Nafıa Vekâleti İstanbul Elektrik İşleri Umum Müdürlüğünden: Mühim ilâ Memur ve müstahdem'nimizin 1938 senesine aid «Yeşil» renkli hüviyet vara - kalarının 1 İkincikârun 1939 tarihinden itibaran ipta! edilerek 1939 senesi — içiz “San Posta,, nın Hikâyesi —l—ıı—ıı-ı—g HAYIRLI BİR FİRAR.. NUND ZM MAD Çeviceri : Faik BRercman — Mi Jinet nihayet üç senedenberi aklına koymuş olduğu şeyi yapabilmişti. Polise “müracaat edilmemesi için bir mektub bı- rakarak büyüdüğü evi, bütün çocukluk “hatıralarına, ve içinde geçirdiği mes'ud — günlere tağmen Üüvey annesinin kinine — öwve hırsına tahammül edemediği için ter- kediyor ve meçhul bir etiye doğru gidi - yordu. Belki bu ıztıraba dsha dayanabi. — lirdi. Fakat üvey annesinin onu, vasisi - “min aptal ve biçimsiz oğluyla evlendir - meğe kalkışması bıçağı kemiğe dayan - — dirmışti. 5. Dört beş gün evvel bir gazetenin ilân (. — sayfasına göz gezdirirken gözüne bir ilân — ilişmişti. Bu ilânda şu yazılı idi: <İki er- — kekten mürekkeb bir wlenin evini idare edecek ağır başlı bir bayana ihtiyaç var- Odar>. İşte bu iş Jinet için biçilmiş kaf . — tandı. Biraz daha ihtiyata riayet ederek — gazetedeki adre« sahibi hakkında tahki - kat yapmış ve bunun tıib enstitüsü aza- — Bındaa olduğunu anlamıştı. Enstitüye aza olmak için alim, alim olmak için de yaşe <hi olmak iğzım geldiğine göre Jinet, bu -adamlardan kendişine fenalık gelmiyece- | S ğine kanaat petirdi. ı Tam saat sekizde enstitü azası Mösyö — Bakolorun kapısını çaldığı zaman kalbi yerinden kopacak kadar çarpmağa baş - — lödı. Orta yaşlı uşağa: — Müösyö Bakolora görmek istiyordum dedi. »— Kim diyeyim efend'm? "— Şey.. evi idare edecek bir bayana ihtiyacları varmış ta.. onun için müra- cast ediyorum. Uğşâk şaşırmakla beraber bir cevab ver- Beş dakika sonra Jinet sade döşenmiş — bir çalışma odasından tçeri giriyordu. Gö- zühe ilk çarpan şey, geniş masasının Ö- nünde oturan beyaz sgaçlı, çok sevimli bir — ihtiyar oldu. Odada kütüphaneye dirse - gini dayamış Gaha bir! vardı. Fakat Ji - net başını kaldırıp bakamadığı için bu - nun kim olduğunu görememişti » Sevimli ihtiyas binbir tetssüf izhar e- derek: — Kabahat bende matmazel, deği, ilâ- — a istediğimiz bayanın yasını ilâve et « meyi unuttum. Sizden evviki bayan alt- miş yaşındaydı. Kapısından girer girmez ısındığı — bu eve kabul edilemiyeceği korkusile ağlı - JŞarak bir hale geldi, ve: ; — Beni reddetmeyiniz efendim, dedi; Sizi memnun etmek için elimden gele- ni yapazağım. Bir defa tecrübe edin! İhtiyar tam kabul eyliyeceği zaman kü. — füphaneye yaslanmış clian söze karışt San Postanın edebi ramanı: 10 Âşıklar yolu - yolcuları K — Evet, onunla derdleşince muhakak ki — hâfifleyecektim. Önce, şuradan buradan, basit sözler konuştuk. — Nihayet hizmetçi kahvelerimizi ge - / firdi ve bu sabah kahvelerimizi böyle — karşı karşıya içiş, gittikçe dost kalb - — İerimize bir fcrahlık verdi. Öyle ki, şık — salonun dibindeki hususi köşede, otur- (düğumuz pembe desenli kübik ve geniş divana sırtımızı yasladıkça yaslamış - — tik. Burası ne rahat, ne sessizdi! Yal - — nız tâ karşıdan, salonun öbür ucunda - — ki-açık pencereden, ara sire, uzaktan uzağa tramvay ve otomobil sesleri du- — yuluyor, fakat bütün bu derindeki şe- — hir uğultusu bize hiç yorgunluk ver - miyor, hele bana bu dakikada Adanım çamlıklarındaki sükündan — bile tatlı geliyordu. — Yalnız bir merakım hâlâ geçmemiş- — &L Suphiye dedim ki: —— Sana hir şey soracağım ama, da- . bilirsin ya, seninle ikimiz eski- gdenberi acık konuşuruz. — , — Tabil.. - — Demis hizmetçi — kız bana biraz — tereddüdle baktı. Hattâ beni sabna a - Ş_u'kcn şaşkın gibi gördüm. — Galiba evinizden kaçmışa benziyor- suzuz matmazel. Kaç vaşındasınız, anne- Üniz, babanız yok mu? | — Yirmi iki yaşındayım. (Yirmi ya - şındaydı amma iki fazlasile yalanın e - hemmiyeti yoktu), annem, babam yok. Üyey annem fakir. (Hiç te yalan değildi; paraca değil amma, kalbee, ve akılca fa. kirdi.) — Babanız kimdi? — Denizci idi babam.. gemici, (Babası. nın büyük bir harb gemisi kumandanı ol. duğunu söylemeyi doğru bulmamıştı.) Bağa oğul bu genç Yekilhare kadını ne yapacaklarırda mütereddid kaldılar. Şim dilik Adolfu. çağırıp matmazeli odasına göndermeyi münasib buldular. Kaçacak delik arıyan bir fare korkusile bu odaya bözülüp te şöyle uzandığı zaman üst o - dadan sesler kulağına geldi. Oğul konu- şuyordu: — Baba, böyle bir çocukluk yapmıya » caksın? Bu küçüğün söyledikleri hepsi diği zaman ancak bir tanesi yenebilecek haldeydi. Bunun üzerine ihtiyar profesör gülerek tabağı eline aldı ve yenebilecek yumürtayı Jinetin tabağına koydu. Aç- hklarını gidermek için bol bol meyva ye- diler, Babası öldüğündenberi ilk defa gü- ien Jinet türlü maskaralıklar yaparak onları gülmekten kırıp geçirdi. Yemekten sonra evin diktatörü sayılan oğul babasına: -— Bu akşam çalışmamalısınız, dedi. yorgun görünüyorsunuz! Jinet hemen atılarak: , — Müösyö ister misiniz, yorgunluğunu. urmak için size piyano çalıp şarkı söyliyeyim? dedi. Günler geçiyordu. Vekilhare matma - zelin maddeten eve hiç bir faydası do- kunmuyardu. Fakat bu ağır havalı ve kasvetli evin içini küş cıvıltısını andıran sesile şenlendirmişti. Adolf onun arzu - larını yerine getirmek için parçalanıyor, profesöre gel.nce Jinetsiz on dakika bi- UMUM yalan.. arkasındaki kostüm gayet $ık. he- | le yapamıyorda. Delikanlı ise artık ve -| |e elleri, hizmetçi eline benziyor mu hiç? | Kilharcın kovulması hususunda ısrar gös- Babanın sesi pek düyuimuyordu amma ttrmiyordu. muteber olmak üzere «Kırmızı» renkte varakalarla değiştirileceğini MÜDÜRLÜĞÜMÜZ Sayın müşterilerine arzeyler. Bu kartların baş tarafında İdarenin resmi ünvanı olan «T. C. NAFİA VEKÂLETİ İSTANBUL ELEKTRİK İŞLERİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ yazılıdır. Yukarıda gösterilen evsafa uygun ol - mıyan kartlar sahte addedilmeli ve hâmilleri polise haber ver:lmelidir. — «S413» UMUM MÜDÜRLÜK —a ço Bo ea gÖ Baş, Lış, idezie, Urıp, Komatizma Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. ıi İcabında günde 3 kaşe alınabilir. WEEEEE P| İstanbul Defterdarlığından : her halde belli idi ki Jineti müdatfaa edi- | yordu. Oğlanın sesi gene ;şitildi: üzumundan fazla güzel! liğinin mesleğine za - rar vereceğini ummamıştı. Ertesi sabah sözde 1şe haşladı. İş na - muna hiç bir şey bi!di. ktu; fakat ço. cukça ve mesüm halleri ıçindeki!erli teshir etmişti. Aşcıya kadar varsa hepsı de onü ilk görüşte sevmiş - lerdi. Jinet fırsatımı belup — yalnız kaldığı vakit ıhtivar profesörün yanına yakla - sıp: — Aman mösyö ne olt nız! diye yalvardıkça pro namıyordu. Yemek Tduğu zaman (! kım yerin> koyunca uşağın aklı ba * şından uçuyordu. Fakal $ çıkarmadı. Baba oğul sofraya oturunca göz ucile J- neti de davet ettiler, Yemek sırasında gözlerini kafdıran vö Reymona | baktı. Bu sade giy ir gençti, Aradan iki gün gecince, aşçı kadın has- ta kardeşini görmeğe gitti. Adolf da bir yere gitmişti. O aksem yemeği pişirmek Jinete düştü; o vakit ih profesör: — E Jinet, zannederim, k' hir şeyler pi şirmesini biliyorsundur, dedi. — Evet elfendim, yumurta pişirmesini bilirim. — Pekâ'â öyleyse, bu skşamı da böy- le geçiririz. Yağda pişmiş yumurtalar sofraya gele beni kovmayı- ör hiç daya - ta. Üİ Yazan: Halid Fahri Ozansoy Suphi keskin bir kahkaha ile yerin - den fırladı: ü — Aşkolsun! Müthiş anlayışlısın! — Nasıl?.. Damek benim gelişim bi - Taz mevsimsiz düştü! — Başkası için mevsimsiz diyebili - rim, fakat senin için değil! — Teşekkür ederim. Ne var? — İhtimal anlamışsındır. Yalnız de Bilim de... — Bir kadın mı? — Evet.. belki uzaktan tanırsın. Çün kü ©, seni tanıyor. Biraz da meslekdaş sayılırsın. — Meslekdaş mı? Kim bu? evde kim | $ Biraz huzura kavuşan Jinet şimdi Mös- yö Reymona dikkat e yordu. Mösyö Reymon çok yakışıklı idi. Sarı saçları ve durgun derin - gözlerile , hoşa gider bir gençti. Jinetin bütün işi gücü evi çiçeklerle ve kahkahalarile süslemekti. Piyanodaki ve şarkı söylemekteki hünerine G yecek u. Akşamları kapıyı açarken inösyö- lere soruyordu: — Yumurtanızı nasıl pişireyim efen - dım? Jinet geleti bir ay olmuştu. Sevincine aadetine söz yoktu. Lâkin maalesef bir akşam olan oldu. O akşam korkudan titriyerek Mösyö Reymonun odasına gir- di, ve: — Mözsyö, dedi. Delikanlı başıni kaldırmadan: — Yumurtay mt soruyorsunuz. rafa « dan olsun, dedi. — Onu sgöylemiyecektim efendim, va - sim gelmiş beni alıp nek- istiyor. Affedersiniz Mösyö Reymon ben size az yalan söyledim. Ben ancak yirmi indayım. Üvey annem beni sevmiyor; ve vasimin aplal oğluna vermek istiyor; gok rica ederim; beni himaye ediniz! Ben saadeti ancak burada buldum, Bilseniz burada ne kadar bahtiyarım - İsinize ya- ramadığımı biliyorum, Fakat çok şef - katliyim size karşı, Jinetin sesile ayağa kalkan Reymon a- falladı. Bu sevimli küçücük kıza dik - k mütees - y tim, Sonra içe riye, Suphinin canlı sürprizi girdi. Hemen ayağa kalktım ve bana doğ -« Tu, sırtında bir kimono, teklifsiz bir sa- bah kıyafetile flerleyen kadına baktım. Zayıf denecek kadar ince uzun bir ka- dın.. yüz, âdeta bir çocuk yüzü.. kum- ! saçlar ve ufacık bir burunla bir a - özler yeşile yakın... Vaş, ancak a üç, yirmi dört.. fazla değil! Suphi bizi birbirimize takdim etti: — Arkadaşım Suphi.. Nevin hanım.. | beb, kendisinin -anlatışına göre, koca- heykeltraş.. — Teşerrüf ettim, hanımefendi! Dedim. Sonra bir lâhza durdum vej| ilâve ett — Suphinin saadeti bana sevinç ver- di. Genç kadın, hafifce gülümsedi velhiç de kendisini anlamış, duygulu bir gözlerinin rengine uyan kimonusunun | ;nsan deği eteklerini Japonez terlikleri üstüne dü-|yarı olduğu halde, ayrılmışlardı. Fakat şurerek. — Teşekkür ederim, dedi, Suphiyi|/bir ayrılış! Bu anlaşmanın en mühim sevdiğinizden... Sanra ta'lı bir sesle adeta fısıldadı: lesi sokağ sayılı dükkân. Kocamustafa tafapaşa cağdesinde 264 sayılı ev. n emlâk — hizaları açık Artlırma u: ayrı kiraya vi mek istiyenlerin * sirdi. Her zamank'nden daha yumuşak ve tatlı bir sesle — Vasinizi görmeden evvel ikimiz baş re düşünel'm, dedi. Sönni iniz henüz. Vaziyet teh- Ancak evlenirseniz visayetten kur- ilirsiniz. Madem, ki yanımızda kal. mak istiyorsunüz: iki çüre var; ya benim- le veya babamla evlenmeniz icab ediyor. | Bu çarel hâlden pek şaşıran J'net bir | ddet sustu. Nihayet yaşlı gözlerini benim tahminimden fazla sevişiyorlar- dı ve bu sevgi, iktimal pek yakında | meşru bir rabıta 4le, bir izdivacla neti- celenecekti. Fakat.. yemekten — sonra, onlardan dinlediğim bâzı sözler bana bu rabıta- nım acı taraflarını gizleyemedi. Kadın, şahsını tanımamakla beraber ismini işittiğim meşhur bir mühendisin karısı idi ve ondan henüz yeni ayrılmıştı. Se- sının aşırı derecede kıskançlığı idi. Va- kıâ işin bu tarafını ne Suphi, ne de metresi itiraf etmemekle beraber, bu avrılışta, ihtimal, en ziyade arkada - şımla olan Macerasının gizli veya açık bir tesiri vardı. Yalnız, gene kadının iddiasına bakılırsa, mühendis kocası di. Nihayet işte, bir çocuk- gürültü ile değil, dostca ve anlasarak ve esaslı noktası da, henüz dört yasş - larımdaki Emelin babasıma terkedilişi İş 1 4 Beşiktaşta Sinanpaşa mahallesinin Köprübaşi Hayrettin iske- da 100 metre murabba 6/1 sayılı ursa, a Sarıdemir mahallesinin Kıbleçeşmesi sokağın - er sokağında 15/1 sayılı dükkân. da Arabacı Beyazıd mahatlesinin Kocramus « 60 nede Necatibey caddesinde Kışla a'tında 363 sayılı dük- 6 3 müddet ve bedeller -üzerinden cektir. İsteklilerin ve şeraiti öğren- nüsl eminat akçeleri'e 5/1/939 Perşembe günü saat 14 de Milli Emlâk Müdüzlüğünde toplanan komisyona müracaatları. (M.) — (9202) kua geldiği bil'nemiyen bir hâdise oldu. Jinet bir aralık kendisini Mösyö Reyme- nuti köllarında 'buldu. Küçücük başı, genç adamın omuzlarında © kadar müddet kal- d. ki kuranderden ödü patlıyan mat- mayzelin si Mösyö Fuina pencereleri açık salonda mükemmel bir nezleye ya * kalandı. YARINKİ NÜSHAMIZDA: Çiçekci güzeli Yazan: İsmet Hulüsi ordu. Maamafih ben, yaz münase“ betile dedikoduya pek müsaid olan büu bahiste pek duürmak istemiyordum- Müphem bir hisle bir şeylerden korku* yordum. Fekat nedir?. Onu o saatte kendim de kestiremezdim, Bayan Nevin Aöaları, bilhassa Bü * yükadayı çok seviyordu. Fakat bu se* ne, kendisini tanıyanlara orada hiç görünmek istemiyordu. Bu sebebten bütün arzusuna rağmen, en güzel mev” sim olan sonbaharda bile Adaya gele” miyecekti. Fakat gelecek sene.. muhak” kak gelecekti, Suphi ile beraber... Suphi, taedik ediyordu: — Hay hay.. ne zaman istersen... Bence hiç bir mahzur yok! n Zavallı dostum!. Bunu ne de tabil söylüyordu. Ya Nevin? bu dünkü zev” ce ve bugünkü mMmetres? cemiyetin te * Jâkkisine, bu yıl değilse bile gek&' yıl hiç aldırış etmeden göğüs gereceği” ne nasıl da inanıyordu! Halbuki-ortadâ bir çocuğu vardı, onun istikbaldeki ŞE refi vardı ve Ihtimal deminki düşün * cemin aksine, Suphi ile izdivacını dâl” — Söylemem! — Zaten herkes onu seviyor.. bütün — Sen bilirsin. Ben zaten çok kala -| dostları... cak değilim Suphi, birden, atıldı ve kollarını a- — Yon.. kalacaksın ya... Yemeği be-| çarak, kadını bir tüy hafifliği ile ha - raber viyeceğiz. vaya kaldırdı: — Metresinle mi? — Fakat en fazla sen.. öyle değil mi? — Ne ziyanı var? Ona söyledim, se-| O bunu derken, Nevin, fişıkının kol- nin nasil candan bir arkadaşım oldu «|ları üstünde çırpınıyor, mes'ud gülüş- ğunu.. Hem zaten şimdi yanımıza ge -|lerle ve bükülüşlerle kıvranıyordu. lecek! Ben, buna benzer levhalarla, İtalya- — Desene, asıl sürprizi sen bana ya-|da muhtelif milletlerden atelye arka - pacakmışsın? daşlarımın basit pangiyon pdalarında Sözüme ikinci bir kahkaha ile cevab|da karşılaşmıştım. Fakat hiç birinde, verdi. Bu anda, yanımızdaki koridora| burada şahid olduğum kadar saadet açılan kapının dışında bir ipek hışıltısı| duymamıştım. Muhakkak ki — bunlar, idi, Kocası ve avukatı bu hususta mah-|ma uzaklaştırması muhtemel olan BU kemede ısTar elmişlerdi. Nevin de, iş|rabıta o çocuğa en sonunda bir Jeke ©* uzamasın diye, hayır diyememişti.|lacak ve omun hayatını zehirliyecekt Amma ne zivanı vardı? Çocuğa, zaten | Ne yazık ki, yüzlerine karşı hıykırmlk doğduğundanberi, dadısı bakıyordu.| istediğim bu düşündüğümü onlara söy” Şimdi on beş günde bir anasını görme-|liyemiyor, sadece susuyordum. Fakat ğe de yolluyorlar.. o halde mesele çı -|kalbimden adela bir şeyin koptuğun: karmak doğru değil! bir damarın sızladığını duvuyördum. Bu mantik, ananın mantıği, biraz da| Ada bahsi, Suphiyi yeniden coştur * arkadaşım Suphinin... Bana gelince,| muştu. Gelecek yıl orada - tutacaklafi bu macerayı dinlerken bir aralık göz-| köşkü Nizamda mı, yoksa Madende lerimin yandığını hissettim. tutsunlar, onu muhakeme ediyor, bit | Bu bahis kapandıktan sonra, söz, baş| tarafın fazla sıcağından, diğer tarafıl — ka vadilere dökülmüştü ve artık say -| fazla rüzgârından bir türlü kararın! fiyelerden, bilhassa Adalardan bahse -| veremiyordu! (Arkası var)