aef Ben, iyi bir gemici olabileceğimi tah min ediyordum ve bu ani terfi bana dünyada her şevin fevkinde görünü - yordu! Binaenaleyh — boks mektebini derhal terkedip Gölden Shore gemi - sinde iş almağa can atmıştım. Honolulu'da garib, çok — garib bir Misteri ile karşılaşmıştım, inanılmıya- cak bir hâdise.. ben bile bu hâdiseyi i- zah etmekten âcizim. Belki — bir gün böyle bir misteriyi bize izah edebile - cek bir kimseye rastlayabiliriz. Gemimizde Nauke isminde bir Al - man kamarot vardı. Bu çocuk memle - ketinde viyolin yapmakla geçinirmiş. Fakat sonradan bütün parasımı kaybet- miş ve kısmetini denizde aramak Üze- re bu gemiye girmişti. Bu uzun deniz- lerde, vatandaş olmaklığımız dolayı - sile, aramızda çabucak bir dostluk te - essüs etmişti. Honolulu'ya muvasalat edince Na - üke beni kendisile birlikte sahile çık- mağa davet eti ğimi bildiği içi teksif edilmiş « dik ve Honolu'u'nun güzel manzarala- rını görmek üzere yürüdük. Gördükle rimizden biri de Hawai adaları hüküm- darının sarayı olmuştu. Biz buraya ge- Tince, bittabi saray önünde — dikilerek hükümdarın o esnada çay alışını tema- şa ediyorduk. Hükümdar, — kamıştan mamul bir sandalyava oturmuş ve zev celerinden ikisini yanına almış bulu - nuyordu. Bu aralık gayet iyi giyinmiş, prö - menad yaptığı zannolunan bir centil - mon bize doğru gelmiş ve İngilizce o - larak: — Vaktinizi bövle bir şeyle boşuna neye geciriyorsunuz? demişti, — niçin Hula - Hula dansını görmeğe gitmiyor- sunuz? Hula - Hula dansı tam bizim gör - mek istediğimiz bir danstı. Binaena - leyh bu zatın teklifine muvafakat et - miştik. Centilmen yolda bize daha iyi el- bisemiz olup olmadığını sormuş ve bit tabi menfi cevab almıştı. — Beis yok, diyordu, ben ikinize de birer kat elbise bulurum. Herif bizi dört katırla çekilen bir a- rabaya birdirmisti. Bir aralık arkada- şıma Almanca olarak centilmenin zen- gin bir zat olması lâzım geldiğini söy- lemiştim, Bu adam ayni dille: — Bu kadar fazla konuşmamalısı - nız! Diyordu. Ne ise. gide gide kasabanın dışın - daki şeker kamısı tarlalarını dolaşmış- tık. Araba durmustu. Bizim mihman - dar bizi bir tarla yolundan sevkederek bir Avrupalı evine isal etmişti. Etrafı tellerle çevrili bir çayırda genç tay - ların otladığı görülüyordu. — Güzel ve muazzam villanın büyük pencerelerin- de sıra sıra bir çok seyyar — masalar görüyordum. Bu masalar — bizim Al - mnanyada koönferans salonlarında gö - rülen cinsten idiler. Ev sahibi bir pas- ta getirerek Nauke'ye vermiş ve dışarı- da beklemesini söyliyerek beni içeriye sevketmişti. Bu aralık Naukeye bura - dan ayrılmaması için fısıldamağı unut- mamıştım. Eve girdiğim zaman garib bir ürper- me hissediyordum. Herif, beni, içinde bir çok masalar bulunan bir salondan geçirerek — bir. odaya isal etmişti. Burada da, salonda gördüğüm gibi u - zun, büyük ve sevyar bir masa vardı. Harif kapıyı kilidlemek üzere Iken iti- raz ettim, Bunun üzerine — yukarıdan bir mezro getireceğini söyliyenek ay - rılmıştı. Yalnız bulunmaktan bilistifa- de şöyle etrafa bir göz gezdirdim: Ma- sanın altında iki tane ensiz ve fakat u- zun sandık bulunuyordu. Sandıkların iki tarafında da birer kilid — asılı idi. Yoksa şu sandıklardan birine mi soku- lacaktım? Fakat ben kendime güveni - yordum. Bu kadar zamandır boksörlü- ğü niçin öğrenmistim? Ev sahibi, elinde bir terzi mezrosu olduğu halde. avdet etmişti. Herif gü- Honoluludaki g ari SÖON POSTA b adam Yıldırım sürati ile silki nerek ceketimi giydim. ya bana giydireceği elbisenin gelmesi için ölçümü alıyordu. uygun Fakat -|bir terzinin ölçtüğünden farklı olarak omuzdan bileğe doğru değil de, bilek - ten ornuza doğru acemice ölçüyordu. — Otuz! Diye mırıldandı ve bu sayıyı tekrar- lad'ıktan sonra dişlerinin arasından da ha bir çok sayılar mırıldandı, sonra da ceketimi geriye, aşağıya doğru yarı ya- rıya sıyırdı, o suretle ki kollarım geri- ye doğru bir vaziyet almıştı. Fakat he- rif ışığın zayıf olduğunu söyliyerek be ni pencereye doğru çevirdi. O vechile ki sırtım dış kapıya müteveccih olmuş- tu. Bu esnada duyduğum gıcırtılar bir kimsenin kapı dışında harekette bulun- duğunu bana anlatmıştı. Odanın bir köşesinde ve masanın altında da inti - zamsız surette bir yığın elhisenin mev cudiyetini ve bunların galiba da gemi- ci elbisesi olduklarını — görüyordum. Centilmen (!) şimdi benim kemerimi de çıkararak onu masanın üzerine koy- du. Kemerimde bıçağımın kını vardı. Fakat kın boştu. Çünkü sabahleyin ge- mide bıçakla patates soymuş ve onu gemide unutmuştum. 'Tam bu esnada gördüğüm küçük ve Günün Bulmacası ı 2 84 & 6 7 &8 0910 1 — Resmini çizer gibi anlatma. 2 — Aşiretler - Tayaran eden. $ — Kayığın küçüğü - Sonunda bir <h gisaydı eyok» un mddı. 4 — Demirleri birbirine eklemek için kul- laudan bir nevi burgulu çivi - Efrad. $ — Sonunda bir «N> olsaydı dost ve kom- gu bir devlet - Eemek masdarından emri hazır. 6 — Tavlı. 7 — Kasabın sattığı. $ — Kendine bir Gike bulup yerleşmek, # — Vüde - Bir nota, 10 — Nefer - Âlem. 12 8 4 5 6 7 8910 fakat korkunç bir manzara sanki ka - nim: donduracaktı. Çünkü bir — takım böş şişelerin bulunduğu pencerenin alt kenarında uzun bir siniri havi kesil - miş bir insan haş parmağı görmüştüm. Bu korkunç manzarayı — görürken ev sahibi de pantalanumu — aşağı doğru —koşmama mâni olacak bir şekilde— çekiyordu. Yıldırım sür'atile silkinerek ceke - timi giydim, ağır bir darbe ile centil- meni (') yere yuvarladım, masanın ü- zerindeki boş bıçak — kımı ile kemeri kaptan ve en yakın bir kapıyı — iterek Talarma atmıştık, koşuyor ve kaçıyor - duk. Bir aralık sık kamışlar içine sin - Z ıslıklar, atların ve insanların koşuştukları işi- dışarı fırladım ve Naukeye seslendim. iştik. Bu esnada bir takım arıyorlardı. Halbuki biz tarlalar için - kat yolumuzu da kaybetmiş bulunu - şe kalka, yürüdükten sonra sahile mu- Ne ise kendimizi şeker kamışı tar - Göründü, Hâlâ pastayı çiğniyordu. tiltyordu. Aşikârdı ki yol boyunca bizi den, kimseye görünmeden gidiyor, fa - yorduk. Bununla beraber bir hayli, dü- vasalat etmiştik. (Arkısı var) l Bir doktorun günlük notlarından Vücudün fabrikası: Karaciğer Bir insan fevkalâde lüszum hâsıl ol - duğü vakit bir dböbreğinden mahrum ola- rak yaşayabilir. Gene pek sarurl vak'a - larda akciğerlerin birisinin vazifesi iptal edilebilir. Ve İnsan muvakkaten bir ak- ciğerle yuşayabilir. Gene bazı mübrem ve mecburl! vak'a- larda midenin dahi mühim bir kısmı çı- karilabilir. Ve Insan böyle bir vaziyette bile uzun müddet yaşayabilir.. Fakaf karaciğer böyle değildir. Kara- ciğerin vazifeleri o kadar —mühim ve o kadar büyüktür — Ki Insan karaciğerinin velev ki bir kızmından sarfınazar ede - mez. Vücudde yanmak için şeker imal eden, hazım için safra ifraz eden, mik « ropları ve zehirleri öldürmek için hu- #susl madde ifraz eden, kan yapan, de - veran üzerinde mühim — bir rol oynıyan karaciğer en küçük bir Arıza karşısında bile derhal umuml aksülâmel gösterir ve insan derhal hasta düşer. Karaciğerlerinizi yormayınız.. çok ba- haratlı yemekler, turşular, kızartma ye- mekler, salçalı geyler, fazla yumurta ve et yemek karaciğeri yoran Amillerdir. ——— | Cevab isteyen — okuyucularımızın — porta pulu yekamanlarını rica ederiz. Akıl tak. i Bir yandan ordu havacılığına para ile d Musuldan çekilen iki bi nazarı dikkatimi celbetmişti. Bunu Abdürrahman Pş.ya haber verdim Bu zatın ifadesine göre yuka -| danberi tekarrür eden bu teamüle rıda ismi geçen ( Babagurgur ) da - ği eteklerinde sondaj ameliyesi yapı - | lüyordu. hırken birdenbire gayet şiddetli bir fe- veran ile fışkıran petrol ve intişar e - den zehirli gazlar, İngiliz mühendis - lerinden ve ameleden — birkaç, yahud beş on kişiyi öldürmüş, — açılan delik bin müşkülât ile kapatılıncaya vüsatte bir petrol gölü teşekkül etmiş. —T3— Güldani patrik'inin intihabı - Fransız zırlılısının Midilliye asker çıkarması... Mevsime göre Musul ve Bağdadda ikamet eden Güldani — patriği, Basra, Bağdad, Musul, Diyarbakır vilâyetle - rine, hattâ İran içine kadar uzayan ru- han! mıntakasının geni i ve koyun - larının, hattâ nüfuzu da bulunan nüfusun çokluğu itibarile Musuldaki patriklerin en ehemmiyetlisi idi. Musula gilmeden önce Güldani pat- riği Bağdadda ölmüş, — mıtranlardan (maetropolid demektir) Kerküklü Yu - suf Hayyat efendi patrik vekâletinde bulunuyordu. 1900 senesinde — Bağdaddaki papa vekili Musula geldi. Münhal olan pat- rikliğe, birinin intihabı için diğer Mit- ratlar da davet olunmuşlar ki hepsi se- kiz kişi idiler. Ben, tercihan, vekâlette bulunan Yusuf Hayyat Efendinin pat- rik seçileceğini zannediyordum. Ken - disı de bunu umuyordu herhalde. Fa - kat, Yusuf Hayyat Efendi lehinde rey veren mıtranlara papa vekili tarafın - dan tazvik yapılarak reyleri geri aldı- rıldı; Siird mıtranı Emanoel efendi in- tihab ettirildi. Bu intihabda benim de reyim olsa, sevimli bir zat olan Emancel efendiye . Fakat intihabın icrası şek - lindeki yolsuzluktan — dolayı — itiraza mecbur oldum. — Babiâli, ve mezahib nezaretine keyfiyeti bildirerek Emano- el efendinin intihabını tasdik etmenin müvafık olmıyacağını arzettim. Çünküt, Osmanlı tebaasından bir ce- maatin ruhanf — reisinin seçilmesine hem pepa vekilinin —bilhassa riyaset suretile— ve hem de İranın — bilmem |neresinden gelen yabancı bir Mıtranın iştiraki doğru değildi. İtirazım muhik görüldü. Papa vekili iştirak etmemek şartile, intihabın ye - niden icrası emrolundu. miş, Vatikan sarayından, tasdiki muta- zammın berat ve nişan yola çıkartıl - mış. Bu vaziyet, gerek papayı, gerek ve- kil monsenyör Henriyi ve mıtranlarla beraber Emanoel efendiyi, — cemaate karşı pek müşkül bir mevkide bırak - mışlı. İtirazımın tesirini izale yolunda her çareye başvurdular.'O zaman Musulda malsandığı emini bulunan ve meşruti - yetten sonra Musül meb'usluğuna in - tihab edilen Güldant Davud Yusufani efendi de beni kandırmağa memur e - dilmiş. Yusufani efendi, beni ric'at et- tirmenin imkânsızlığını müteaddid tec rübelerile bildiği için, kendisine söy - lenilen sözleri ancak malümat vermek şek'inde naklediyordu. Patrik vekili mıtran Yusuf efendi, intihabır. iptalinden tablatile pek mem nun olmakla beraber, bunu — saklıyor; hattâ papa vekili Henrinin tazyiki üze- rine beni yumusatmak için kerhen ol - sun söz söylemekten hâli kalmıyordu. Hat'â papa vekilinin beyanatına da atfetmeği unutmıyarak üç yüz seneden beri bu intihabın Alkoş manastırında (*) bu şekilde yapılageldiğini, bu de - fa da Sırrı paşanın Diyarbakır valiliği zamanında Mardinde icra edildiğini, paşanın hiç itiraz etmeyip — kabul ve tebrik ettiğini, bu kadar uzun zaman - * ) Musulda bu namdaki bir köyde bu- Niğde tahrirat kaleminde başlayıp lıtıııbul;:“ larağacı altında biten memuriye! hayatı: 136 Devlet kapısında elli yıl Yazan: Eski Dehiliye Nazırı veeski meb'us Ebubekir Hâzım Türkçeye çeviren: M. Süreyya Dümea | O günlerde İstanbuldaki Ermeni katolik patri kadar Halbuki keyfiyet papaya bildiril -|celbetmişti. Kendisile — müna! İkinciteşrin & v * < n Bzalık telgraf poi. nız tarafımdan itiraz olunduğunu Yusufani efendi: — Bunlar, zâtiâlilerini için birkaç bin lira fedat*-1>> da B zırdırlar. dediği gibi, a Hayyat efendi de: — Papanın en büyük nişanlarıf! labilirsiniz, diyordu! Cevab verdim: — Sade nişan değil, külliyetli lardan da bahsediyorlar. Fakat, meyan ettiğim muhik itirazı geri ma imkân olmadığı gibi, bana bef verilmek istenilse de boşunadır. Mılran efendi: — Hayır, dedi, — papa vekiline Arab memleket“r"ı; de verilen isim— itirazınızı geri #” mak istamiyorlar. Yalnız bundan itiraz etmemenizi rica ediyorlar. Za lileri badema süküt buyurursanılı tanbulca bir tasdik çaresi buıuı;::' Yusuf efendinin bu sözleri, söylediğini anlıyordum. Hattâ, esbabı mnaişetleri BÜ temin edilemediği için bilümum ranlar gibi kendisinin Vatikan haf sinden maaş aldığını, binaenaleyli V sıd cenablarının» rızasına muvafik ! rekette bulunduğunu da M tiraf eylemişti! d Bu zat, müteveffa patrik Abdi ' Kerkük - Süleymaniye — livalari 7i rikliğine intihab olunarak meııhll;ı zareline tahriratı resmiyesi yazi! ken mahza patrikliğe intihab W ğı ümidile bana bundan hiç bal mişti ' Patriklik ümidinin zall o1ml5"., rine müteveffa patriğin hastalığı Ti sında yazılan tahriratı vererek r"m': hib nezaretine irsal ve tervicine VJ veret ctmemi rica etti. Arzusunu Kasıd — cenâ | müdahalesi için Fransanın Munl;; solosuna telgraf da çektirmiş! sefir: olf' «İntihab dini, ruhant? bir şey gy) 'yıp madaât ve dahili bir meseledir: £ ) na sefaretin müdahale edem! v'n'! yolunda bir cevab vermiş. l:..”’ bilvasıta konsoloshane tercüi öğrenmiştim. M O günlerde İıunbuldıklıdw Kıtolik patriğine Musuldan çe! ki bin Hralık telgraf poliçesi dil baba - oğul derecesinde — sami adliye mezahib nazırı — Abdi paşaya derhal şifre telgrafla IB') verdim. (Arkan TT Yerebatan, Çatalçeşme sokak, ” Yevmi, Siyast, Havadis ve Halk İSTANBUL ğ Gazetemizde- çıkan y;:ı’ resimlerin — bütün ABONE FiATLAR KN mahfuz ve gazetemizö Abone bedeli peşindir. değiştirmek 25 kuruştur Gelen evrak geri 'Ü:"’ İlânlardan mes'uliyet al! Cevab için mektublara 10 Pul ilâvesi lâzımdır.