Z, — a Se EN Küçük Behnan çağa... Börekçş ş ddesine lerledik. erapayy anım yanındaki erer ka şam Ksna girdik. Ortalık ka: Tay ik vardı, l Ne « Iş. Çarşıda, epeyce BE Kendi Mütemadiyen dükkânlara dk zordu Birdenbire, bir bak- yi Cebinda birkaç adım gerisinde İntiyap, ki iki kuruşu bana ver- Sİ bakş£ Dir adamın idare ettiği kü - A kn gösterdi: re Simdi, şu dükkâna gi- İstiy kaldan, iki kuruşluk pas- #ceksin, Birkaç Oparçaçı- Nihayet birini beğenip pay almaya başlıyacaksın. rüya tutar 2y2 dilerken de, onu lâ - Beye. Arkandan dükkâna rma yaca ya idir ki beni, kat'i - — .- İyi anladın ya?. > Neri) he Yöpacakrın?.. £ # Se senin., sonra anlar - keğyet İçinde kalmıştım... Fakat, Jâ- Wzatarak "Ty i Mak Yyarenin canını sık aa dayi sükünetle bakkal dükkâ - İynp bakkal, yerinden kalktı. Raf- Pastırmaları bana gös - başladı, ii birini beğendim: ince inde eği var mı?. derhal insaflı bir — ii İakınarak: elinde işin varmış, Ne Ahır alaca karanlıkta a » Gİ Yiyarmayn diliyordu. Ve, muh am fatları hakkında sor- ağ ellere cevab veriyordu. Bu e aş Ayam, canı sıkılan bir Yep eğiti cik dükkânın için mın Glinmesi biterken, ge- a e vi aray nee dükkânı terketti, Moya iğ bakkalın ve pastırmayı aldım. “ kkü ge, a pil merak ede - İl Kylğiem ee Per ğin Altı, şişkin görünüyor « Yazan: ZİYA ŞAKİR serserilerin oteli Bu gartb oteli merak ediyordum. Vel — Hayır... Kıyıda köşede, memur sessizce, Tayyareyi takib eyliyordum.|var mı yok mu diye bakıyorum. Eminönü meydanına geldiğimiz za *| E memurdan bize ne? man, ortalık tamamile kararmıştı. Her e Bisanp ole? mı dürüm. Olie g- tarafta lâmbalar yanmıştı. Köprüyü, 1 örü akşamlara mahsus olan kalabalık bas - sil Galin Tel pare lâzım. NE Geldik ya. i i z ii — ik ya.. işle, tam kapısının 8 - Şirket vapurları - iskelelerinde, Va -|gndeyiz. Haydi bakalım. Şimdi, kapı- purlara yetişmek için koşanlar, birbir- İnmaği > z ş lerine çarpıyorlardı. O tarihte, bugün » dan, dalacağız. Dikkat et. Peşimden ay Son Posta'nın tefrikası: 9 aron de Tott'un hâtırala < | Tercüme edeni | İc Simi! MAag istanbulda açlık ve veba Aç kalmış bir halkın daimi surette hücum ettikleri fırınlar nihayet muhafız istedile. Türkler ellerinde tabanca, fırınlar önüne giderek kargaşalıklar çıkarıyorlardı ——— — — ileri zat-İsub, cesur bir ihtiyar kadın mahallesin« — e e ki deki arkadaşlarını ayaklandırarak çok sinde hareket etmeğe mecbur kalıyor- geçineden mikdarı goğalan bir kalabalık» larsa da vezire karşı biperva mukavemet | la pirinç depolrına doğru yürüdü. Yolda göstermek şerefi halk tabakasını men- bu kalabalığın sebebini soran muhafız» sub bir kadına müyesser oldu. Bu kadı-|lârı tahkir etti. Yeniçeri ağası 137 kalar nın sebeb olduğu bir kıyam İstanbulun|balık bir muhafız kuvvetile koştu. Ati İaşesi meselesine taltük ettiği için Türk |lan taşlar onları geri püskürttü, Pirinç kü kadar tenvirat olmadığı için, alaca | Tilma. Temamile irime basmaya çalış. idaresinin bu kısmı hakkında malâmat|depolarının kapıları kırıldı; yağma baş- karanlıkla koşan, kanapelerde oturan Eğer yanlış bir adım atarsan, gittiğin | Sermek lâzım geliyor. insanlar, silik birer gölgeye benziyor -| gündür. lardı. — Nereye . Bekleme cdalarIndan birinin yanın «| — Denizin, dibine... Jadı Bu sırada bizzat sadrazam yetişti, ei iaşesi için alenen «buğday» | İktiyar kadın sadrazama doğru ilerliye- yahiliri yapan padişah bu mahsulü deniz | rek onu Küstahane tahdid etti, askerlerb kıyısı vilâyetlerden alır, Orada eiştiras|nin kuvvetine meydan okudn. Sadraza» daki köprü gözünün önüne gelir gel - mez, 'Tavyare birdenbire duraladı. Kes kin gözlerini etrafa çevire çevire kınmaya buşladı Sordum: — Birim mi arıyorsun?. Dudaklarını bükerek cevab verdi: “lim mehlükun o kadar Korkudan, tiril tiril titremeye başla- mıştım, Fakat, Tayyare denilen bu meş tesiri altında kalmıştım ki, onu takib etmekten ken- dimi menetmeve muvaffak olamadım. (Arkası var) Mahkemelerde gördüklerim (Baştarafı 7 nci sayfada) — Konuşsana... Bu adamm sen büyü yaplığını nereden biliyordun? — Onun küyü yaptığını herkes biliyor. — Sana ne büyüsü yapacaktı? Niçin büyü yapacaktı? Bu defa kahkaha daha hafif çıktı: — Sözde koca bulmak için! (Macub makcub önüne baktı). — Sen de gittin, bunu polise haber verdir. öyle mi? — Evet! — Niçin bunu yaptın? — Merkese fenalık yapıyor. Herkesin parasını alıyor. Büyücülük yasak deği! mi? Ben de onun için yaptım. Hem be - nim ona düşmanlığım var, — Neden?.. — Eskiden, altı yedi sene evvel bana bilyü yaptı, Aklımı kaçırdım, — Aklını mı kaçırdın? — Evet reis bey... Ben hasta imişim. Annem beni iyi etsin diye ona götürmüş, © okumak bahanesile bana büyü yapmış. sonra ben kendimi denize atmışım. Beni denizden çıkardılar. Senelere? Bakırkö- yünde yattım. Amma şimdi raporum var, iyileştim, — Belit... İyileştiğine dair raporu olduğunu id - dia eden şahid koridorda beklerken tıpkı şimendifr oynıyan çöcuklar gibi kolla - rını sallıya, sallıya tâ duvarların dibin - den yörüyor. Bir noktaya gelines seri bir yi tam b ayla ebesi durmağa Çülerek ilâve yah X Mamak mi?. Siz t. konuşur - başka, iki a İn mek dr ba Bu Mi Mim, İki İçin de bir kalın sa- — üm ile bir kutu Rib - SE yarra görürüz... Mi Vi görlim Vakit sana ir ve Ap iv hareketle geri dönüyor ve tekrar ayni 0 - yunu yapmağa devam ediyordu. Arada bir bunu unutuyor, yerdeki taşların ba- zısına basarak, bazısını atlıyasak dola » şıyordu. İçeride şahidin akli vaziyetinin tekrar muayeneye tâbi tutulması istenildi. Şahiâ koluna giren başörtülü, yüzü sapsarı snnesinin kolunda merdivenler- den aşağı inerken; — Benim elimde raporum var. Ben iyi- leştim, iyileşti diye timarhaneden rapor verdiler bana. bana kim deli diyor?. Çok eski bir palto giymiş, soluk şapkalı, basit bir kadındı. İki ille rahat, rahat jest yapabilmek işin çantasını yere bırakmıştı. Pek teatral bir ifade ile anlatıyordu: — Ben masum, minimini bir kızdım. Günün birinde bana bir anahtar göster. di. Bu cennetin anahtarıdır, dedi. Bana uyarsan, bapa İnanırsan seni cennete yol- lerim. İtikadı bütün bir kızdım, Ona kan- dım. Bir gün beni evine götürdü. Hafifçe rahatsızlıklar hissediyordum, Bana oku- mak isteğ;. Hep beraber dua etmeğe baş- ladık Annem de odada idi. Başka insan - lar da vardı. O gün birdenbire oday, bir boğuru duman kapladı. Dua ederken içim d: bir fenalık, bir sıkıntı Kissettim. Gön- lüm daralıyordu. Baygınlıklar geçiriyor. dum. İşte o günden itibaren hastalan - dım. Sıhhatim gitgide kötüledi. O beni büyülemişis, Büyü ile deli etti, Sonra da arkarıdan dedikodu yapmış... Benim içn bir delikanlı seviyordu. Onun ıçin ak - bni kaçırdı, demiş... Ben kimseyi savm- yordum. Ben namuslu kızım. Bu yaşıma kadar rsmusumla yaşadım. Altı seseriir| #imarhanede idim. Yeni çıktım. Hep bu- nun yüzünden #imarhanelere gittim, Ti- marhuneden çıkar çıkmaz hana yaptığı büyünün hıncını slmak istedim, kalküm | onun evinde gene büyü yaptığı insanlar | varken polise haber verdim, evini bas -| tırdım İhtiyar kadın, büyücü olmadığını söy» Tüyordu. Evinde itikadı olanlara kendi di- nine göre (ikisi de Rustular) kita» oku- yor ve buna mukabil #cret te almıyor - Müş. ; Cürmü meşhudu tesbit eden zabıta memurları, para bulmadıklarını söyledi- Sar. j Fakat hikâye anlatırken kâh yerb diz çöken. kâh kalbini tutan, kâh ellerini a- çen, kâh sesini yükselten genç kadınm akl? müvezenesi tamam görünmediği için muayeneye sevkine karar verildi. K İmağı ve yollarını şaşırtmağa sebeb ola Dava ederim. Ben deli değilim. akıllıyım.| İki üfürükçüyü mahkeme karşısında Diye bağırıyordu ve üfürükçü Hacı sa-| gördüm. İkisi de üzerlerinde en fazla nü- kalını kaşıya, kaşıya onu takib ederken) fvz yaplıkları mariz iki kadın tarafından dudaklarında çok müsterih bir tebessüm, | fenalık görüyorlardı. gülümsüyordu. Mariz ruhları tesirleri altıma alan bu * insanların bu alil ruhlulardan gördükleri Büyücü olduğu iddia edilen şu yetmiş) mukabeleyi onların öemiyete yaptıkları beş, seksen yaşındaki ihtiyar kadmez -|mazarratın en yerinde bir cezası saymak! ğızı da polise ihbar eden bir kızcağızdı. | bilemem yanlış olur mu? Otuz yaşlarında kadar gözüküyordu. EVROZI Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. MERE EEE İcabınla günde 3 kaşe alınabilir. GAMMA) (ŞER hakkını vazetmi: yen miktarda buğdayı gayet ucuz fat fl padişaha teslim etmek mecburiyetinden ibarettir, Padişah kendi hesabını tutulan gemilerle bu zahireyi depolarma naklet- tirir, Sonra bunlar! perakende olarak fı- nnalara satar. Fırıncılar onları alarak oağişahın tayin ettiği #attan satmağa mecburdurlar. Bu tarzı idarenin zaruri 3ir neticesi buğday ihracatının memnu'- suretinde kendisini gösterir. Me- murlar re riayet etmezler. Mağa- zalarda toplanan buğdaylar israf edilir; bunlara iyi bakılmaz. Halk çok kere sıhhate muzır ekmekle tegaddi etmek| mecburiyetinde kalır. Son netic olarsk| ta ortada bir kıtlık zuhür eder, İ İstanbul işte böyle bir kıtlık tehlike- sinde bulunuyordu. Ekmeğin sıkleti 8- zaldığı halde flatı pek ziyade yükselmiş- tâ terkibini bile tağşiş etmeğe baş- lemışla Yeni buğday gelmesi için Ka- raderizden yetmiş gemi (bekleniyordu. Ümldier hep onlarda idi. Birdenbire, bü- in hu gemilerin geceleyin Boğaza gire- medikleri için kıyıya çarparak mahvol- dukları haber alındı. İstanbul yeis ve te- essür içinde kaldı, Bu vak'anın sık sık görülmüş olmasaydı bir türlü ihtimal ve» rilmivecek bir sulistimalden ileri geldiği düşünülünce herkesi dehşet kapladı. Gayet yüksek ve Karadenizin ağzında, Asya ve Avrupa sahillerinde kâin iki fe- rer gem'elere Boğazın medhalini göster- meğe hizmet ederler, Hüküme; bü fener- lerde yekiinenk yağı temin etmişti. Fe- nerleri vakmak ve hergün temizleyip bakmak için bekellere para veriliyordu. Fakat ayni hükümet bütün bu sahilde kömür imalne de müsaade ediyordu. Halbuki balkın, kömür yapmak bahane- s'le fırtınalı havalarda gemiciler aldan- bilecek te vaktıklarını de biliyordu. İki fenerin bekellerinin kazalara sebeb olmak üzere fenerlerin ziyalarını örttük- leri de ınalümdu. Karaya vuracak gemi- lerin enkazı onlar için kâr temin edi- yordn (21. Çifıçinin elinden tohumlukları almak için bütün imparatorluğa gönderilen €- yeirler felâkete çare bulmak üzere teşeb- büs edilen ilk hareket oldu. İstikbal için hazırlanan felâketler o dakikada ümid ediler fayda arasında gözden kaçıyordu. İstibdad yalnız zamanı hali düşünür. Unların içine bakla vesair hububat unu da karıştırıldı. Her şeyden istifadeye kal. kan hirs ve tama bu mekülâtı ele geçire- tok tağşış etti, maamafih icab eden bol- luğu temin edemedi. Aç kalmış bir halkın daim! surette hü- cum ettikleri fırmlar muhafız istediler, Artık herkese iyi pişmemiş bir çörekten başka bir şey verilmedi, Türkler ellerin. de bir tabanca yahud bıçak ile fırınla- nn önüne giderek türlü türlü kargaşa. lıklara sebebiyet veriyorlardı. Pirinci de nadirleştirmiş olan bu sıkın- tı içinde, vezirin metaneti şehirde bir dereteye kadar süküneti muhafaza ede- biliyordu, Fukat halk tabakasına men- fi) Bu ini ın varidat hazineye aiddir. İdaresi deftrder (Grand - Trâsolr) e mev - dudur. iştir |). Bu halk muay-Jma karşı biporva söz söyliyerek onu ikna e ie | citi. Daha doğrusu boyun eğmek Jüzüm ve zaruretini sadrazama hissettirdi. Kav gaya iştiruk edenlerden her biri için bir pirinç payı elde ederek muzaffer kuvvet. lerin: terhis etti. Suristimullerin muvakkaten asayiş; W ade eden ifratı bir müddet için ticarete germi verdi, Erzak temin edilebildi. Kıt hk ortadan kalktı. Fakat fena gıdaların bazırladıkları hastalıklar vebabın miyas- malarina karıştığı için bu felâket tahri bat yapmağa başladı, dairesini bütün im- paratorluğa teşmil etti, Bu hastalık hakkında yapılan âriştır malar şimdiye kadar mütenakız fikirler« den, yahud vukuat ile tekzibe uğramış mütalealardan başka bir netice verme mişlerdir. Hastalığın menşei Mısır oldu- ğu zannedilmişti. Halbuki benim mahaj, linde icra ettiğim müşahedeler bu ihti mali kat'i surette izale etmektedirler. Herhalde bu hastalığı muhafaza eden merkez ile onu neşreden sebebler hakkın. da hiç tereddüd yoktur. Bunların her iki sine de İsionbulun eekicileri sebeb olu yerler, Vebedan ölmüş kimselerin bütün esvablarını, hattâ kürklerini sandıkla rında saklıyan adamlar da hastalığın in. tişarına hizmet ediyorlar. Hiç şüphesiz k: böyle bir hareket hastalığı beslemek * ve tohumlarını idame etmek için en bi. r.nci yoldur. Ahlatt hastalığa kabiliyet kesbetmiş kimselerde, veba behemehâi vücud bulur. Ahlatın tahammür ettiği mevsimlerde hastalığın ileriemes. dahş sürsrle vukua gelmektedir. Onun içn, kıtlığı takib eden bahaz yaklaştığı zamandır ki vebanın ilk alâ raetleri görülmeğe başladı. Veba bu sene yalnız İstanbul şehrinde yüz eli! bin ni fusu odeme götürdü. Ölülerin çokluğu bu felâketin nihayet bulması için Alla. ha dua edilmek üzere umümüi namazla kılımmasıns lüzum gösterdi, Şayanı dik. kattir ki Türkler hastalığa hiç şikâyet etmeden saburane tahammül gösterirler Nihayet, yalnız Edirnekapısından Obis günde çıkarılan cenazelerin sayısı 999 v buldu: İşte onların tevekkülü hu dere ceye kadar varıyor. Bu hastalığı gerek tevellüdü zamanm. da, gerek muhtelif devrelerinde ancah cenazelerin çoğslmasile müşahede kabil- dir Fakat bu felâket işleri hiç sekteye uğratmıyor. Bais olduğu hareket te mil. makaleyi ve münasebatı idame etmek sy- retile hastalığın ilerlemesine sebeb olu yor. Havanın bunda tesiri olduğuna dair hiçbir mütalea işitilmiyor. En büyük fe. lâketler, en muhakkak tehlikelerle ük fet tevlid eden itiyad hastalara en az sari) fiyevrlerde olduğu kadar, yardım edik mesini temin eyliyor: Türkler takdiri ilâ- hiyi düşünerek kendileri için körükörü. no bir emniyet havası da yaratıyorlar, Bu fikri betillardan azade bulunan Rumlar, Ermeniler, Yahudiler bir nevi MAç düşünmüşlerdir. Bunu bir dereceye kadar muvaffakiyetle tatbik ediyorlar gibi de. Bu ilâç, hastalığın ilk hız geç tikten sonra yapılıyor, fakat bu millet lerden her biri ayrı bir tarz kabul etmiş tir. Bu tarz yalnız kendilerine uygun ge lebilir. Bu garabeti hiç şüphe yok 5 youhtelif surette tegaddi etmelerine ak (2) Raksızlığın elina teslim edilen beşe-İfeylemek Mizımdır. Müteaddid doöktorlü riyek gok #eçmeten bütün cinayetlerini birİyın temin ettikleri bu hale karşı şüphel oyuncak haline getirir. Bir şüriş dalma 68-) davranmak daha emin olur. Ben bun ha büyük bir çurlş doğurur. Kanımlar bune) ;-keştnı edemem, örnek teşkil ederlerse böyle bir netiğenin tahaddtia etmesi daba muhakkak bele gi- rer. Bu şık Karrrında dehşet içinde kalmı- yacak bir kanun vazı var mudur? (Arkası var, (3) Piyade generali, “ği < iç