1 Eylül 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

1 Eylül 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

aeT 1 Eyla, İrlandanın en yakışıklı, İrlandalı milis ordusunda, Ros, Fransıy, Nikarayıa, Ameri- kan, Avusturya, Breziya, — Kosta Rika ordalarında albay, Ürüguay ordüsündü gezeral, Şili Hlomaua birinci amiralı Nikaragun eyaleti valisi, Brerilya peskopasu İdi, 6 defa meb'us defa düelle etmiş, hepsinde de galib gelmişti olmuş ve Garibenanıl Himdistsada Jeypurda Haya Mahal sarayı, rüzgür esince lâtif ve nhenkli sesler çıkarır Hizdistanlı Sita- bira isimli kadın dürmakesın — bir b M oanat iS dakikn sallamıştır Snaelpaardelooszoondeerspoorwe mıyacak 'şeyler 1930 senesinde Ka- nada'da Kdmonton şehrinde — soğuk derecesi, sıfırdan aşağı 100 dereceye düşmüştür Hollandaca otpmobilin ismi gprtroolrijtung Bu adam 15 senedir kış yüzü görmemiş- tir. Her kış vazife ile kış olmyan — mem - leketlere Ritmeğo mecbur kalmış, yaz- ları da Avrupaya dönmüştür L ASKERLİK BAHİSLERİ J —Ek Düşmanı nasıl yendik? Hepimiz kendimizden ve askerimizden emindik. Fakat bundan daha mühimmi ordunun en büyük başa olan derin itimadı idi Yazan : General H. Emir Erkilet Taarruz tahşidatı bitmek üzere idi. Başkumandanlık ve garb cebhusi karar- gâhları 24 ağustos 1922 de Akşehirden â- &l taarruz cebhedsinin gerisinde Şuhut kasabasına taşındı ve 25 de Kocalepenin cenub batısında çadırlı ordugüâha gidildi. Kocatepe birinci ordu kumandanlığının muharebe idare yori idi. Düşman hatlarının 7 Km., kadar uza-| Bında, bir sürü dere ve tepecikler ara- sında yükselen bu mevkiden yalnız birin- cinin değil, ikinci ordunun da taarruz &- Tanımı ve düşmanın gerilerini gözetle- mek kabil idi. Bu sebeble burası ayni zamanda Başkumandanlıkla Garb cebhe- si kumandanlığı için muharebe idare ye- ri seçilmişti. İkinci ordu. kumandanlığı da harb kademesi ile Bolvadinden, mu- harebe idare yeri olan Şaphane dağının hemen doğusu dibindeki Doğlat (Bürha- niye) köyüne gitmişti. 24 ve 25 ağustas en gön hazırlıkların görüldüğü ve hihat emirlerin verildiği günlerdi. Kalblerimiz en asfl bir hele- eanla çarpıyordu. 28 ağustos, uyunmıyan gecenin 0 büyük sabahı, 300 küsur 'Türk topundan, Türk kağnısının ve Türk kadınının, aylarla yarı tök didinerek, memleketin uzak sınırlarından, bin güç- lükle getirebildiği binlerce mermi düş- mana savurulurken, Şaphane dağından ve Kocatepeden düşman mevzilerine çev- rilecek dürbünlerin aynalarından acaba neler görülecekti? Hepimiz kendimizden ve askarimiz- den emindik; fakat, bundan daha mühim olan: bütün ordunun en büyük başa olan derin itimadı ve bunun neticesi olâtak, emirlerin ve vazifelerin iki yüz bin in- san tarafından, tek bir adam sadeliğile ve sessizliğile, kn.nıııı_ yerine getiril- meleri idi. Anadolu Türk ordusu, memleketi düş- mandan temizlemek için, yapacağı kat'i hamleyi böylece hazırlar ve en son ter- tibatı ahrken düşmanın habersiz ve sa- kin yerinde yattığını görüyorduk. Bil- hassa ikinci ordu mıntakasından, Azizi- yeden, Yapıldak boşluğundan Duger ve Gazlıgöl dolaylarına gönderilen vatanse- verler ve hergün sabah ve akşam uçuru- Jan tayyarelerimiz düşman cebhelerinde ve ihtiyatlarının yerlerinde bir değişik- Hik olmadığını bildirdikçe pek haklı se- viniyorduk. Düşmanin sayica üstün (cem'an 12, bi- zimkiler 5) fakat faaliyetçe aşağı olan uçakları da kendi büyük karargâhlarına, #übhesiz ayni malümatı, yani bizim ta- rafta da hiçbir tebeddül olmadığını bil- diriyarlardı. Halbuki bir hafta zarfında dördüncü ve ikinci kölürdular Akar ça- yın şimalinden cenubuna ve üç fırkalı beşinci süvari kor da tâ Ilgından Sandık- bıuhm“hbıyı;hkşuyu:ç_- Birinci lor EvunamRrna bi mm rvzıdr 11690 000 Hamiy UtvCtk Xö _'.Ğ Nön i /!;ı%’—î:- ghrra ösmriey F 27 ağustos günü akşamı iki tarafın vaziyeti rı görüp sezememesi için türlü tedbirler alınmıştı. Meselâ düşmanca malüm olan yerinden kalkan, her kıt'a yalnız gecele- ri yürüyor ve eski yerlerinde çadırlarımı boş olarak, bir mikdar nefer, hayvan ve bir iki araba ile birakıyor. Gündüzleri | burada bermutad hareket ve fnaliyet ve mutfak dumanı gösteriliyor ve bu suret- le düşman uçakları ve düşmanın yüksek mevzilerinin dürbünlü gözeticileri her geyi yerli yerinde duruyor — sanıyordu. Husus! muhaberata ve matbuata çoktan askerf sansür konmuş ve bir haftadır gebhe ile gerisi arasında münakalât ke- Bilmişti. İşte bu ye emsali birçok tedbir- lerle yeni tahaşşüdümüz gizlenmiş ve Afyon cenub ve cenub batı bölgesinde or bir piyüde ve üç süvari fırkası İle epey bir topçu kütlesi toplanmış ve taarruza Bessiz hazırlanabilmiş idi. 58 yaşlarında bulunan düşman ordusu başkumandanı General Haci Anesti de, Türklerin zaten taarruza iktidar ve ka- biliyetleri olmadığına inanarak, cebheyi üç kolordu kumandanma birakmış, — İz- mirde oturuyor ve İstanbul üzerine Trak- ya cihetinden bir taarruzla burasını elde İetmek ve Garbi Anadoluda, Yunan ordu. sunun nezaretinde müstakil bir Yunan eyaleti vücude getirmek gibi projelerle uğraşıyordu. İstanbul projesi için cebhe- den bazı alaylar hareket bile ettirilmişti. Bütün bunlar taarruzumuzun vukubul- duğu anda düşmanın niyet ve tertibatı- mızdan ne kadar habersiz olduğunu ve hattâ bir taarruzumuzu hiç boklemedi- ğini kâfi derecede gösteriyordu. 26 ağustos sabahı düşman mevzilerine açılan şiddetli bir 9opçu ateşi himaye- |müşlerdi. Fakat düşmanın bütün bunla- | sinde birinci ve ikinci orduların piyade- leri düşmanın büyük Afyon çıkıntısına her taraftan hücuma başladılar, En sağ- da 2. ordu mıntakasında 41. fırka, düş- manın Eskişehir grupunun cenub cena- hma taarruz için şimale ilerlerken mü- retteb süvari fırkası Duger istikametin- do Köroğlu kalesine yürüyor, G1. fırka düşmanın 5, fırkasıntıt solunun bulundu- ğu Kazuçuran dağına şiddetle taarruz ediyor ve burasını âlıyor. Vİ. ördunun 16, ve 17. fırkaları da, düşmanın Afyon simal doğusunda, Dedesivrisi ve Kozluca | mevzilerinin ileri hatlarına giriyorlar. İkinci ordunun 26 ağustos taarruz hare- ketleri gereği gibi tesir etmiş Ve düşma- nın Eskişehir cebhesindeki III. kolordu- sile Akarçay şimalinde mevzide bulunan 12. ve 5. fırkalarımdan maada Duger ve cenubundaki I ihtiyat kolordusunun büyük kısmımı yerlerinde çivilemiş ve tesbit etmişti. Filhakika düşmanın 5. fır- ka kumandanı GI, fırkayı Kazuçürandan geriye atmak için ihtiyatını sarfediyor ve atıyor Ve müretteb S. fırkasının kar- şısına, ihtiyattaki 12. Yunan fırkası kuv- vetler sürüyor ve bu suretle 2. ordumuz vazifesini mükemmel yapmış oluyor. Asil taarruzun yapılacağı birinci ordu tebhesinâ gelince 26 ağustos fecirle baş- hyan ve bir buçuk saat süren hafif ve ağır topçu ateşimiz o derece iyi tevcih ve bilhassa düşmanın Kalecik sivrisi - Belentepe - Tınastepe mevzii üzerinde güzel teksif edilmiş idi ki, geceden iler- liyen IV. ve L Korlarımızın piyadeleri topçu ateşinin himayesinde düşman met> zilerine iyice sokularak müşkülsüz — ve hemen Hemen telefatsız ilk Yunan si- ( Devamı 14 üncü sayfada ) - i Türk detektifleri “Son Posta, ya maceralarını anlatıyorlar : Iİy——I Boğularak kuyuya atılan genç ve üzel kız Kız nişanlanmak üzere idi. Kendisiile evlenmek isteyenler çok olmakla beraber hiçbirisi bu cinayeti işliyecek yaradılışta değildi. Peki ama bü genç kız kendi kendis'ni Eski zabıta âmirlerinden Bay Rüş - düyü dinliyorum, diyor ki: — Cosedi kuyudan çıkardılar. Karako- la getirdik. İlk bakışta güzel olduğu an- laşılan bu genç kızırr vücudünde bıçak yarası yoktu. Yalnız boynu simsiyahtı. Ağzına da bir mendil tıkamışlardı. Dok- tor, zavallının, boğularak öldürüldüğünü, sonra kuyuya atıldığını tesbit etti. Civarda arama yaptık. Cinayete dair ufacık bir ipucu bile elde edemedik. Kız, morga kaldırıldı. Bize de katili bulmak düştü. Amma bu dile kolaydı. Maktulün tilesile temas ettim. Hâdisede hırsızlık gayesi güdülmüş değildi. Çünkü kızın parmağında bulunan elmas yüzük ve ko- lundaki bilezikler yerli yerinde duruyor- du. Nihayet şuna karar vermiştim: Bu güzel genç kız, gaddar bir âşığın kıskanç- lığına kurban gitmişti. Fakat, ne anası, ne babası ve ne de diğer akrabaları böyle bir maceranın kahramanını tanımıyor - lardı. Diyorlardı ki: — Vük, kızımız gelinlik çağına gel - mişti ve bir çok talibler de çıkıyordu. Fakat hiç birinin böyle bir harekette bu- lunacağınâ ihtimal vermiyoruz. Bu vaziyet karşısında, hüviyeti, kızın ailesi tarafından bilinmiyen belâlı âşığı bulmak için, başka yollara müracaat et- mek lâzım geliyordu. Yetişkin bir genç kızın ufak bir gönül macerası olabilirdi. Yahud kendisine tutulan, fakat yüz bula- mıyan bir sevdalının intikamımı hayatile ödemiş bulunabilirdi. Kızın ebeveyni ile tekrar temas et - tim. Mülâhazalarımı söyledim. Fakat, hiç tereddüdsüz şu cevabı verdiler: — Böyle bir şey varid değildir. Hem nâ- sıl olur, kızımız nişanlanmak üzere idi. Söz kesilmişti bile... Reddedilen talible - rin de evvelce söylediğimiz veçhile ci - nayeti göze alacak tıynette adamlar ol - madıkları muhakkak. Bahsettiğiniz gizli bir münasebetin mevcüdiyeti ihtimaline gelince, bunu asla varid görmüyoruz! Meseleyi, bu şekilde kabul edecek olursak, iş çıkmaza giriyordu. Tahkikatı genişletmek, öldürülen kızın ana ve ba- basından ziyade içli, dişli olabileceği in- sanlarla temas etmek Jüzumunu hisset- tim. Bunlar, kimler olabilirdi? Maktulün arkadaşları tabil... Fakat, bu hususta gayet dikkatli ve kimseye su sızdırmadan harekete geç - mek lâzımdı. Mahalledeki kadınlardan birini elde ettim. Hâdise, o civarın dedi- kodu mevzuu olmuştu zaten... Kadırı, bil- diklerini söyledi, bilmediklerini de öğ - rendi, söyledi.- Böylece, karşımıza, ü genç kız çıkmış oluyordu. Bunlar hak - dunda gizliden gizliye talikikat yaptır - ç |lardı. Hattâ, kendilerini boğmamıştı ya... dım. Her üçü de, maktul kızın gayet sas mimt arkadaşı idiler. Fakat, içlerinden bir tanesinin, son zamanlarda, ölü ile a- Tası açılmış bulunuyordu. Vaziyeti tahlil ettim. Evvelâ diğer iki kızın allelerile konuştum. Fakat, pek ta- bil olarak kendilerinin ölü ile hiç bir münasebetleri bulunmadığını, lâkin, kız- larının bildikleri gizli bir nokta varsa, benimle beraber ortaya çıkartmağa ça « lışacaklarını vâdettiler, Her iki kızın da söyledikleri hemen hemen bir gibi idi. Diyorlardı ki: — Arkadaşımızın, her hangi bir genç ile bir alâkası bulunup bulunmadığını bilmiyoruz. Olsa bile, herkes gibi, biz - den de saklaması icab etmöz mi? Bu cevab da mantıkf idi. Genç bir kı- zın meşru bir şekil almıyan küçük bir flörtünü bile saklamak mecburiyetinde kalacağı şüphesizdi. Son ümidim üçüncü kızda kalmıştı. Fakat, onunla doğrudan doğruya teması muvafık bulmadım, pe- — Bu ketumiyete neden lüzum gör * dünüz? — Aralarının sön zamanlarda açılmış bulunması, beni ihtiyata sevkediyordu. Sonra, maktulün, uzun zamanlar, bu - nunla gayet samimi konuştuğunu atıla « mıştım. Bu ifrat ile tefritin elbette bir sebebi vardı. Tahkikat sonunda şu iki nokta gözü. me çarpıyordu: 1 — Mevzuubahs kızın, tuttuğunu ko : paran cinsten bir erkek kardeşi vardı. 2 — Ölünün, bu gençle tanıştığı, bir arâ üçünün birlikte gezdikleri, bu gezmelere nihayet verilir verilmez de iki kız ara . sında dargınlık çıktığı anlaşılıyordu. — Fakat, iki kız arasında dargınlık zuhur etmiş, bu suretle her üçünün bir arada gezmeleri nihayet bulmuş olebilir — Ya, öldürülen kızla, arkadaşının er. kek kardeşi arasında bir hâdise çıkmış, bu yüzden ikisinin arası açılmış ize? İşte, tahkikatı bu şekilde ilerletmeğe başladım. O zaman şüphelerime kuvvet veren bir delille karşılaştım: Erkek kar- deş ortada yoktu! Bu Yıztyıl, bana, vak'adan sonra ka - çan mücrimin haleti ruhiyesini hatırlatı- verdi! O zaman işi açığa vurdum., Kıza da, anasına da, babasına da: — Gelin bakalım, dedim, Daha ilk sorguda ana ile babanın, bir Şeyden haberleri olmadığı anlaşıldı! — Oğlunuz nerede, sualine: — Teyzesine misafirliğe gitti, diyor ne için 2annal - tına ığdııım hayret ediyorlar; — (Devamı 14 ncü

Bu sayıdan diğer sayfalar: