22 Ocak 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

22 Ocak 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“ Son Posta, nın Hikâyesi Ergovan renkli Entari © Zaman zaman muayyen renlker moğa i ,. Başımizi nereye çevirseniz mutlaka hep o rengi görürsünüz!, Bu renk moda her şeyden önce kendini (kadınların kostümlerinde' belli eder. Artık ondan onru kizi çevreleyen diğer (eşyalar da renk modasından kendini kurtaramaz! olurlar. Erkek levazımatından tutunuz ân kullanmakta olduğunuz bir çok ev eş- a varıncıya kadar her şey, bu ren- ge boyanır.. © Bugünlerde ortalıkta ergovan rengi mo darı hüküm sürüyor,. S'z bunu her yer- her sdımda, sokaklarda, tramvayda, purlarda görebilirsiniz!, Benim bu sö7z- rimden bütün insanların ergovan ren- ne boyandığı manasım çıkarmayınız! bii bu arada —o an için— ikinci, hattâ Üçürcü derecede gelen renkler, birinci gi bile gölgede bırakırlar da onun ye- “gini işgal ederek «moda renk; halini a - i n Meselâ ben geçen gün harikulâde şık > harikulâde güzel bir kadın gördüm. Kadının üzerinde, insanın gözünü alan pvkalâde nefis bir kostüm vardı.. hem ne renkte biliyor omusunuz?, Koyu ini renkte., Bu renk o zamanlar mo- “da kiz renk olmadığı halde bir çok başlar doğru dönüyor, onu seve s9ve sey » “rediyoriardı.. © Fakat ne olursa olsun, yukarıda da de- “diğim gibi, bu yılın renk modası, ergo - an renk idi.. Vaktiniz varsa akşam ü - şöyle bir «Yirminci cadde» den ge «| içiniz!. O zaman sözlerimin ne kadar doğ u olduğunu siz de tasdik edeceksiniz - İste bunun içindir ki «Uley. Üniver - mağazasında çalışan iri velâ gözlü, ko-| sarı saçlı Meyda, yene ayni mağaza“ da çalışan arkadaşı Ye şunları söylü- ordu: , — Kendime ergovan rengi bir entari diktiriyorum. Çok güzel, çok canlı bir ergovan rengi... «Tanışma günü» ne mut 1 hazır olacak.. “ Da'gınlıkla 74 numaralı © eldivenleri 63/4 numaralı kutuya yerleştiren Gres: © — Ya, öyle mi, dedi? Halbuki ben kır- 'muzı rengi tercih ediyorum. «Beşinci cadi ye çıkacak olursan, hemen hemen, bütün kadınların kırmızı renkli entari -| lerle dolaştıklarını göreceksin!, Görünü - göre erkekler de kırmızı rengi etrcih adiyorlar.. © Meyda: M— Halbuki ergovan rengi benim daha oşuma gidiyor, dedi. Terzi ihtiyar Şle - bana bu entariyi sekiz dolara dikece- Son Postanın edebi romanı: 34 “ Daver ağabey!.. Neden bilmem, başka! beyim olmadığı halde küçüktenberi “onu hep böyle ismini de ilâve edsrek çâ- ğutırım: Daver ağabey.. Daver ağabey!.. © Peki ne ruhtadır bu Daver ağabey. ne üncededir? Bakıyorum, yarım tahsili? ibi zekâsı da orta... Yalnız ne var ki, 0- “Bun bu orta tahsili ve zekâsı alıştan ziya- le verişte, bilhassa satışta müthiş!,. Ha- ni bu ciheti babam gibi ben de tesdik o aderim, © Sattığı malüm: babamın elmasları... P i, verdiği ne? İşte şunlar.. kısaca sa- / yayım: Babama her akşam mağazanın günlük 'hesabları, Şadan halama beyaz bir kâğıd ih içinde pek sevdiği sakızlı Hacibe- Kir Jâhat lokumu, anneme arasıra bir ku- bombon ve Neclânın ensesine şakadan ima hafif bir şamar.. bana da, bu hal lerile, bilhassa basit sözlerile yalnız can “sıkıntısı... Foökat ne çare ki bu sıkıntıya büzan böyle katlanıyorum. “Hey Allahım! iki erkek kardeş. ara- mizde yalnız dört yaş farkına rağmen, ne dar da birbirimizden ayrı yaratılmı- / An oluyor, Daver ağabeyime baktık- aenüz on yedisindeki Neclây sanki daha fazla yaşamış ve hayatı daha kü 5 | kayyed değildirler. Öyle bazı SON POSTA MM Mm, Yazan: O. Hanri ğini vüdetti.. onun dediğine göre bu en -İnu nda, kendi mağazasında çalışan genç | rini çırparsk: «Ahh... Ohh» gibi sesler tari çok şık bir şey olacakmış!. Forerinin ! kızlara bir öğle ziyafeti çekmek âdetin - | çıkarırlardı.. etek kısmı, en son modaya uygun olarak | pliseli yapılacakmış. Yakası fsisnda çok erijinalmış.. Gres, kendine has bir eda ile gözleri - ni kırparak: — Yamansın, kâfir dedi. — Entarimin kolları da pek antika 0 - Jacakmış... Düğmeli falan.. Gres: — Yamansın kâfir, sözlerini (tekrer etti. turnayı gözünden vurmak istiyor - sun! Meyda, ince kaşlarını çatarak: — Bu sözlerinle neyi (o kasdediyorsun, | dedi? Gres arkadaşının (sözlerine doğrudan doğruya cevab vermiyerek, dolambaçlı bir yoldan fikirlerini izah etti: — Sen, Mister Ramzay'ın ergovan ren- gini sevdiğini mi O zannediyorsun?. Ben| dün gece onün, koyu kırmızı orenkleri tereh ettiğini söylediğini okulaklarımla işittim , Meyda kat'i bir ifade ile; — Bu beni zerre kadar alâkadar et mez; âcdi, Ben in hepsi bir. Ben er- govan rengin ih ediyorum. Bu renk etn hoşlanmayanlar, beni sokakta gör - dükleri zaman ceddenin karşı atrafına geçmekte serbesttirler.. Meydanın bu sözleri insanı göyle bir düşünceye sevkedebilir: İnsanlar sadece kend: zevklerile, kendi arzularila mu - hâdiseler clabilir ki Meyda gibi ergovan renginin weftunları pek Âlâ bir hayal (sukutuna uğrayabilirler.. Bu genç kız kend! yüzü - nün rengini ve muhitindeki insanların ka nastini besaba katmaksızın ergovani bir elbise piyebileceğine kansat getirdiğ! za- man tehlike büyük ve yâkındır.. Neyse. biz hikâyemize devam edelim. ” Meyda, sekiz aylık sıkı bir tasarruf - tan sonra on sekiz dolar kadar bir para! bi bilmişti.. O paraile, ergovan rengi ağır bir kumaş almış. geri kalmn paradan dört dolarını: da peşin olarak iyar Şlegel'e (o vermi Meyda, «tanışma günü» nün arifesinde de en - taris'nin geri kalan dikiş parasını —-yani dört doları— ferah ferah ödeyebilecek - ti. Meyda «Tanışma günü: bayramında e.govan rengi yeni entarisini giymek ni- yetinie idi. Tablat, genç kıza bundan da ha cömerd, daha iyi ne verebilirdi. «U'ey» Üniversal mağazasının ihtiyar| | e laR akel «İlenmeğe lüzum görmeksizin jk de id, Bohman, Pazar günleri müstesna olmak üzere, bu ziyafeti takib eden se - nenin 384 gününde bu ziyafeti hatırlata- rak, ve gelecek yıllarda gene ayni gün- de vereceği ziysfetlerin o ihtişemindan bahsederek mağaza işcilerinin (şevk ve gayretini arttırmağa çalışırdı. «U'ey» Üniversal mağazasına işcileri «Tanışma buyrami ndaki bu öğle ye - ği anın orta yerindeki uzun masalardan biri üzerinde yerlerdi. Ma - ğazarın camları ve pencereleri, o güne mahsus olmak üzere, renkli kâğıdlarlâ kapanır, bindi ve tavuk kızartmaları ve daha buna benzer lezzetli yemekler, ci- vardaki lokantadan getirtilerek mağaza - ran arka kapısından içeri sokulurdu. Siz b'i vaziyetten «Uley» Üniversal ma - Bazasının asansörleri bulunan şık ve bü- yük mağazalardan biri olmadığını ke - layes tahmin edebilirsiniz!, ? hemen her gün, caddelerin en kalabalık olduğu zamanlar bile «Uley» (o mağazasına sıra beklemeden girebilir ve hiç te fazla eğ - ihtiyacınız olan şeylgri alarak gene ayni kolaylıkla Sukâğa çıkabilirsiniz!. Demek «Uleys ıma Bazası, Nevyorkun, 'o muazzam, o kala - balık, sıra beklenmeden içeri (o girilmesi mümkün olmıyan Üniversal mağazala - rından biri değildi. fakat ne olursa olsun «Uley» mağazası, gene bir mağaza idi.. Tanışma günü ziyafı de Mister Ramzay... Fakat affmızı rica ederim; Mister Ram zeydan bahsetmeden önce onun kim ol - duğuna Gair size bir nebzecik olsun ma- ime! vermek mecburiyetindeyim.. Çün- kü Misler Ramzay, herhalde, etgovani olsun. yeşil olsun, hattâ kızıl olsun, bü- tân moda olan renklerden dahı mül bir şahsiyetti.. Binaenaleyh bütün Tenk- lerden bahsetmemize rağmen onu unut - mamiz, affı zor bir kabahattir. Özür dı - leyerek kusurumuzun affını rica ederiz, Mister Ramzay, «Uley»> Üni Kazasının baş tezgâhtarı idi. Şi münki benim bildiğim bazı sebeb - lerden ötürü benim bu adama karşı de - rin bir sempatim var. Mister Ramzay, mağazanın karanlık bodrumlarında, ter- ha ve dar koridorlarında — işci kızların kollarım çimdikleyen tezgâhtarlardan bi ri değildi. mağazanın © ölü saatlerinde Mister Ramzay, genç kızları etrafına top lattığı zaman bütün kızlar derin bir alâ» sahibi Bohman, her yıl «Tanışma bayra- — — li Yazan; Halid Fahri Ozansoy fazla anlamış gibi görüyorum. Zeki kız, az çök malümatlı kız!.. Halbuki Daver ağabeyim, tesadüfen babamın onda keş- fettiği ve kendisine de keşfettirdiği el- mas satışı dehasından ve bir de müthiş okurluğundan başka ne hususiyete ms- Tk? Hele onun bu ikinci hususiyeti tâ eş- kiden, ıkimizin de çocukluğumuzdanberi sile arasında bitmez tükenmez bir lâtife zeminidir, Fukat o aldırmaz, şayed sof- rada hu bahis açılsa: — Hele lâfa yekün tutun da şu patlı. can dolmasından tabağıma iki tane da- ha oturtuverin! Der, 'Ha.. bir de köpek beslemek merakın- dadır. Yalnız İstanbulda iken, babam istemediği için, apartımana köpek so- kamıyordu. Biri küçük biri büyük iki av köpeğini İçerenköyündeki eski bir ahbab köşkünde aylıkla bir bahçıvana besletiyordu. Ne ise, artık bu derdden kurtuldu. Sevgili o köpeklerine bizim köşkün aşağı bahçesinde etrafım telle çevirttiği bir meydancık ayırdı ve on tasına bir kulübe yaptırdı. Herkes bu ka ile onu dinlerler, zaman zaman elle - peklerin sesini duyunca uzun uzun hav. larlar. Yalnız Daver ağabeyimin bura- daki bahçıvana nedense pek güvendiği yok! Bunun için sabahleyin vapura git- meden evvel, ilk işi, telden içeriye hay» vanların yemeklerini ve sularını kendi elile bırakmaktır. Ak; olunca da, eve gelir gelmez her ni zincirle. rinden tutarak gezdirmeğe gö: Za ten köpeklerile bütün dolaşması bun » dan ibaretlir. Ava senede iki kere ya gider, ya gitmez; dönüşte de, parlak nişancılığından, üç bildircin getirirse ne mutlu! Ya rüzgâr fena esmiş, bıldır- cınları ters tarafa uçurmuştur, va kir- lar çamurdur, yahud fişekler bozuk de- dile mutiaka tüfeğin tetiği sıkışmış. tır. İşte Daver ağabeyim bu tip bir adam- dır. Başka zevkleri de yok mu?. Var! içkisi işte.. o da, hani her akşam değil, arada sırada, çeşid çeşid mezelerle dolu bir sofra başında... Bu, pek hoşuna e der amma evde bunu hiç bulamaz. tese de hazırlamazlar. Dişarda ise her zaman bü masrafa katlanmak istemez. Zaten #ki kadeh içince de sapıtır, ayık zamanında melek gibi adamken bakâr- sınız birdenbire alıngan, hattâ kavgacı olur, Maamatih, bu onun, pek nadir rastla- dığım halidir. Yalnız, evdekilerden İşit- tim, ben İtalyada iken bir kere kafası tütsülü bir akşamında hiç yoktan biri sile dövüşecekmişi,, Bereket versin ki başkaları aralarına girip ayırmışlar. Yoksa başına iş açacakmış. Çünkü vü. cudea iri, kuvvetöe de maşallahı vardır, k Cnlüra güzel güzel hikâyeler an-; Fakat mesele bu da deği Mister Ramzay kelimenin hakiktf ma- nasile bir centilmendi.. oldukça garib te- lâkki edilebilecek bir iki âdeti olmasay»- Gı, onda en ufak bir kusur bulmak bile mümkün değildi. «Garib âdetler» sizi ürkütmesin. Bu garib #detler münhasıran Ramzayın, şeh sına mahsus, kimseye zararı dokunma - yan şeylerdi: Meselâ Râmzay dünyada her şeyden önce sıhhat işlerine ehemmi- yet veren bir adamdı. Bu sahada onun orijinal görüşleri vardı, Onun kanaatin - ce, bir insan hoşuna giden şeyi yemeli - dir. Sonra, Ramzay, yağmurlu veyahud karlı havalarda insanların, saçak altla - rından yürümelerine, lâstik oveyahud şemsiye kullanmalarına şiddetle aleyh - tardı. O, ilâcın da aleyhinde id... Bu ve buna benzer şeyleri şimarıklık etlâkki e- derdi. «Uley> Üniversal mağazasının sa- tıcı kızlarından onda biri, hemen hemen her gece rüyalarında kendilerini Mister Ramzâyla evlenmiş, yani Misis Ramzay olmuş görürlerdi.. Tabii bu rüyalar boş değildi. Çünkü ihtiyar Bohman, gelecek yıl başından itibaren, Rarzâyı kendine ortak slacağım bir çok defalar Oslenen söylemekten çekinmemişti. «Uleys Üni - verssl mağazasında çalışan her kız, şa - yed Ramzayı âvlamak imkânlarını elde edecek olurlarsa, ondaki sıhhat manisini, n yemeği hazmolmadar on - dan kovabileceğine kat'iyen emindi. O - run 'çin Ramzayın «sıhhat omanisis ne rağmen bütün mağaza kızları onunla ev- lenmeğe can atarlardı.. Mister Ramzay, ihtiyar Bohman'ın yıl Ga bir kere verdiği bu «Tanışma günü, siyafetlerinin tabii bir idarecisi idi. Bu ziyafetlerde, umumiyet itibarile, iki İ - yon calgıcısının çaldığı iki kemanla erganun bulunurdu... Yemekten sonra danslar başlardı.. * Bu yim yaklaşmakta olan «Tanışma günü: ziyafeti için —Ramzayı teshir et- mek maksadile— biri ergovan renginde, diğeri de kırmızı renkte olmak üzere iki r mülmüştü. Vâkıâ diğer kızlar da bu ziyafete muhtelif renkte entariler- le geleceklerdi.. fakat diğer kızların en - bizim hesabımıza girmemekte - dirter.. Çünkü bu kızlar, galiba bir ihti - malle, beyaz bluz ve siyah etek giyecek- lerdir. Bu robların, ergovan rengind? ve kırmızı renkteki entarilerle boy ölçüş - mesine imkân mı var? Gres de bu fevkalâde gün için para bi- ları pek beraber dolaşmak istemem. Bilhassa İskelede bana «Keyfim geldi, seninle bir iki tek atalım!» demesi hiç işime gelmez. Maamafih bu akşam bu hatırını da kıramadım ve «Selek»te iki derken tam-altı kadeh içtik. Hani bu benim için fena da olmadı. Hiç olmaz. sa biraz neş'elendim, kendimi unutur gibi oldum. Hattâ neş'emi gören Daver ağabeyim: — Başka bir akşam da, aşağıda, Çarşı tarafında, denizin üstündeki o çardaklı gazinoya gidelim! Dedi, Buna da söz verdim, Bütün derdim, kafamı yiyen bu dü- şuncelerden ve unutamadığım çehre « lerden kurtulmak... Fakat kurtulamır yorum ki... Gözlerimi kapayınca kar- şımda hep onlar: Süheylâ güzel sarışın hayali ile, babası hasta ve bitik çehre- sile, anası da, ihtimal eniştem gibi da. ha yüz erkeğe yüz çeşid cilve yapan tavırlarile... Hattâ bana bile.. konuşur. ken ve gülerken... Ne olur, Yarabbi! bu hayallerin yal. nız ilkini, yalnız Süheylânınkini ka - famda yaşatabilsem.., va Aşk, ıztırab, hiyanet, ayrılık.. hepsi- ne nihayet aklım yatacaktı, Fakat bu dehşet!.. Sessizeo kendini sulara kaptı- ran bu adamın hayal! Bir adam ki yüzünü hiç görmemişim, yalnız ismini işlimiş ve o İsmi buğün gazetede oku. müşumi,. Ancak bunu, bu faclayı haya- amın jurnaline geçirmeden, daha ev. köpeklerden korktuğu için hayvanlar | Yumruğunu yiyen sağlam kalmaz sam-| velki bir safhayı, bu facların tam teza- oradan dişarı çıkmazlar, bütün gün ya| rım, İşte ben Daver ağabeyimin bu hi-|dı fakot onun müessiri olan bir sandet| bu derece benim de benliğimi güneşte uyurlar, yahud uzaktaki kö -| kâyesini de bilirim de onun için akşam» | levhasını anlatmalıyım: Çeviren: H. Alaz riktirmişti. Gres, hazır ( bir entari a almağa karar vermişti. İnsanın bu iç dar güzel bir enda'mı olduktan sonra zilere baş vurmakta bir mana var many Hazır entariler umumiyetle güzel kı kıslar için dikilir. Bu gibi entari bellerini biraz daralttıktan sonra n giymek Gres için pek âlâ ” Çünkü bu gibi hazır entarilerin biri kusurları, bellerinin fazla geniş olmal * rı idi. Nihayet «Tanışma günü» bayramın? arifesi çatıp geldi. Meyda, ertesi su e Je çekerek Bahtiyar ve neş'eli bir eda evine dönüyordu. Kafası, ergovan dl entarisile meşguldü. Genç kız, gençiik imtiyazı olan tatlı bir heyecanın ürp8” meleri içinde yürüyordu. Meyda, erg9” van renginin kendisine yaraşacağını iyi biliyordu.. Belki bininci defa gi Mister Ramzayın, kırmızı renkten deği : de ergovan renginden hoşlandığına K*8©* dini inandırmağa çalışıyordu. i Genç kız, kâğıda sarılı olarak send” Rının en dihinde durmakta olan dört ğ” | larını salmak üzere ilkönce evine eükti. Paraları aldıktan sonra da, Gİ Şlegele giderek bunları verecek ve & * govau rengindeki entarisini alacaktı. Gres de ayni evde oturuyordu. O, Me) danın üzerindeki odayı tutuyordu. Meyda eve geldiği zaman evin müthiş bir kıyamet kopuyordu. Evin 88 hibesi kadın bangır'bangır bağırıyor; ide i ta yayık içinde yağ döver gibi, dilini ağ nın içinde oynatıp duruyordu.. Çok geçmeden Meydanın oda kapı vuruldu. İçeri, gözleri tıpkı kırmızı bi entarinin rengi gibi kıpkırmızı, Gres gr ; di. Gres kerhangi bir mukaddemeye J” | zum görmeksizin: — Ev sahibi olacak cadı, derhal erden çıkıp gitmemi söylüyor, dedi. Kadmi | 7 dört dolar borcum var. domuz karı €$* yarı koridora yığdı, kapıyı dâ anahtari | kiidledi.. Sokak ortasında kaldım.. gif£” 4) cek hiç bir yerim de yok.. Karının bor © cunu da verebilecek vaziyette değilim” Çün'ü bir sent bile param yok.. Meyda, büyük bir alâka ile: — Fakat dün senin paran vardı, dedi — Evet vardı. Fakat ben bu para ye | bir enteri satın aldım.. Bu domuz kar” . nın gelecek haftalığıma kada: beni #1“ kıştırmıyacağını umdum. | Ağlama - hıçkırma; hıçkırına « pe Yapılacak hiç bir şey yoktu: Meyd& “ nın dört doları, sandığın dibinden çıka" rak Gresin cebine girdi. ( Devamı 15 inci sayfada ) N i Jİ i | 4 i ucunda bir adam sallandı. Sallandı ve sulara gömüldü. il Şimdi ortada kalan, babasız, boyDi. | bükük bir çocuk... Bunu düşündükçe ben de boğul. | gibi oluyorum. Hey! Dün sabah Süphinin aj nmdaki neş'eli kalabalık içinde kendim de neş'elenmiş ve Nermin nikâh memurunun 'evlenmiye muvafakat cevabları imzalarını deftere atarken ne seyretımiştim! Sonra Suphimin sıfatile ben de imzamı atarken ne | yük bir gurur duymuştum, eski bir bir | kadaşın saadetine iştirak gururunu”. Halbuki şimdi o gururum içimde yanardağ olup patladı. Dünkü nef'€ sevincimin her saniyesi bir Jâv ve bütün damarlarımdan sanki kan rine bu ateş geçmiye başladı. Ah hi! bü vicdan azabına niçin rattır? Hiç dün, nikâhtan sonra tımana dönüp, annen, ku yakın akrabalarınin dostlerin sizin eğlencenizle eğlenir, sizin nizle güler ve şerefinize buzlu yalarınızı ısrarınızla kadeh tüne boşaltırken, © yarı geçmiş ba'imde bu erarayakarti yanışımı hatırıma getirir kat niçin? facianın asıl kahramani siz karınla ikinizken, niçin bu 81 (Arkan vr) | ©

Bu sayıdan diğer sayfalar: