LK III .'ı; Ben bütün düşündüklerimi söyle -| — Şimdi odamda fırçayı yere düşür - işlüm, gürültüsünden uyanıp ra - katsız olmadınız ya?.. K— Hoş sözler —| Her salı — Borcunuzu ne vakit ödiyeceksiniz, her gün bunu sormıya size gelecek deği - lim ya?. K — Sizin için ne gün münasibse o gün Belin! — Salı, öğleden evvel. — Öyleyse her salı, öğleden evvel ge lin. * Veli yanına girdiler: — Çocuğumuzu mektebe yazdıracağız. — Hay hay velisi kim olacak? — Annesi olabilir mi? — Olur. — Büyük annesi? | — O da olabilir. Yalnız on sekiz yaşını ikmal etmiş olması lâzım, * N2 düşü -üyorsun ? Çocuk sordu: — Baba, sen V aha l debkat — Annem nerede doğdu? — Edirnede, — Ya ben? — Ankarada... Çocuk düşündü. Bu sefer babası sordu: — Ne düşünüyorsun? — Üçümüz birbirimizi nasıl bulabildik, #nu düşünüyorum. * Bakkalla doktor Mahalledeki doktor, mahalle bakkalı « nın önünden geçiyordu. Bakkal, doktoru görünce suratını astı, başını çevirdi. Bak- | kalın dükkân komşusu hallâç merak etti: — Doktora neye selâm vermedin? — Ne diye selâm vereyim, benden her Bün yarım kilo rakı alan müşterime, ma- den suyundan başka bir şey içmemesini | iye etmiş. * Fen kurbanı —eraır_ hapishanede arkadaşile konuş- —— Ben bir fen kurbanıyım? —17? — Fen ilerlememiş, parmak izlerinin | tesbiti meçhul kalmış olsaydı; beni ya « yıp buraya getiremezlerdi. * Dü-'incesiz İ — Belli, hiç geveze değilsin.. -0? —— Pek fazla düşünmezsin de.. sAR l AĞ L l — Beni de istiyenler oldu. Hattâ geçende genç bir erkek için telefonda tam Üir sazt yalvardı. Gerçi- yanlış numara sına beti çıkmışım amma; bunun ne nam — Piyangoda kazandığınız iki yüz bin — Evvelâ evleneceğim; sonra... — Kifi, daha fazla saymıya Tü: m yak! — Gözlerinin hiç görmediği muhak- kak.. — Nereden anladın? — Sen sadaka verince, «Allah razı olsun güzel bayan» dedi. | Köylü — Bu kolu çevi su çıkar. Şehirli — Öteki kolu çevirince de st- cak su çıkar değil mi? “dehlikeye attınız! — Kocam çok hassastır, acıklı - bir filmde hemen ağlayıverir. — Benim kacam daha hassastır.. A - cıklı bir film olursa daha bilet alır - — Fırından ekmeği sen net alıyorsun? — Ne yapayım. Karım almıya gider- se; sokakta rastgeldiği tan:dıklarile gevezeliğe dalıyor, ekmeği bayatla- maş olarak eve getiriyor. — Çok şükür bir kaç gündür kayna- çenesini açıp bir şey söylemiyor. kendişile evlenmem çevirmiş, karşı- ehemmiyeti var kil. Tizayı nasıl sarfedeceksiniz? (— Güzel fıkralar J Âdet olmamış Bir çok güzel kitabları olan kitab meraklısının bu kilabları koyacak — bir kütübhanesi yoktu. Bir arkacdaşı: — Bir de kütübhane alsan? Dedi. Öteki cevab vurdi: — İmkân yok; okuyayım, iâde ederim; diye bir tanıdıktan kütübhane istemek âdet olmamış. * Yanlış Yaşlılar arasında: - Dün senin eski bir mekteb arkada- şınla tanıştım. Uzun boylu kır sakallı, — Yanlış olmasın? — 1799? — Biz mektebde iken, aramızda kır sa- li kimse yoktu. * Yüz lira Bir köşeye çekilmiş arpacı kumrusu gi- bi düşünüyordu: — Ne düşünüyorsun? Dediler, cevab verdi: — Ben düşünmiyeyim de kimler dü - mr oynadım, yüz lira kaybet- u bir, karımdan ç aN aee r Ğ dım; dedim bu iki; karım, kazandığım ’u:ıı lirayı kendisine vermemi istiyor, bu * Yaş b-hsi : Orta yaşlı kadın, bir iş için karakola gitmişti. — Karakolda yaşımı sordular, dedi, o- tuz altı yaşımda miyiım, yoksa otuz yedi mi, birdenbire hatırlıyamadım, — Ne dedin? — Yirmi beş, dedim. * Islık Erkek, radyo dinlerken, ârada sıra- da ıslık çalıyordu. Karısı gördü, Sordu: — Neye ikide bir ıslık çalıyorsun? — Beğenmediğim parçaları da al - kışlayacak değilim ya. * Dördüncü Apartıman kapıcısının oğlu tarihe çalışıyordu: — Dördüncü Murad.. Kapıcı başını kaldırdı: — Yanlış, dördüncü katta oturanın adı Murad değil, Hüsameddin! L EDE Kelime derindir, şümullüdür ve çok' defa muhtelif şekillerde tefsir olun - muştur. Bazıları için inkılâb edebiyatı,| yalnız milli zaferden ve inkılâb ham - Jelerinden bahseden — edebiyattır ki, mevzuları muayyen bir daire içinde topluyor demektir. Diğerleri — içinse, inkılâb edebiyatı, milli zafer ve onu takib ed€n tekâmül hızları ve safhaları | ile beraber, bu devre içinde bütün halk kütlelerinin maşeri ve ferdi hayatla- rını içine alan edebiyatı ifade etmek - İtedir. Ve öyle sanırız ki, bu ikinci tef- sir, birineldeki inkı edebiyalı çer - çevesi içine giren bütün milli mevzu- larla beraber bunlara ilâve olarak di -| ğer geniş mevzuları da bağrında top -| Tuyordur. Bu genişlik, hiç şübhesiz, inkılât da edebiyattan beklediği zenginlikt Cumhuriyetin ilk gününden buş kadar yazılan in eserleri edelim, Görürüz ki, bir kısım — şa i veya — temaşacılar, her Türkün göğsünü iftiharla kabartan zafer, kahramanlık mevzularını hâdi- selerin canlılığı içinde heyecanlarının kuvveti ile mütenasib bir şekilde yaz- mışlar, terennüm etmişler ve yarın da — yazıp — terennüm e- deceklerdir. Çünkü bu yüce kurtu'uş |tükenmez. Ayni zamanda hayattaki d | ğisiklikler ve göz kamaştırıcı tekâm |hatveleri de, gene müşahedelerin ve gittikce açılan, büyüyen, renklenen hı-ı tıraların yardımı ile dünkü ve bugün-| ) |kü birçok muharrirlerimizin eserlerine| r aksetmektedir. Bu eserlerde gördüğü- müz hayat da, inkılâbın her sahada or- taya koyduğu büyüklük ve yenilikle - rin, derece derece artistik görüş ve du- yuşlarla şiir, roman ve diğer edebi ne- viler dahilinde tesbit edilişidir. İş'e yeni hayatın cevher de, ilerde bi! - hassa bu nevi eserlerin içerisinde nacaktır. Eskimiş, m- den bu parlak yeni rejime geçen her sınıftan halk kütlelerinin bu 'inkılâb hayatı içindeki rolleri de tabiatile bu tasvir, tahkiye ve tahlillerden anlaşı - Jacak ve gelecek nesillere böylece tari- hin şerefli sayfaları ile beraber intikal edecektir. Vaktile binbir zulümle ezilen Türk kör nün hayatı ile, bugünkü Türk köylüsünün gerek yaşayış, gerek ka - destanının şerefli halıraları yazmakla| | İYAT İ İnkılâb edebiyatı Yazan: Halid Fahri Ozansoy zanış ve kazandırışı arasındaki farklar nelerdir? Vaktile eşrafın tagallübü al- tında ezilen bu vatandaşların bugün dünden parlak ve mes'ud ve yarın bu- günden de müterakki varlıkları ancak inkılâb edebiyatı içinde tahlil edile e- dile hayatla olduğu kadar eserde de kuvvetli bir realite halini almaktad ki bunu teyid edecek misaller son y ların eserleri arasında (bilhassa roman ve hikâyede) oldukca bir yekün tuta- biliyar. » din Âlinin ve eskilerden Akagün roman ve hikâyelerini bu mevzul: irer misal olarak gösterebiliriz, Diğer tara esnaf, her yaş umumi ve ferdi hayatlarındaki ist leleri gösteren eserleri ilm! eden ıztıraba, izti neş tün geçişler, her ictimai hayat saf- hasında muhakkak ki derin izler bıra- kır. Bilhassa, ink:ılâb devrinde ilk za - manların baş dönmeleri kadar, tedriç ile istikrar buluşlar da inkılâb edesi - yatının tedkik mevzuları dahilinde - dir. O halde, son devir edebiyatım cebheden de hiç fakir addedilem amafih Türk ink:lâbını, bütün mü - lerindeki ileriye atılışlarla kiil halinde cild cild ortaya koyan çok kuvv bir edebiyatcımızın henüz ye- İ edemeyiz. Ancak o lun üstündeyiz ve yarın bu şanlı dev- ) tcısını da yetiş - receğimize şüphe yoktur. İşte o za - n inkılâb edebiyalımız kendi hudud- larımızdan da tasarak dünya edebiyatiı içinde lâyik olduğu mevkie bütün par- laklığı kavuşacaktır. O güne 'nanı- yoruz. Ve edehiyalımız için o günü de bütün zaferlerimiz gibi heyecanla bek- liyoruz. Halid Fahri Ozansoy Haliçde bir sandal battı Hal iskelesine bağlı 4201 numayalk Tla - sanın kullandığı sandal, içinde bir yolcu ve bazı eşyalar olduğu halde Galata köprüsü - nün gözünden geçeceği esnada, bir romor - körün yedeğine bağlı olarak giden mavna - ların arkasına çıma atmış, muvaffak ola » mıyarak devrilip batmıştır. — Sandalcı Ha - zanla müşteri ve eşyalar denize dökülmüşse de etraftan yetişenler tarafından kurtarıl - maşlardır. Himaye bekliyen Üç çalışkan talebe Dün okuyucularımızdan — birinden bir mektub aldık. Mektubda acı bir İisanla bahis mevsuu edilen hâdise şudur: Haydarpaşa lisesinin 11 inel sınıfında Alâcddin'le Salâhaddin ve Üsküdar Sul « tanlepe orta mektebinde Fund isminde üç kardeş vardır. Her üçü de her yıl İm- Uhanlarını parlak bir şekilde vermekte ve a Jarını böylece geçmektedirler. Bu yıl da üç kardeş ayni muvaffakiyeti gös- termiş, bir çok kimselerin takdirlerini ka- zanmışlardır. Fakat ne çare ki şimdi bu Üç kardeşin tahsillerine devam etmelerine imkân yok- tur. Çünkü Üsküdar — Sultantepe — Hacı Hasnahatan camli sokağında oturan ço- çukların babası Mustafa malül, fakir bir adamdır. Yavrularını çok güç geçindir. - mektedir. Tahsillerine çok bağlı olan bu üç genç de şimdi kitabsazlık, ve yoksulluk yüzün- den mekteblerini bırakmış, — mahzun ve mükedder dir haldedirler. — Hırsız köpeği peşine taktı götürü. İstanbul Maarif Müdürlüğünden bu üç gençle alâkadar olunmasını, — resmi bir tahkikatı müteakib — ders kitablarının meceanen temin edilmesini bekliyoruz »- * Vaktinden evvel kapanan lüzumlu bir yer Okuyucularımızdan — Boyazıdda caddesinde Fikri yasıyor: e— Belediye, Beyazıdda Ordu caddesin- de, tramvay durağında bir apteshane yaptırmıştı, Rwvelce buranın temizliğine ve açılıp kapanma işlerine bakan iki â- mele olduğu halde bunlardan biri çıkarıl- da ve şimdi burası zabahları yödide açı- lp akşamüzeri 18 de kapanıyor. Bu hal Ordu bu ciyardaki bütün dükkân ve iş sahible- rini ve halkı büyük sıkıntılara uğralıyor. Ayni zamanda buranın elektrik tesisati da bosuktur, bu da ayrıca müşkülâtı pr- tırıyor. Bu müşkülâtim izalesi lâzım ol- duğu meydandadır.» * Okuyucularımırdan Üsküdarda Tuuus- bağı caddesinde Bayan Refika yazıyor: e— Altı çocuklu olduğumuz ve elimiz- de vesaik bulunduğu halde ikramiye ve- rilmeyip madalya ile taltif edileceğimli bildirildi Madalya almak için muhtelif makama: ta müracaat ettikse de bunun hakkında da bize kat'i bir malümat veren olmudığı için gazeteniz vasıtasile alâkadar maka - matın nazarı dikkatini celbe karar ver: dim. Verilecek — madalyaların — Cumhuriyet bayramında dağılılması surelile çok ço- cuklü atlelerin — sevindirilmesi herhalde muvafık olur, zannındayım.» * Radyo programından şikâyet Ankara okuyucularımızdan &, — Örsal yazıyor: «— Yeni Ankara radyo istasyonunun açılmasını herkes gibhi ben de sabırsız- Hıkla bekliyordum. Fakat şu günlerde ya- pan teerüibe programı pek - bozuklur. eBimdi filâncanın falân şarkısını dinitye- ceksiniz» diye bir plâk çalındıktan sonra tekrar eŞimdi dinlediğiniz. plâk filânca- nin falân şarkısıdıre diye tokrara ne lü- zum var? Ondan gonra boyuna alafranga mustki, Bu vaziyet karşısında biz de düğmeyi çevirip İzalyada, İngilterede, Mısırda, hu- Hisa nerede Tütk musikisine dair neşriyak Yvarsa onu aramağa koyuluyoruz..