— Eski nişanlınla beraber mi oturuyorsunuz? - Maatteessüf evet, son gün- lerde karım oldu da, * Tecrübe Doktor, ikinci defa gelen has- tasına verdiği ilâcın tesirini gor- Ü. — Çok iyi doktar, üç defa kul- dandım, hastalığımdanm eser kal- madı. — Sahi mi söylüyorsunuz. — Evet! — Sinema diyorum, geliyorsunuz.. Plüj diyorum, geli- yum, hattâ sana bir de hediye aldım. — Mediye mi aldın? — Evet, bir elektrik çaydanı aldım. Her sabah çayı mı gnun- la pişirirsin, fena mı? * Saka kuşu * — Bütün yaz kuş seslerile u-| yandım, — Sayfiyede mi idiniz? * — BHayır, Lakat güzel bir saka kuşu almış, odama asmıştım. Nezar tası Kocası ölmüştü. Dul kalan kadın kocasınım mezar taşını 18- marlamaya gitti. Mezarcı sordu: — Taşın üzerine nasıl bir ya- — Ne iyi, ne iyl.. işte bundan yorsunuz.. Otomobil gezintiri -diyorum, geliyorsunuz.. z pazacağız? memnunum.. ayni hastalıktan Fakat benimle hiç konuşmuyorsunuz. — Büyük bir yazı olsun, rah- bende de var da.. nasıl bir ilâç — Annem tanımadığın erkeklerle konuşma, diye ten- D_M-lıkneınıngüııgı pek iyi| diye düşünüyordum. bih etmişti de... Rörmezdi. — Köpeğiniz ısırır mı ki, bBahçenize #«köpeğe dikkat> yazılı bir lehva astı- m2?.. — Bu levhayı, dikkatsizlikle üzerine basıp ezmemeleri için astım. İnci iğne Kibar ziyaretçi içeri girdi, ev sahibi ba- yan: Dedi, Ev sahibi bayan inci iğneye ba - karken ilâve etti: — Üzerindeki etiketi, bu iğneye yüz lira verdiğimle öğünmüş olmamak için kaldırdım. K Fena zamanda Kadınlar konuştular: — Neclâ, koca - sının öldüğüne kim bilir ne kadar Ü - zülmüştür. Sergide — Yeni tarz bir resim olacak! — Zannederim, fakat bir mana ifade etmiyor. — Nasıl etmiyor, sen resimden anlamı- yorsun, bu kübik resim... f Daha fazla söyliyecekti, fakat resmi yapan ressam sokuldu. — Resmi ters asmışlar! Dedi, çevirdi, astı, bu kübik bir resim değil, bir çiçek saksısının alelâde bir Tesmiydi. * Müjde — Anne bana bir şeker versen, sana bir müjde vereceğim! — Al şekeri, ver müjdeyi! — Salondaki vazoyu devirdim, kırıldı! * İsticvab Bir araba kazası olmuştu. Polis alâka- — Bir tramvay gibi hızlı mı? — Ne bir tramvay gibi, birkaç tram- vay gibi... — Bayan hareket oldu. bütün bir mahalle yıkıldı. — Meğer mühim bir şey değilmiş... Ben, o sırada başım dönüyor zannet- miş te çok korkmuştum. El'er yukarı Aylıkçı, ayın ikinci günü geç zaman , p vine dönüyordu. Karşısına bir a - dam çıktı. Bağır - di — Eller yuka - rı. — Ne istiyor - — Ne istiyeceğim para? — Peki öyleyse, terzime, ev sahibime, bakkala, kasaba söyliyeyim.. onların hep- si bu akşam birer birer buradan geçsin- ler. * Ne iyi İki nişanlı, kıra çıkmışlardı.. Kız, er - keğin — gözlerinin içine baktı: — BSeninle bü- tün hayatımız, bu- (f rada, bütün insan- lardan uzakta geç- <$ Be... Erkek gülümsedi: — Ne iyi olur? Leylek — Evet, Necla, dana ıkı gun evvel saç-| arkadaş, gel; su topukları bile geç- Kız, bir an duraladı: larını sarıya boyatmıya karar vermişti. miyor. — Geceleri şehre gideceğim amma! Emin yer Avcı nişan alırken; köpeği ko- şar, bacaklarının yanına oturur- du, Avcının avcılıktaki maha- retini iyi bilen biri bunun se- bebini söyledi: — En emin yer orasıdır da Evlenmez ki Karı koca oturuyorlardı, ka. dın — Akıllı bir erkek datma, ka- rısının sözünü dinler, dedi, Erkek düşündü: — Akıllı hir erkek mi, akıllı erkek evlenmez ki; karısının $ö- — Bunlar delik çorap değil, etraflarında kalmış delikler... zünü dinlesin! biraz çorap Yakışan Erkek sırnaşıktı, kadın çekin- gen.. erkek sırnaştı: — Söyleyin, dedi, bana en çok yakışan jest hangisidir? Kadın hemen cevab verdi — Şapkanızı elinize alıp Alla- ha ısmarladık, demeniz! * , Bugün- * Nişanlılar arasında: — Haberin var mı, babam bu- günlerde birdenbire mş;ı ol- du. — Bundan bahsetmiye değ- mez.. seni bugün o kadar çok seviyorum ki!... «Son Posta,, ya Karagöz, bu orijinal Türk temaşası ö- lüyor, Beri tarafta bir harabe için (tari- hi eser yıkılıyar) diye şehirleri birbirine katanlar bu facia karşısında Kıllarını bile kıpırdatmıyorlar, Niçin? O da san'at, be- riki de san'at değil mi? Şelik ile Memduhun ölümünden sonra iki kuyvetli desteğini birden kaybeden Karagöz bugün ne haldedir? Çekişecek daha kaç nefesi kalmıştır? Bunu benim kadar siz de merak ediyorsanız, bera - berce Beyazıddaki (Hayalciler, hokka - bazlar) kahvesine uğrıyabiliriz. İş mevsimi olmasına rağmen hayalci, hokkabaz, kuklacı ve meddah esnafımı kahvenin peykelerinde Negüs kadar de- rin bir düşünce içerisinde baştan kara et- miş buldum. Karagözün gözleri ve sa - kalı kadar kara olan bahtlarından şikâ- yet ediyorlardı. Fakat çöğunun teessürü kendi bahtından çok, Karagözün bedbaht Zaten hayalci olarak dört kişi kalmış, Vefalı Safa, Sefer Mehmed, kuklacı İr - Tan, bir de Ankara radyosunda Karagö - zün adile beraber kendi maişetini de kur- tarmağa çalışan Küçük Ali.. Kahvedekiler diyorlar ki: — Duymuşsunuzdur elbet. Şefik te, Mermduh ta rahmeti rahmana kavuştular. Onlar bu san'atin son üstadları idiler, Ka- ragözün rağbetten düşüşü, unutuluşu iki- sinin de yüreklerine indirdi. Hele zavallı Memduh.. evlâdını kaybetse, bu kadar yanmazdı. Göz göre göre milli temaşa- mızı öldürüyoruz, diye sızlanıyordu... Hayali Vefalı Safa — Ben hastaneden yeni çıktım! diye ilâve etti. Tam üç ay yattım, konuşama- dım. Sebeb, sebeb meslek aşkı.. Perde arkasında nefes patlatmak ko - lay mı?.. Bir kaç türlü konuşmak az mı nefes ister? Üstelik bir de takdir edilmi- yorsunuz. İnsana bu daha ağır geliyor. Size kestirme lâf edeyim bayım.. San'atın öldüğüne şundan hükmedebilirsiniz. ki, üç kişi kaldık. Üçümüzü bile geçindire - miyor, Halbuki eskiden binlerce kişi ekmek yerdi. Bir gecede üç, üç büçük li- ra altın para kazanırdık. Masraf ne.. hiç., topu topu elli kuruş. 20 kuruş kemana| verirdik, 10 uta, 10 kanuna, 5 te yardağa, altmış paralık ta mum, tamam. Bayım mübalâğa sanma, siz bizden daha iyi bi- lirsiniz. Karagöz başlı başına bir âlem ve bir mektebdir. Biz karşımıza yedisinden yetmişine kadar kalabalığı oturttuk mu, Karagöz onlara yalnız eğlence değil, ayni zamanda hoca olur. Onun her sözünde, her halinde bir dersi ibret vardır. Kara- göz, Hacivaddan hiç memuriyet istemez, hep san'ata heves eder. Çoluğu çocuğu izgşad eder, «Şimdiki gibi aklım olsaydı, okur, yazar, çalışır adam olurdum!. der, Her sözile seyircilere iyilik, çalışkan - hık, dürüstlük telkin eder, Yoksa o, sa - dece kahkaha atmamız için vücude ge - tirilmiş adi bir eğlence değildir. Kadir, kiymet bilinmiyor vesselâm. Dedim ya,| hastaneden yeni çıktım. (Ububu Savtiye iltisak) peyda etmiş. Boğazımın damar - ları şişti, konuşamadım. Bay Bahri İs - met (san'at yorgunluğu) diye rapor ver- di. Ben buna (Karagöz üzgünlüğü) diyo- rum. Bağıra çağıra öldürüyoruz canım o- yunumuzu. Duyuyoruz ki, Yunanlılar ve Almanlar Karagözü kendilerine uydura- rak ihya ediyorlarmış. Yazık değil mi?.. Belki de yarın Karsgözü biz ibda ettik diyecekler, derler de.. Niçin demesinler, biz tapusunu kendi elimizle devrediyo - Tuz. Hayalin, hayal olan hatıralarına da - lan üç Karagözcüye sordum — Şimdi sünnet düğünlerinde Karagöz filân istemiyorlar m?.. Üçü de: «Alay mı ediyorsun» mana - sında bana baktılar. — Arada sırada.. bir meraklı çıkacak ta. Üç oluz paradan tutacak. Tabij yanı- sıra caz veya saz olacak, caz olursa genç bıyşılı: ve baylar: —— Son Karagözcüler yeis içinde derd yanıyorlar Hayali Vefalı Safa Deyip, hoplayıp zıplamağa can atıyor- lar, Karşımızda kala kala iki tane ma - halle çocuğile yetmişlik mahalle heyeti ihtiyariyesi kalıyor. Saz bulunursa, o tü- reme hanendelerin ciyak ciyak bağır - malarını tercih ediyorlar. Karagözün ne namusu kaldı, ne haysiyeti.. — Bunun için ne yapmalı.. canlandır. manın çaresi nedir gsizce?, — Besit.. Tarihi âbideleri nasıl muha - faza ediyorlarsa, bunu da öyle yapmalı.. himaye etmeli. Karagözü bugünün zevki- ne uydurmalı, her şeyden önce Karagö - zün kıymeti de anlatılmalı, herkese onun milli bir Türk temaşası olduğu kabul el kara gözlerini ebediyyen yumması bir gün meselesidir. Hayali Sefer Mehmed âdeta yapıştır- ma gibi duran küçümencik burnunu içi- nin mümessili olarak bir hayli şiddetlice çektikten sonra: — Nerede o eski günler, dedi.. kanak- larda, en kibar halk karşısında saatlerce fasıllar yapardık. Ben Liman Fon San - ders Paşaya karagöz oynattım. Adamca- Biz az kaldı bayılıyordu. Eskiden bizi tutarlar, karagözü hima- ye ederlerdi. Seyirci bulalım, alâka gö « relim, vallahilâzim karın tokluğuna oy- natırız. Sırf bu güzel san'at ölmesin. Hayali Safa: — Ben diyor, 332 de Yakacıkta Abbas Hilmi Paşanın köşkünde bir Bgece kara- göz oynattım. Tam dört saat beni bırak- — madılar. Beş dakika repo yapmadan bi. lMfasıla oynadım. Rahmet olsun Berlin sefiri Kemaleddin Sami Paşa da hazır bulunuyordu. O ne içten, alâka ile, zevk duyarak seyredişti. Hayali İrfan, arkadaşının sözünü göy- le tamamladı: Karagözeliler, — meslekleri len gittikleri için değil, memleket kıymetli bir san'atını kaybettiği için ü - zülüyorlar, Yoksa biz geçinmemizi kara- göze bağlasaydık, çoktan gözlerimizi yamınuştuk. gözün hep bahsettik, dedi. Size bir de başımdan ge- çen eğlenceli bir vak'ayı anlatayım da, yüzümüz gülsün. Ffendim, bir müddet evvel beni Adapazarına bir Çerkes kö . yüne çağırdılar, gittim. Perdeyi hazır - hyorum, henüz ayna perdesini yani be- yaz bezi germemiştim. Oradaki Çerkes köylüler bunu mevlüd minberi zannet - mişler. Evlerinde ne kadar mükemmel çarşaflar, eski krepler, şallar, seccade - ler varsa gelip iki tarafını süslemeğe baş- *Mari Valevska Yeni romanımız bugün 10 uncu sayfada