Allh yukarı, Davus da bir hayli pa- Ybe’ll'mşti Öteki oyuncular, yüz - ““de büyük bir kazanç sevinci ile bi- Ölieyo çekilmişlerdi. ç Cevad beyin rengi, limon gibi sarar- 1 Derin bir teessür ifade eden göz- fu.- saat zarfında, üdeta — çukura ! bıvu koluma girdi. Cevad beye i - m'!eek bir surette: Telim Deği, — Adamakıllı soyulduk. Haydi, gi - e_""üy yanımıza geldi. İngilizce ola- M blı mikdar para ödünç aldım. derhal onu ödemek için düşü - b*“'lll. gayet tabi! bir ifade ile sordu: 'h — Yaaa.. bizim saf İspanyol dilberi - l:.:: ikraz edecek kadar parası var İi ş;,“ lerhalde, pek ehemmiyet* — bir .’ Olacak. ka S Bilâkie, oldukça mühim. S Ne kadar?.. l,.Bııı beş yüz lira.. Vus, o kadar maharetle bir hayret h“'ll ki, buna ben bile saşakaldım. 5& Nasıl, nasıl, nasıl?.. Bin beş yüz ? S Manlesef, evet. — Su halde.. ciddt bir vazivettesiniz. Mlım de, pek elddi... Bu parayı, dört saat zarfında ödeyemezsem, edeı.—egxm. —în s; gene beni hayretler içinde bı- bir soğukkanlılıkla cevab verdi: ş.hmmıır etmek için, pek acele et - N, z. Belki, onu kırk sekiz saat beks .&S ikma edebilirim... — İsterseniz, Bidelim. t::".d. acı acı gülerek başını salladı. Peiliğin girdabına — kapılanların a" mırıldandı. Vüs ile sokağa çıktığımız zaman, qudındı hiç kimse kalmamıştı. Wij Ve güzel adam, koluma girdi. O 5 karan'ık içinde, bozuk kaldırım - ı. vrinde beni sürüklerken kulağı - )'hır"“' rolünüzü, çok muvaffaki * Oynadınız. Cevad, şimdi sizin zdedir. Kendisine her şeyi yap- iniz, Srdum lı;b"l.ıne İş yaptıracağım Abdullah ç Bunu size belki yarın, belki öbür N.“Vvaeğım Şimdi, şu caddeye Çıkmaz, sorbestsiniz... İstediğiniz hi:dehıılrsm!ı_ Cevah verdi. YaTbuki ben, kararımı vermiştim. “l bu ıdarnm hakikt ikametgâhı- ecek., orada, belki de bazı mü- 'meı elde edecektim. Onun için, re şaşalamış gibi görünerek: h._::ıı' Beni serbest mi bırakı - &." ). Pakat ben, bu saatten sonra Ridebilirim?. bilm, | Vüsle aramızda şu muhavere geç- L &u *reye gideceksiniz. Doğruca ikas & "furnknn değit... Pansiyon sahibi in, o kadar aksi tebiatlidir ki, îı,,c ! bir dakika geçtikten son- bir müşterisine kapı açmaz. Oç, u halde.. bir otele gidersiniz?.. 'q”blmıv Ooo, Abdullah bey.. be- İ genç bir kızın bu saatte otele " bek çirkin bir şey olmaz mı?.. k tehlikesine maruz kalabi - N 'ün için, doğrusu buna cesaret konuşa, Tepebaşı caddesine çıkmıştık. Tam köşedeki fenerin allın- da bulunuyorduk... Genç ve güzel a - dam, hiç şüphesiz ki bu sözlerimden kendi hesabına bir mana çıkardı. Du- daklarında alaycı ve işlibalı bir tebes- sümle dik dik yüzüme baktı. — Haklısınız... Fakat, sabahlara ka- dar da sokakta dolaşamayız. Şu halde yapılacak tek bir şey kalryar, — Nedir? — Benim ikametgâhıma gitmek. — Sizi rahatsız etmiş olmaz mıyım?. Her güzel erkek gibi, küstah bir.gı- rurla, adeta şahlanır gibi cevab verdi: — Siz rahatsız olmayımız da... Bu cevabdan o kadar büyük bir se - vinç ve hevecana kapıldım ki, az kal - gın, hislerimi ond anlatacaklım... Fa - kat, benim çevirdiğim bu * mahirane manevrayı iİdrak edemiyecek kadar bu- dalaca zehablara kapılan bu genç ve güzel adam, mesleğinin ihtiyat ve İn- eeliklerini unutacak kadar hülyalara deldi. Koluma, daha sikı sarılarak beni | ndeta koşturmaya başladı, Perapalasın yanındaki sokaktan in» dik. Sala saptık, Küçük, iki katlı bir| evin önünde durduk. SON POSTA Yazan: Ziya Şaklr Davus'un gizli dolabı ledi. Sürmeyi çekti. Elindeki fenerin ışığını merdivene doğru çevirerek iler- ledi: — Bu saatte, hizmetcimi uyandırmak letim değildir. Onun için, siz de ses - sizce beni takib ediniz. Dedi. Muşamba döşeli —bir merdivenden çıktık. Cam'ı bir kapıdan, tam İngiliz usulü ile döşenmiş bir odaya girdik. Ortadaki mâsanın üzerinde, bronz| bir petrol lâmbası duruyordu. Bunun sağında ve solunda da mumları yarıya kadar yanmış, ikişer kollu iki şamdan | bulunuyordu. Davus, bu şamdanlardan birini yak- tı. Sonra, manalı bir tebessümle yüzü- me bakarak: — Vel,.. İşte, evimdesiniz... Bekâr bir erkeğin evinde bulunmak sizi kor kutmuyor mu?. Diye mırıldandı. Derhal, büyük bir ağırlıkla kaşlarımı çattım. — Hafifmesreb bir kız olmadığım icin, bir erkekle basbasşa kalmaktan hiç 'ılr zaman korkmadım... Bahusus biz, #nle iş arkadaşıyız. Kalbime, en kü - dmpı | | -Burası Yahudilere verilecekti. Genç Türkler de sonra ayni — meseleyi kabul ertiler. Çünkü Filistinde bir kar- gaşalık çıkmasından ve Yahudi aleyhtarı bir hareket vücude gelimesinden korku- yöorlerdi. Maamafih, siyenist faaliyeti. büyük Yahudi cemiyetleri mümessillerinin cö- müerdliğine hassas olmaktan geri kelan- yan 'Türk velilerinin suç ortaklığı saye- sinde. İstanbulun emirlerine rağmen. de- vam etmekten hâli kalmadı. Yahudi ko- lonileri öyle inkişaf etti ki 1912 tarihinde kırk köyleri ve kırk bin hektar arazileri olmuştu. Bir arazinin yüzde yetmiş beşi zerediliyordu. Adedleri 65 bini bulan sı- yönist xolonları Judde, Samarle, Galilöe ve Maverayı Erdün mıntakalarına ayrıl. mışlardı. Fransanın, İngilterenin ve A- mapyanın muhtelif Yahüdi — teşk'lâtları tarafından müzaheret görüyorlardı. <Al- Hlance universelle» mektebleri — fransız- cayı neşir ve tamim ediyorlardı. «Hilfs - vercin» mekteblerinde de Alman kültürü todris olunuyardu. Diğer taraftan <Free Unlon for the İnte rest of Orthodox okunuyordu. Cihan harbinin arifesinde, siyonizmin istikbali henüz meşkük bulunuyordu. A- razi satın alınması ve Yahudilerin müte- madi surette bicret etmeleri Filiştin aha- Davus, pantalonunun arka uhinden]u"ık bir şüphe bile mmd'ü“d’“ ta -Ülisinin korkusunu tahrik ediyordu. Bun- zincire baölı bir anahtar çıkardı. Ka-| pıyi açtı, İçeri girdik. Sessizce kapıyı | kapadı. Gene arka cebinden, küçük fa-| kat çok kuvvetli bir elektrik feneri çır kardı Kapıyı i taraftan dikkatle kilid- niz? mamile emin olabilir .c4 Yalnız, siz> den bir şey rica edeceğim. Son derece- de yorgun ve istirahata muhtacım. Lüt- İfen bana bir battaniye verebilir misl-| (Arkası var) HİKÂYE Kurtaluş çaresi (Baş tarafı 12 imci sayfada) yı çaldığı görüldü. Açılan kapının eşiğinz- de kaptan Krippen olanca heybetile gö- ründü ve: Marta! diye bağırdı. Kadının ne hale uğradığını varın siz tasavvur edin artık! Hemen o da Jim, Jirm diyerek atıldı ve kaptanın boynuna sarıldı: — Nerede idin? Yarabbi! inanamıyorum. — Ancak gelebildim; başıma nele: gel- : neler!.. Vahşilerin eline geçtim. Otuz senedir onların arasında idim, Fakat dai- ma seni düşündüm.. — Ya, ben, ya ben! Otuz senedir sağ- dım da neye bana haber vermedin? »- Senin öldüğünü işittim. Onun içın sesim çıkmadı. Fakat sonra ne olursa ol- sun deyip geldim. — Ne olurdu, dört ay evvel geleydin. de beni şu musibet herifin karısı olmak- tan kurtaraydın! | — Sen de biraz daha bekliyebilirdin. Marta! — Ne olursa olsun gene senin karınım! Ölsem artık ayrılmam senden. — Tabif, tabit... — Senden ayrılamam, bir dakika bile. Sönelerdir kasretini çekiyorum, Sanu ka- vuştum ayrümama imkân yok. Şu hevife gelince ısrarlarına dayanamadım. Söyle bakayım Pepper kaç defa beni istedin? — Ne bileyim, unuttum bile, — Biliyorsun, ki seni hiçbir zaman sev- medim. Inkâr edemezsin ya.. — Yoo, ne münasebet? Dünyayı bana haram ettin.. Epey oturup çene çaldılar. Sonra işin biraz sarpa saracağını kestiren jki arlra- Gaş birbirierine bakıştılar. Nihayet kap- tan: — Martacığım, müsaade et te şöyle b'raz dışarı çıkıp hava alayım, dedi. — Beraber gideriz, dur, şapkamı ala- yım. Şapkasını almağa giden kadının yok- luğundan istifade eden lostromo: — İstasyona gidersiniz; tren kalkacağı zaman sen atlarsın; o nasıl olsa şişman- dıt, sana yetişmesine imkân yok; dedi, Karı koca kolkola girerek çıktılar, Lostromo rahat bir nofes alarak gerin- di. Sonra © da arkalarından istasyona yollandı. Bir yeri siper alarak seyretme- ğe başladı. Tam tren kalkacağı zaman keptan göründü. Yüz elli metre gerisin- Gözlerime İstasyon şefi düdüğü ağzına götürdüğü vakit kaptan vagonlardan birine atladı İlar şiddetli surette protestoya başlamış- lardı. Diğer taraftan, Almanya müstesna Valmak üzere, Avrupa devletleri meseleyle hemen hemen hiç alâkadar olmuyor gibiy diler. Bilhassa Büyük Britanya, siyoniz - Ja.in kendi şark emperyalizmi için ne kud- retli bir yardımcı olacağını henüz tah - maın etmemişti. 5 * Anadolu ve civardaki Ege adaları Rum- ları İstanbulun Türkler tarafından zaptın Fakat koşa koşa gelen yolcunun kafasını | denberi Osmanlı tebaası olmuşlardı. Pa. çıkarıp kadının istikametine — baklığını gören istasyon şefi: — Üzülmeyiniz bayım. Bayanı da bek- keriz. * Onüan sonra ne oldu malüm değil Lostromo işin farkına varmıştı. Derin de- rin içini çekti. Müthiş canı sıkılmıştı. Meseleyi çakan ve lostromonun karısın. dan neler çektiğini bilen istasyon şefi o- na yaklaşarak tatlı ve teselli edicı bir sesle: — Karınızın yüzünü bir daha göreni'. yeceksiniz artık, dedi. Aldırmayın! Lostromanun canı büsbütün sıkıldı; kendini tutamıyarak: — Haydı oradan sersem, dedi, iş yap- ıtım zannediyorsun değil mi? İkst eski Yunanistanı unutmuyorlardı. |Trole muharebesinin masallara karışmış devrini, büyük İskenderin fütuhatını, Bi- zansın şanlı zamanlarını hatırlıyorlardı. «Oecumönigve» patrikin otomtesi ol- tında bir Rum milleti halinde birleşmiş oan Rumlar Marmara denizi sahilinde Panormos'tan Makrı körfezine ve Ca - sellorizo adasına doğru giden bir hattın garbında büyük miktarda olarak sakın bulunuyorlardı. Bir kısım Rumlar da Karadeniz kıyılarında, bilhassa Sinob ile Batum arasında sakin bulunuyorlardı. Bursa, Sivas ve Konya vilâyetlerile 'To- Tosun yüksek vadilerinde yaşıyan Rum- lar da vardı. Mütebakisi küçük Asyanın cerubu garbi kıyıları boyunca ve Dere- kanez ile Kıbrıs adalarına dağılmış idiler. Anadolu Rumları ve Avrupadaki din- Sabıh, öğle ve akşam her yemekten sonra dişleri niçin fırçalamak lâzımdır ? SARKA Mll I(AYNAKLARI — Terülme eden: J/uJagML | 1913 te, Balkan harbl esnasında Yunanlıların. Sisama, Sakıza ve Midil 'Ye yerleşmeleri Jewry> de talmud ve thora ile ıbranice | |Midilliye yerleştiler, Artık Anadoludaki Gaşları Türkler tarafından mütesddid defalar mezalime maruz kaldılar, hatta 1710 tarihinde İzmirde katliâm bile vu- kua geldi. (*) 1821 deki Rum isyanı esna. sında ıztırabları bir kat daha arttı. Patrık leci İstanbulda asıldı. Ephöse ve İznik metropolitleri öldürüldü. Ayvalıkta ve İzmirde yeni ve müthiş kıtaller yapıldı. Buna Yağmen, 22 Mart 1829 tarihli Löne dra protokolu Anadolu Rumlarını ana vatana yerleştirmedi. Onlara yalnız mü« haceret hakkı tamıdı. Ermeniler kâdar talihli çıkmadılar. Berlin — kongresi de kendilerini unuttu. Her şeyden evve!, or« todoks patriklik teşkilâtında Yunan rüh- ban heyetinin yerine Rus dühban heyeti ni ikame ile meşgul olan Rusyanın Yu « nanlılara müzaheret gösteremiyeceği te- bit idi. Maamafih, M. Venizelos, 1912 de, De« rekanez adaları meselesini aynen orlaya koydu. Yedinci babda gördüğümüz veçea hile, devletler bu adalardan bazılarım, İtalyanlar tarafından tahliye edildikten sonra, Yunenistana vermek niyetinde idiler, Sonra, 1913 te, Balkan harbi es- zasında, Yunanlılar Sisama, Sakıza ve Rum ahaliyi ana vatana bağlamakta ge- cikmiyecekleri zannolunuyordu. Fakat bu emeller şarka doğru panjör- manist plâna bir engel teşkil ediyorlar. dı. Binaenaleyh, Şansölye — Bethman - Hollweg. 1914 te, Korfuda, M. Venizelesu Almanyanın Yunanistana adaları daimi surette ışgal ettirmiyeceğini işrab etti, Almanlar Türklere gizlice bütün Rum tebaalarını Marmara ve Akdeniz adaları kıyılarından uzaklaştırmayı tavsiye ete tiler, 1914 baharından sonra, Anadaluya Makodonyadan gelen Türk muhacirleri- n: yerleştirmek bahanesile, İstanhu! hü- kümeti Rumları Erzurum ve Chaldöe vi- lâyetlerine kendi arzularile nakletmeleri lâzım geleceğine ikna etmeğe — beşladı. Ayni zamanda, mahalli memurlar Rum- ları vatanlarını terk için icab ederse ceb- re müracaat için şifahi emirler aldılar. Cihan harbi bu tehcir işlerini tacil ede. cek ve vahim bir şekle sokarak birçek Rumların telef olmalarına sebeb olacaktı. * 1861 deki teşkilât Lübnanda feodal re- jimi kaldırmıştı. Halbuki bu rejim asır. lardanberi Lübnan ahalisinin bürriyet ve dinini himayeye hizmet etmişti. O ta- rihte, memleket muhtar mutasarrıflık ha- line ifrağ edildi. Başında, vâzü imza dev« letlerin tasvibile Babıâğli tarafından beş sene müddetle tayin edilmiş bir vali bu- lunuyordu. Buna halk tarafından mün- tahab bir idare meclisi yardım ediyordu. Asayişin muhafazası yerli jandarma kuv- vetine tevdi olunmuştu. Fakat Türkiye taahhüdlerine riayet etmedi ve L'ibnan- hların wmtiyazlarını yavaş yavaş kaldır- dı. Binaenaleyh, Lübnanlılar teşkilâtla- rını islah için bir takım ıslahat taleb edi. yorlardı. Bilhassa, 1840 tarihinden evvel. ki hududları istiyorlardı. 1861 teşkilâtı kaleme alınırken bu talebi Lord Dufferi bertaraf ettirmişti. Halbuki Akkar ve Be- kaa ovalarile Berut, Trablus ve Sayda li- manlarının «Cebelb> e ilhakı Lübnan için hayati bir mesele idi. Çünkü Lübnanin iktışadi vaziyeti gittikçe fenalaşıyordu. 1908 inkılâbı Lübnanlıları büyük ümid. lere düşürdü. Fakat genç Türkler Ahdül- hamid zamanında cari usulleri çarçabuk tekrar ele aldılar. Lübnanlılara pek e& hemmiyetsiz. müsaadeler — gösterdiler. Bunlar idare meclişinin — teşekkülüne, maliye ve adliye teşkilâtı ile jandarma- mzın kaydına aid şeylerdi. Maanıafili Çünkü geceleri ağız gudgdelerinin |yemeklerden sonra ve herhalde bol| Djounich ve Beniyunus limanlarının açıl ifrazatile dişler ve diş etleri dolmuş -|bol «RADYOLİN» ile fırçalamak ve| masına da müsaade eylediler. tur. Çünkü yemekler, sigara ve kahve| temizlemek şarttır. Bu sayede dişle- Genç Türklerin müfrit merkeziyetç. po gene ayni tesiri yapmıştır. Binaena leyh dişleri her gün 3 kere, bilhassa| garanti edilmiş olur. Sabah, öğle ve akşam her yemekten sonra RADYOLİ den - nefes nefese madam geliyordu. | «İrin de, ağzın da sağlığı ve sağlamlığı | Utikalarından tevellüd eden idari tazyik- ler, gerek müslüman, gerek — hıristiyan, bütün Suriyelileri Lübnanın muhtariye- tine benzer bir muhtariyet istemeğe sev. kettiler. Bunlar 1913 te muhtariyete yak- laşacak derecede geniş bir ademi merke- ziyet ahkâmını müdafaa eden bir prog- rum hazırladılar. Maamafih, bu program Türk hâkimiyetine gayet riayetkâr IĞi, (Arkası var) 'Tekrar hatırlatalım Ki mütercim bü- K WEI üstadlark karşı tefrikanın — başında Mmaüellife toplu bir cevab vermişti.