SON POSTa GE . Yedi yaşındaki hatib T yaşındaki minimini hatip Bülend Sa- 1 Dikmeni Cumhuriyet bayramında ta- Bıdım, Babası yıllardır dostumdur amma, h dostumun çok büyük hatiplere taş şir) Tan zeki bir oğlu olduğunu bilmiyordu Cumhuriyet bayramının üçüncü güni Alemdar halk kürsüsünün önünden geç- tinizse yaşmdaki küçük Büle büyük bir heyecanla söy dinlemişsinizdir. Ertesi günü gazetelere baktınızsa, fotografcıların elinden kaç- Miyan bu iftihar verici manzarayı gör- Müşsünüzdür. Yedi yaşındaki bir minimini ağzından, €n temiz, en su katılmamış hislerle Ata- türkü, Cumhuriyeti dinlemek. Bu haki- katen sevinç verdi bize. Hiç sıkılmadan, kendini” sıkmadan €-| Yinde annesile, babasile konuşur gibi ka- labalık bir halk kütlesine hitab eden bu Zeki yavrucukla konuşmaktan kendimi alamadım. Bana evvelâ sitem etti: — Siz gazeteciler, dedi.. resmimi koy- Muşsunuz, altına ismimi yazmamışsınız. Herkes benim söylediğimi, resmin sahibi ben olduğumu; adımın Bülend Safa Dik- Men olduğunu nereden bilece — Hakkın var Bülend! dedim. Sen s0- — Pekil Cevabını verdi. Anlaşmıştık. Konuş Wağa başladık. — Mektebe gidiyor musun? — Gidiyorum, Yeni Nesil okuluna, i- inci sınıfa geçtim. — Âferin.. en çök hangi dersleri sevi- Yozsun?, — Hepsini. amma en çok okuma ile tahiat tetkikin — Büyüdüğün zaman ne olacaksın?. Biraz düşündü: — Doktor olmak istiyorum, Fakat ga- Zetecilik te yapacağım! — Demek gazeteciliği seviyorsun?. — Seviyorum ya! Bir taraftan doktor- İuk ederim, bir taraftan da gazetecilik Yaparım. Yüreğim sızlıyarak ona: > Atatürkü tanıyor musun! diye sor. dum. Onu kalbine sakmamış, hangi Türk Socuğu vardır ki. Gözleri dolu dolu oldu: — O bizim bubamızdı. Şimdi babasız kaldık. — Çok acıdın mı Bülenâ?. Mirimini ellerini gözlerinde dolaştırdı: — Çok acıdım. O olmamış olsaydı biz yi muydık? Babam söylüyor, bizi ö- den o kurtarmış. SA Hep sevecek misin Atatürkü Bü- end! > Sevmez olür muyum hiç! Onu ba- bam kadar seviyorum, — Bülend Cumhuriyet bayramında çı. İP nutuk söyledin. Hiç sikıldın, heye- San duydun mu? ii Hayır. serbest serbest okudum. Ka- Pam beni hiç şaşırtmadı. Söylev ver- Şok tatlı şey. O kadar h a gidi- a şey. oşuma gi: Be de yazmağa çalışıyorum amma, ol Bülend Safa Dikmen — Söz aramızda Bülend, en çok babanı mı, anneni mi seviyorsun? Gözlerini babasının üzerinde dolaştır- dı: — Bübamı?, — Niçin? — Çünkü akşamları bizim ekmeğimizi o getiriyor. Minimini yavruya Allaha ısmarladık dedim, beni uğurlarken arkamdan ses- lendi: — Bu sefer de ismimi yazmağı umut- mayın sakin! Coşkun Ağabe: “Kediler nasıl düşerler? : pan vd Bilirsiniz ki kediler her zaman dört &- yakları üzerine düşerler. Uzun zaman, âlimlere, bu hal tedkik mevzuu olmuştur. Yüksekten atılan bir kedinin hareket- lerini filme çektiler. Tedkik ettiler, fa- kat, bu dört ayak üzerine düşüşün nasıl olduğunu bir türlü bulamadılar. Bir gün, her nasılsa efendisinin kütüb- hsnesinde buna dair, meraklı bir yazı eline geçirip okuyan bir uşak, kedilerin bu hassasını keğletmek merakına düşlü, Efendileri bulunmadığı bir gün evin kedisini yakaladı. Bu kedi yarı meflüç bir halde bulunuyordu. Ve çok ihtiyardı. Hayvanı ikinci katın penceresinden a « şağı bıraktı. Tehlikeyi sezen meflüç kedi öyle büyük bir gayret sarfetti ki, havada düşünce olduğu yerde kalmadı, olanca kuvvetle koşmağa başladı. Hayvanın Atatürk Büyük Atamızın ölümü haberi kü- gük büyük hepimizi ağlattı. O gün bu- gün hiç durmadan kayıbımız için ağ- yoruz. Yüreklerimizin sızısı, durmu » yan göz yaşlarınızdan belli. Köşe minderlerinde oturan ihtiyar büyük annelerden, daha Atatürk adı- nı yehi öğrenen miniminilere kadar on sekiz milyon Türk onun ölümü - nün verdiği büyük teessürü hissedi - yor. Çocuklar, Bu dünya dünya olalı Atatürk ka- dar büyük, Alatürk kadar . yapıcı ve Yaratıcı, Atatürk kadar kudretli insan dünyaya gelmemiştir. Onun az za - manda yaptığmı düşünmek, onun ne- lere kadir olduğunu anlamak, hisset- mek için kâfidir. Bugünkü hür Türkiyenin, hürriye- tine sahih, tarihine, dülne, medeni - yetine sahib çocukları size bütün bu nimetleri bahşeden Odur. * Atatürk, yabancı devletlerin Tür - kiyeyi paylaştıkları bir zamanda Ana» dolunun ortasında bir güneş gibi doğ- du. Bütün ümldler mahvoldu sarılı - yorken Onun kudrot$i sesi: — Vatanı kurtaracağım! Diyordu. Onun imanına iman eden Türkler istiklâl mücadelesinde Onun emrile yürüdük. Onun emrile dövüştük ve vatan kurtuldu, * Fakat çocuklar Atatürk memleketi sadece yabancı istilâsmdan kurtar - makla kalmadı, Kurtarılan ülke, Pa- dişahlık devrinin fenalığı yüzünden bakımsız kalmış bir ülkeydi, Bu ül - kede yaşayan biz, burünkü bizden başka görülen insanlardık. Ne dışımız bugünkü dışımız, ne içi- miz bugünkü içimizdi. Dilimizi bilmezdik, tarihimizi bil - mezdik, özümüzü, Türk olduğumuzu bilmezdik. Yazımız okunmadı. Daha ne diyeyim çocuklar, günkü biz, bu - günkü biz değildik. Atatürk bütün kötü an'aneleri yıktı. Fenayı ortadan kaldırdı. Yerine iyiyi koydu. Ve bir bugünkü bir olabildik. Atatürk Türkiyesinde doğan ç0 - cuklar; barçlusunuz. Onun ölümünden ne de- root âcı duysanız gene azdır. Bu ser- nın hir tesellisi vardır ki; o da Ata- sürkün bize bağışladığı bu valan ve bu Cümhuriyet, Çocuktar; Atatürk Cümburiyeti gençilğe, size emanet etti, Onu gençlik dünya dur- dukça yasatacaktır. İhtiyar ıhlamur Resmini gördü. ğünüz bu ıhlamur ağacı o Bavyerada bulunuyor. Bu » ğacın kutru tah- minen 25 metre- dir. Ve 1000 sene lik olduğu söyle- niyor. Gövdesinin içi o kadar geniş tir ki bir adam at- la, rahat rahat, içinde dolaşabilir, İ sarfettiği kuvvet kötürümlükten kurtul (masına sebeb olmuştur. Ayni zamanda uşak kedinin nasl düştüğünü keşfet romanlara bayılıyorum. Bazan | dönerek dört ayağı üzerine düştü. Fakat | mişti. Kedi de muhakkak uşağa minnettar kalmıştır. e Bir parmağımla kırk kiloyu kaldırırım Ayşe on yaşında olduğu hâlde o kas dar cılızdı ki yedi ya- şından fazla göster- mezdi, Ayşe çok küçükken öksüz kalmıştı. Bir amcasından başka hiç kimsesi yoktu. Bu amea oldukça zengin, fakat sert ve hasis bir adamdı. Küçük Ayşe ortada kaldığı için onu evine aldı, Yengesi de merhametsiz bir kadındı. Ayşeye en ağır, en güç işleri gördürü- yordu, Zavallı Ayşe hiç sesini çıkarma- dan her gösterilen işi yapıyor, ekmeğini hak. etmek istiyordu. Hasis akrabaları Ayşenin üstüne, ba şına da hiç bakmiyorlardı. Soğuklarda kızcağız incecik yırtık, pırtık elbiselerle geziyordu. Ancak çok üşüyüp te öksürüp aksırmağa başladığı zaman yengesi en eski yünlerinden ona birini veriyordu. Fakat Ayşe o kadar iyi kalbli idi ki, Bu eski yünü ancak bir iki gün giyer, rast- ladığı kendisinden daba fakir yahud ib- tiyar birisine verirdi. — Ben, derdi, çalışabiliyorum. Belki çalıştığım için bir tane daha verirler Halbuki bu adam çok ihtiyar, çalışamaz. Soğuktan ölsün mü? Böylece Ayşe gene yırtık entarileri için de titrer dururdu. Bayram yaklaşıyordu. Amcası ile yen- gesi kendi çocuklarına bayramlık bir sü- rü güzel şeyler almca, nasılsa içlerinden doğup, Ayşeye çocuklarının eskilerinden verdiler. Fakat bunlar Ayşe için çok ye- ni şeylerdi. Eline de gümüş bir elli kuruş |s verdiler ve o gün için gördüğü işin kâfi olduğunu, biraz gezip oynamasını söyle-| diler. Ayşe gözlerine, kulaklarına inana- mıyordu, Evden çıktı, büyük caddeye saptı. Sıra | Yeni bilmecemiz | Bu dört çoruk gezmeye gidiyorlar. So- Kağa çıktıkları zaman aralarında bir ço- cuk daha vardı. Bir aralık bu çocuk sak- landı. fakat nerede saklanmış olduğunu arkadaşları bilmiyorlar. Siz arayın, bu- labilirseniz olduğu yere bir işaret koyun ve resmi kesip bize gönderin. Bir kişiye bir futbol topu, iki kişiye birer masa sa- ati, yüz kişiye de ayrı ayrı güzel ve kıy- metli hediyeler vereceğiz. Bilmeceye ©s- Öksüz Küçük Ayşe se sıra dükkânlar piril pırıl yanan vitrinleri ile göz alıyordu. Temiz giyinmiş çocuklaz annelerinin, babalarının elinde bu vit- rinlerin önünde oyuncak seçiyorlardı, Bu sırada gözleri bir bebeğe ilişti. Bu beyaz ipek entarisi ve tıpkı büyük bir insan gibi saçları olan bir bebekti. Ayşe şimdiye kadar hiç bebekle oynamamıştı, Ne olursa olsun, bunu alacaktı Acele ile kapıya koştu. Belki ondan evvel başkasi bu çok beğendiği bebeği alıverir kopuyordu. Kapıdan girebilme Jabalıkta kendisine yer ararken arkasin- da bir ağlama duydu. Başını çevirdi, bi ileride, çok fakir bir kadın gördü, ir dındaki küçük bir erkek ço- cuğunu avutmak için kollarında sallıyor, bir şeyler söylüyordu. Fakat bunların hiç” bir yda etmiyor, çocuk hıçkıra ordu. Ayşe bir dakika bebe» tu. Kadına yaklaşarak: — Niçin ağlıyor, dedi, Kadından evvel çocuk! Karnım çok acıktı, diye cevab verdi, Ayşenin gözleri yaşlarla dolmuştu. E- Eni hemen cebine soktu. Gümüş elli ku- ruşu kadının avucuna sikişlırarık arka- önüp uzaklaştı. Hiç ümid etmediği ket karşısında kadm çağırmış bir defa bile dönüp güzel vitrindeki pek be- Zendiği bebeğe bükmadı. vab werme müddeti on beş gündür. Bil « mece Gevabını bize gönderdiğiniz zarfın üzerine «Bilmece» kelimesini ve bilme « cenin gazetede çıktığı tarihi yazmayı u« nutmayınız? DİKKAT; Bilmece hakkında bir dileğiniz olursa bu dileği, üzerine «İdare» kelimesini ya» zacağınız ayrı bir zari içinde göndermö. Misiniz, vene ane sanane enan0n snaanmenana nes anronanananmae,