SÖON POSTA Birinciteşrin 19 Harici siyaset Bakımından Cumhuriyet Yarzan: Muhittün Birgea on günlerde okuyucularımız görmüşlerdir ki Cumhuriyet devrinin on beş sene içindeki faaliyetle- rini ve bunların neticelerini bu sütun- larda tedkike ehemmiyet veriyorum. İ- çinde yaşadığımız ve havasını yarattığı- maz bir devrin bir nevi muhasebesini yapmak demek olan bu tedkike, bu defa da ön beş senelik harici siyasetimiz bakı- mından devam edeceğim. 914 senesinde altı asırlık Osmanlı im- paratorluğu, bugünkü Türkiyeden dört defa daha büyük bir dünya parçasıydı. Ben onu, hayata yeni başlarken, daha çok büyük bulmuştum. Fakat, dikkat e- derdim ki bu koskoca dünya devletleri arasında hiçbir hususi kıymeti yoktu. Adı «hasta adams di ve her zengin hastanın etrafında olduğu Bi- bi, onun da etrafında, mirasını paylaşmak istiyen mirascılar arasında kavgalar o- lurdu. Hazta adam, İttihad ve Terakki zamanında, büyük bir hamle yaparak ölümden kurtulmak istedi. Fakat, mah- küm her hastada olduğu gibi, onda da bu hamle, ölümün başlama alâmeti idi. Ci- han harbi onun ölümile neticelendi. 1918 de ne Osmanlı imparatorluğu, ne de Türkiye kalmıştı. Avrupalılar bu ge- niş memleketleri aralarında paylaşmaya karar verdiler ve bu kararı verirken de ne yüreklerinde bir sızı, ne de kafaların- da küçük bir cesaretsizlik duymadılar. Onlara göre, Osmanlı toprakları üzerin- de, Avrupa için bir kıymet ifade edecek ve ÂAvrupa medeniyeti namına kendişine küçük bir itibar gösterilmeğe lâyık hiç kimse yoktu. * Yeni Türkiye yeni kurulduğu sırada ben Ankarada idim. Bugün içinde yaşa- dığımız devrin manalarını anlamak için, Ankaranın o zamanlarını bilmek lâzım- dır. Ankara Türkiyesinin etrafında o za- manlar yalnız bir düşmanlık çemberi vardı. Oradaki harekete herkes deliBk ve serserilik namın: verirdi. 920 sonlarına doğru, Ankaraya ilk defa Rusyadan bir| sefaret heyeti geldiği zaman, ne kadar memnun olmuştuk! Türkiyeye devlet gö- zile bakan bir memleket çıkmıştı! Vakıl bu memleket ötekilerine benzemiyorduy. sa da hâdise, bizim için kalbe kuvvet ve- recek ne büyük bir vak'a idi! Sonradan Türkiye yavaş yavaş kendi- Bini tanıtmaya' başladı. Ankaraya resmi sefir göndermekten istinkâf edenler gayri resmi şahsiyetlerle olsun Ankaraya yaklaşmaya çalıştılar. Fakat, bu yaklaş- ma bir oyundan başka bir şey Geğildi; henüz hiç kimse Ankaranın ve Türki- yenin varlığına inanmıyordu. Onlar, hat- tâ, Dumlupınardan ve Lozandan sonra bile Türk milletinin varlığına inanmakta tereddüd ettiler ve sefirlerini Ankarada değil, İstanbulda oturttular! Sefirlerin Ankaraya yerleşmeleri, ancak Cumhuri- yet devrinin başlaması ve Türkiyenin yeni bir memleket olarak, diğer memle- ketler arasında kendisine bir yer temini- ne karar verdiğinin herkesçe anlaşılması icab etti. Türkiye haricindeki âlemin Türk var- hığını kat'l olarak kabul ve tasdiki Cum- huriyet devrinin ilk hâdiselerinden biri oldu. O gündenberi geçen şeyleri gözle- rimizin önünden geçirelim ve neticeye bakalım: Yeryüzünde hiçbir memleket yoktur ki Türkiyenin az veya çok yakın- dan dostu olmasın, yahud daha doğru ifa- desile, Türk dostluğuna kıymet vermesin, Bunlardan bir çoğu Türkiyenin yakın dostlarıdır: Bütün Balkanlar, bütün ya. kınşark memleketleri. Dünya haritasına bir bakınız ve düşününüz: Yeryüzünde 'Türkiye kadar çok «yakın dostu» bulu- nan başka bir memleket var mıdır? En Resimli Makale : e Alta sözleri ©e Yeni bir gaile çılıtı Amerikanın bir çok şehirlerinde bü - yük revaç bulmuş olan «mütcharrik fo- töy» ler, seyrüsefer memurlarının baş - larına büyük bir gaile açmıştır. Ana caddelerin en mutena yerlerinde duraklayan bu «müteharrik' fotöy» lerin hareketini bir intizama koymak üzere, caddelere ihtar levhaları dikilmiştir. Resimde, film yıklızı Helen — Hanna Los Angeles'in bir caddesinde emütehar- rik fotöy» ile görülmektedir. Cumhuriyet istikrarı ve terakümü sever bir devir oldu ve etrafındaki bütün bu dostlukları istikrar sayesinde bir araya topladı. * Üç büyük devirde yaşamış ve üç bü- yük devrin umum! hayatına karışmış bir Türküm, Bilir misiniz, varlığımızın hariçle olan alâkaları bakımından bence en büyük ehemmiyeti haiz olan çey ne- dir? Söyliyeyim: İlk gençliğimin millt şuur duygularına hâkim olan hissi gu idi: Koskoca bir im- paratorluk olan ve adı eyüksek» tutulan «Babılli» ismindeki kapının ipini çeken hiçbir Avrupa diplomatı bulunmadığını görmekten doğan bir acılık. İmparator- luğun, müsbet manada, ne bir harici si- yaseti vardı, ne de onun yüzüne bakan. Yabancı memleketlerin hariciyecileri ara- sında yapılan seyahatleri gazetelerde o- kurken yüreğim sızlardı. Bizimkiler ne yerlerinden kımıldarlar, ne de bir ziyaret kabul ederlerdi! Bugün öyle değildir. Seyahat çantasını kapan devlet adamı, ikide bir soluğu An- çok dost sahibi olan İngilterenin bile, |karada alıyor. Ve bizim Hariciye Vekili- dostlarının çoğu «dostluklarında serbest» | miz de adetâ seyyar bir vekildir. Dün ile değildir. Halbuki Macaristandan Efga- nistana kadar bütün memleketler, Tür- kiyenin serbest, samimi ve tarihen haki- ki olmaya mahküm destlarıdır. On beş senelik Tüzkiyenin harici siya- set bakımından fütuhatını anlamak isti- yenlerin, onu bu suretle hatırlamaları ve|| bir anlaşma yapmış, bundan sonra bu memleketlerden her hangi birile kolaylıkla konuşulabilecekmiş. Gazeteciyiz, günün birinde lâzım olabilir, telgrafı bıraka- bugünkü hâdiselere dikkat etmeleri kü- fidir. Şunu unutmiyalım ki Türkiyenin bugünkü Hariciye Vekili, dünyanın en kıdemli hariciyecisidir. Cumhuriyetin daj ma işaret ettiğim <istikrar ve teraküm» devrinin bundan büyük bir delili olamaz. Ahmed ka ıyor Adamın dirinin Ahmed iseçinde bir tşağı varmış.. çağırırken: — Ulan Ahmed efendi. Diye çağırırmış. Bir tanıdığı sor- ; muş: — Ne diye hem ulan, hem de efen- di, diyorsun? — Söyliyeyim, demiş, Ahmed der- sem © kızıyor. Ahmed efendi, deme- yi de ben yakıştıramıyorum, Ulan diyi götürüyor. Geriye yalnız Ahmed I kalıyor. y kE e ZN Britanya İmparatorluğunun İkinci Kraliçesi Büyük Britanya — imparatorluğunda, kraliçe Elizabetten başka, halen hüküm- darlık mevkiinde olan ikinci bir kraliçe daha vardır. Bu kraliçe, Fiji adaları civarında Ton- ga adalarının kraliçesidir. İsmi Salote 'Tubou'dur. 38 yaşındadır. Geçenlerde tahta çıkışının yirminci yıldönümü tes'id edilmiş ve bu münasebtle kral 6 ıncı Core | kendisine bir tebrik telgrafı göndermiş- tir. Dünyada nekadar “ Radyo, istasyonu var?... Dünyada nekadar radyo istasyonu var? Sualine cevab olarak ilkönce ak- la <Amerika» gelir... Halbuki bu işde birincilik Amerikada değildir. Dünyada 1,800 radyo istasyonu var- dır. Bu mikdarın 1,100 ü Şimalft ve Cenubi Amerikada bulunmaktadır. Av- rupadaki istasyonların sayısı 700 dür. Fakat bu radyo istasyanlarının bulun- dukları arazinin sahası nazarı dikkate alınırsa Amerika Avrunadan geride kalır. Bir de diğer bir nokta daha vardır: Amerikan istasyonlari içinde en faz- la kuvvetin vasatisi (3 Kw) dır. Halbuki Avrupa Istasyonları içinde €en fazla vasati kuvvet (20 Kw) dır. Bu sefer rökoru Avrupa kırmakta - dır. bugünü iyi anlamak istiyenler, benimle beraber bu hâdiseye dikkat ederlerse el- bet memnun olurlar: Ben memnun değil, mes'udum: İlk gençliğimde duyduğum bütün acılıklar yerine bugün yüreğimde tatmin edilmiş bir duygunun tatlı heye- imparatorluğun Kişinin hürmeti de, zilleti de kendi elinde- Yükselmede olduğu gibi alçalmada da ilk âmil kendin ol- dir, duğunu unutma.. SÖZ ARASINDA Seyrüsefer 'a '”"'"”"'"“"'“""'"""—N Parisin üzümü ile de Memurlarına Hergun bir fıkra — Meşhur olduğunu Bilir misiniz ? -—ra Birçokları Paris şehrini sadece sine- ması, tiyatrosu, eğlencesi ve modasile meşhur sanırlar, Halbuki Paris, ayni zamanda üzümile de Üün almıştır. Bu üzüm Fransız payitahtının kenar ma- hallelerinde yetişir ve her sene birin- citeşrin başlarında merasimle toplanır, Nitekim bu yıl da toplanmış ve en iyi salkımları Fransız milletini geçenler- de harbden kurtaran Başvekile yollan- mıştır. Bu üzümleri Fransızlar pek be- ğenirler, Hakikatte bizim koruklardan pek farkı yoktur. O derecede ki bir meslekdaşımız bunları ilk defa yediği zaman: — Neredesin çavuş? Buraya gel de seni mareşal yapalım, diye bağırmıştır. Bir Fransız doktorunun icadı: Autohemotherapie Fransız doktorları içinde mühim bir mevki işgal eden doktor Artaut de Vevey mühim bir keşifte bulunmuştur. «Autohemotherapie» tesmiye — edilen bu keşfin esası şudur: Hastanın kolun- dan alman kanınm derhal kaba ete zerki... İsviçrenin tanınmış — doktorlarından Paul Edmond Perret bu usulü - tecrübe eylemiş ve «hyperteuslon — arterieller vak'alarında bunun pek faydalı olduğu- nu meydana çıkarmıştır. Bu usul (le te- davi edilen hastalardaki baş dönmeleri, başağrıları, uykusuzluklar pek çabuk zail olmaktadır. Hususile baş ağrılarında çok parlak neticeler elde edilmiştir. Kronik bir surette baş ağrılarından muztarib bu- lunan adamlara birçok ilâçlar verilmiş vo bir netice elde edilememiştir. (Autohemotherapie) sayesinde yüzda canları var. Gözlerimi, günün birinde,|seksen nisbetinde salâh müşahede edil- rahatça kapayabilirim! miştir. Uykusuzluktaki salâh nisbeti: 96 Muhittin Birgen 165 dir. İSTER Irak ve Mısır ile telefon muhaveresini İSTER İNAN, Gazeteler haber veriyorlar: Posta idaresi Suriye, Filistin, İSTER temin etmek üzere tedik ve gördük ki: İNAN, İSTER İNANMA! rak telefonla herhangi bir hâdiseyi tahkike girişebilitiz. Bi- naenaleyh haber hoşumuza gitti. Hemen fiatı öğrenmek is- Mısır ile üç dakikalı bir telefon muhaveresi 3819, Filistin Yle 7065 kuruştur. Bu vaziyet karşısında yeni anlaşmadan istifade etmek istiyenlerin çok olacağına: İNANMA|L Sözün Kısası Papaza kaçan senç kız E. Talu ngilterenin Grantham kasabasında 16 yaşında bir genç kız, kendinden 40 yaş büyük bir papaza Aşık olup, kaçmış. Meşhur kelâmdır: Kızı kendi haline bırakırsan ya davulcuya kaçar, ya- hud ki zurnacıya derler. Davul zurna« nın bulunmadığı yerde de işte böyle papaza kaçılırmış zöhir! Ancak hâdisenin garib ciheti bu de- ğil: Maşukun ruhani sıfat ve kıyafe- tindeki ubeseti artıran, arada bir de a- zim yaş farkı var, Henüz on altı ya -« şındaki terü taze bir kızcağızın, bu çağ- da, papaza kaçması değil, mekteb ar- kadaşlarile, anneciğinin dizi dibinde «papaz kaçtır oynamlası daha yakışık alırdı. Maahaza olarilar adlmuş bir kere.., Hattâ belki, onun tazecik gönlü bu kartaloz, kır dızgallı adama, toyluğu- nun kurbanı olmuş, kapılmıştır da. Lâkin on altı yaşındaki bir gönlün içinde parlıyan aşk biraz da çocuk di- şine benzer: Ömrü pek kısa, kökü de pek zayıftır. Az vakit sonra sarsılır, yerinden kopar, düşer. Bilhassa, mâtufün ileyhi böyle tohu- ma kaçmış olursa.. Ve yüzdeyüz sizi temin ederim ki, bugün yepyeni kupa beyini, bu maça dağlısına kaptıran genç misi, bundan birkaç sene, belki de birkaç ay sonra, Londranın meşhur barlarında, etrafın- da pervaneler gibi dönen genç ve dinç fşıklar arasında - her mânasile papaz uçururken görmek mümkün olacak « tir, Her mânasile diyorum: Zira zevci muhteremi asıl papaz efendinin de bu Alemler neticesinde şikâiırmı elden ka« çıracağı, bayatlamış ve kokmuş bir papaz yahnis! gibi çöplüğe atılacağı be- e Gümrükler umum müdürü yarın Ankaraya gidecek Bir müddettenberi İstanbul gümrük Jerinde tedkikatta bulunmakta olan Gümrükler Umum Müdürü Mahmud Nedim, yarın Ankaraya dönecektir. Rağbetsizlikten iki ekalliyet mektebi kapandı Ecnebi ve ekalliyet mekteblerinin talebe sayıları her sene bir mikdar a » zalmakta, bu yüzden her yıl bir kaç mekteb kapanmakta ve sınıf adedleri azaltılmaktadır. Kınalıadadaki Ner « sesyan ve Rumelihisarındaki Tatres - yan Ermeni ilkmektebleri faaliyetleri- ni tatil etmişlerdir. Bunlardan başka birçok ecnebi ve ekalliyet mektebleri bazı sınıflarını lllveünldeıdıt İşci sigortasının tedkikatı tamamlandı Önümüzdeki haziran başından iti - baren faaliyete geçecek olan işci sigor- tası idaresi için bir müddettenberi ya- pılmakta olan tedkikler bitmiş, bu - na aid kanun projesi hazırlanmıştır. Meclisin bu devredeki - toplantısında müzakere edilecek olan bu proje lerin istikbalini alâkadar eden bi rçok mühim maddeleri ihtiva etmektedir, TAKViM