12 Sayfa “Son Posta, m REP ” Altredin perisi hesabdan hiç mi Va: amış, edebiyattan yaka silkmişti. ırih dersinden hep sıfır almış, coğra$- “yaya gelince, bütün bilgisi, çocukluğun- “da oturdukları Londranın şark kısmında “kalmıştı. Onun için de ne ilkmektebde, ne de ortada dikiş tutturamadı. Buna rağmen zavallı, ingilizce, hesab, tarih, debiyat, coğrafya falan filân öğrenme- ğe savaştı ise de bir türlü kafası işleme- “di. Fakst elleri her işe yatıyordu. Asıl garibi de etrafındakiler: bravo!... Ne gü- de beceriyorsun!... diye onu teşvik ey. oesaretlendiriyorlardı. Oyma i- “şinde, madeni eşya işinde bizim şu man- ke, Alfredimiz tamamile değişiyor, bir insan, mesleğinde mahir bi usta oluyordu. © Alfred. marangozluk şubesine girdi o mi ndeta kendinden geçiyor, tutkal, ta» 1 rendelenmiş kereste kokularına ba- nlıyordu. Fakat o daha ziyade demirci- İk şubesinde çalışmak istiyordu. Alfred, Şekspirden bir mısra bile oku ımaz, anlıyamazdı amma, parmakları, irin soğuk ciddiyetini bilir ve sever- Gözleri ve elleri bakırın yumuşaklı- i ve sıcaklığını çoktan tatmıştı... © Kendi aletlerini kendisi yapmıştı. De- mirci çekicin! nasıl kullanırlar, kor hâ- ine gelmiş demir nasıl tutulur, nasıl dö- vülür, Bu demire ne suretle şekil verilir, hepsini öğrenmişti. Gitgide bu aletlere o dar alıştı kı, sanki kırk yıllık demirci imiş gibi işler çıkarmaya başladı. © Masasında oturmuş, kendisini seyreden b Alfred dostumuzun beyninin ka- da, değil de ellesinde olduğunu an-| ladı ve ona bütün bildiklerini öğretti. > Alfredin babası şöyle, böyle kıt kana- ât geçinen ve devamlı işi olmıyan bir a- damdı. Alfred de, 6 kardeşten en büyü- ğü... Alfredin babası, oğlundaki bu isti- dadı, kabiliyeti görünce sevindi: — Şu oğlan bir mektebi bitirse de işe “girse, bana yardımı dokunur. Ot yok, o- “cak yok. Benim gibi bir adamın yedi ca- 'ns bakması kolay değil. amma, sabret- gerek, Oğlan 14 yaşımı bitirinciye kadar okuyacak... O zamana kadar dişi- mi sıkmalıyım... diye düşündü. * Mredip 14 yaşına basmasına iki ay ne ila, belediye binasında bir sergi açıldı. urada, mektebde talebenin yaptığı el leri göreni Alfred de kendi el e- burada görmekle bahtiyer, mes'ud oldu. © Alfredin mektebe girdiği andan yaptı- fı, demirden maşalar, mandallar, kapı nn Hikâyesi Sanatkâr Alfred Çeviren: İbrahim Hoyi yasini halkaları, kapı levhaları, avlu fenerle- ri, tokmaklar ve dövülmüş bakırdan kibrit kutuları, numaralar, kilidler pe- çete halkaları, kül tablaları, sigara taba- kaları ve kâselerin üzerine birer etiket ya pıştırılmış, bu etikeltere de ismi İle ya- pıldığı tarihler yazılmıştı. Alfred, baba- sına sergiyi gezdirdi, Adamcağız iftiha- rından kızardı, Alfred ise büsbütün gu- rurlandı. Sergi komiserliğini yapan hocası, Al- fredin vücude getirdiği eşyanın pek bü- yük bir takdir topladığını gördü ve bu müşahedesini çocuğa söyliyerek muns- viyatını bir kat daha yükseltti. Serginin açılışından birkaç gün sonra, şehrin tanınmış gümüşçülerinden birisi, Alfredin okuduğu mektebin müdürüne bir mektub göndererek: — Talebenizden Aliredin yaptığı işleri cukta müthiş bir istidad ve uyanıklık se- ziyorum. Dolayısile, talebenizin mektehi İbitirir bitirmez, yanıma gelir ve çalışır. ilk zamanlar kendisine fazla bir aylık verecek değilim. Lâkin pişecek, tecrübe si artacak, işe eli daha fazla yatacak. İle ride de piyasanın en aranılan bir ustasi olacaktır... Bu teklifimi çocuğun ailesine bildirmenizi dilerim.. dedi, Müdür, Alfredi çağırdı ve meseleyi an- lattı. Alfred sevincinden uçar gibi evine koştu ve mutfağa girerken babası dudak- larında bir gülümseme çevrelenerek ona baktı. Sonra: — Sana güzel bir müjdem var oğlum!.. dedi. gümüşçü ona da mı yazmıştı?.. sergide gördüm, Çok beğendim. Bu ço) sa ziyadesile memnun olurum. Tabiatile, ! i SON POSTA Alfred, nasıl olur da babam bana bir iş bulabilir? Gümüşçü sergide benim işi- mi görmüş, beğenmiş, müdüre yazmış. Babam he hakla işe burnunu sokuyor?.. diye aklından geçirdi. * Babası meseleyi anlatı: — Oğlum, biraz ilerimizde bir fabrika var ya... İşte bu fabrikanın uslabaşısı ile gevezelik ediyorduk. Senden bahsettim. Yaptığın işleri söyledim. Ustabaşı, pek memnun oldu. Bizim fabrikada iyi bir çı- rağa, eli çabuk, kendisi atik bir çırağa her zaman ihtiyaç vardır, dedi ve ne za- mân gelebileceğini sordu. Üyuştuk. Şim- di on dört yaşına basae basmaz, fabrika. ya devam edersin oğlum... Alfred, şaşkın bir halde asabi asabi gü- Timsedi, Annesi, bu gülümsemeyi hayra yordu: — Oh ne âlâ oğlum, ne âlâ, Fena mi, beş lira haftalık alacaksın, Gene bir yar- dımdır bize... Hiç olmazsa, bazı eksikle- rimizi tamamlarız... diye söylend”. Sonra döndü onu kucakladı. Alfred ba- şını annesinin omuzuna dayayarak mis rıldandı: — Öyle anneciğim, bu suret!» size yar- dımım dokunacak... dedi. Ve ruhunda kaynayan beni unutma diye haykıran ssm'at iştiyakımı ebediyen lbinin derinliklerine gömdü. # Alfred, şimdi o fabrikanın beş yüz a- meleşinden biridir. İşi, kuş kafesi yap- maktır, Bunlardan o kadar çok yapmı: tır ki, elleri artık bir makine kayıdsu liğile işlemektedir. İ Bundan ötürü de, A'fred her vaptığı! kafesin arasından bir san'atkâr Mir ! kanadlandığımı farkedememektedir. xx j— ——| YARINKİ NÜSHAMIZDA: Alo A'o! Çeviren: İsmet Hulüst Manisa belediy»s nin te v a ârlg br toplentısi Manisa (Hususi) — Şehrimiz bele- diyesi geçen Perşembe günü fevkalâ « de bir toplantı yaparak yeni kararlar Alfred olduğu yerde donakuldı, Babası | ittihaz etmiştir. nereden haber almış olabilirdi. Yoksal Osman Şahinbaş Bu toplantıda Vali ta o bulunmuştur. Meb'us seçimi için hazırlıklara başla - Annesi gülümsedi: «Yavrum, dedi, Ba- | nilması sonunda yapılan bu toplantıyı ban sana bir iş buldu. Mektebi bitirir bi-!müteak'b derhal icab eden tedbirler â- Muhammen Aylığı Semti ve mahallesi Cadde veya sokağı (o No.su Cinsi (o Lira Kr. Godikpaşs. Divan Âli Gedikpaşa 6 Dükkün » ww Davutpaşa, Hekimoğlu Cami içinde Kütüphane 5 © Alipaşa Kumkapı, Çadırcı Al Cami 7 Bodrum 10 met Çelebi > 9 » 100 Yukandaki lala 999 senesi Mayıs sonuna kadar pazarlıkla kiraşa verileceğinden istekliler 14/Şubat/939 Salı günü suat 15 e kadar Çemberlitaş ta İstanbul Vakıflar Başmüdürlüğünde Vakıf Akarlar kalemine gelmeleri. (190) | Emlâk ve Eytam Bankası İstanbul Şubesinden | Hes ap No, Gayrimenkulün yeri, Nev'i, lera dosya N. B. 1 Unkapanı İbni Meddas mahallesi Bahçeli bir ev. 204/338 Eski Bıçakçı yeni Kâni Paşa s0- kağında eski i yeni 1, 3 No. lu Bankamıza ipotekli olup İstanbul Dördüneli İcra memurluğunca yukarıda numsrası yazılı dosya ile 3/3/9839 Cuma. günü açık arttirma ile sablacak olan gayrimenkulü alanlar arzu ederlerse, Banka bu gayrımenkuller mukâ- bilinde mevzustı dahilinde kendilerine para ikraz edebilir. (689) Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. (MEN EEE İcabında günde 3 kaşe alınabilir. ANMMMM (GENE frevt Demiryolları ve limanları işletmesi Umum si ilânları) Muhammen bedeli 38000 lira olan muhtelif vagon ve lokomotiflere sid 98 ka- lem yay, susta ve susta kasaları 24/3/1939 Cuma günü saat 15,30 da kapalı zarf usulü ile Ankarada idare binasında satın alınacaktır. Bu işe girmek istiyerlerin 2850 liralık muvakkat teminat ile kanunun tayin ettiği vesikaları ve tekliflerini ayni gün saat 14,30 a kadar Komisyon Relsliğine termeleri lâzımdır. Şartnameler 190 kuruş mukabilinde Ankara ve Haydarpaşa veznelerinde sa- tılmaktadır. o (742) Na'ıa Vekâletinden: 11-3-930 Cumartesi günü saat 1! de Ankarada Nafia Vekâleti binası içinde malzeme müdürlüğü odasında toplanan malzeme eksiltme komisyonunda 275,980 lira muhammen bedeli 126, adet basit 4 adet İngiliz muzaaf makas ile 3 adet ray inbisat tertibatının kapalı zarf usulıle eksiltmesi yapılacaktır. Eksiltme şart ramesi ve teferrüatı 13 lira 80 kuruş bedelle malzeme müdürlüğünden almabi- lir. Muvakkat teminat 14780 lira 20 kuruştur İsteklilerin teklif mektubların muvakkat teminat ve şartnamesind? yazılı vesa'kle birlikte ayni gün saat 10 na kadar mezkür komisyona makbux mukabilinde vermeleri lâzımdır. tirmez başlıyacaksın..> lınmış ve faaliyete geçilmiştir. (242) (496) — Son Postanım edebi romanı: 49 Süheylâ, beni ( görünce, solgun yüzünde uyanan bir şaşkınlık ve tered- düdle, geniş hasır şapkası altında ha e başını eğerek selâmladı. Ben he - “nüz daha buna mâna veremezken, ana- sının da, kızının selâm verdiği tarafa dönüp yamaçta beni görmesile elindeki paketleri hizmetçinin zaten dolu olan kolları arasına bırakması hir oldu. Şim di Süheylâ ile besleme içeriye, köşkün ba! “»sine girmişler, fakat Naciye ha - “nım çamlığa çıkan dar patikadan be - “nim yanıma geliyordu. Derhal ayağa kalktım ve mühim bir an içinde olduğumu hissettim. Yanıma yaklasınca: — Hanım efendi, dedim, bir emriniz mi var? © 'Tombul kolunu, beline dayıyarak ce- “vab verdi: © — Kispen şunu sövlemeğe geldim. iheylânın peşini bırakınız! Sesi dik ve sert çıkıyordu. © Gözlerim kararır gibi oldu. Kulak - arım uğuldayor, kelimeleri bulamı - yordum: © — Yani?. Ne gibi?. Anlamadım. © Divebildim, - Müstehzi bir gülüsten sonra: © — Anlamışsınızdır.. anlamışsınızdır. Yazan: Halid Fahri Ozansey İdiye tekrarladı. Süheylâ evlenecek. ©- inun için... Beni kör mü sandınız? Fa -İkat bu kadarına ben de ihtimal verme. miştim! — Neye ihtimal vermemiştiniz? — Bilmiyorum, Sizinle fazla konu- şamam, Bunu söyliyerek hiddetle çekildi gitti. Ben, arkasından, dilim tutulmuş gibi, tek kelime söliyemedim, Bu kadı- na olan hıncımı, bütün hıncımı ona ba- Zıramadım. Bir müddet sonra, sendeliyerek eve dönerken bütün kâinatım yıkılmış, inden bütün insarları öl. üren bir afet geçmiş ve ben, o düşün- düğüm, özlediğim uzlette, Süheylâsız, tek başıma tek insan kalmışım sanıyor- dum. Bir saat sonra, ortalık okararırken, bahçede, çardağın altında Süheylânm besiemesi ile karşılaştım, Meyus, yalnız başıma oturduğum çardağa bir gölge gibi sessiz sokulmuştu. Heyecanla sor- dum: — Ne var, kızım? Etrafına bakındıktan sonra, önlüğü. nün cebinden bükülü bir kâğıd çıkardı: — Bunu küçük hanım gönderdi, deği, fakat annesinden gizli... — Cevab bekliyor mu? — Hayır... İçinde ne yazdıysa... Kız gitti ve ben hemen odama çrka- rak kâğıdı okudum, Bi? kursun kalemi ile, acele şu satırlar yazlı idi: « Gece, annem yattıktan sonra, Si - zinle görüşmem lâzım... Fekat belki geç yatar, Bu sebebten siz beni gece yarısından bir saat sonra Âşıklar Yolu- nun başında bekleyin!, Süheylâ Bir defter kâğıdına vazılı olan bu satırları, uzun uzun öptüm ve göz yaş» larımla ıslattım. Süheylâ beni unut - mamıştı, Süheylâ beni seviyordu! Öte- si, anasınm tehdidleri, Süheylânın ev- lemesi, hiç biri umurum. da değilöi. Madernki Süheylâ beni gör“ mek istivordu, gene benimdi 0... Hiç kimse onu elimden alamıyacaktı. Böy- le, birdenbire ümidsizlikten ümide, ka- ranlıktan avdınlığa çıkan ruhumla bil. mem ne kadar odamda kapalı kalmışım. Nihayet kapımın vurulduğunu duy - dum ve annemin sesi: -— Tuğrul, dedi, hasta mısın? Akşam akşam odana kapanmışsın! Hemen kapıyı açtım. Annem içeriye girdi: — Merak ettim, niçin aşağıya inmi - yorsun diye... Hem seninle enişten bakkında görüşmeğe geldim. — Eniştem hakkında mi. tur bakalım, anne! Yanl. e - benimie görüşmeğe geliyorlardı, Fakat hiç biri hoşuma gidecek bir haber ge- tirmiyordu. Bir müddet annemin yüzüne baktım, Nasıl ve nereden başlıyacağını kesti » sordu, Nihayet kararını verdi: — Mesele eniştenin halleri... Bili - #orsun ya, hiç evine, karısına sadık bir adam-değil... Annemin bu başlangıcında bilhassa bu «Biliyorsun ya» kelimesi dikkatime çarpmıştı. Demek benim bildiğim bazı şeyleri kendisinden ve ablamdan sak- ladı farkında idi. Sabırsızlıkla: ü uzatma, anne, dedim. Şimdi ne oldu? Onu söyle! — Olacağı bu.. ablan ayrılmağa ka- rar verdi... Zaten, ben, ne zamandır bundan korkuyordum. — Ya babam? O ne düşünüyor? — O mu? Dünden hazır! Ne zaman- dır ayırtmak fikrinde idi, fakat ben mâ- ni oluyordum. Şimdi ise, ablan... — Peki, hir şey mi işittiniz? Yoksa evde benim bilmediğim yeni br kavga mı oldu? — Yoo! Evde kavga falan değil, sa- dece o meyhane vak'ası... Ablan onu duymuş! — Demek Daver ağabeyim anlattı bunu?. Öyle'ise çok fena etmiş! — Hayır, Daver ağabeyinin gönahı- na girme, Senin gibi o da sonuna kadar bunu bizden sakladı, Fakat buğün ab - — Hele şu kapıyı kapa! Hizmetçiler|lan Madende Nazan hanımlara gitmiş- işitmesin! Kapıyı kaparken, az çok hisseder gi.| mişleri bi olduğum can sıkıcı yeni bir hâdise karşısında olduğumu düşünüyordum. lar. Galiba içlerinden biri de alayla : «— Sizin baya geçmiş olsun, fakat doğ- rusu hem onu ayıbladık, hem de bira- derinizil» demiş. Arkasından: «— Hiç öyle gazinoda eniştelerinin kafasına Şişe atılır m'?» diye de tafsilâtile hâdi- seyi anlatmış, Şaşırmıştım: — Demek bu hâdise bu kadar şüyü bulmuş ha! — Ada yavrum burası,.. Dilde öksür sen İskelede duvarlar... Yalnız duy * makla da kalmazlar, kulaktan kulağa böyle ortalığu vayarlar! Hissediyordum, annem bunları söy- lerken dehşetli üzülüyordu. Kadmca- ğza biraz teselli vermem lâzımdı: — Merak etme, anne, dedim. Ben ab lamla görüşür, bu meseleyi örtmesini ve o fikrinden vazseçmesini rica ede * Tim. Enişteme gelince... Annem sözümü kesti: — Eniştene gelince hiç uslanacağın! umma, oğlum. Hattâ öyle sanıyorum. galiba $u Naciye banımla da aralarin« da bir şeyler geçmiş! Hiddetle: — Bunu da kim çıkardı? Diye ayağa kalktım. — Sus. sinirlenme,, sana bir şey da ha söyliyeceğim amma... — Söyle.. ne biliyarsan?.. — Yalnız, dediğim gibi, bağırıp çer ti. Ah, keşki gitmese idi. orada söyle.| ğırmak yok. Sersemlemiştim. Annem daha nelef — Kim söylemiş? ortaya atacaktı? — Kim olacak? Hemen bütün misa- — Ah anneciğim! diye boynuna sa “ Bu akşam Süheylânm anası da, benimİfir hanımlar, sözde kendt (o kocalarını|rıldım. Ben o kadar âsi miyim sana' anam da sanki sözleşmişler gibi hep|da öne sürerek bu sözü ortaya atmış - (Arkas var)