T C * e BON POSTA Eski Şehremini operatör Cemil Topuzlunun hatıraları İtilâfçıların Dahiliye Nazırı, Şehreminine rüşvet teklif ediyor! Damad Şerife: “ Hiçbir zaman gayri kanuni olarak meb'us intihabatına müdahale edemem. Beni mazur görün ve mevzuubahs 3000lirayı başka bir işe sarfedin,, dedim Cemil Tapuzlu: — İkinci vali vekilliği ve şehreminli- iğimde başıma gelenler, macera- hayatı yaşıyanların bile başıma gelmemiştir, de- di. Beni öldürmeğe teşebbüs eden ke - babcı Rum vak'asından sonra dâ boyu- na tehdid mektubları almağa başladım, Bunların yazılış tarzlarından Türk ol - mıyan unsurlara mensub bulunanlar ta - rafından kaleme alındığı anlaşılıyordu. Ayni amiralin bir marifetini daha söy- liyeyim: Fransızlar, Kuruçeşmede işgal ettikleri yalının yanması Üzerine, ka * yınpedare aid olan yalıyı işgal etmek is - temişler. Kayınpederin kızları, çocukları ban'a müracaat ettiler, Hemen Kuruçeş- meye gittim, Amireli, yaverlerile bir - Hikte binayı gezerken buldum. Beni gö- rür görmez: — Sizinle gene teşerrüf ettiğimden çok | Bir edebiyat akademisi |— kurmaya muhtacız! YAZAN: HALİD FAHRİ OZANSOY wet, «Türk Dili Araştırma Kuru- mu> nün yanmda ve onun bir kısım üyelerini de içerisine alacak bir edebiyat akademisi... Bunu ne zamandır bekliyoruz. Türk edebiyatının yücelmesi ve uluslararası edebiyallar içinde haki- ki kıymetini alabilmesi için bu akade - miyi kurmağa, mutlak surette ihtiyaç yardır. 'Türk dilin: sadeleştirmek, Arab ve fars dillerinin kamüs ve gramerinin esaretin- gayretlerini çoğaltmak ve edebiyata e ni atılan istidadlara da yarını daha lak bir istikbal halinde göstermek ili ” kânları da hazırlanmalıdır. O istikbül Türk edebiyatının ve Türk edebiyaifi larının milli san'at ateşile özledikleri # kademi kapısıdır ve kendisinden Küti sahasında büyük bir imanla büyük beklediğimiz sayın Maarif Vekilimiz Ht san Âli Yücel bugün bu arzuyu tahakktk ettirebilecek en Kuvvetli bir şahsiyeti” Zaten Millt Şef İnönünün ona olan 387 O vakitler Pangaltıda oturuyordum, Bir gün birkaç kişinin, akşamüstleri yolu mu beklediğini haber verdiler. Mecburen, © tarihten itibaren evin kapısı önüne bir nokta koydurdum. Yanıma da — güçlü, kuvvetli ve silâhlı bir belediye memuru aldım. Bütün bunlar, bana teklif edilen memnunum, dedi. Bizim yalı yandı. Er- kânıharbiyemle birlikte buraya taşına- cağım, — Çok güzel amma, buradan eşyala - rımızı almamıza müsâade edin? — Maalesef bir tekini bile veremiye « den dilimizi kurtarmak için, Meşrutiyet. ten sonra türkçlük cereyanile başlıyarak cümhuriyet devrinde tüm hızanı alan faa- liyetler meydandadır. Bilhassa — Ebedi Sef Atatürkün üç Dil Kurultayı ile temin ettiği ve nihayet güneş - Gil tetorisile perçinlediği faydalı haroketler Türk kül. gi ve güveni de bütün Türk münevyef | lTerinin bir tek duygusudur. Maarif Vek'limiz bir kültür adami e duğu kadar bir Türk yazı san'atkârıdi” da., Şairdir, üslübkârdır, tetkik ve tahlib| Eserlerile kendini tanıtmış ve esö ceğim, Hattâ bu sebebden, - geldiğinize | |pek memnun oldum. Çünkü buradaki eş- yalar ihtiyacımıza kâfi gelmiyor. Mese- 14 yalıda 8 karyola var. Halbuki bize 24 tane lâzım. Siz 16 karyola daha alın, ge- tirin! Herifin yüzüne baktım; Acaba, | |mı ediyor, diye düşündüm, Hayır! Gayet ciddi söylüyor. Mecburen: — Hay hay, dedim! Bu vaziyet karşısında kayınpederin ço- cukları asgari 30,000 liralık bir zarara maruz kalacaklardı. Hattâ, Fransızlar, binayı, belki de ilk oturdukları yalı gfbi yakacaklardı da! vazifeyi teroddüdle kabul etmekte haklı olduğumu gösteren deliller değil midir? Size bir kaç vak'a daha anlatacağım: Gülhane parkmı gezmeğe gitmiştim. Bir de ne göreyim? yetiştirdiğim çınar ağaçlarının diplerine atlar bağlanmış! Hayvanlar, ağaçların yapraklarımı, hattâ gövdelerini yeyip kemiriyorlar. Aded - leri de bir, iki, üç, beş olsa gene iyi! Belki yüzleri aşıyorlar! Bu atların kime aid olduğunu sordum. — Fransızlara, cevabını aldım! Daha ileriye gidince, yani köprüyü geçince de büyük Çin çiçek tarlasının alay Damaa Ferid Adam, iki elini açtı ve: — Yer bulunuz da bunları koyayım. dedi. rinin intişar sahasında Türk san'atkii " larının vaziyetini yakından ıw" Bir eseri vücele getirmekle tam randi manın: elde etmek için nelere katlarıl " dığını bizim hepimiz kadar ve belki pimizden iyi bilirler, İşte binbir güçlül tür sahasına en feyizli tohumları dağıt- Mıştır. Bu tohumlar, k dilinin bü - tün dillere zenginliğini gösteren öz kelimeleridir. Bu araştırma- ların, bu milli kamusu zenginleştirmele- İrin sonu var mıdır? Hayır. Çünkü her a| çe Çok kere mahrumiyetle çalışan raştırma, ana dilin yeni gizli madenle - Yürk yazı san'atkârlarıni himaye etf rini, cevherlerini avucumuza dolduru *|nin doğrudan doğruya Türk edebiyat! yor. Her azaştırma, bizi, yeni hazinele -| himaye etmek demek olduğunu da buf rin keşfine sürüklüyor. Pirıl- pırıl, inci | yçin fazla teşrihe lüzum kalmadan tafi gibi öz türkçe kelimelerin bu bolluğu, / ederler. parlaklığı karşısında gözlerimiz kamaşı- | “Şimdi <Türk Edebiyatı Akademisir yor. İş, sadece, bu dil elmaslarını en |işler başarabilir? Bunun üzerinde sağlam yivlerine yerleştirecek olan Türk | ça durmak isterim. Bu sualin cevablif yerinde on metre irtifamda bir kömür dağının bulunduğunu gördüm. Bu kö - mürlerin de kime aid olduğu sualine, ge- ne: — Fransızlara, cevabını aldım. Daireye dönünce, bir amiralin bu gibi işlere karıştı tahkik ettim. Kendisinden randevu al -| Almanlar Parise girdikleri vakit, sizin dım: görüşmeğe Kuruçeşmiye gittim. A- | Meşhur Polonya ormanını, galib olma - dama: — Süvarilerinizin hayvanları bahçeyi tahrib ediyor, dedim, Ayni zamanda, Sa- rayburnu gibi dünyanın en güzel mey - danını da kömür deposu yapmışsınız, bunları hemen kaldırmanızı rica ede « Tim. iyorum, a canım! Molla beyler pek kibar insanlardır. Kişiza - dedirler. Mükrimdirler.. Evlâdlık fa - lan amma, cevahirine kadar vermişler. O anda, Osman efendinin içine me - rak oldu. — Peki &mma, beni nereden dun? Kim sağlık verdi? Bohçacı karı güldü: — Bize malüm olur. Sağ olsumlar, eh- pablarımız çoktur; haber verirler. Si- zin senanızı, mehrüme Ââyalinize karşı nası! hürmet gösterdiğinizi hanidir işi- tiyorum. Eksik olmasın, Ranacığım: da pek severim. Hakikaten de adı gibi ra- na, müstesnadır. İyi bir zate düşmesini gönlüm isterdi. Sizi hatırladım. İnsa - ellah kısmettir, olur da, beni de tabii memnurn edersiniz, — Şüphesiz! u halde, gidevim müjdemi iste « yeyim mi? — Biraz düşüneyim. Avantasın: tehlikeye koymak. boh - çacı karının hiç işine gelmiyordu. A - damcağızı sıkboğaz etti: — Bence artık düşüneceği, müşüne ceği kalmadı. Bugün uğurlu günmüş.. kismet ayağına geldi; tepmeyin bana la, devin de, ben de varıp bu isi bitireyim Osman efendiciğim. Haf - taya nikâh kıvılır, öbür Perşembeye de bas göz olursunuz havırlısile. — Zaten o lğün, falan arzuları — da yok. Ökefiz kızın mürvetini kim görecek? Hamamcecı susuyordu.. — Haydi, aslanım! Peki deviver de, ben de işimden, gücümden geri kal - mıyayım. Daha, zaptiye mühürdarının a gideceğim. TÂâ, Dizdariyede Jar. Ssat kac oldu? bul « Trlosu vünsrelik duğunuzu unutuyorsunuz. galiba! | İçikiverir, kaptırırız. — Size yer bulmağa mecbur değilim, sözüne karşı hiç bir zaman aklımdan çik- mıyacak olan bir cevab verdi: — Paşa, bizim galib, sizin mağlüb ol- — Amiral cenabları, dedim, 1871 de larına rağmen, bu hale getirmemişlerdi! Galib olmak. hiç bir zaman işgal etliği- niz şehri tahröib etmek demek değildir. Bu adamın yanından büyük bir tees - sürle ayrıldiım. Ne yazık ki parkın o elim vaziyeti Türk askerinin İstanbulu istir- dadına kadar devam etti. ENVELKİ İSTANBUL. Adamcağız — hâlâ mütereddiddi: — Bu işi bir iki gün sonraya bırak « sak?. — Demir tavın - da dövülür. Siz bi - Hirsiniz. Bana - kalsa bu kısmeti kaçırma- yın, Kızın çırak çi - karılacağı — duyul - du. Birafında per « vane gibi dolaşıyor- lar. Sizden baskını Bir daha da böylesi- i, İstanbulu altüst ek bulamayız, He Jâl süt emmiş, kıv « racık, eli yüzü düz - gün, terbiyeli edeb- li kızcağız. Üstelik de büyük kapıya nisbeti var. Ne olur, ne olmaz? pın, günün birinde başı sıkışıverir. O zaman, gider, kapılarını çalar: «Ben si- zin etbainizim.. bana el uzatın'» der - sin. Mecburdurlar yardım etmeye, Hamamcıyı bu lâflar da kandırmıya- cak gibi görünüyordu. Fakat tam o es- n efendi, saatine bakıp — cevab nata, ağzında sakızı, elinde kocaman kanı anahtarı, Şazimend çıkageldi ve — Üç buçuğu beş geçiyor: Daha &r -| Sorgu sual beklemeden: ken, — İyi ki sizi buldum, enişte! dedi. bamdan bir kac aile İnsa -|ti Düşündüm. taşındım: Fransızlarla İn- gilizlerin arası açıktı, bundan istifade etmek istedim. Önceden tanıdığım, İn- giliz mümessil!/ğinde Mösyö Rayan'a te- lefon ettim, meseleyi anlattım, Akra - sokakta kalma- ini rica ettim. le bu adamın sına meydan verme Nhayet, yalıyı bin gü elinden kurtardım Şimdi, gelelim diğer hir gaileye: Ev - velkce, gayri sıhtit olduklarından dolayı bir çok mezbahaları kapatmıştım. Orla » rın açıldığını, hattâ şimdi tavukçu dük- (Devamı 13 üncü sayfada) Yazan: Sabih Alaçam msi Bohçasını koltuklayıp evden çıktı. — Hacer teyzenle kavga, falan mı et- — Yok, hayır. Hürmüzün yaramaz - lığına dayanamıyormuş, — Bir damlacık çocuğun ne yara - mazlığı olur? — Bilmem, Huysuzmuş işte. Çok ağ: hyormuş. Altını da çok pisletiyormuş.. ben bununla uğraşamam dedi, gitti. — Fesubhanallah! — Hacer teyzem de Hürmüzü işte - miyor. O da, başını dinlemek” istiyor - muş. Eniştene söyle de, çocuğu yanıma yazı san'atkârlarının himmetine kahvor. Çünkü; bütün o kelimeler, © öz kıymet- ler, tek başlarına nihayet ham birer mad- |de halindedirler. Tohumsalar ekilecek toprağı tayin edecek Jliyakatli ve usta çıftçddere, madenseler tam izabelerini ya- parak yeniden kalıplara dökecek anla « yışlı işçilere muhtaçtırlar, İşte o çiftçi - lerle işçiler, Türk dilinin san'atkârları - dır. Onları, o değerlileri bir yere toplı- yacak ve bir yerde çalıştıracak olan te- şekkül de ancak bir edebiyat akademisi olabilir. Vâkıâ eserler yazılıyor, Türk e- |debiyatının emekli san'atkârları yıllardır ve yıllardır çalıştıkları sahada uğraşmak- tan geri durmuyorlar, ancak onlarn bu Son Posta'nın Romanı : 10 k — Şizimende — nasıl Şaşkın şaşkın dü - şünüp dururken, bohçacı karı: — Ey! dedi. Eloğ- lul Babanın hatırı için kendi rahatını feda eder mi? Bu sözler adam - cağızı ikaz etti, Ba - pını kaldırdı; — sil kindi: — Bütün dedikle- rin doğru imiş! de - dL Haydi, hayırlısı olsun! Söz mü kese- ceksin, ne yapacak - san yap da bana da tezelden haber ge - tir. Al, sana tram - vay parası, Örme kesesinden çıkardığı mecidi - yeyi, bohçacı karı, temenna edip aldı, koynuna indirdi, — Bereket versin! Uğurlu, kademli- dir inşaallah! Ben yarın sabah — gele - mezsem, öbür gün, bu — vakitler gene mutleka buradayım.. her ikiniz de ka- dir gecesir doğmuşsunuz. Neme lâzım? Kalktı, çarşafını çenesinin altına iğ- neledi, bohçasını da koltuklayıp, ev - den çıktı. Zaptiye mühürdarına gideceğinin as- emniyet — edecekti? | ni başlıca şu maddelerde toplhyabiliri! 1 — Usta edebiyatçıların toplana ları akademi azaleru mümkün kadar faaliyetlerini yalnız eserlerine v receklerdir. Bu suretle Türk edebiyii şimdikinden daba büyük bir hızla göY | eserler sahibi olacaktır. HN — Türk edebiyatı âkademisi, edebiyatım arsıulusal bir kıymete seltmek için çalışacaktır ve en yakıD yıl içinde ilk ol; bir Türk eserine P bel mükâfatını kazandırmak hususuf elinden gelen faaliyeti yapacak, bu 19 kültür propağandasına azami ehemmi! ti verecektir. İ (Devamı 10 uncu sayfada) doğru Mnlla beylerin konağının YÜ lunu tuttu. Harem kapısım kendis/ açan kâhya kadma göz kırparak, J deyi verdi: — İş oldu. Becerdim. Çeşmigül fendi yukar'da mı? — Yukarıda, odasında — dikiş Gikİ yor, Amma, dur evvelâ da, bana 8f7 bakayım, nasıl yaptın? — Sen de benimle gel, işitirsin. * na vakit zayi ettirme, — Vallah yaman karısın. Korkf”| senden! Bohçacı, mağrurane güldü.. — Yamanım, zahir! Ne sandı Tuttuğumu koparırım evve! All ; Çakıl döşeli avludan loş bir ta$” girdiler. Alçacık basamakları yer T çökmüş iki taraflı merdivenden Y rı, sofaya çıktılar, Sağ tarafta, 8/ üzerindeki odanım kapısı aralık di İ yordu. İçeride, köşe minderinde © (Cesmigül hanrmefendi - bohçacı W gördü. — Gel, gel! diye seslendi. Neret” kaldın, ayol? Sokağa bakıp, e gözlemekten hal oldum. Karı, sedirin yanına varıp, hanıt! tekledi. Çarşafının polerinini ge'F” .ıvk, yere çöktü, — ve arkasında ©& İkâhya kadıns dönüp: Ç| — Aman, kardeş, — bir kahve! ©f Tabanlarım #ızlıyar. İçerim bay! Çeşmigül hanımefendi bu arzuy?” emirle tekid etti: — Haydi' Orada — kim varsa, güzel bir kahve yapsın'ar! A Sonra, bohçacmın — gözlerinit © bakarak, sordu: — Ey! yorum.. haydi! — Neresinden başlıyayım? ki! , — Önce haber ver: Oldu, bitti — Olmasa, bitmese, huzurunu” Ü B — A, erken olur mu? Altıdâ ezan e-| Bulmasaydım da, hamama kadar gide- |aldırsın, diyor. kumuyor. Öğlen olmadan evvel gidip| cektim. de dönevim ki, vaktinnen Molla hey - lere de müjde götüreyim. — Ne var ki? — Habbe hanım gitti, Zavallı hamamcı beyninden — vurul - muşa dönmüştü. Hürmüzü eve aldır - tıp da ne yapacaktı? Onu — bütün gün yüzle çıkarım, kadınım? Oldu )Ö-’ı h yoktu. Bu yalanları, hep, manevra- | de şöyle: Vişneli kaymaklı! Değil #i sımâ yardım eder diye savurmuştu.Mu- | ben üzerime aldım: Korkma gay) vaffakiyetinin verdiği sevinçle, kal -|rin ferah olsun! Kaltak ne âleni dırımların Üüzerinde adeta uçar gibi, (Arkası ©