n | | Pastacıların şu fena huyuna ihtimal siz ' benim kadar içerliyorsunuzdur, Vit- rde çeşit çeşit pastalar teşh'r ederler. & bir tanesini çeker, içeri dalarsınız. uza giden pastayi yersiniz; eve de Gtürmek için büyüğünü sorunca: — Büyüğü yoktur efendim, başka çeşid- erden verelim, derler... — Büyüğü hoşunuza gider de ayni cins- n bir küçüğünü yemek islerseniz bu se- de: —. Onun küçüğü yöktur, derler.. — Bu yüzden çöcukluğumda geçen ve ha- yatumda hiç bir vakit unutamadığım ve ünutamıyacağım bir vak'ayı size anlata- * - Sekiz dokuz yaşlarındaydım. Her gün, © ğe benzer bir şey yerdim. Fakat hoftada defa biri petşembe, diğeri pazar ol - önderilmem âdetti. den az olduğu için o gün pek keyfim — yerine gelmezdi; fakat pazar günleri ce- — bimin ve yaşımın icab ettirdiği kadar bol — bir surbtte canımın istediği şeyleri yer - Bir pazar günü idi. Arkasında, süslü bir elbise ve yüzü boyalı satıcı madmazelin ölurduğu yüksek tezgâhı boyumun ye - iği kadar muayene ettim. Gözüme tirdiğim bir büyük pasta hakkında —madmazelden izahat almağa başladım: - — Rica ederim madmazel, bu beyaz, üstünde sarı bir şey olan pasta nedir? —— O mu? Onun adı Monblan! Beyaz k dan yapılmıştır. Üstünde şamfis - Yığıdır. — O pastanın küçüklerinden bir tane tiyorum.. — Beni elimden çeken dadım bağırdı: — Görüyorsun, ki onun küçüğü yok; asını seç! — Bu azara rağmen inad ettim: — — Bu büyükten istiyorum ben; bir par- “Ça versinler!. Satıcı madmazel bu sözüme güldü. Dük- tânın sahibi olan madam ise sert sert çı- — O büyük pasta parçalanmaz!, (Onlar bizden önce gelirlerse bekler- , Lâkin ben mallarımın ikisini de râna bilirim. On- lar tezberi döne - cek takımdan de- Billerdir. — Adam, şu - nun şurasında ra- hat rahat, tatlı tatlı ümüz derya. Püfür pü gor. “yar. Hem de âlâsı, daniskası.. — Ya, yolumuzu şaşırırsak? O geliriz. — Allahaşkına, iş çıkarma, hanım! İfakat hanım ağır sitemlere gi — — Zaten sen hep böylesin. Şiı p : tü! pasta değiise bile çore- üzere dadımla beraber bir pastacıya | “Perşembe günkü harçlığım pazarın -| oturuyoruz. deniz, für rüzgâr esi - — Onların hepsi de bizim İstanbulda — Neden şaşıralım? Baksan a, tram- | boylar vızır vızır işliyor. Bir tanesine biner, kuruluruz, bir boy gider, gene şti. diye kadar hangi arzumu yaptın? Senin yü- zünden kırk yıldır bir defa olsun eğ - iş, gülmüş değilim. Sade cefa, sa- İşin daha ileriye gitmemesi için, Gu- MONBLAN PA Ga ıNRRNA. Çeviren : Faik Bercmen — dWEllir Ben tahkikatımı ilerletiyordum: — Peki madmazel bayazın altında ne var?. | ren madmazel sözüne devam etti: — Onun yanındaki de kremalı; onu ve- reyim? Hayır.. gözüm ondaydı. Fakat ne çare!. Başka bir şey yedim. Dadımla beraber dükkândan çıklık am- ma aklım, fikrim, bir türlü tatmadığım Monblan pastasındaydı.. canımın çektiği taraf ta kremayla üstündeki şamfıstı - ğından yapılmış başlıktı. Dilim damağı- ma yapışıyordu. Eve geldik. Gece yatağımı girerken dadıma sordum: İ — Dadı o pasta kaç paradır? |şembe günü öğrenebileceğimizi söyledi. O perşembe Monblandan eser yoktu. O- nu sade pazar günleri - yapıyorlarmış. (|Maamafih fiatını öğrenmekte gecikme - dim; elli kuruşa satıyorlarmış. E, ne o- lursa olsun para biriktirir ahtım. Dadımla oturup hesab ettik; şayed beş hafta uslu oturub da mektebden iyi not getirirsem hafta başına ön kuruş aldığı- ma göre pastanın parasını bu beş haftada biriktirebilecek ve bir Monblan alabi - lecektim. Zavallı dadım: — Kat'iyyen olmaz, diyordu, 0 kocaman pastayı alıb da ne yapacaksın? — Sana da vereceğim, dadıcığım! — Pasta durursa bayatlar, bozulur, ka- lanı fukaraya veririz öyleyse.. Zavallı dadım pisboğazlığım bahsinde benimle uyuşmanın kefaretini fukaralara pastanın geri tarafını dağıtmak suretile ödemek istiyordu.. Artık o günden sonra bendeki usluluğu görmeyin! Melekten farkım yoktu. Beş hafta süren bu meleklik neticesinde her cumartesi günü aldığım avantadan harç- lığı kemali dikkatle bir köşeye koyup bi- riktiriyordum. * Nihayet binbir mihnet ve gayretten sonra geçen yılbaşının hatırası olan kır- mızı minik çantamın içi bir tana yirmi beşlik, iki tane an kuruşluk ve bir tano de beş kuruşlukla dolmuştu. halleler, ufak ufak ; amele evleri, fab - rikalar, imalâtha - neler.. küçük küçük meyhaneler, aşcı dükkânları.. Sokak - ta oynayan pis pis çocuklar, kirli ve bayağı — kılıklı ka - dıinlar.. — bâhçeler.. ve nihayet son is - tasyon: Mezarlıklar! Burada tramvay arabası yolcuları « nı kâmilen boşalt « mıştı. Kondüktör, içe - ride iki kişinin kı - pırdamadığını gö - rünce yanlarına yak — Badem ezmesi.. diye bana cevab ve-' Dadım bilmiyordu. Bunu ancak per - ğ rahi efendi nihayet rıza gösterdi. Sa - e! — Eşyaları ne yapacağız? diye sordu. — — Kapının önündeki papuççuya Çvestiyere damek olacak) bırakırız. — Öydle yaptılar. Az bir şey tutan kah- ve paralarını Gurabi — efendi — ödedi. Kalktılar. Giderken, garsonlara tenbih tek akıllarına gelmemişti. Kapının biraz ilerisindeki durak ye- | lerdeki yırtık - biletleri, Tini, orada biriken k:ılnb:îîı)dğn ğın: - süpürme'ğe koyulmuştu. mışlardı. Bekleyenlere onlar da katıl - 5 S odılar ve ilk gelen tramvay arabasına Çareşiz, Gurabt alendi'ile İfakat ha diler, Bu, şehrin en uzak semtine, dış va - Toşlara işleyen bir tramvaydı. Gurabi “efendi bir-pencerenin, İfakat hanım da diğer birinin önüne kuruldular. Rıhtım boyu, derken şehrin iç so- / kakları, çarşı, pazar.. sonra kenar ma- laştı. Almanca : — İniniz! dedi. dı. Bunların herhalde yabancı olduk larını gören adamcağız bu sefer de in- melerini elile işaret etti. İhtiyarın ilk sözü şu oldu: — Gördün mü? Dediğim çıktı mı? İfakat hamımın eşek inadı tutmuş tu: kasına biner, gideriz. Zaten vagonun içine, elinde süpürge ile faraş tutan bir de kadın girmiş, yer süprüntüleri İnım emre itaatle tramvayı terkettiler, | SON FPOSTA “Son Posta, nın Hikâyesi Tm Çok şükür! Bir tane Monblanı satın a- labilecek kadar zenginleşmiştim. Bu büyük gün, büyük bir bayramın a-| rifesi olan bir pazara tesadüf etmişti. So- kaklar, her taraf bayraklarla donatılmış- tı. Ağustos sıcağının ortalığı yakıp ka - vurduğu bu mevsimde, her yer dondur -| ma atıştıran insanlarla doluydu. Dadımın şişman avucu içinde tuttuğu elim sırsık- lam olmuştu. Sıcak değil ya, ateş yağsa |gene sesim çıkmıyacaktı. Uslu uslu yü - rüyordum. Nasıl uslu yürümiyeyim? Ya kızar da Monblanı bana almazsa?, Fakat heyhat.. dükkâna vardığımız za- man daha beş hafta evvel tezgâhta sı - ralanmış olan Monblanlardan bir tane Bile yoktu!.. Sebebi şuydu: Birdenbire bastıran sıcaklar! Tezgâhın arkasındaki yüksek sandal - yede ot satıcı madmazel — mendilile yelpazelenirken bana izahat veriyordu: | — Sıcaklar b artık kremal: pasta | yapmıyoruz. İnşaallah sonbaharda!, | Sonbaharda pastacı dükkânı sıkı sıkı | kapanmiştıi. Dadımla sörüşturduk. Dük- kân sahibi satıcı madmazelle - birlikte | Kkaçmışlar! Bu işe fevkalâde hiddetlenen dükkân sahibinin şişman karısı da pas - tacılıktan vazgeçerek dükkânı kapamış.. İşte ben de bu yüzden Monblan: yiye - medim, Zaten, sıcaklar geçip ortalık se- rinleyinciye kadar elli kuruştan on pa- ra bile kalmamış olduğunu tahmin eder- siniz!. | YARINKİ NÜSHAMIZDA: Uzun dil || Yazan: A. Çehov Çeviren: H. Alaz Askerlik işleri: Şubeye davet Beyoğlu Yeril Askerlik Şubesinden: Bey- oğlu yerli, askerlik şubesinde kayıdlı (330) doğumlu ve bu doğumlularla muameleye tâ- bi kısa hizmetlilerden olup tahsilini biti - rerek“yüksek ehliyetanme almış olanlar 1 ikincitoşrin 1938 de askere sevkedilecekle - rinden şimdiden şubeye müracaatleri. — SON DEP POMANI İkisi de bir tramunya binip kuruldular — Gideceğimiz yeri nasıl anlataca - Anlamadılar. Bön bön bakıyorlar -| ğız? — Anlatmağa hacet mi var, sanki? — Yoo! Kondüktörler bu memlok! te keramet sahibi imişler, Yolcunun su- ratına bakınca gideceği yeri anlıyorlar mış! — Sen istediğin kadar zeklen! Bak hele tramboy gelsin, binelim de gör. Beş, âltı dakika kadar — beklediler. Bir araba geldi. İçine kuruldular. |ba kalktı. Kondüktör bilet — kösn | gelince, İfakat hanım parayı uzatarak, elile, ileri işareti verdi. Herif iki bilet -|ile beraber paranın üst tarafını verdi. Koca karı kıs kıs gülüyor, — tavrile, — Ne var? Ne oldu? dedi: simdi baş-| kocasına: — İşte bu, bu derece basit bir işdir STANIN Pa 458 Birinciteşrin 19 Yapı İşleri İlânı Nafıa Vekâletinden: 1 — Eksiltmeye konulan iş: Ankara Hukuk fakültesi Ikinci kısım inşaatıdır. Umumi keşif bedeli 939,129 lira 52 kuruş olan işin vahidi fiat esası üzerinden 784,000 liralık kısmıdır. 2 — Eksiltme 3/11/938 Perşembe günü saat 15 de Nafia Vekâleti yapı işleri eksiltme komisyonu odasında kapalı zarf usulile yapılacaktır. 3 — Eksiltme şartnamesi ve buna müteferri evrak 39 lira 20 kutuş bedel mu- kabilinde yapı işleri umum müdürlüğünden alınabilir. 4 — Eksiltmeye girebilmek için isteklilerin 35,110 liralık muvakkat teminat vermeleri ve Naâfia Vekâletinden alınmış ehliyet vesikası göstermeleri lâzımdır. Bu vesika eksiltmenin yapılacağı günden en az sekiz gün evvel bir istida ile isteklilerin Nafia Vekâletine müracaatları ve istidalarına en az bir kalemde 400,000 lira kaymetinde bu işe benzer bir iş yaptığına dair işi yaptıran daireler- den alınmış vesika iliştirilmesi muktezidir. Bu müddet zarfında vesika talebinde bülunmıyanlar eksiltmeye giremiyeceklerdir. n 5 — İstekliler teklif mektubiarını ihale günü olan 3/11/938 Perşemba günü saat 14 de kadar eksiltme komisyonu reisliğine makbuz mukabilinde teslim ede- ceklerdir. Postada olacak gecikmeler kabul edilmez. — «7484» Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma, Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal kes vr. W GEREN İcabında günde 3 kaşe alnabilir. HENE WELA Pazarlıkla Eksiltme İlânı Zonguldak Amele birliğinden: 1 — Eksiltmeye konulan iş Zonguldakta Amele birliği hastane binasının üçün- cü katı ile çatı arası ve bodrum 1 nci, 2 nci kat verandaları, kalorifer tesisatıdır. 2 — İlk teminat (400) liradır. $ — Eksiltme müddeti 15/10/938 tarihinden itibaren (15) gündür. 4 — Eksiltme 1/11/938 Salı günü saat (16) da Zonguldakta amele birliği salo nunda birlik faal heyeti tarafından yapı lacaktır. $ — Talibler, eksiltme şartnamesi, mukavele projesi ve bu işe aid diğer bütün evrakı (5) lira bedel mukabilinde Zonguldakta Amele birliğinden ve İstanbulda İktısad Vekâleti Maden irtibat memurluğundan tedarik edebilirler, — (7618) İstanbul Gümrükleri Başmüdürlüğünden : 1148 kilo ipliği boyalı pamuk mensucat 2258 K. kasarsız pamuk mensucat 813 K. müstamel ceket, yelek ve pantalon, 220 K. kasarlı pamuk — mensucat, 200 ipekli mensucat, 48 K. sun"? ipek başörtü sü, 18 adet ipekten masa, karyola örtüsü, 47 adet yün boyun atkısı, 24 adet vidala deri, 74 adet müteaddid ayakkabı, 141 K. pamuk basma hakkındaki satış ilâniımız Yeni Sabah gazetesinin 12/10/988 göünlü nüshasındadır. İstekliler bu gazeteyi okuyarak satışa gelmeleri ilân olunur. y (1658) gibi bir acele, bir acele.. ne oluyordur be adam? Beni de şaşırttın.. — Usta hırsız ev sahibini bastırir - mış. Şaşırmasaydın, ne olacaktı sanki? — Ne mi olacaktı? Sorup da öyle bi- necektim, — Nece soracaktın bakayım? — Nece soracaksam, soracaktım işle, — Haydi oradan, cüzü! —Ö — BSensin! Ağzını topla. amma, senin aklın| — Benim ağzım burnum oldum ola: ermez.. demek is -|sı topludur. Sen kendi mendebur çeh- tiyordu. rene çeki düzen ver. Yolun — yarısına| — Mendebur senin gibi olur.. kadar manzara de -| — Eh! Sus! Beni zivanadan çıkarma . ğişmemiş, geldikle -| şimdi. ri, geçtikleri yerle -| — Çıkıp da ne yapabilirsin? Elinden ri tanımışlardı. Lâ -|ne gelir sanki, lâpa herif! kin yarıdan sonra, Yolun âbi arısı bü tatlı muhavers sokakları, binaları,|ile tekmil oldu. Bu hattın da son nok - manzarayı yadırğa - varmışlardı. Gene indiler.. Gene mağa başladılar. İ - kide birde, birbir - lerine soruyorlar - di; — Ay! Bü koca &- lâmet bina da nere - ne de karısının kavgi mecalleri kalmamış- Üç dört defa daha tramvay değişti - ler, gidip geldiler. Aksi gibi her defa - si? - Deminden, ö-'sında da başka bir hattın arabasına dü nünden — geçtik mi şüyorlardı. bunun? Son seferde, İfakat hanım meşin pa — Bak, bak! Taş- tan, kocaman adamı gördün — mü? Biz gelirken nerede idi bu? — Ay! Bu bahçe de yoktu! det her ikisinin çeneleri — kilidlendi. Sonra pes perdeden aralarında ağız da- Iaşınq başladılar: ten beterdir», dememişler? isek, senin sebebinedir. oluyormuşum? mızdan atlı kovalıyormuş, * l Bu yabancı manzâralar temadi et - tikçe onlar da ayıltyorlardı. Bir müd - — İşte sen hep böyle haltlar edersin! Tevekkeli: «Karı aklile iş gören eşek- — Onu sen affedersin. Yanlış bindi — Aman bayılırım! Neden ben sebeb ra çantasını yokladı.. acıklı bir tavırla, , — Benim bozuğum kalmadı.. dedi. Gurabi efendi, pardesüsünün , yan cebinde dörde katlanmış bir yirmi marklık banknot buldu. Onu bozdur * dular. Fakat bu serseriyane — dolaşmanın sonu nereve vatacaktı? Ötede, Torik - le Takvor kim bilir ne türlü sabırsız - |lanıyorlardı. Kendilerini nasıl karşı - layacaklardı? Sonra da, ya ©o akşam |kalkacak vapur vardı da, Torik bilet - leri kestirmiş, yerleri tutmuş bulunu- yor idiyse?! Bir taksi tutmak ve onunla dönmek de akıllarına gelmiyordu. Hoş! Geltsey- — Öyle ya! Allah vermesin, arka -| di, şoföre nasıl meram anlatacaklardı yahud ki| zaten?. ötede bizi devlet müjdesi bekliyormuş (Arkası var) EKisİ