4 Kasım 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

4 Kasım 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sayfa 7 — ü 4 İkinciteşrin Şehzadebaşında Ramazan geceleri nasıl geçiyor? Klâsik münakaşası | M. Turhan Tan ile Nurullah Atac'ın birbirlerine B cc r .. ”| . » İ ln verdikleri yeni cevablar Ö Bı.ıy.urun b MA (_lunqan p ,, Mihat Cemafin esas davadaki fikri en iyi pehlivanları içeride!,, Bizim «Klâsiklerimiz var mı, yok mu?> Ceketimi arkadan birinin çektiğini hissettim, baktım. Üç yaşında bir çocuktu. anketi bir netice değil, bir münakaşa, da- ha doğrusu münakaşa azmanı bir kavga ası arkadaki sandalyede oturuyordu. Kucağında altı aylık bir yavru daha vardı... Sehzadebaşında Süleymaniye klübü-| " SON POSTA «Bizim klâsiklerimiz var mı, yok mu?> yerine «M. Turhan mı cahil, yoksa Nurullah Ataç mi?» şekline sokmak doğurdu. Anketin mevzuunu değiştirip kapısı önündeyim.. wlıl' i pekâlâ mümkündür. Zira iki tanınmış üslenmi: muharrir de yekdiğerlerine cehil isnad İ h“::k zenk anipüllerle süslenmiş olan muhamir de yökdiğer H n İ Dün M. Turhan Tanın Nurullah Ataca 'ar bağırıyor: & , Püyurun bayım, bütün 'Türkiyenin YAYi pehlivanları içeride... liçbir yerde görmediğiniz ciddi güreş- | Dü akşam burada... h_n_’dia!ı yağlı güreşler... Bayım gel de Kör, otuz ramazan ve üç gün her akşam buraya geleceksin. aİnız bir defa gör... Haydi deste güreş- iyor. Acele edin baylar... Diş kapı ile iç kapı arasına konulmuş ı':: Vazifesini gören bir kulübeden 25 'Ş vererek, bir bilet te ben aldım. İ- Briye girdi Ko üzeri kapatılmış bir. medrese ,“':“" idi, Dört tarafına rendelenmemiş ,.'“lldın sıralar yapılmıştı. Orta yer- B Pehlivanların güreşmesi için küçük & Heydan bırakılmış, bu meydanın hu- dları ince çamaşır iplerile seyirci yer- Titden ayrılmıştı. İz ircilerin geçmesi için ayrılmış çok İta Yoldan birkaç kişinin ayağına basa ıq: Yürüdüm, Sıralarla meydan arasına Kaçalan boş bir sandalyaya ilişlim. Fa- k _*:'hı etrafıma bakmağa meydan kal- tini 'an iç kapıda duran ve kontrol vazife- S gören adam yanıma geldi: — Bur; âdir! aha ve- '“'hinıı: hususidir! On kuruş daha bayram L '_E"“ tahtası kırık olduğu için kimse ta- kyçdan rağbet görmiyerek boş kalan bu ea Çtf bahçe sandalyası için istemiyerek Sürüş daha verdim. nıf'"“ tam önümde idi. Yere baş al- ' tane hasır sermişler. Üzerlerine de ye- #l Tenkte iki tane çadır bezi koymuşlar- Güreş salonu, eski bir pehlivan oturdu. Ellerinde birer bez par- | kele çası ceketsiz diğer iki kişi pehlivanlarla beraber meydana geldiler, Bunlar her- halde orta hakemi veya hakem yamağı | olacaklardı... Üç çift genç pehlivan elele tutuştular. Ortadaki iki kişiden birisi bunları seyir- cilere takdim etti. Birbirlerinden ayrı- lan pehlivanlar küçük meydanda dolaşa- rak peşrev yapmağa başladılar. Bu ara- da hakewı masasının yanında duran zur- ma ve davul da pehlivan havası çalmağa başladı. Zurnanın sesi biraz çatlak çıkıyordu amma aldıran yoktu. Peşrevi bitiren yehlivanlar birbirleri- nin bellerinden tuttular ve ayrıldılar. Bu hareketi iki defa tekrar eltikten sonra güreşe başladılar. Üç pehlivanın ayni yerde güreşmesi bir hayli tuhaf oluyor. Bazan birbirleri- Pehi ladı cek. 'a 4 — Gündüz feneri arabaçı İsmall. Bi evvel Mehmedi yenen Ahmedle güreşe- edip medrese avlusu... Onlar da tutuştular... 'Yenilen gidiyor, bir yenisi geliyor, ke- narda oturmuş bekliyen diğer galibi ile tutuşuyordu. Bu böylece de . Salona yeni gelen bir müşteri olursa hakem yamağı hemen meydandan dışarı fırlıyor, gelen müşteriye oturacak bir yer buluyordu. Adamcağız bu iki taraflı bayli yorulmuş olacak ki meydanın bir kenarına çömeldi ve kahvecirin gelirdi- ği çayımı içmeğe başladı, çay içmek ha- kem yamaklığı yapmağa mâni değildi güre Anadolunun ve Trakyanın dört tara- ndürüyordu. Halk l'.kışkyurdu.ğ!(’h'"mll açI im bu alkışlara bembeyaz dişleri- ni göstermek suretile mukabele etti. Hakem yamağı tekrar bağırmağa baş- raz çalışmadan yerdiği cevabı okudunuz. Bunun üzerine belki artık dedikoduyu tam numara yap- mak, münakaşayı büyütmek için yel ye- perek, yelken kürek Nurullah Ataca ko- şup: ? Bak Turhan Tan sizin için neler di- yor, söz altında kalmak münekkidliğin şanından değildir, cevab veriniz de ya- |zalım! ) Diyeceğimi tahmin ve tasavvur etti. İniz. Mutlaka bu böyledir. Çünkü niyeti- min ne kadar fasid olduğunu anlamışsı- nızdır. Fakat heyhat ki aziz okuyucula- rım, Nurullah Ataç bende yanıma yakla- , hattâ çalıştığı gazetenin ö- nden geçecek cesaret bırakmadı. Dün beni aramış. Allahtan mat- zükmesin demiş. Nemelâzım! Erenlerin olmaz derler. Ben de - sözünü , gözüne gözükmüyarum. Fakat 1 dedikoduyu mevzuun kıt bir za- ranımda niçin bırakmalı? Gene fırsatı kendisi bahşetti. Bir ma- kale ile M. Turhan Tana cevab veriyor, 1 olduğumu yüzüme karşı ve-| ya arkadan söyliyenlere de kızmam, Za- ten meşhur sözdür: Doğru söze kızılmaz. 1 cahil olduğumu söylerken Alim olduklarına inananla- a karşısındakileri inandır- arın çoğuna gülerim. lerde bir «üsttd» gene benim ca- güldüm. Çünkü o süstad sın ilmi de pek parlak, bilhassa bugünkü günde insanı Mithat Cemal Sordum: — Nurullah Atacın sizin için yazdık. 1 rını okudunuz mu? Cevab verdi: — Ben eserden çok mülessiri okumağa $ Uşanlardanım. Nurullh Atacın yazısı b dvim nazarımda bir çocuk karalaması kacar bile kıymet sahibi değildir. Okü- mağa değer bulmam. — Cehli size isnad ediyor! — Ehemmiyeti yok. Cahtlin - cehline gülünür. Kızılmaz. Bu bahsi kendim için: Yıktık perdeyi eyledik viran Varayım sahibine haber vereyim! diye söylenerek bitirecektim. Düşün- düm ki, henüz münakaşa en hâd safha- sındadır. Daha bana birkaç gün katık 0- labilir. Biz gelellim klâsik anketimize, Midhat Cemal söylüyor Değerli edib, şair, Neter Mithat Ce- malle daktilo makinelerinin gürültüsü, vekâletname, kefaletname, kontrat kâ- Bıdlarır şırtisi arasında kenuşmağa , | çalışıyoruz. Edib diyor ki: — Klâsiklerin ne demek olduğunu bil- miyorum. Bunun için bizde klâsikler var Bu bezler pehlivanların süründükleri | N© çarpıyorlar. Seyircilerin de üç güreşi 7 cezbedecek şeylerden değildir. Bilgisi ol-|mı, yok mu? 'sualine de bir cevab bula- İ Zytinyağını içe içe Adeta siyah bir renk | birden takib etmesi zor oluyor. Bir aralık fından gelmiş yeni pehlivanların birisi | guğunu inkâr etmiyorum, bana ne? Fa-|mıyarum. Fakat klâsik kelimesi ıstılah ! b'Ö’ımllludı. Buradan intişar eden çok |Büreşen çiftlerden birisi durdu. Bir peh- çıkıp öteki geliyordu. kat onun bildiği şey benim tuhafıma gi-|değil de lügat gibi kullanılınca bu lüga- | Mi bir yağ kokusu insanı rahatsız et- “Yor dersem ylan olur. teş sabik medresa avlusu ve lâhik gü- Salonunu kesif bir sigara dumanı dol- 'uş. Belediye yasağı galiba burada İki iyor, Kapı tarafında ayakla duran b temur herhalde güreş seyremeye “Diş iki meraklı olsalar gerek. b.","lz evvel oturduğum yere gelirken ı&“c kişinin ayağına basmıştım. Önüm- &. A*lip geçen fıstıkçı, gazozen ve sucu ,&FI'P geçerken benim ayağıma basa- Bu birkaç kişinin tntikamını fazlasfle Yorlar, h:î’ aralık arkamdan ceketimin eteğini & | çekmeğe başladı. Döndüm baktım, n AAnda kadar minimini bir çocuktu. âç HSi arkamdaki sandalyada oluruyor- 'Kw:ağmda henüz altı aylığı bile geç- “";'ı_ küçük bir yavru daha vardı. Ufa- ve Fi çocuğile beraber güreş seyretme- E'Nm bu kadındaki güreş merakına İTet ettim doğrusu. Ün arşıki tahta sıralarda iki çarşaflı ka- (p aha var. Birisinin kucağındaki kun- h bekh bir çocuk cıyak cıyak bağırıyor. İş, Mek ki arkamdaki kadın güreş'mera- bu aşırı derecesinde yalnız değil- Tniş, ,ğ:loııdııx uğultu birdenbire — kesildi. Rek,, Birdiğim kapının aksi tarafındaki *hlizden üç çift pehlivan yoğdan pırıl |selâmladı. Rakibini yenmişti. Hakem ya- livanın gözüne yağ kaçmıştı. Hakem ya- maklarından birisi hemen ilerledi, elin- deki bez parçasile pehlivanın gözünü sil- di ve güreş gene başladı. Bir aralık tiz bir düdük sesi işitildi. tılar, bi: si elini başına götürerek halkı maklarından birisi meydana çıktı, halka hitaben: — Mehmed Ahmedi kündeye almak is- tedi, fakat Ahmed ağır geldiği iç'n Meh- med altta kaldı, dedi. Hakem yamağının bu sözleri bir kısım seyircilerin hoşuna gitmiş olacak ki gül- düler. Mağlüb pehlivan geldiği yere gitti. Ga- lib de meydanın bir köşesine diz çöküp oturdu. tır. bir gözlerine kaçan yağı sildirip gene tu- tuşuyorlar, Ben bu iki çiftin güreşini seyrederken bir alkıştır başladı. Pehlivanlardan ye- nen ve yenilen olmadığına göre bu alkış ne demekti? Etrafıma bir göz gezdirdim. Fakat bir şey göremedim. Biraz daha dik- katli bakınca alkışın sebebini anladım, Soyunma yerinden bir pehlivan geliyor- du. Fakat bu diğerlerine hiç benzemi- yordu. Koyu çikolata renkli idi. O kadar koyu renkli idi ki ayağında kispet var dıklı Merak etmiştim. Acaba bu pehlivanla- rın aldıkları ücret ne idi? Bu işlerden anlıyan tanıdığım birisine sordum. Mu- hatabım yüzünü buruşturarak: | — Ne olacak, gecede bazan iki saat hi- Yarda göüreşenlerden hir çift ayağa kalk-| İ*Sİz- güreş yaparlar, buna mukebil al- arı yalnız bir Hradır!. dedi. Hayrettin Başkut Tramvaya atlıyan bir yolcu düşüp yaralandı Çırağan caddesinde oturan Mustafa adin- | da biri, dün tramvaya binmek için atladı- ği sirada düşerek başından yaralanmıştır. Yaralı Gümüşsuyu hastanesine kaldırılmış- Göztepe motörü dün sabah Elmas motörüne çarplı Kaptan Mehmedin iduresinkleki Göztene motörü, dün sabah Köprü gözünden geçer- Diğer iki çift hâlâ güreşiyorlar. Arada ken Ömer kaptanın idaresindek! Kimas mo- Yörüne çarpmış ve motöcüa başlarafını ha- sara uğratmışlır. Kaza etrafında tahnkikat yapılmaktadır. Bir adam iki kadını yaraladı Yeniçeşmede Ahmedin kahvesinde yâatan Mehmed isminde biri, Pazarbaşında Nuh - kuyusu caddesinde Düriyenin evine gide - rek Düriyeyi kolundan ve annesi Cemileyi de parmağından biçakla yaralamıştır. Ya- rallar tedavi altına alınmış, suçlu yakalan- mıştır. Et yiyen üç kişi zehirlendi diyor. <Üstad> ne bilir? Arabea kelimelerin bir kısmının fetha İle mi, kesre ile mi o- kunması lâzım geldiğini bilir; - onların | asıl manalarını bilir; Türk diline yanlış gekiller veya yanlış manalarla girdikle- rini bilir. Meselâ herkes gibi «emünekkid» diyemez, «müntekid» der; münekkid di- yenlere de, gününe göre ya güler, yahut köpürür. O kadar şey öğrenmiştir de her nedense <lügatte kahramanlık olamıya- cağını», dügati meşhurun lügati fesihten evlâ> olduğunu öğrenmemiştir: Lügatte kahramanlık eder, galâtı meşhuru kabul etmez. Haddim olmıyarak süstar» a söyliye- yim: Kendisinin de ilmi yoktur; onunki- ne ilim denmez, hattâ malümat ta den-| mez, ezbercilik denir. Lügati açıp ezber-| lemişsiniz. Müsaade buyurursanız — güç bir şey değil. Fakat lüzumu ne? Eski harflerin bir iyiliği vardı: Okun- ması zordu, birçok kimseler boyuna yan- lış yapabilirlerdi; bu yüzden «Üstad> gibi ezberciler de kolaylıkla kendilerinin âlım olduklarına kanaat getirebilirlerdi. Yeni harfler onların bu rahatını kaçırdı. Aru- zun da bir iyiliği vardı: İttiradı bazı kim- selere ahenk gibi gelirdi. (Hiçbir büyük veya iyi şairimiz aruzun ittiradından is- tifade etmemiştir; Bakf'nin, Nedim'in, Nef'inin, Yahya Kemalin — mısralarında İ tin şümulüne girecek adamların bulun- duğunu zannediyorum. Mescelâ, lisanda kaideleşmiş, âdetleş- miş bir takım düşüncelere hürmet ede- rek yazanlara klâsik demek doğru ola- bilir. Fakat böyle demekle (klâsik) ten güzel) i anlamıyorum. Çünkü Hâmidin güzel cinnetleri, mantıksız, kaidesiz ka- ranlıkları bugünün genç şairlerinin u- zaktan manasızlığa benziyen, yakından derinlik olan taşkınlıkları klâsik değil amma, güzel. Eğer klâsik ı.ıhştığımııı. dedemizden gördüğümüz — demekse — yakalanmıyan duyguları, düşünceleri kaide belâlarına bağlamak demekse, yani san'atta âdeta bir nevi âdâbı muaşeret, bir nevı terbiye demekse ben bu yaşımda vüsıl olduğum zevk derecesine göre san'atta kabâhali kaideye tercih ettiğim için klâsiksiz ede biyatları daha ziyade severim. — Divan edebiyatının bazı müm'az şahsiyetleri klâsik addedilebilir mi? — Klüâsik, Yunan edebiyatındaki ke- mali meşkedenlere deniyorsa bize Yunan kültürü girmediği için klâsiği şairlerimi- ze zorla tatbik etmeğe kalkışmak doğru değildir. Onun için bence klâsikler yok- tur. Füzuli, Baki, Nef'i ve Nedim vardır. Nitekim romantikler yoktur, Namık Ke. mal, Hümid ve arkadaşları vardır. Nuşret Safa Coşkun Kasımpaşada oturan Cemal ile karısı ve kım dün yedikleri etli bir yemekten zehir- Jenme alâimi gösterdiklerinden Beyoğlu Be lediye Hastanesine kaldırdmışlardır. — Etin bakiyesi Adll tıb işleri kimyahanesine gön- derilmiş ve tahkikata başlanmıştır. Bir şoför bir adama çarpıp kaçtı Not: Dünkü yazıda M. Turhanın ceva- , bi arasında (Kınalızade) (Kırilzade) çık- $ mişt Dü ti ü î'_':*' Parlıyan vücudlerile meydana doğ-|mı, yok mu belli olmuyardu. ilerlediler. Meydanın kapı tarafındaki| Sürdüğü yağ bu koyu renkli deriyi pa- Masaya da hakem suyolcu Mehmed İrıl parıl parlatıyor, adamı bronz bir hey- daima ahenk değişir; ancak Akif gibi şa- ir olmıyarlar, ahenk yaratamıyanlar a- dına bir şey ilâve edeme- «Üstad> da onlardandır: Bu- günkü şairlerin aruzu da cahilliklerin- 468 numaralı D, dün Tıısxmdewd“”' acemiliklerinden hece ile veya ser- kazşıdan karşıya geçmekte olan Kumbara- | Pest nazım yazdıklarına kanidir, Aruz ci yokuşunda mukim İbrahim isminde biri-|ancak kendisi gibi <âlim> lerin işidir. ne çarpmıştır. Hâdiseyi müteakıb — şoför| Kolay, ucuz bir ilim, Buna da ilim mi de- İxaçmnış ve yarah tedavi altına alınmıştır. | nir? İtiraf edeyim ki ben cehlimi, bu cins İki kişi birbirini yaraladılar — |ülme tercih ederim» Galatada Kadem solufında aşçı Arlâ,| Bunu okuyunca derhal M. Turhan Ta- seyyar sucü Mehmedle alışveriş. yüzünden| ha gittim. Allahtan üstad bitaraflığımı kavgaya tutuşmuş ve her ikisi do birbirimi| o, Ş yaralamışlardır. Hat iki şaralı da tedavi a)-| DİRYOT. Yöksa Tingde maşç yaparkan ha> tına alınmışlardır. Zabta hâdise etrafmda| Keme yumruk atmağa kalkan boksöre tahkikata devam etmektedir. benzese halim duman! getirilmesina müsaade edi'di Gümrük ve İnhisarlar Vekâleti, Dev- let Ziraat İşletmeleri Kurumu tarafın- dan damızlık olartak getirilmek isteni - len 40 baş ineğin damızlık evsafına uygun ve her türlü hastalıktan & im olmaları şartile yurda sokulmasına i- zin vermiş ve keyfiyeti alâkadarlara bildirmiştir. Bunlardan başka Yupos- lavyadan damızlık olarak 350 baş ko- yun, 20 baş koç ve 20 baş kısrak getl- rilecektir. K Sahaya sık sık yeni çiftler geliyordu

Bu sayıdan diğer sayfalar: