DT n iş p. YAKT TTT A T SK n , tennet diyarını seyrediyordum. 12 Sayfa n Posta,, Onu iki sene evvel Bostancıda geçi: Giğim birkaç ay içinde tanımışlım. Sarı,| den arkadaşım sudan çıkıp yanıma geldi | bekle... başak gibi sarı saçları yüzünün iki yanın- dan, dümdüz bir çile ipek gibi sarkıyor, başka dünyadan gelen ve başka dünyaya bakan yosun yeşili gözleri —insana gül- mekle ağlamak arasında garib bir heye can veriyordu. Omu nasıl gördüm? Bir sabah arkada- şanla çıkmış, köyden biraz ileride, tenha bir yerde denize girmiştik. Berrak ve yal- dizh güneşle denizin insanı büyüliyerek kavradığı güzel bir gündü, Yüzmekten mnefesim tutuluncıya kadar denizde kal - matş. sonra kıyıya dönerek gözlerimi ka - payıp uzanmıştım. Sıcak otların üzerine arka üstü uzanmak ve ıslak vücudümde güneşin tatlı sıcaklığını duymak ne zevk- K bir şeydi. Hiç bir şey düşünmüyor, ka - palı göz kapaklarımın arkasından — bir — Gel, seni Leylâklar adasına götüre - Gözlerimi açmadım. Bu tatlı olduğu kadar vahşi sesin rüyalar diyarından gel-| (üğini zannetmiş, dudaklarımda derin bir tebessümle kendimi uyku ile uyanıklık arasındaki gevşekliğe bırakmıştım. — Gel, seni Leylâklar adasına götüre- yim Ne acib ve esrarlı rüya idi bu.. Bunu Müşünmeğe sıra kalmadan sert ve ıslak bir elin elimi tuttuğunu hissettim. Bu e! küçüktü ve ancak parmaklarımı içine a - labiliyordu. Ağır ağır ve uyanmanızğa iti- | na ederek, gözlerimi açtım. Dekolte ma-| yosu içinde yarı çıplak bir çocuk, yosun yeşili bakışlarını bana dikmişti. Üstünde yattığım yeşil otlar, bu çocuk gözlerinin yeşili ve denizin yeşil hareli suları birbi- Tine karıştı: — No istiyorsün benden küçük kız? — Seni Leylâklar adasına gölürmek is- Hiyorum. — Bu ada nerede? Oraya nasıl gidilr? — Şu karşıdaki yöşil dağların arkasın- da.. Şurada sandalım var, seni alır gide - Şi ** Güldüm... Kendi kahkaham bana ha - kikatı anlattı. Hayır rüya görmüyordum. Yanımda ön beş on altı yaşında yarı çıp- lak bir kız vardı. Onun vücudünden bu ses, bizim öküz adını — verdiğimla sıska, cihiz, kara sığırların böğür - tüsüne hiç de ben- zemiyordu. Bu, gök — gürlemesile, bazan — İstanbula seyyah getiren bü- yük vapurların düdük arasın- da bir şeydi. Torik Necminin içine hafif Dir korku gırdi. Kapı kanadlarının kalın- lığını elile yokladı. Bu cihetten müsterih olacağı swada, öte tarafta çok ağır bir| cüssenin * kımıldadığını ve — gezindiğini | duydu. Ürkek ürkek geriye çekildi ve gübrenin üzerine çöküb oturdu, Birbiri ardınca iki, üç siğara daha içti. Hayvan ikide birde böğürmese, aklını başına toplayıp da bundan sonrası içın tedbir düşünecekti. Fakat mel'un buak- muyordu ki! Her böğrüşünde, Neeminin nın Hikâyesi eu gızan buğu beni tamamile sarhoş etme - ve yanımdaki kızı görünce o da, biraz ev- vel benim yaptığım gibi, gür bir kahkaha attı. — Şimdi de sana musallat oldu öyle mi? Allah sana sabır versin oğlum ben çeki - lip gidiyorum, — Ne söylüyorsun Cemal? Bu kızı ta - niyor müsün sen? — İki senedir onu Bostancıda herkes tanıyor. — Kimdir? Eğildi kulağıma fısıldadı: — Ona «Deli kız» derler, Zavallıcık iyi bit aileden amma beş senedir hasta; bü - tün tedaviler kâr etmemiş; böyle zarar - sız ve içli bir deli olarak ortalıkta yaşı -| yor Kıza baktım. Ne konuştuğumuzu an « lamadan tatlı, hassas bir hayvan bakı le beni süzüyordu. Arkadaşım sordu: — Seni de Leylâklâar adasına götürmek istedi değil mi? — Evet şimdi bunu söylüyordu zavallı yavrucak? DLAMAAZ HİHSA ZKT LAĞAĞ AAA !! EYLÂKLAR ADASI (i nn Yazar: Muazzez Tahsin Berkand AWEEmlliİz bükerek gitti. Arkadaşım alay ediyordu. sana.. ucuz kurtuldun. esrarengiz bir kuvvet beni aldı, gene © tenha yere götürdü. Onu, yeşil mayosile yeşil otlar arasında uzanmış buldum, kızdır. tiyorsun? Hem... Söylemem; orada gidelim. de sonra.. dı, Arkasından ben de atıldım ve birlikte yüzdük. Zavallı kız, bronz bir SON POSTA — Bugün olmaz; “yarın gelirim, — beni — Peki... Üç yaşında bir çocuk gibi boynunu — Kurnaz adamın biri imişsin; aferin Hayır, kurtulmamıştım. Ertesi sabah — Adın nedir senin çocuğum? Tatlı tatlı yüzüme baktı.. gülümsedi: — Benim adım Fahiredir., hayır, Deli — Niçin Leylâklar adasına gitmek is « var da ondan.. görürsün, Gel — Orada çok leylâk — Şimdi seninle biraz denize - girelim — Peki... Genç vücudü bir balık gibi sulara dal- heykele $T — Sakın ona acıma; her nedense ken - Jdisine acıyanları tanıyor ve bir vahşı sar- maşık gibi ona sarılıyor. Yerimden fırladım, deniz kenarında yı Bi'ı duran ve bana kabin vazifesini gören |benzeyen faze vücudile ne güzeldi! Bilâihtiyar onu kollarım — arasına al - mak, hasta başını omuzuma başak gibi sarı saçlarını okşamak, okşa - mak istiyordum. İçimde ona karşı derin. isimsiz bir şefkat taşmıştı. Onu dayamak, himaye 4 taşların arkasında giyinmeğe gittim. Fa-Vetmek, onu avutmak, onun iztırabını din- 4 kat zihnim bilâihtiyar bu zavallı meczup | dirmek istiyordum. 40 kızla meşgul oluyor, onun güzelliğine ve Zavallı kızcağız belki de benim bu 100 lachh!kmde nrıynkrdlun.d x şefkatime kurban gitti. Bu sebebden ken Ka gi ROkteÜği tUbut dimi hiç bir zaman affetmiyeceğim. 120 — O tarafa gitmiyelim; mutlaka bizi| — Onunla hemen hergün buluşuyorduk. 160 bekliyordur; gel şu taşlıkların arkasın - dan geçelim. Meoksadım onu tedkik etmek, doktorların çere bulamadığı hastalığını ruhf ve ma - Ayaklarım geri geri giderek ve kalbim © zavallı kıza acıyarak arkadaşımı takib ettim. Lâkin tam yola çıkacağımız zaman nevt bir şekilde tedavi etmek, bu da ol - mazsa, onu teselli otmekti. Her sabah bu- duştuğumuz vakit ilk sözü: gene onunla karşılaştık. « — Gel.. — Hayır kızım, bırak beni gelemem... — Gelmezsen sandala biner, tek başı - ma giderim. Bu bir tehdid miydi? Zavallı kız tek başına denize nasıl açılır? Nereye gider - di? İçim gene acıdı ve bir yalan uydur -| mağı unutmazdı. Bunu sorarken miyiz? suali olurdu. Ayrılırken de, top- raklarla oynamaktan, ağaçlara — Bugün Leylâklar adasına — gidecek tırman - vahşi (Devamı 13 neü sayfada) SON POSTANIN EDEBİ ROMANI hustaları kabul edör. C. ZİRAAT BANKASI Kuruluş tarihi : 1888 Sermayesi: 100.000.000 Türk Lırası Şubo ve ajans adedi: 262 Ziral ve ticari her nevi banka muameleleri PARA BiRiKTİRENLERE 28.800 Lira iKRAMIYE Ziraat Bankasında kumbaralı ve ihbarsız tasarruf hesablarında en 23 $0 hırası bulunanlara senede 4 defa çekilecek kur'a ile aşağıdaki plânâ göre ikramiye dağıtılacaktır: 4 Aded 1,000 Liralık 4,000 Lira 500 » s 250 " 100 ”» 50 ” 40 ”» 20 DİKKAT: Hesaplarındaki paralar düşmiyenlere ikramiye çıklığı takdirde 96 20 fazlasile verilecektir. Kur'alar senede 4 defa, 1 Eylül, 1 Birinci kânun, 1 Mart ve 1 Haziran tarihlerinde çekilecektir. göemmmı: DİŞ TABİBİ <ammmmun, | RATİP TÜRKOĞLU maktan, kürek çekmekten nasırlanmış ve | sertleşmiş küçük ellerini omuzlarıma ko- Sirkeci: Viyana otoll sırası, yarak: No. Z0, Kat 1 de hergün öğ.edaı — Yarın geleceksin değil mi? diye sor- Bonra saat 14 den S0 ye kadar — Adam sen del dedi, Herifler gelse ve beni burada bul - salar da ebemmiyeti yok. İşin içyüzünü bilmezler, beni ya « tacak yeri olmayıp da ahıra sığınmış bi. ri sanırlar, Kısmeti < mizde varsa, bir de sopâa çekip, kapt dışa- rı ederler.. o kadar! yüreği hoplayor, düşüncesi dağılıver! - yordu. — Acaba buradan başka yere mi ka - wanço olsam? diye kendi kendin2 sordu. Usulcacik kalktı, meydana açılan asıl kapıya kadar gitti; araladı, baktı. — Tuuh! Hapi yuttum! Dedi ve kapıyı tekrar kapatarak yeri- ne döndü. Dişarıda, beş altı kişinin, el- lerinde taraklarla meydanda, toprağı tes- viye İle meşgul olduklarını görmüştü. Bu sefer başka bir korku ile muztarib olmağa başladı.: — Ya o herifler burasını da, gelip, yok- Jiyacak olurlarsa?! Kendi kepdine küfrediyor, akılsızlığı - mı, düşüncesizliğini ayıblayordu. Buraya ne diye gelmiş, tıkılmıştı? Şehrin dışına çıkmış olsa, elbette, gizlenecek Uaha'uy- | gun yerler: Bir hendek, bir orman, bir İyisi mi: Ben hiç dei keyfimi bozmayım. | İçine iyıce gübre; kokusu sinmiş ek -: Mmekten bir dillim da-; ha kesip üfiyetle ye -; di; üzerine de iki yudum su içti ve kı tırarak, daldı, gitti. denbire kulağına akşeden - bağırtılarla göz açtı. Dişarıda kıyamet kopuyordu. Sayısı tahmin edilemiyecek bir insan ka- habalığı tepiniyor, haykırıyor, ıslık çalı- yör, herhangi bir açık denizde ansızın kopmuş yaman bir fırtına gibi uğuldu - yordu. Torik: — Vay anasını!, Ne oluyor, be - diye söylendi. Herifler bir muzafferiyet ka - zandılar da nümayiş mi yapıyorlar, yok- harabe bulacaktı. Ve sittin sene de onu oralarda aramak kimsenin hatır ve haya- Hne gelmiyecekti. Halbuki buraya kendi syağı ile, enal enal gelmiş, kapana gir- sa? Bir daha davrandı, kapıya kadar gitti, arglıktan dişarıya göz attı. Ne görsün? Mahşer! cek. Kadın, erkek halk birbirin: çiğne - kıyor. gibi yerin kapısında. 'Torik Necmi: — Ha! dedi; ya güreş var, yahud da değil; Tim bakmasile mişti. Derken, bir - vree karuklü, Âfali denbire — rahatlanı « sabır sız lanı yordu verdi. Herhalde hir bekle - diği vardı, muyordu. Bir kaç dakika da- ha boşuna geçti. To- rik, seyircilerin ara- sında gözüne hoş gö- rünen gacoların te - maşasına iyiden iyi - ye dalmıştı. Bir ara İk, ensesinden doğ « ru hafif bir rüzgâr Çok esintisi duydu. kassas olan boynu nu korumak 'çin, ba- kışlınnı gene de tri- 'mn)ndoıı âyırma ıdan. cebinden çekip Bütün o sıra sıra basamaklarda, insan | çıkardığı kırmızı mendil ile boğazını sar- vanlıkta zorla basan uykuya kendini kap- | kalabalığından, iğne atılsa yere düşmiye- | dı, tekrar daldı, Bütün bu esnada, hilerenin içine a « Ne kadar uyuduğunu Allah biltr! Bire | yor, oturanların omuzlarından, yer bula- | çılan mahud kapının şiddetli kafa dar - mayıp da ayakta duranların gövdes. sar- | belerile zorlandığını ve nihayet te ardına kadar açıldığını kat'iyen duymamış, hat - Mahşer dedik a? Adamakıllısı! Gelge-|t3 sezmemişti. Birdenbire, o ayni böğür- lelim, orta yerde meydan bomboş. Ahali-|tü bu sefer tâ kulağının dibinde kükredi. Lİn nazarları, yan tarafa isabet eden in | Döndü, baktı.. mendi Ve o da bir türlü orlaya çık- de beraber kendini meydana atması ve var kuvveti- le koşması bir oldu. Kocaman, azgın bir boğa peşisira onu bir futbol maçı. Fakir de şuracıkta, atıa-| kovalıyordu. Torik önde, hayvan arkada, for tarafından dikiz edivereyim. Fena|rmeydanın ortasına kadar geldiler. O an - kit geçer. Bana da uğrayan ol -|de, Toriğin boynundaki kırmızı maz. Rahat rahât, bugün de akşamı ede-| yere düştü. İnsiyaki bir hareketle, Torik durdu, döndü ve mendili yezden kaptığı Kapının kanadını siper edinerek, o daİgibi tekrar kacmak iİstedi. Mümkün mü? VERECEK 2000 , ŞiT K SKUND v Öi 50007 ezA TLGİN ” 3'200 ” bir sene içinde $0 liradan aşağı Doktor İbrahim Zati Öget Eelediyo — karşısında, — Piyeclotl caddesinde 21 numarada herydü Uğieden sonra haslalarını kasül Boğa, bu kısacık vakfeden istilade ede * ni fena hakle — sıkiştı boynuzları Toriğin vücudi Adeta, değiyordu. ğB.u vaziyet karşısında — ne yıpıı:ı!" şaşıran zavallı adam, elindeki mendillir hayvanı büsbütün çileden çıkardığını bil | meksizin, boyuna burnuna doğru salli akh gıra onu ürküterek uzaklaştıracâi sanıyordu, xtk Günlerce, belki haftalarca karanlı! - *İ|durmaktan, heyecanın son met ye yarmış kocaman boğa habre — Necmi! saldırıyor, o da tabii çevikliği sayesil sağa sola sıçrıyarak hayvanı ü mertebe idareye çalışıyordu. a Halkın durmadan kopardığı feryâd £ İsra, alkışlara da bir mana — veremiy€ğ 'Torik neye uğradığını bilmiyor, sruk mihaniki bir tarzda mendil sallayıp, baz gibi sıçramalarla kurtulmağa çabl” yordu. -| Her zıplayışında, boynuz darbelerin " den kendini korumağa muvaffak olduk” ça halk, tribünlerden bağırıyordu: — Bravo Torero! he 2 Hayvan yaklaşıp da, boynuzlarını fit değdirdi mi, o zaman da bağırtı deği” şiyordu: -| — Bravo Toro! Bir defasında, yana doğru w zavallı Torik meydanda iki kişinin bulunduğunu gördü. O anda yuıeııı' y serpildi. Onlara doğru koştu. hıy"" beraber geliyordu. Hem de bu nll' çe geni yere eğmiş, niyeti pek fena idi havlile Torikciğiz bağırdı: — Ulan, eşşeoğulları! Ne dumU" be? sok Herifin bir tanesi ileriye doğru dı. Elinde tuttuğu al canfes astarlı 1":, maniyi türlü oyunlar yaparak h’f önüne serdi, sonra gene hızla çekip wanı Toriğin karşısına getirdi, cekli uzaklaştı. 1| — Zavallı Necmi nefes bile almağa bulamamıştı. Boğa gene — kafasını eğmiş, hücuma hazırlanıyordu. (Arkanı