Kardeşim Samiye, Sana bu mektubu yazarken ellerim Saadetle titriyor. Her zaman oldukça | —muntazam yazımın bugün bir çocuk yazı- gı gibi acemi ve titrek olduğunu, satırla. 'Tın doğru bir çizgi takib edecek yerde eğ- örildiğini görünce belki de şaşmış, Nec - eye ne oldu diye kendi kendine sor 'muşsundur. Nccm ye mes'uddur. bugün. Onu heyecanlandıran ve telâşlandıran bu çoçkun saadettir. —— Eivet mes'udum kardeşim ve bu sevin- “oimi sadece kendi cesaretime borçlu ol- duğumu düşündükçe daha çok seviniyo- Tum. Düşün bir kere, ben de Mithat g'bi ekingen bir insan olsaydım, ikimiz de birimizi böyle delicesine bir aşkla sev- fimiz halde bunu söylemeğe cesaret e- miyecek ve birleşemiyecektik. — Fakat sana böyle bir bilmece söylüyor- gibi arka arkaya muammalı cümleler /— yazmakta devam edersem halimi anlata - mıyacağım, ası! söylemek istediğim şey- söyliyemiyeceğim değil mi Samiye? -Ö halde bu sözler; bırakıp işte sana me- geleyi olduğu gibi ve sırasile anlataca -| İ $ & de Bundan evvelki mektubumda sana, al- n beni Tahri isminde bir gençle ev- dirmek isted'klerini, bu maksadla o- a beni bir çok defa ayni salonlara, i ahbablara davet ederek görüştür - ıçin vesileler icad ettiklerini söyle - ve ben'm bu gençle birleşmeğe pek üm olmadığını senden gizlememiş - “Affet beni Samiye, bunca senelik sa - dostluğumuza rağmen ben senden Fahri Beyden başka birisini sev « e olduğumu g'zlemiştim. Bu benim bimin en gizli köşesinde gömülen de- n, içli bir sırdı. Bunu hatta sana bile çamadım. —— “Allem beni Fahri beyle evlendirmek isti | gyorlardı. Bu, onların çok meştüu bir hak - ları idi Cünkü, kendisini sevmediğim halde, Fahri Bey'n her hususta itimada lâyık bir adam olduğunu ve bir kadını 'ud edebilecek meziyetleri haiz oldu. u itiraf etmek mecburiyetindeyim. Bey iy' bir genç; fakat ben onu | niyorum... Sevdiğim adam da hiç bir ista otdan aşağı değil; yalnız biraz Ç Sen Mithatı tamımazsın değil mi? Ha- ) yyanlış söyledim, onu tanır, fakat ha- Jırlamazsır. belk!... Hani Seniha yenge- min; bütür ömrünü'Anadoluda yol yap- Mmakla geçiren bir üvey oğlu var ya? İşte ühendis Mithat o... Bugün benim ni « m olar Mithat... Son Poslanın edebi remanı: 16 yolcuları - Jnoırnıu ya bu kıyafette, hassa — halamın — uğradığı bu deh -| karşısında açık pencereleri dü - cek akıl kin.de Lalmıştı ki?... leyse Halızın duasındar. sonra halam süküu buldu ve bır müddet geçin- | a SŞ SON İSİ— “Son Posta,, nın Hikâyesi _ll-"ıı-ı% KAHVE FALİ NNN AA Yazan : Maazzez Tahsin Berkand Geçen sene biz Divanyolundaki €vi -|halleri o kadar k'bar ve dürüsttü ki u - mize taşındığımız zaman tesadüfen Se -|zak bir akraba demek olan bu genci, ni- niha yengemle komşu olduk. Esasen an-|hayet onlar da samimi bir surette kabul nemle yengem her zaman birbirlerile çok (etmeğe başladılar. geviştikleri için bu komşuluğu biraz da| Mithatla tam manasile flört ettik mi?. onların tertib ettiklerini zannediyorum. Hayır... Yani ne ben ona karşı, bir genç Yeni eve geçtiğim'zden bir kaç gün ' kızın beğendiği b'r gence karşı haklı ola- gonra, yöndgemin üvey oğlu, hem yorgun-|rak yapabileceği koketliği yaptım; ne de luğunu dinlendirmek, hem de bir ba -|o, bana, beni beğendiğini veya sevdiğini taklık civarında açtığı yolun Inşaatı es- | ima edecek b'r tek kelime söyledi. Yalnız nasında yakaladığı sıtmayı kökünden te-|beraber olmaktan memnun, hattâ mes'ud| T a davi ettirmek üzere bir müddet için İs- | görünüyordu. tanbula gel'p yerleşti. 1m>dı kalm:şsa, sen bile kocanı sevmeden evvel bu genç ve biraz vahşi adama ha - ederim Fakat bütün bunlara rağmen niçin be- that ötedenberi hoşuma giderdi. Ak-|ni a'lemden istemiyordu? İşte annemi, hâttâ babamı sinirlendiren bu idL. — Madem ki sık sık b'ze geliyor, kızı- |fif tertib tutulmuştun. Fakat seni temin Mmızdan hoşlanıyor demektir. O halde ni- ki Samiye, ilk zamanları onunla | çin resmi bir talsb yapmıyor? Neyt bek - sevişeceğimiz aklımdan bile gecmemişti. | iyor? Zaten o. günlerini ve gecelerini kâh oku- Hakları vardı. Nitekim, bir kaç hafta mükla, kâh evin dışındaki arkadaşlarile bekled'kten sonra Fahri Bey meselesini gecirir, bizim aramıza karısmazdı. Zanne- derim ki (söz aramızda) benim g'bi tam manasile bir İstanbul kizi, onu biraz da korkutuyordu. Hakkı da vardı; düsün bir kere, ömrünü süslenmek ve gezmekle ge-| çiren bir genç kız... Yakından tanımadığı için. adamcağız benim harici hallerime aldanıyor, hakikatte benim de ekser vak- tini ciddi sevlerle geçiren ve ruhunda temiz, hattâ basit bir köse gizliyen bir taşralı gibi ciddi olabileceğimi tahmin e- demiyordu. Bir gün o biraz hasta im'ş, evden çık- mamış. Ben de koltuğumda yeni aldığım bir yığın kitab olduğu halde yengemi görmeğe gitmistim, işte İİk bulusmamız o gün oldu. Dikkat ediyorsun değil mi? Görüşmemiz demivorum: çünkü o güne kadar bir cok defalar onunla karşılasmış- tık; fakat birbirimizi bulmamız o gün ol- du. Mithat elimdeki kitablara, sonra hay - retle yüzümce baktı ve yanakları biraz kı- zararak bana şu sözleri söyledi: — Siz böyle ciddi eserler okur musu - nuz Necmiye Hanım? Bu cümle belki de bir hakaret savıla - bilirdi, fakat onun halindeki bayranlık ve gözlerindeki temiz fade bana bunun bir iltifat olduğunu derhal anlattı. Ne kadar olsa İstanbul kızıyım — değil mi Samiye? Bir erkeğin gözlerindeki ma- nayı derhal okuyacak kadar kurnazlığım ve fettanlığım var. İşte o günden sonra, benim çek'ngen mühendisimde bir değişiklik oldu. Yen - gemle birlikte, evvelâ büyük fasılalarla, sonradan sık sık bize gelmeğe başladı. AÂnnem ve babam bir şey derler diye fe- na halde korküyordum, fakat Mithatın klar yoluı)u Yazan: Halid Fahri Ozansoy bil « | şeytanlar benim de yanımdan uzaklaşır » Jardı. Boğuşursam on!arla boğuşur, öl- dürürsem onları öldürüz, ölürsem — bu meçhul küvveslerin elinve ölürdüm. Maamafih karanlık gece, artık pek u - zak uluklarda parlıyan şirişekleri ve sa- di. Yoğmur da artık hızını. almıştı. | gürültüleri ile biraz “ evvelki - debşetini iniz çinkolarda billür toparlaklar yu - tur gib: tatlı sesler işitiliyordu. rkes yeniden odasına çekildi. Fakat ben tekrâr yatağıma yatamadım. Sinirle- tim fena hâalde bozulmuştu. Pijama pan- ümun paçalarını kıvırarak, sirtima ü attım ve aşçı kadınla iki hiz » Şimdi, en aşağıda, kovalar ve sü- er, sokak kapısının altından taşlı- lolan suları süpürür'erken — onların n bakışlarına a!'dırmadan — kapının güsünü çektim., veklarım, köskün önündeki kaldırı « değince sandım ki karatlandım. Fa - | bü. vah$i bir kuşun kanatlanışı idi. tarmana kadar hisseetmediğim bir yık- devirmek arzusu, ilk ceddimin ma- ara oki ruhu benliğimde uyanmıştı. Bu n kde evde kalamazdım. Yağmur, şim- vi K kaybetmişti, Yağmur büsbütün hızını al- nuş, demin pencereden baktığım zaman yökuş aşağı seller akıttığı yolda yalnız islak- tülbendlerile alarmı — serinleterek yağıyordu ve karşımdaki çamlık, bu ha « fifliyen musiki içinde şimdi bana, sade- ce, bir dehşetten sonra bir aşk sahne « sinde değiştirilmesi unutulmuş muhte - şem bir opera dekoru gibi görünüyordu. Küçük cep fenerimin ışığını sağa sola Çevirerek yürüdüm, yürüdüm ve nihayet, çamlığın bir yamacında, ininin kapısını bulan yorgun bir canavar gibi bir par - maklık önünde durdum. Burası Süheylâ- Jaçığa vurdular. Bilsen ne kadar üzüldüm, me kadar ağ- Tadım Samniye! Fahri Beyi reddetmek için tortada makuül bir sebeb bulmadığım için isyan ediyordum. Hattâ bir gece, onun teklifini kabul etmeğe bile karar verdim. Fakat ertesi gün, tesadüfen mi, kim bilir? Mithat geldi. Ne kadar meyus, ne kadar Muztarib bir hali vardı. Elimi tutan eli - n'n titrediğ'ni, gözlerime bakon gözleri- nin bulandığını gördüm, Bir şey söyle - meden masanın yanındaki sandalyeye o - turdu. Konusumıyorduk. Bir söz söylesek ikimiz de ağlıyacaktık. Bir ara &nnem bir İş için mutfağa gitti. (Mutlaka annec'ğim bizi yalnız bırak - mak istemisti Samiye) yalnız kaldığı - muz zaman Mithat yüzüme baktı. — N!ganlanıyormuşsunuz Necmiye Ha- nım. Dün akşam annemden haber aldım. Fahri Bey çok değerli bir genctir. Ken « disini tanıyorum. Yarabb! ne kadar içli, ne kadar muz- tarib bir sesi vardı. Birderbire nasıl oldu bilmivorum. S'm- sek gibi bir fikir bevnimden geçti; hemen karar verdim ve neş'eli bir favır takına« verdim: & kat'i bir sey vok Mithat Bey; simdi <'z bu gözleri bırakın. Size bugün bir maharetimi gösltermek payınız, falınıza bakacağım. Afalladı. O kadar şasırmıstı ki vüzüme bakan gözleri âdeta büyümüstü. Güldüm. — Göreceks'niz, size bütün sırlarınızı yeceğtm. — Ciddi konusuyorduk Necmiye Ha - nim, cocukluk etmeyiniz. — Hayır, mutlaka falınıza bakacağım Fni görüyordu. Acaba Süheylânın odası | da bu tarafta mıdır diye düşündüm ve bu pencerelerden biri açılır da belki onun güzel başı şu fenerimin ışığında Şadan halâmın bile tahayyül edemiyeceği en güzel bir peri süreti gibi belirir diye ü - midlendim. Fakat ümidim boşa çıktı, hiç bir pen - cere açılmadı ve ben, ansızın bir sinir buhranı ile, önümdeki Jik çamın dibine yıkıl ıslak çam serpintileri üstünde, ilk 64'a, için için bir kız için ağladım. Bu sinir buhranımda, bu göz yaşlarımda özlenen bir vücudün, geciken bir visalin hasreti vardı. ğ Kim bilir orada, o çamın dibinde ne kadar kalmışım! Yağmur dinmiş, yavaş yavaş ortalık ağarmağa başlamıştı. Sanki uzun, çok uzun süren karanlık bir uykudar sonra, korkulu bir rüyadan uya. nıyor gibi #dim. Kalktım ve hemen çamlıktan inip eve girmeden, üşümüş, ıslanmış, uyuşmuş vü- cudümü biraz harekete getirmek — için köşklerin hizasınca Âşıklar Yoluna doğru ağır ağır yürüdüm. Bütün köşkler sessizdi. Böyle, sağımdaki köşkleri ve solum - daki çamlığı seyrede ede Âşıklar Yolu - nun Dile ve İsa tepesine bakan ilk kıvrım noktasına varmıştım. Orada durdum ve uzaklara baktım. mın bahçesi idi ve şu iki katlı ufak köşk Şafak sökerken, şimdi, bu ilk ölgün pa- onun oturduğu köşktü, Bilmem buraya düşünerek, bilerek mi. | ra rıltılarda bütün bu yüksek çamlıklar, bu- karşıdaki denizden daha hakiki, yoksa ayaklarımın mihaniki hareketine yemyeşil dalgalı, kabarmış bir deniz hey Uyarak hiç farkında olmadan mı geldim? | betinde idi ve bu yolun tâ ucunda, tâ $0- Beynim uğultu içinde idi ve gözlerim bu|nundaki henüz sisli, kabarık çamlı te - anda yalnız bu pâ pi bü kapıyı ve|pede. Rum Yetimleri Mektebi. alt ka - ||*rkadaki köşkün şu ikinei kat pöncerele-|tında bir tek işık yanan penceresile, ba - istiyorum. | Kahvenizi içtiklen sonra fincanınızı ka - Yüksek Ziraat Enstitüsü Rektörlüğünden: ANKARA 1 — Kurumumuz talebeleri için aşağıda isimleri yazılı (4) kalem elbise, palto, tayyör kapalı zarf usulile eksillmeye konulmuştur. 2 — İhalesi 10/1/939 Cumartesi günü saat 10 da rektörlük binasında müteşeklil komisyon tarafından yapılacaktır. 3 — Muhammen bedel (18536), teminat (1280,20) liradır. & — Teminat ihale saatinden bir saat evveline kadar komisyon reisliğine tes « lim edilecektir. $ — Daha fazla izahat ve parasız şartname almak istiyenlerin Enstitü Yurd & mirliğine müracaatları — «5225. (8352) Cinsi adet Beherinin muhammen Fiatı teminatı —MMMML. —— — Erkek elbisesi 434 Takım — 30 Lira Evkek paito 139 32 » Kız talebeye palto Ğ 10 382 > 1390,20 Kız talebeye tayyör 34 » » Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. ÜUREN — GEEMN İcatında günde 3 kaşe ahnadilir. HERE — EENE İstanbul Jandarma Satınalma Komisyonundan : Mikcarı Cinsi 'Tahmin bedeli İlk teminat Lira Ku. Lira Ku a 330 Yün font'A ipliği 891 —00 Ek 83 1 — Cinsi, mikdarı, tahmir. bedeli ve ilk teminatı yukarıda vazılı nümune ve evsaf!ç gartnames! uygun 330 kilo yün fanllâ ipliği 14/1/939 Cumartesi günü ssat l1 de Gedikpaşadaki İstanbul Jandarma satınarma komisyonun- ca açık eksiltme ile satın alınacaktır. 2 — Şartnamesile nümune her gün «dı geçen komisyonda görülebilir veya parasız aldır”abilir. 3 —- İsteklilerin 1lk teminat, mektub veya makbuzlarile yazılı gün ve saatte adı geçen kamisyonda bulunmaları. — (9508) olan ve bundan sonra da bütün gençliğini gene Anadolunün sarp dağlarını delmek- Vle geçirecek olan bir mühendisin karısı olmağa trazı mısin? Kulaklarıma inana * mıyorum. Ne kadar mes'udum bilsen... Demek benimle beraber geleceksin? De- mek avlardanberi başımın içinde yaşat « tığım hülya bir hakikat olacak? Sandeti bulmak için cesaret gösterdi - — ğime hakkım varmış değil mi Samiye? İşte bugün dünyanın en mes'ud kızı be- nim ve bu saadetimi kendi azim ve meta« netime borçlu olduğumu düşündükçe da- ha çok seviniyorum. Mühat Bey, pek merak ediyorum. I Şımarık bir çocuğun manasız bir kap- risini yerine getirmek için fedakârlık ya- pan bir büyük adam tavrile fincanını ka- padı ve bekledi. İşte bundan sonrak! komediyi oynamak çok güç oldu Samiye. Bütün cesaretimi toplıyarak vesaadetimi kazanmak için manasız gürür ve izzeti nefis nazâriyeleri ni bir tarafa bırakarak ona, sözde finca- nında okuyormuşum gibi bir çof şeyler söylemeğe başladım. Ne mi söyledim? Birisini sevdiğini, o- na aşkını itiraf etmekten korktuğunu: Takat bu korkunun Tüzumsuz bir vehim- den başka bir şey olmadığını; o genç kı- zın da kendisini sevdiğ'ni ilh... Ben söyledikçe o sapsarı oluyor, büyü- yen gözlerinin iki tarafında yaşlar biri- kiyordu. Birdenbire sözümü kesti: — Sahiden sana yaklaşabilir miyim | Necmiye? Ömrünü Anadoluda m:iı-ııılı1 YARINKİ NÜSHAMIZDA: Tam bir muvaffak'yet || Yazan: Yakov Radin | Çeviren: H. 4Alaz çası ve bütün güverte kısımları fırtına -|ıslak çam serpintili toprak üÜstünde kalı- dan yıkılıp uçmuş bir gemi kadavrasına 'şım beni harab etmişti. Başım şiddetli benziyordu. ağrıyor, bütün vücudümde bir kırıklık Nihayet fecir gittikçe genişledi ve ha- / duyuyordum. fif, mahmur bir aydınlıkla geceki kâbus-| — Siz gedin, dedim, buğgün stnitlerim tan sıyrılan ve dallarından inciler gibi bozuk, Hem ben denizden hoşlanmıyo « yağmur taneler! damlıyan yakındaki çam rTum, lar yeşiller giymiş birer gelin gibi par -| Ablam şaştı: iadılar. — Niçin? Deniz bilâkis sinirlilere iyt- Çoök uzaktan bir horoz öttü. Yakındaki | dir. bir fakır kulübesinden bir kuzu meledi. Neclâ ısrar etti: Tabiatte artık sabah oluyordu. Fakat| — Bizi kırma, ağabey! Haydil benim rühum hâlâ geceyle dolu idi. Yal-| - Annem âdeta homurdandı: mız sinirden boşanan göz yaşlarım din -| — Sinirlenmez de ne olursun? Fatmı Mişti. söyledi, fırtınadan gonra biz yattığımız Dönüşte, son defa olarak Süheylânın | halde sen sabahlara kadar yağmurda do köşküne baktım. Köşk gene, bütün pen- | laşmışsın. Allah vere de hasta olmıyasın! cereleri kapalı ve sessizdi. Süheylâ kim| — Fatma annem'n ahiretliği idi ve küçük — bilir, geceki fırtınadan sonra şimdi ne|hizmetçimiz Zeynebin aksine çok geve- tatlı uyuyordu! ze bir kızdı, ağzında taklâ islanmazdı. — Sabahleyin, anahtarı odamda unuttuğum g için, köşkte içerik! kapıvı bana o açmıştı. Annem söylenmesind: devam ediyor » du: — Ablanın yerden göğe hakkı var. — Bütün yaz akşamlara Yadar çamlıklarda — dolaşılır mı? İnsan ıssızlıktan, sıkıntıdan — senin gibl beyheyli olur. Hem canım. çamların altı gündüz çok sıcak.. biraz sâ” — bahları olsun denize gir de serinle! Bak- — xX Denize geç kalmış olan Neclâ, bahçede, elindeki plâj çantasını sallıyarak deliş - men delişmen parmaklığa doğru yürü - yor, bir taraftan da: — Haydi #ğabey, bugün sen de gel bi- züömle plâja! Diye haykırıyordu. Neclânın peşine takılmış olan annemle ablam bu sözü tasdik ettiler, Annem: sana, dün gece çamlığı seller götürdü, - S_ıhi.' dedi, ağustos ta girdi. Sen hâ- | şimdi ise iki saatte ortalık kurudu, gene — lâ denize başlamadın. cehennem mcağı başladı! Ablam da: Annemin hakkı vardı. Daha öğle ol - madığı halde hava bir fırın gibi ısınmış, 4 kızgin güneş gözleri yakıyordu. Son bif — — Hem biraz eğlenirsin. Her gün çam- lıkta dolaşmaktan bıkmadın mi? ml::t a itiraz edecek oldum: ğ uhanın dehşeti, onu takib| — Çok doğru söylüyorsunuz amma eden uykusuzluğum, hele hiç'yoktan bü-| plâj da kim bilirne gürültülüdür! Bense — /dalaca bir inir buhrâni ile Süheylârın. bilirsiniz sükündan haşlanırım, gürültür — evi karşısında, yıkılışım ve uzun müddet | ye hiç gelemem. (Arkan var)