—at HREE İ örcEYEN bt ramim TAŞr T SD Aa : aDe dN eç VA gae g *A * v7 S3O BAF UU n ee KÇA SD ada A Ci x * rasında Südet sebebi en az ehemmiyeti Awııpada İ Pazarlık fırtınası Yazan: Muhittin Birgen irkaç gündenberi Avrupa ge- ne telâş içinde. Gene gazete- lerin ilk sayfaları iri, kara ve kalabalik başlıklarla doldu. Bu başlıkları, siyaset ufkuna çökmüş kara bulutlara benzete- biliriz: Ufuk karardı, şimşekler çakıyor, fırtına! Evet, bir fırtina karşısında bulundu- ğumuz muhakkaktır; Almanyanın geniş manevrası - askeri olduğu kadar da siya- gi manevra - Fransanın daha ufak nis- bette, fakat, ayni şekilde bir nümayiş manevrasile karşılandı. Sefirler tayyare- lerle uçtular; devlet adamları, sıkı kapa- fılmış kapıların arkasında uzun uzun ve hararetle konuştular, müzakere yaptılar. Heyecan avcısı gazeteciler, ağır başlı si- yasi havadis tüccarları yarı resmi :.,au—: lar, bulundukları muhitleri inceden ince-| ye tedkik ederek, her hareketin gizli ve| derin manasını izaha çalışarak dünyanın dört tarafına haberler neşrettiler. Rad- İnsanda sinir bir makine kazanını dolduran buhara ben- zer. Fazla tazyik edildiği zaman feveran eder, binbir emek ile vücude getirilen bir hayat binasını bir saniye içinde yere serer, yoların söyleyicileri birkaç gündenberi siyasi haberleri daha heyecanlı bir sesle meşrediyorlar. Bütün bunlar, muhitte bir fırtına havasının dalgalanmakta — oldu- ğunu gösteren şeylerdir. * Fırtına geliyor mu? Korkulan şey, ö- lüm dalgası, ateş fırtınası, ufkun üzeri- ne çökmüş ve şimşek çakan bulut yığın- Tarı içinden, birdenbire, bir hamlede bo- şanıverecek mi? Bu gibi ahvalde hiçbir zaman tam bir hüküm vermek ve kat! bir iddia ileri sürmek doğru olamaz, Bi- rakılması elzem olan ihtiyat hududu ile mukayyed olarak derhal söyliyebilirime ki ben buna en az ihtimal verenlerin ara- sındayım, Beni bu hükme sevkeden se- bebler de şunlardır: Südet meselesi Almanya için halli el- zem bir davadır; bundan şübheye mahal yoktur. Fakat, bunun mutlaka bir harb ile hâalledilmesi icab etmez. Almanya bir taraftan, Südetler öbür taraftan, bu me- sele yavaş yavaş matlub olan gayeye doğru pekâlâ sevkedilebilir. Şu halde Almanya Südet meselesinin halli için - fakat yalnız bu mesele için - harbe kadar gitmez ve gilmiyecektir. Ai- manyayı harbe sevkedecek sebeb, böyle, zamanla kendiliğinden halledilebilecek olan Südet meselesi olamaz. Almanyanın bütün kuvvetlerini mücadele meydanına atmasını mucib olacak kuvvet, Südet meselesinden çok daha mühim bir dava, bir dünya politikası davasıdır. Almanya, ancak böyle bir dava uğurunda harb a- çar. Böyle bir dava bahis mevzuu olma- dıkça bulutlar arada sırada kararabilir, fakat, başka bir istikametten gelen baş- ka bir rüzgâr, bunları silip süpürerek gökyüzünü tekrar temizler. * Almanyanın bugünlerde bir dünya po- Titikası uğurunda harbe atılması için kâ- fi derecede sebeb var mı? Belki vardır; fakat, Japonyanın Çindeki vaziyeti ay- dınlanmadıkça, Çin'in mukavemeti kıt:- hıp Japon kuvvetleri bir dereceye kadar olsun serbest kalmadıkça Almanya böy- le bir tecrübeye girişmez. Çünkü, biü- Yük bir politika dâavasına kalkmak için Almanya, yanı başında Japonyanın da bir kuvvet olarak bulunduğunu görmük ister ve bunu istemeğe de mecburdur. Halbuki Japonya, Çinde, bugün için çok meşgül bulunuyor. Almanyanın andan yardım görmesine pek az imkân vardır. Südet meselesi uğurunda ancak bır şartla harb açar: Fransanın işe karışmı- yacağına ve İngilterenin de Fransayı yü - rümekten menedeceğine emin almak. Bu takdirde Almanya Çekoslovakva ile kar- pt karşıya, kalacak demektir. O zaman gene harb olmaz, çünkü Çekoslovakyaı ne kadar milliyetçi olursa olsun Çekosle- vakyada muhakkak bir harabiye uğra- mayı istiyecek tek bir adam bulunmaz. * İşte, bugünkü vaziyeti ben bu çerçeve fçinde mütalea ediyorum. Almanyayı bir Avrupa harbine sevkedecek sebebler a- haiz olanlardandır. Almanya, Çekoslo- vakyayı baştanbaşa istilâ etse dünya po- Ntikasının pek az meselesini halletmiş bulunur. Fakat, dünya politıkasında mut- vaffak olduğu gün, Südet ve Cekoslovak- İngilterede Seyyar ev modası İngilterede seyyar evler pek moda ol- muştur. İki kişilik yatak, sekiz kişilik bir masa, bir frijider, mutfak, soba, 4 gardrob, iskemlelet bu evin mobilyasını teşkil etmektedir. Elektrikli bir düğme fle kapıları açılan bu seyyar evi otomo- re gölürebilirsiniz. “Amerikada günde 4,000 tane satılan kitab Amerikalı daktilolardan biri patronu- nun kardeşi ile evlenerek İngiltereye kaya dönünce de İngiliz adap ve mua - ren bir kitab neştetmiştir. Eser, son za - manların en mühim kitabı sayılmaktadır, maktadır. Muharrir, İngilizlere müdhiş iğneler batırmakta, her şeylerile alay et- mektedir. İşine bir saat geç gelen amele greve sebeb oldu Glaskovda, bir fabrika amelesi, arka - daşlarından birinin sabahleyin uyuya ka- larak işine bir saat geç gelmesi yüzünden ustabaşı tarafından işe alınmaması, evi- ne gönderilmesi yüzünden grev ilân et- den çalışmıya başlamışlardır. dekorundan başka bir şey değildir! Muhittin Birgen İSTER meyi tasarlamış. İSTER balayı seyahatine çıkmış. Sonra Ameri- şeretini ince bir görüş süzgecinden geçi - ve günde vasati olarak 4 bin tane satıl - mişler, amelenin işe alınması ile yeni - Bir arkadaşın onlattığına bakılırsa İstanbul Belediyesi mesken kiralarının yükselme temayülünü göstermeye baş- ladığını görmüş. Bu noktada iki rivayet var: Birine göre in- dirilmesi, diğerine göre de daha ziyade artmaması için ted- bir almayı düşünmüş. Her semtte bugün cari olan kiraları tesbit ve ilân ederek daha ziyade istenilmemesini temin et- Bir derdin görülmesi dahi bir faydadır, onun için Beledi- yeye teşekkür etmeliyiz. Yalnız bu sahada muhtelif mem- leketlerin göçirdikleri tecrübelere bakacak olursak görürüz ki mesken kiralarının ucuzlatılması bir kanun, nizam işi değil, bir iktısad, bir müvazene, bir arz ve taleb işidir. Fransada, İngilterede, Almanyada büyük muharebeyi müteakip muhtelif kanunlar yapıldı, mesken bedelinin harb- Hergün bir fıkra Bu g gbzluk benimkinden iyi Fransa>kralı on beşinci Lui bir güı bir mezarete gitmiş, nazırın ndnnııı ea niseni il girmişti. Nazır yerinde yoktu. Kral nazırın sandalyasına oturdu. Masanın üzerine baktı. Bir gözlük gördü: — | — Acaba benim gözlüğümden daha ; i ma iyi gösteriyor? Diye gözüne taktı. Masadan bir kd- ! ; ğrd aldı, okudu. Bu kâğıd kendi hak- ! kında yazılmış bir medhiye idi. Kâ- ğeds masaya bırakırken: — Bu gözlük benimkinden daha çok #yi, dedi her şeyi olduğundan çok bü- yük gösteriyor. Ayın haritası İngiliz Wilkins amatör bir heyet ada- mıdır. Yıldızlera, gökyüzünün esrarma karşı derin bir merakı vardır. Günün bi- rinde de, mühim bir şey keşfederek, ebe- diyete hediye etmek, bu suretle meşhur olmak sevdasile yanıp tutuşmaktadır. İşte bu amatör âlim, kendi yaptığı te- leskopla ayı tedkik etmiştir ve ayda bir Bürü zirveler, fethalar bulduğunu iddia etmektedir. Bu iddiası da yirmi beş se- eee e— — —— — — Londradan tesecek bir rüzgârla bugünkü |nelik bir tedkik ve müşahedenin mahsu- bulutlar da dağılacak ve kışı sulh için-|)üdür. İrlandalı amatör, keşlettiği bu de geçireceğiz. Bugünkü fırtına, bir pa- | fethalara Iki dostunun ismini vermiş, ve zarlık fırtınasından, musyyen bir oyun | beynelmilel astronomi birliği de bu tev- sahnesinin perde arkasında hazırlanan |cihatı (?) kabul ederek delikanlıyı ge- vindirmiştir. Resmimiz, delikanlının kenı İNAN, İSTER leler için gi sen: İNAN, İSTER Makinede kazanı patlamaktan koruyan emniyet süpapi- dır, buhar fazla gelince kendiliğinden açılır, fazla buharı dışarıya atar. İnsanın emniyet süpapı ise kafasıdır. Sinirleri fazla gerildiği zaman ona susmasını ve hava almasını emreder, Dünyanın en Küçük motosikleti tarafından yapılmıştır. lzin ile on beş dakika işlemektedir. Otomobil ile saatte 560 kilometre Otomobil sür'at rökordmeni ngiliz Eyston, hususl surette yaptırılmış Thun- derbolt isimli sür'at otamobili ile Ameri- kada Utahta yaptığı denemede saatte takriben 560 kilometre katederek, eski 500 kilometrelik rökorunu kırmıştır. Eyston azam! sür'atle gitmediğine ka- , nidir. Karısı da, kocasının bir daha böyle bir teşebbüse girişmeye kalkışmıyacağını ümid ettiğini, fakat huyundan da var- İgeçmiyeceğinden korktuğunu söylemiş- tir, tabının satışı 4 milyonu geçmiştir. miştir. 1926 da tamamlamıştı. Ne tercüme olunmuştur. İNANMA! den evvelki altın bedelinin kâğıd paraya nisbeti ele alındı, bir derecesi kabul edildi, fakat bu da bir meskende muha- rebeden evvelki zamandanberi bilâfasıla oturmakta olan gi- üne alındı. Yeni taşınanlar mucir ile başbaşa bırakıldı, yeni yapılan Inşaat ise Viyana şehrinin sabık ko- münist belediyesi tarafından bile tamamen serbest tutuldu, binbir tecrübeden sonra da mesken kiralarının yükselmesi aleyhinde ancak yeni inşaat ile mücadele edilebileceği ka- naatine varılarak yeni inşant yapanlara gittikçe artan ko- laylıklar serisi gösterilmeye başlandı. Bu kolaylık serileri- nin içinde bizde olduğu gibi muayyen seneler için vergi al- mamak şöyle dursun, bilâbedel arsa vermek dahi dahildir. Binaenaleyh biz sadece liste yapıp ilân etmekle pahalılı- ğın önüne geçilebileceğine inanmıyoruz, fakat ey okuyucu İNANMA! Gördüğünüz motosiklet dünyanın en küçük motosikletidir. Teferrüatı tamam- ildır. Altı senelik bir çalışmadan sonra 22 yaşlarında işsiz bir elektrik mühendisi Hazinesine konulan bir çay kaşığı ben- Hitleri zengin eden kitab Beorlinden alınan haberlere göre, Hit - lerin meşhur Kavgam ( Mein Kampf) ki- Hitlerin yegâne varidatını teşkil eden ve bu kitabların satışından hâsıl olan kâr, Alman cumhurreisini epeyce zengin et- Hitler bu kitabın ilk kısmını 1924 de hapiste iken yazmış, ikinci kısmını da Mein Kamp dünyanın bir çok dilleri- pile müşahede ettiği ayın bir kısmının telesko- | haritasını gösteriyor. T LA — — — —— — — ——— Sözün Kısası Tesadüf mü dersiniz? Talu AĞUSTOS 16 Gün Pazartesi Astanbolda Alatürir köprüsüne me rasimle Yemet etulmanı B3 £untzm d eş-ddi arinennaz 1 Üa SSSE Ağestös 16 Ünümü bileyim diye, söne ba- şında satın âlmış olduğum bir takvimi, idarehanede, çalıştığım masa- nın yanıbaşına, duvara astım. Hergün, bundan kopardığım yaprağa şöyle bir göz atmak âdetimdir. Zira, benim bu' takvim başka takvimlene benzemez.' Bünü tertib ve neşreden zat meraklı i- miş. Hergünkü yaprağın üzerine, v gü- nün tarihini, Hızıruyasın veyahud ki Kasımın kaçı olduğunu, Arabi, Şemsi yılı, evkatı şer'iyeyi ve sayılı fırtımalâr- la sair mütad meşruhatı kayd ile iktifa etmemiş. Takvimine biraz tarihi ve e- debi bir çeşni vermek için az çok önem- li hâdiselerden yıldönümü o güne isa- bet edeninin iki satırlık bir hülâsasını, bunun da altına bir ata sözü, bir veci- ze, bir kelâmı kibar koymuş. — İşte ben, bunları okur, oyalanır ve bazan da hisse kaparım. Çıkan ayın yirmi dokuzuncu günü, gene masamin başına geçer geçmez, e- limi duvara uzatıp, yaprağımı kopar- dım, Üzerinde yazılı - ve yıldönümü bu- güne müsadif - vak'a şu idi: eİstanbul- da, Atatürk köprüsünün, merasimle te- mel atılması - 1936.» Bunun altında da şu meşhur Arab darbimeseli vardı: «El- intizar eşeddü minennar'», yan! bekle- mek, ateşten daha yamandır!. Bu, belki de hakikaten bir tesadüftü. Fakat, birdenbire bana bir müziblik gi« bi geldi. Kendi kendime: — Acaba, dedim, 1938 yılımın ağus- tosunun 29 uncu günü, Ata köprüsü in- şaatının bâlü bir adım dahi ilerleyeme- miş olacağını kestiren takvim müretti- bi bu iki ibarevi kasden mi yanyana getirdi? Ne de olsa, alttaki vecize, üstteki ta« tihf hatırayı çok güzel ikmal etmiş. Yes ni köprünün inşa ve ikmalini sabırsız- Lkla bekliyen, İstanbul imarının âşık ve müştakları için, beklemek, cidden a- teşten bir gömlek oluyor!. E. To(u » Geeeee ee eee bekerenekae e rseke A Yerkerasnesrere AA Ksen Fransız tayyaresi 22 saaltte Parisden Nevgyorka gitti Londra, 31 (Hususi) — Fransanın Baordo şehrinden uçmuş olan «Liölenan dö Vessa Pari» Fransız tayyaresi, Aşor adalarında bir müddet Şevakkuftan sonra, bu akşam Nevyorka vasıl olmuş- tur. Uçuş 22 saat sürmüştür. Tekirdağda Halk Sineması yandı 'Tekirdağ, 31 (ALA.) — Gece yarısın« dan sonra çıkan bir yangın neticesinde Halk sineması tamamen yanmıştır, Bina kârgir olduğundan yangının ets rafa sirayetine meydan verilmeden söndürülmüştür. Japon adalarında müdhiş bir tayfun (Baş tarafı 1 inci sayfada) Birçok binaların yıkıldığı tahmin edile mektedir. Denizdeki gemilerin vaziyeti de büyük endişe uyandırmaktadır. 1908 senesinde olduğu gibi, bu tayfunun da bir milli felâket şeklini almasından kor« kulmaktadır.