21 Eylül 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

21 Eylül 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CEylül — Çocuk terbiyesi : Çocuk okula başlarken / YUNİLAN ana, baba ne yapmalıdır ? Amerikada çevrilen yeni filmler Venedik beynelmilel film — sergisinde en büyük mükâfatı kazanmış olan R. K. O, kumpanyasının (Pamuk Sultan ve Yedicüceler) filmi Avrupa ve Amerika- yı teshirde devam etmektedir. Stüdyo şimdi yeni ve seçme prodüksiyonlar için- de durmadan çalışmaktadır. Geçen ağus- tosun nihayetinde ikmal edilen filmlerin Yazan: Ann Padler — Çeviren: Neyyir Yazan: Vasfi Rıza Zobu Dünyaca meşhur İran halıları nasıl dokunur? Ticarethane sahibi “Geliniz, size İngiltere sarayı — Acaba uslu duruyor mu? — Kim bilir ben döndükten sonra N kadar ağladı? — Acaba üşüdü mü, Mi etti? Yavrusunu il düştü mü, kavga k mektebe yolladığı yı: annenin yüreği bu kaygularla ';uvn_ını dürer. Nosi) üzülmekin! Onu bec sabah “nekteb kapısına götürünciye k_ad.ıı: ::î ler çekiyor, bırakıp G gken göz )?ıî-. ) Fını ne kadar güçlükle susturuyor. Hem Çocuk nazlı naziktir. Azıcık Üşüse bA; - talanıveriyor. Galiba biraz da afacandır. Evde dinlenip durmaz, dediğinden dön - Mez, söz anlamaz, kimseye kulak fm“' Eve, hele annesine de ne kadar düşkün- dür. Daha bir saat bile annesiz bir yerde durduğu yok- ,Bütün gün ıkş:ımhı'î ka- dar o yabancı yerde nasil yalnız dura - cak, lâf dinliyecek, kendini koruyacak. Mektebe yazılış, çocuk ömrünün en bü- yük geçididir. O zamana kadar o daha bir| çok ehemmiyetsiz geçidler atlar. rîk;ıı hepsinde bizi yanı başında bütün müş - küllerini gidermiye, göz yaşlarını din: dirmiye hazır bulur. Halbuki buk—ıe.:u Öyle değil. Bu geçidi yalnız geçeîm hl- 'tıldığı bu yeni muhitte evdekileri ç birinin yeri yok. D Bufny:lmz )ı,.wı değil bize bile güç gelir. Gül gibi üstüne ıiıredığimlı_ yavnıır.ıuıî bütün bir gün göremiyeceğimizi düsü - hünce kaza, hastalık, kötü arkadaş, türi " bin fena ihtimal gözümüzün önünde Si - Talanır, Bu sinirliliğimiz farkına varma: er sabah mektebe vak'a karşısında gitmesinin bir ona geçer İşte h * sanki fevkalâde bir İmiş gibi - hıçkıra hıçkıra Sebebi... ; Öteki sebebler daha mühimdir: — — Çocuğu, bu yeni muhite, yeni ömre Şi tırlamamışızdır. Nazlıdır, üşüyünce a paltosunu biz geçirmeliyiz, nEVd, Heyleri arkasından biz toplamalıyız. T kardeşlerine tahakküme alışmıştır. iği iki olmaz; Hele hiç kimseye boYUN SE K Ne kadar kuruntu edilse yeri VaT mz; bir çocuk (disiplin) e kendi kend hllam,"_ eşlerile geçinmiye lüzüm ve 'Lhc gösteren mekteb hayatını elbet - 1 Yadırgar. Bu kusur onun değil bizimdir. Çocuğu & küçük yaştan mekteb zamanına ha- Sarlamak lâzımdır. Bu hazırlık onun Ön- inü, çantasını, kitablarını - Bak demek değildir. Yavruyu her e * kilde ve her bakımdan mektebde kendi- a kollıyabilecek hale eriştirmektir. hişeCük her şeyden önce bizden, €Y MU' Mü”den ayrılmayı da öğren B olmadığımız bir Mha arkadaslarile oyun oynamıya Talı, vakit vakit tanıdık çocuklu aile- diz, Yollamalıyız. Çocuk ancak bü suretle ı;:n"' dibinden — ayrılmadığı insanlara Slerdiği lüzumsuz düşkünlükten VAZE” Ve kendi gibilerle anlaşmiya başlar. çTi kendine İlk soyunun giyinebik hğı Bünden itibaren bu işleri ona bırak- h. Oyuz caklarını toplamayı, hattâ şu Ufak şeyleri yapmıya alıştırmalıdır. han Tükanlık onu kendi kendine güve - Tnak, Yalnız ve yabancı arasında yaşâ - Par odada yalnız tan ürkmiyen bir insan namzedi yar Burdan başka ona «itaat» i öğretmeli- melidir. Ara-| Bi a bi - çeki dir. İtaat, çocukta Şşahsiyetin inkişafını meneden eski bir fazilet telâkkisi gıbı__gîr rünür amma söz dinlemiye alışan küçü- ğün; sözü dinlenecek bir büyük olması ihtimali dik başlılara nazaran daha pek çoktur. Bu; ayni zamanda mektebdeki ilk günlerin'n saatletine temel teşkil eder, Böyle yetişen bir çocuğun mekteb ha- yatından endişeye sebeb yoktur. Ke hi kollamıya alışıktır, kolay kolay üşi mez, hasta olmaz. Malına sahib olmayı öğrenmiştir. Kaybettiği için ne kimşenin yakasını tutar, ne kimseye muhtaç olur. Arkadaş edinmeyi küçüktenberi - bilir. Onlarla oyalanırken evin hasretini çek - mez. Yabancı muhiti yadırgamaz. Ve ni- hayet arzularından fedakârlık etmeyi an- lar, her istediğini yapamıyacağının far- kına varır, icabında söz dinler. Düşünülecek bir nokta daha var: İyi amma acaba çocuk kimlerle düşüp kalkı- yor? Bu düşünce de öbürleri gibi ancak mekteb hayatına hazırlanmamış çocuklar için varid olabilir. Çocuk mektebde kim- lerle karşılaşacak? Aşağı yukarı kendi çağındakilerle değil mi? Bunların bir kıs- mı itina ile yetiştirilmiştir. Arkadaşlık - larından zarar değil, fayda gelir. Diğer kısmının her hangi bir şanssızlık yüzün- den gelişi güzel büyümüş oldukların: far- zedelim, Çocuk bunlardan küfür, yemin duyacaktır. Hattâ bazan cinsi hayata dair rastgele sözler dinliyecektir. Evet, fakat şu mühim noktayı unutmu- yalım: Çocuğun ıılikısınf ssfıııh ghrdî.'ığn şey gıcıklar. Yeminle küfür de, bu gözle baktığı için Ona cazib xıel_ır. Eğer biz, ev- welce ona, bu gibi sözlerin korkııngı. aca- yip şeyler diye değil de, ıadec_e ve lüzum- suz kaba sözler olduğu k'n_mrlenmemv.— leri lâzım geldiğini öğrenmişsek mekteb- de onları duysa bile tekrarlamak merakı- ılmaz. “c::iyn bahsine gelince: Bu da ancak mahiyeti meçhul kaldıkça îoyuğun me- rakını tahrik eder. Esasını bilirse, yanın- dakilerin yalan yanlış fuıldsdık]ı.r:nı kulak bile vermez. Hattâ onları !stıhh( eder. Bu gibi dedikodulara kendini veren ) i doğan bebekleri leyleğin çocuklar, yen zi dDEk'MA getirdiğini sanacak kadar gözü kapalı bü- yütülmüş olanlardır. vE A Şu halde çocuk daha mekti ei den önce bu mevzuâ dalr kâfi malüma! edinmiş olmalıdır. Cinsiyet üzerinde ko- yavru için ağır O, nasıl olsa akranlarile yyınak h".d“;e i,unlırdln bahsedildi - ç bellesin. Bu ıumu_n. ço - ıni yıeıştırınk, ihınığım lursunuz. İleride, daha mü - him, daha çetin meselelerde başı sıkılın- İ koşar. herkesi bırakır, size a mz-ıen çocukta bu merak mdüıglndx kadar erken uyanır? Daha ı"ıç yaşını Pa tanırım ki kendinin nere - için annesini S- Tilmiş durur. Hayata karşı göste! hîı:n:ıeşu bir alâkanm ifadesi ounlı,ı: :—ulı merakı asla hor görmemeli, tersle memelidir. Böyle bir çocuğu ea vablarla baştan gavmak onun D gae a ee BĞ eei ai ll düü d 4 — a x sayısı onu bulmuştur. En mühimleri şunlardır: 1 — Cinger Rocers ile Fred Astaire'in: Carefree filmi, 2 — Maks Brothers'ler — tarafından: (Room Service) filmi, 3 — Victor Mac Laglen, Gary Grant, (Gunga Douglas Fairbankş tarafından: Diü) filmi, Şimdi çevrilmekte olan en mühim film- ler de şunlardır: 1 — (Love Match), İrâne Dunne, Char- les Boyer, Loo Mac Carey tarafından. 2 — (Memory of Love): Clnudette Col- bert tarafından. * Yıldızlar tekaüde çakilmek vakti gelince ne yapacaklar? Sinema yıldız ve san'atkârlarının şöh- retleri uzun sürmez... Bugün fevkalâde bir mevkli olan bir san'atkâr pek az son- ra bu mevkii terketmek — mecburiyeti karşısında bulunmaktadır. Bundan dola- yı sinema san'atkârları tekaüde çekilmek vakti gelince ne yapacaklarını şimdiden düşünmektedirler... Bunlardan bazıları- nın fikirlerini bildireceğiz: Clark Gable — Bu san'atkârın muka- velenamesi 1441 senesinde bitmektedir. Tecdid etmek niyetinde değildir. Arizo- nadaki çiftliğine çekilip çiftçilik etmek arzusundadır. William Powellt — Şimdiden kendini |tekaüd hayatına alıştırmaktadır. Tedri- | cen yerimini azaltmaktadır. Bir müddet sonra artık Amerikayı terkedip Fransada yerleşmek arzusundadır. Claudette Colbert — Sinemadan ayrıl- mak niyetinde değildir. Film çevirmese bile senaryo yazmak ve sahne - vâzılığı yapmak suretile sinema hayatında kal- mak arzusundadır. Lorette Young — Hollywoodu terkey- lediği vakit iyi bir zevce ve iyi bir anne olmak arzusundadır. Robert Taylor — Henüz sinemadan çe- kilmeği düşünmüyor. Barbara Stanwyek çiftliğinin yanında bir çiftliği vardır. Wallace Beery, Robert Montgomery, Spencer Tracy, Edmund Lowe — Hep çiftçiliğe heves etmektedirler, Eleanor Powell — Altmış yaşına ka- dar rol yapmak niyetindedir. Kay Franciz, Basil Rathbone, Lionel Barrymore, Fred Stone, May Robson, Bette Davişs'den - hiçbiri -(Hollywoodu) terkeylemek arzusunda değillerdir. dilmemiş tecessüsüne tehlikeli zeminler hazırlamak demek olur. En makul hare- ket, teferrüata girişmeden, doğru ve e - saslı bir cevab vermektir. Sorma çağına eren yavru, açık, dolambaçsız cevabı din- lemiye hak kazanmış sayılır, Çocukların çoğu üç yaşında değilse bi- le, her halde mektebe başlamadan evvel muhakkak bu merakı gösterirler. Çocuk dört, beşine geldiği halde kendinin nere- bir| ! geldiğini sormuyorsa biliniz kteb çağına gelmemiş 'dı:n. nasıl gel yorsa biliniz ki nuşmayı Me ve mevsimsiz bir mevzu | öğrenmek istediği şeyin sorulamıyacak bir şey olduğunu sezmiş te susuyordur. kralisi için ısmarlanan halıyı göstereyim,, dedi İran hahları su kenarında temizlenirken «İran» denince, aklıma ilk gelen; hiç şüphe yok ki; «halı» dır.. Bunların en meşhur tezgâhları da Tebrizde kurulu - dur.. bütün dünyaca meşhur ve makbul olan bu halıların dokunup meydana çık- tığı <fabrikaları» görmaği pek merak et- tim.. konsolosumuz Bay Ragıbın tavsi - |yesile, Tebrizin en büyük imalâthanesini gezmeğe gittim.. iki metre genişliğinde, ortasında bulaşık suları akan, daracık bir sokağın başında arabacı beni aşağı in- dirdi.. taştan taşa sekerek «en büyük» imalâthanenim, küçücük kapısından, ba- şamı çarpmamak için eğilerek girdim.. burası, «Hacı İbrahim ağa» namında Teb- rizli bir Türkün malıdır.. bizde pek ayıp manaya gelen bir mürekkeb isim, İranda büyük imalâthanelerin ismidir. Türkiyeli bir vatandaş olan «Abacı - yan» isminde bir zat beni buraya getir - mişti.. Viyana ve Londrada satış mağa - zaları olan Bay Abacıyan, fazla para ile satacağı halıları bu imalâthaneye sipa - riş edermiş.. fabrikayı gezdikten sonra öyle anladım ki: tezgâhların yarısı bu zat için çalışıyor. Türkiyeli olduğu halde, Tebriz şivesile türkçe konuşması kulağıma çarptı. Ken- disine dedim ki: — Konuşurken kelimelere verdiğiniz ahenk, Tebrizli olduğunuz hissini uyan- dırıyor.. — Sormayın efendim. Yirmi senedir bunların içindeyim., şimdi ben de İranlı Bibi görüşüyorum.. o güzelim lisanım bo- men» (1) beklerim. Amma meraklısı ç kar da daha fazla verir, yahud çıkmaz de |tahminimden de aşağı gider. | — Yahud da, tezgâhta kaldığı gibi, bir kaç sene de antrepoda kalır.. — Olmaz şey değil!.. * Halı piyasası İranda çok ucuzdur.. tüc gar, malı ucuza maleder, ucuza da — sa tar.. onların yaptığını, Türkiyede yap manın imkânı yoktur.. çünkü, amele yev. miyesi «hiç» denecek kadar ehemmiyet. sizdir.. halı tezgâhlarında bizde olduğu Bibi erkekler, yahud kadınlar çalışmaz. her tezgâhın başında altı yaşından on iki yaşına kadar olan çocukların makinr gibi işledikleri görülür.. bunların aldık: ları gündelik te bizim paramızla <6-7. kuruşun içindedir.. çalışma tarzları ds seyredilecek kadar enteresandır. Bir tezgâha iplikler Rerilmiş, — önüne de - halının büyük veya küçüklüğüne Böre - Üç beş çocuk oturtulmuştur.. elle rinde, yapacakları halının renkli resmi de vardır. Her çocuk önündeki «çile» lere den ayırdığı rengârent: yünleri, tezgâh- ta gergin duran ipliklere, büyük bir sür'atle düğümlüdür.. halının bazı he - sablı tarafları vardır ki. o vakit «çocuk> bunun içinden çıkamaz. Böyle zaman - larda ustabaşı müdahale edip, resmi ken- di eline alır.. gayet akenkli bir sesle ve sür'atle kumanda vernieğe başlar.. usta- nın her emri üzerine çocuk, «tamam> ma- nasında: «ecey» diye ayn: ahenkle cevab zuldu gitti. — Eskiden güzel mi türkçe konuşur - dunuz? — Elbette.. — İstanbullu musunuz? — Hayır, «Kayseri» liyimt!. * Çamurdan yapılmış, bu uzun binanın verir,. Tavanlara asılmış hesabsız — halıların arkasında bir ara kulağıma bunların se- &i geldi.. o kadar ritm Özerea birbirlerine sesleniyorlardı ki, «Hafız> dan, yahud «Sadi. den mısralar okuyorlar sandım.. dikkat edince, türkçe kelimeler kulağıma çarptı.. evvelâ usta ses'eniyor, sonra çı - Bu ketumluk onunla aranıza, gittikçe ge-| içinde tahminen elli altmış tezgâh çalı-|rak cevab veriyordu: nişliyecek bir ayrılık gsokabilir. Buna meydan vermeyiniz. Şayed çocuk meraksızlığında samimt ise, bu mevzuu gene siz bir yolunu bulup, meselâ bir motörden, bir tayyareden bah- sedermişçesine ve tıpkı fesadüf gibi yı rak, açınız. Hiç bir vakit yavrunuzu şun- dan bundan duyacağı rastgele bahislerin şıyordu.. Birinin önünde durduk: — İşte bu hah tam üç senedir yapılı- yor. Daha iki aylık bir işi kaldı.. bu ha- Imin yedi santim murabbar dahilindeki bir kareye, tam altı bin dört yüz düğüm | isabet eder.. — Vay vay vay!.. — Amma, şekillerin zarafetine, malın kucağına gözü kapalı atmayınız. Tehli -|ince ve yumuşaklığına bakın.. ke, işin bu noktasındadır. Bütün bunlardan sonra mühim bir ci- het kalıyor. Çocuk - ne kadar alışkan | değildir. Fakat olursa olsun - mektebe| kuyabilmek büyük bir san'at eseridir. ve hazır giderken ona — yuvasından — ayriliyor hissini vermemelidir. Mümkün olduğu dadına koşacağınızı hissettirmelisiniz.. — Öyle, Kumaş gibi bir şey... — Bu, ipek olsa, o kadar ehemmiyetli yünü bu hale gitirip de- — Peki, bunu kaça satarsınız.. — Böyle hahlara fiat konamaz.. bun - sodan ce -|kadar mektebde de başı sıkıldıkça im -|ların satışı «mal> n eşanss ima tâbidir.. şimdi ben bundan Üüç dört bin &tü - — Üste sarı koy! — Beey.. — Alttan mavi! — Ecey,. — Bir daha üste! — Etcey.. — Alıver alta! — Eecey. Usta, azman bir tavuk gib.. Yanındaki çocuklar da civciv.. usta gıdaklıyor. On- lar da ,ellerindeki sivr! uçlu demir çu- buklarla önündeki iplikırrı gagalayıp du- rüyorlar... (Devamı 10 ncu sayfada) sında oynar.. (1) Tüman: Yetmiş, seksen kuruş ara'

Bu sayıdan diğer sayfalar: