva her şeyi yapabi - leceklarini zannederler ve yerli biçare Rumlardan birçok şeyler isterler. İstanbula su getiren kemerler çok ke- re Türkler için bir tenezzüh hedefi teş - minareler. Tur, İ “Türk imparatorlarının İstanbulda bi « İns ettikleri camlerde bu kusurlar yek « tur, göze çarpar bir surette mevcud de. Bildir. Çünkü eski sultanlar devrinde Ye | Ayasofya modeline göre inşa ed olan İ bütün bu binalar az çok tezyin edilmiş « lerdir, Bunları yapmayı derühde etmiş Rumların, yahud Ermenilerin duydukla- rı korku, yahud kapıldıkları izzeti nefiş hissi kendilerini itina ve ihtimam eseri göstermeğe sevketmiştir. Hattâ, bazı camiler vardır ki (1) bu es- ki Rum kilisesinin plânına göre inşa e « dildikleri halde modellerini geride bırak» mışlardır, Fakat bu model bir şaheser olu makten çok uzaktır. Daha düşünceli biz tetkik seyyahları Ayasofyanın bünyesini ş kadar çök methetmekten alakoyabilir « iL, Eğer bu seyyahlar mimariden daha iyi anlâsalardı, sütunların yerlerine dikkat ederlerdi. Sütunlar ilk plânda sağlamlık liçin elzem olan kütlede bir tasarruf te « min ettikten sonra, bu binayı dayadıkları «contrefort» da ifrala vardırmışlardır. İş- te buna bakarak harici kubbenin kavsin gözle ölçerek tavan hizmetini gören müm tevi kubbenin hayali bir cür'et eseri am zettiğini görürlerdi. Bu kubbe binadan müstakildir. Binaya istinad etmek şöyle dursun, bilâkis binayı örten «peline esinires üzerine asılmıştır. Hattâ bana temin edildiğine göre, bu dahili kubbe çimento ve kireçten mü « rekkeb gayet ince bir hamur ile tuttu : rulmuş sünger taşlarından inşa olunmuş. tur. Bu da iddia olunan harikayı sıfıra indirir. Dahili tezyinat Constantin asrına şeref verecek bir halde değildir (2). (Arkası var) (1) Sultanshmed ve Şehzade camileri da ha narin bir tarzda inşa edilmiştir. AMİ minare ile müzeyyen bulunan Sultanahmed camisi o Hyppodrom meydanının boyunca inşa olunmuştur. (2) İddin olunduğuna göre, Constantin ta rafından inşa ve bir zelzele tarafından tah- rib edilen bu bina Justinlen tarafından tek- Far inşa olunmuştur. Fakat öyle görünüyor ki bu son İmparador zelzelenin yıkmış ol « Ay bana iliştiği için, bu sefer, benden ta - rafa dönüp yolumu (keserek şu emri verdi: — Durt, — Durdum. — Nereden geliyorsun”. — Ayasağadan. — Nereye gidiyorsun?. — Pangaltıya. — Adın ne senin? — Sâbri. — Ne iş yaparsın? ik AKAN Türk Hava Kurumu sz BUYUK PİYANGOSU Beşinci Keşide: 11 /Mart / 939 dadır. Büyük ikramiye: 50.000 Liradır.., Bundan başka: 15.50, 1209), 10.0)) liralik o ikramiye- lerle (20.050 ve 10.050) liralık iki aded mükâfat vardır... Bu tertibden bir bilet alarak iştirak etmeyi ihmal et- meyini. Sizde piyangonun mes'ud ve bahtiyarları arasına İİ girmiş olursunuz... Mm Gümrük Muhafaza Genel Komutanlığı İstanbul Satınalma Komisyonundan: i — Deniz vasıtaları için satın alınacak 500 ton lavamarin kömürünün 10/3/ 939 Cuma günü saat 11 de kapalı zarfla eksiltmesi yapılacaktır. 2 — Şarinamesile evsafı kemisyondadır. görülebilir. 3 — Tahmini tutarı (6850) lira ve ilk teminatı (514) liradır. 4 — İsteklilerin o gün eksiltme saatinden bir saat evveline kadar 2490 sayılı kanunun tarifi veçhile hazırlıyacakları teklif mektublarını Galata eski itha- lâf gümrüğündek!i kamisyona vermeleri, o (1147) | GRiP . NEZLE. ROMATİZMA İl BAŞ .DiŞ : SINIR . KIRIKLIK Yil ederler. Fakat meraklıların kalabalık | duğu sütunlara haricen destek hizmetini bir halde buralara gitmeleri ne bu in -|görmek Üzere, «Contreforte olarak taş küt- şaatın mimarisini seyretmek için, ne|'elerinden başka bir şey oyaptırmamıştır, de suların nezafeti hakkında bir fikir e.) 2e)28i€lerin tesiri bronz kaldeleri artık mü- wi surette İstirad etmiyen sütunların iğ- dinmek içindir. Bunlar yanlarında şarab ir iyon raşel e : taşırlar, sevdikleri şeyleri götürürler. Yağmur sularını toplamağa ve onları pa- yitahta getirmeğc yarıyacak binalarla be- tâber imparatorların inşa ettirmiş olduk- ları harab köşklerde toplanırlar. "Türklerin eski sarnıçların yerine ikame etmeğe mecbur oldukları su kemerleri o kadar fena inşa edilmişlerdir ki bunların Rumların kemerlerliş mükayesesı, Rum kemerlerine büyük bir şöhret temin et- miştir. Maamafih Justinien zamanında inşa edilmiş olan su kemerlerinde alâka. ya değerli hiç bir şey yoktur. Ne cür'et, ze hafiflik bakımından bir kıymeti ha/z değildir. Hele mimarisinde bir zevki s0 lim hiç göze çarpmaz. Mimar sütunların biçimile gözü aldatmağa çalışmış gibidir. i TÜRKİYE Onlara havada bir kütle manzarasını ver. YUNANİSTAN miştir. Halbuki bu baş aşağı mahrutlu kaideler de çok çıkık bir takviye parçasi teşkil ediyorlar, Büyük gotik kemerlerle dolu küçük kemerlerin bir araya mezel €- sere ne daha hoş, ne daha cür'etkârane İbir manzara vermiştir. Ben yalnız bu bi- İnanın Rumlarda zevki selimin hangi dev- rede inhitata başladığını tesbit edilmek noktasından alâkaya değerli olduğu fik- rindeyim. Türklerin şa kemerleri daha muayyen (bir cinstendir. Resimde hiç tenasüb, mal- zömenin -intihabında hiç itina yoktur. Bunların istimali de hıç kabiliyet ve ti - Son Posta Yerebatan, Çatalçeşme sokak, 25 İSTANBUL resimlerin bütün hakları mahfuz ve gazetemize &iddir, İ ABONE FİATLARI 1 Sen Ay 1400 | 760) 400 2540 | 1220 2100 |'4 Cevab için mektublara 10 kuruşluk Pul #lâvesi lâzımdır. german Posta kutusu : 741 İstanbul | $ | Telgraf : Son Posta İ A Telefon : 20208 j Mesane sama sanüeaRA asan sananaa senesi kei iin bin kl indi d