Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Ka:rdeşım Nimet on sekiz yaşına bas- ; oğı için annemle babam onu da, beş se- | ne evvel beni götürdükleri gibi, bu kış balolara götürmeğe karar verdiler. Ni - metçık hazırlanıyor, genç yüzü tatlı bir /— çocuk sevincine karışan olgun bir kadın - telâşile titriyor. Belli ki bu son haftayı, ilk balo gecesini ondan ayıran günleri iple çekiyor. -— Ben ona bakıyorum ve onda beş sene üvvelkı kendimi görüyorum. Sarışın saç- Iları rüzgâra tutulmuş gibı başının üs - K tünde tel tel uçuyor, iri yeşil gözleri ale- ve yaklaştırılan billür parçası gibi ışıl » İ albi göğsünden fırlayıp kaçmak istiyor, ' '_ Mı ki gözleri etralındakileri değil, ken- di içinde yaşıyan yerleri görüyor. - Ben de beş sene evvel bu ayları onun gı'bı yaşamış, onun bugün duyduğu leziz /| heyecanı tatmıştım. Bana da ona bugün yapı]an pembe hülya bulutu gibi tülden bir esvab, lâme bir çift ayakkabı, taşlı “bir çanta alınmış, ben de onları, gözle - SiR rimle yemeğe doymadan dudaklarıma gö- — türmüş, onları göğsüme basarak salonun hıhsı üzerinde dansetmiştim. İşte Nimet te gözlerin, kapıyarak ken- dt kendine dönüyor, fakat onun aralık Hrpıkletmin arasından gördüğü hayali O yalnız ben biliyorum, onu yalnız ben ta - Niyorum; o tıpkı beş sene evvel benim gördüğımı hayalin eşi... Işıklı, yalnız hülyada ve rüyada gö - Iünduğu kadar ışıklı bir salon.. rengâ - — renk elbiseler, tüller, taşlar ve çiçekler |— arasında hepsi birbirinden güzel, zarif ve ıı]: kadınlar, simsiyah esvablı, bembe - /— yaz gömlekli, hepsi bırbiırinden kibar, te- — miz ve nazik erkeklerin kolları arasında — dönüyorlar. İlâhi bir müzik.. açılan — gampanya şişelerinden patlıyan kö - | pükler.. havayı sarar. lavanta ve pudra — kokuları. - Lâme ayakkabılarile taşlı- çantasım ’göğsünde sıkarak salonun halısı üzerinde |dönen Nimetin hayalinde yaşattığı sahne Jşte bu.. tıpkı beş sene evvel benim gör- — düğüm sahne... - Nimetin bu dünyalara sığmıyan heye - — canını durdürmak, içinin tatlı çarpıntı - - gmi susturmak istemiyorum; yoksa ona, — #lk balo gecesini takib eden günlerde his. | settiğim derin boşluğu ve sukutu hayali — anlatmış olsam mutlaka çırpınan kanad - — İarı kırılır, gözlerinin harikulâde par - İaklığı sönerdi. Fakat bazı dakikalar öluyor ki, onun v - Boı Postanın edehi remanı: 63 iL.K BALO Tahsin diyordu. —Belli ki Nimet — ömrü -| 'nün çen mes'ud. en canlı — ve heyecanlı günlerini geçiriyor, belli ki gı Hikâyesi Yazan : Muazzez da benim gibi aldanmaması, töy bir ço - cuk muhayyelesine kendisini kaptırma - ması için onu kol'arından tutup sarsmak, ona şü sözleri söylemek. istiyorum: — Bu kadar sevindiğin yeter artık; bir iki gün sonra karşında, hayalinde yaşat - tığın manzarayı değil, şunu göreceksin: Sigara dumanlarile buğulanmış salonlar, ter kokularile ağırlaşmış bir hava içinde yüzlerce kadın ve erkek Fakat bunlar, senin tasavvur ettiğin gibi dünyanın en güzel ve zarif çiftleri değildir. Şu küşede mükellef masada oturan ve altmış yaşına geldiği halde hâlâ baloları kaçırmıyan, eğ- lenceden eğlenceye koşan şişman adamın | rum terden buruşan ve kirlenen yakasına, be- yaz gömleğinin üstündeki içki lekelerine, yayvanlaşan ve eğrilen dudaklarına bak... İğreniyorsun değil mi? Ya şimdi sana, bu adamın bir iki saniye sonra yerinden kal- karak, sol taraftaki şu masada oturan kır- mızı kadifeler giyinmiş genç kızla danse- deceğini söylersem buna ne diyeceksin? Hayır olmaz mı? Vah toy çocuğum be - nim; olur, hem pekâlâ olur, İşte görüyor musun, adam göbeğini taşımak için zah- met çektiği halde soluya soluya yerinden kalktı, çevikleştirmek, hafifleştirmek is- tediği adımlar'a kırmızı kaaife esvablı ta- zenin masasına doğru yürüyor. Dikkat et, o masada bir telâş var; kızın anresi ye - rinde duramaz oldu; kırmızı küçük ha - nımın yüzü de pembeleşti. zengin ihtiyar kendisine, daha doğrusu parasına güve - nen küstah bir tavırla yaklaştıkça beri - kilerin gözleri pariamağa, el'erinde, a - yaklarında sabırsız hareketler peyda ol - mağa başladı. Genç kız hiç te aptal ve toy değil; böyle vaziyetlere alışkın olduğu belli. Görüyor musun, çantasından ne kadar tabit bir tavırla pudra kutusunu, ruj tüpünü çıkardı? Sakin hareketlerle tuvaletini tazeliyor, dudaklarından biraz evvelki keyifsizlik silindi; şimdi zoraki ibir tebessüm onları canlandırıyor. ÂArtık ihtiyar zengin yaklaşabilir. Bu sahne canıinı mı sıktı küçük Nimet* Peki, işte seni başka bir köşeye götürü - yoörum. Küçük bir masada oturan şu geniç çifte baktığını görüyorum. Hakkın var. İkisi de güzel, ikisı de sevimli. Kadının arkasındaki lâme esvab vücudün'ü ne gü- zel sarıyor! Saçını ne güzel taramış! Her hali zarif ve kibar... Erkek te güzel, Be - yaz gömleği bembeyaz, iskarpinleri pırıl pırıl, yüzünün manası da fena değil; fa- kat dikkat ediyor musun, birbirine her hususta üygun gibi görünen bu karı ko- ca birbirinden pek uzak: Kadının gözleri kaxvşıkı masada oturan ak saçh adamda, - .Eivet, Süheylâ evleniyor. Hattâ bi - — zim küçük hizmetçimden duydum: ge -. çende, evleneceği yaşlı adam, köşke ; Suheyla ile anasını ziyarete bile gel - 5 mışf - Amma ben zaten anlamıştım. Na - A — mik beyin ölümü üstünden on gün bile S- ıgeçme:len Süheylânın anasile İstan - — buldan elleri paketlerle dolu döndüğü a îün her şeyi anlamıştım. Nasıl ki son — Âşıklar Yolu gecemizde Süheylâ da ba. — na evleneceğini açıkça söylemişti. — Yalnız söylemediği, müstakbel yaşlı * ;İkoca:ımn daha ilk günlerde ana kız Okucaklarından taşan — hediyeleri di. .,_On]au da ben gözlerimle görmüştüm. î»Bu neden böyvle oldu? Ânnemin haklı, haksw hir istiskali neden kızı hu kadar — sinirlendirdi? Neden benim bütün söz- |— lerime sadece omuz silkti ve kendisini — de, beni de feda etti? Yoksa ben mi al- — danıyorum? Sonunda benden bıkmış, /— böyle hir ayrılık için bahane mi arıyor ',ı du? Hayır, hayır, buna imkân ver& - -— Mmem. Bütün o göz yaşları, o göğsüme ıtıl.sları yalan olamaz. Yalnız en müt- iş hişi en zalimcesi, neden çekilip gide. — eeği bu son günlerde bile bana hiç de- Yaıaıu Halid Fahri Ozansay ğilse dostca bir vedalaşmağa gelmiyor? Anası, kızına biçtiği sırmalı kaftanın neş'esile mağrur dolaşmakta şüphesiz ki haklı! Yaman karı bu Naciye! Ser- veti ihtimal benim babamın serveti - nin on misli fazla Mısırlı bir damad ele geçirdi ve bu adamı Süheylânın karşısıma çıkarırken, o zamana kadar kendine düşman büyüyen o kızı bile en zayıf noktasından, benim aileme karşı izzetincofsi yarasından yakalamasını bildi. Fakat şimdi hatırlıyorum ki Sü- heylâ hana o son gecemizde: «— Evle. neceğim, yalnız ömrüm oldukça bed « baht yaşıyarak...» demişti. Beni ölün- ceye kadar seveceğini de söylemişti. O halde nasıl oluyor da hâlâ bu izdi- vactan ürkmüyor ve inadını kırmıyor? Yoksa.. gene ayni şüpheye geliyo - rum.. yalan mai söylemişti? Sırf beni avutmak için... p Fakat buna ne mecburiyeti vardı? Hem sonra o geceki hüznü, o geceki bitkinliği.. bunlar da yalan olabilir mi idi? Hasılı ne olursa olsun, onunla karşı- laşmalıyım, tekrar görüşmeliyim, Ancak nasıl görüşebileceğim? Dişa- İcebine sokarak bir kaç tane leblebi çı - |lar takınan zünpe adam insanın içini a - 4 Berkand ,,gm-mFl erkeğinkiler de danseden şü beyaz es - vablı hanımda... | Buradan da hoşlanmamışsan, seninle karşıdaki büyük masaya yaklaşalım... İh- tiyar bir kadınla bir erkek: İkisi de uyuk- lamamak için kendilerine cebrediyorlar. Adamcağız arada bir elini pantalonunun karıyor, karı koca gizliden gizliye bun- leri yemeğe çalışıyorlar. Ne yapsınlar za- vallılar; evlendirecek üç kızları var, on- ların peşinde baio balo dolaşıyorlar. Sana hep böyle sıkıcı manzaralar gös- terdiğime hiddet ettiğini anlıyorum yav- , elini ver de, içeriki salondan gelen şakrak kahkahatara doğru gidelim... Bu- rası da hoşuna gitmedi mi yoksa? Kaşla- rını çatıyorsun. O halde berim gibi sen de şu küçük denilecek kdar genç kızın fazla serbest tavırlarına, yanındaki erke- Be yılışarak sokulmasına kızdın değil mi? Hakkın da var, ne o kız, ne de ötede, ya: nındaki kadını kucaklıyormuş gibi tavır- çacak gibi değil... Öyle ise, seni bir kaç erkekle tanıştı - rayım da onlarlâ dansedersin yavrum. Fakat şimdiden sana şunları habe” ve - reyim; hangi gençle dansedersen et, mut- laka ayni sözleri işiteceksin: «Ne güzel dansediyorsunuz.. esvabınız. çok zarif.. saçlarınızı pek güze! düzeltmissiniz.. bun- dan sonraki balolara da gidecek misiniz?.. Sizinle bu hafta ... lıların çayında bulu - şalım mı? ilh.... Eğer kendinde bu sözleri sükünetle din- liyebilecek ve bu sözlerle alâkadar ola - cak kuüvveti buluyorsan pekâlâ Nimet, se- ni serbest bırakıyorum: fakat yarın ba na, baloda hiç eğlenmediğini sakın söy leme! Evet, ilk balosu için sevinçle hazırla nan kardeşime bütün hakikatleri söyle mek istiyorum. Fakat önut1 candan neş e- sine bakarak, onun da benım gibi acı duy- masından, birdenbire haval âlemlerinden ayrılarak kirli bir toprak üstüne düşme- sinden korktuğum için susuyorum. 'Hayır Nimet, sana bir şey söylemiye - ceğim; bir hafta sonra, her moödern kızın geçtiği geçidden sen de geç; sen de ilk baloya gitmenin tatlı heyecanını kalbin- de yaşat... Kim bilir, belki de bu nokta - da birbirimizden ayrılırız, belki de sen bu ilk baloda sana saadet getirecrk bir yol keşfeder ve o yolda, on sekiz yaşının hayalini öldürmeden yürürsün. Kim bi- lir? rıya hiç yalnız çıkmıyor ki... hep ana- sile beraber... Ah o anası.., XI Hâlâ mektubu parmaklarımın ucun- da.. gözlerime inanamıyacağım geliyor! Ayni renkteki küçücük bir zarfın için- den çÇıkan bu hafif tirşe rengi kâsıdda Şu salırlar vâr. Bunları hem sevinç, hem teessürle tekrar tekrar okuyorum: «Tuğrul! Yarm gidiyoruz. Sizi bir kere daha görmeden gidemiyeceğim. Fakat müm- künse beni, dadınızla oğlu yattıktan sonra evinizde ve odanızda kabul edin. Hizmetçiniz sanırım ki sır tutmasinı bilir. Eğer isterseniz bu gece resmimi de yaparsınız, hani bana vâdetmişti - niz! Ayrıca şunu da yalvarırım sizden: Bu gecemiz tatlı bir rüya gibi geçsin. Ne sitem, ne göz yaşları... Hayatı bü- tün acılığı ile olduğu gibi kabul edelim ve diyelim ki bu gece bütün ömrümü- zün hatırası ve bizim bir tek yaşamak kudretimizdir. Kadere inananlar çoktur. Ben de, belki şaşacaksınız, ona inananlarda - nım ve sizin de inanmanızı isterim, Sevgilerim, Tuğrul Süheylâ» * Yemekten sonra Hafızla anası biraz benimle salonda oturdular. Hafız gün- düzden çok bitkindi, çünkü Teşrinde hava serincedir, uzunca bir gezinti ya- payım diye Âşıklar Yolundan Luna - parka, oradan da tâ Madene kadar yü- rümüştü. Anlattığına göre, sedli kah- Tahrir Kapı Senelik name Mahallesi Sokağı Nc. — No. Kıymeti Nisbeti Vergisi No. İsmi Hocapaşa Dayahatun 4 27 215 — 0/00.5 — 1,08 1/42 Muhlis » » T 50 — 480 » 2,40 1/55 > » İstasyon arkası 14 1/3/5b 750 » 3,76 1/52 » Tahtakale Yavaşca Şahin 9 6 700 » 3,50 1/20 Hüseyin -Mahallesi, sokağı, sahibinin ismi yukarıda yazılı arsaya 2901 sayılı kanun mu- cibince yapılan tahrirde konan kıymetin ve tayin olunan vergi nisbeti hizala - rında gösterilmiştir. Bu yazıma bır diyeceği varsa bir ay zarfında kaza idare heyeti nezdinde itiraz edebileceği sahibine tebliğ olunur. (1178) Temizlik amelesin2 lüzumu olan ve hepsine 525 lira bede! tahmin edilen BÜ çift lâstik çizme açık eksiltmeye konulmuştur. Şartnamesi Levazım Müdürlü - ğünde görülebilir. İstekliler 2490 sayılı kanunda yazılı vesika ve 39 Hra 37 kü- ruşluk ilk teminat makbuz veya mektubile beraber 3/3/939 Cuma günü sas/ 14 buçukta Daimi Encümende bulunmalı dırlar. «l1018> VAZİFEYE DAVET İstanbul Vakıflar Başmüdürlüğünden : Yıllardanberi tevliyet vazifesine alâka göstermiyen ve adresi idaremizce bi - linemiyen (Dayızade Mustafa Ef.) vakfının mütevellisi Ayşe Kamerin ilân tari hinden itibaren on beş gün zarfında İdaremiz Mülhak Vakıflar Şefliğine müra- caatla vakfına aid muameleyi takib ve hayır şartlarını ifa etmesi, aksi takdir- de hakkında kanuni muamele yapılacağı ilân oluünur. (1185) İLÂN OSMANLI BANKASI: Memlekette tasarruf hareketinin inkişafına hizmet arzusunda olan OSMANLI BANKEASI, Aile Sandığı (Tasarruf Cüzdanı) hesabına tevdiat yapanlara kur'a keşidesi suretile aşağıdaki ikramiyeleri vermiştir. tevzie — karar Keşideler 25 Mart ve 25 Eylül tarihlerinde icra olunacak ve her keşidede aşa- ğıdaki ikramiyeler dağıtılacaktır: ladet T.L. 1000— Türk lirauk 4 > , Z5ö0.— » » 5 » » 100.— , » 2A » » 5ü— » > 50 > » 25.— » » Yani cem'an 8ö adet T.L. 5000.— Türk liralık ikramiye, Aile Sandığı hesabındak, mevduatı kur'anın keşide edildiği tarihe takaddüm eden altı ay zarfında: T. L. 50.— Türk lirasından aşağı düşmemiş olan her mudi bu keşidelere iştirak edecektir, 'RADYOLİN ie SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM Her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçalayınız İ müştü. — Bir daha bu haltı yemem! diyor - du. Ne bileyim, küçük tur, küçük tur| dediler de ben de ayakla kolay yürü - nür sanıverdim, Bir taraftan küçük hizmetçiye omu- zündaki kulunçları uğduran Gülşen da- dım da, pembe yollu kalın pazen enta- risinin yakasını silkerek: — Aman oğlum sen de! Hiç mi aklın yok? dive söyleniyondu. Allahın yolu yürümekle biter mi? O mehtab gecesi arabada uyuklayacağına yalnız Made- nin sonundan başına kadar olan yolu gözlerinle hesablasa idin şhnd:ı böyle yorgun düşmezdin! Maamafih Hafizın bu akşamki haline en çok üzülen eminim kki Zeynebdi. Çünkü gevdalısının yemekten sonra biraz hava amak bahanesile bir müddet bahçede, ya karşıkı çamlığın altbaşın- da oturmasını onun yanımna sokulup tatlı tatlı konuşmak için her zaman fırsat biliyordu. Bu gece ise bu ümidi suya düşmüştü. Bu sebebten, ikide bir, mahzun mahzun dalıp gidiyondu. Nihayet Gülşen dadım oğluna: — Bari yat artık.. yoksa iskemlede uvuyakalacaksın! Dedi. Hafız da: — Zaten kalkacaktım, Diye yerinden doğruldu. Hafız yatmağa gitti, biraz sonra da dadım kendi odasına çekildi. Biz, Zey- neble yalnız kaldık. — Zeyneb, dedim, sana bir şey söy- veye yormınlukta.n adetı ölü gibi düş | * K.ız şaşkın —şaşkın yuzumo hııhl:ktan sonra: — Peki, efendim, diye cevab verdi. Söyleyin, kimseye bir şeycikler de mem OÖmüzunu okşadım: — Aferin, Zeyneb, zaten sane emin« dim, Fakat bir türlü maksada giremiyor - duni. Bu küçük hizmetci kızın karşısın- da adeta korkak ve utangaç olmuştum. Zeyneb, sonunda tereddüdümü anla- dı: — Çekinmeyin, dedi, ne ise söyleyin bana... Siz o kadar iyi kalblisiniz, bana her zaman © kadar tatlılıkla iş buyu - rursunuz ki... Ne deseniz vallahi ya- | parım! Zavallı kızın tatlılıkla iş buyurmam- dan bahsedişi, herhalde Şadan halamı hatırlayışındandı. Benim iyi muame - lemi onun bağıra çağıra iş gördürmesi ile mukayese ediyordu. Ozaman kısaca öona meseleyi anlat- tım ve Süheylânın bu gece saat birde köşke geleceğini, onu doğruca benim odama çıkarmasını söyledim, Zeyneb beni, hiç yüzünü buruştunr. madan, gayet sakin ve tabif bir halle dinlemişti. Nihayet ben: — İşte anladın ya, kızım?.. Diye sözümü bitirince gülümsedi: — Zaten, Süheylâ hanimın besleme- si bana onunla halleştiğinizi söylemiş- ti, dedi. Fakat korkmayın, başka hiç kimseye bu sırrı açmadı. Yalnız bir o, bir ben biliyoruz. bileceğir. Ha (Arkasn var)