SON POSTA E Bırkaç vecize :] | — Mutad Yalanlar Kadınlar, ağlanmıyacak zaman ağla - Masını, ağlanacak zamanda da göz yaş- Jarını içlerine akıtmasını bilirler, * Gülümsemeyi bilmiyen insan dükkân açmamalıdır. * Tuvaleti için en fazla zaman sarfeden mahlüklar; kediler, sinekler, ve kadın - lardır, * İki kadın birbirlerile dost oldularsa muhakkak bir erkeğe düşmanlık içindir. * Kadının kılıcı dilidir, ve hiç bir zaman onu bir kenara bırakıp paslandırmaz. * Kadının istediği, şeytanın ıstediğidir. * 'Tanrı en evvel gök yüzünü ve dünyayı yarattı, ve dinlendi. Yorgunluğu geçti.. denizi ve balıkları yarattı, tekrar dinlen- u geçti.. erkeği ke - hayvanları yarattı. Ve ya- ratan da yaratılan da dinlendiler, Hepsi- nin yorgunlukları geçti. Tanrı o zaman kadını yarattı. Fakat bir daha dünya yü- zünde bir an için olsun dinlenebilinek kimseye nasib olmadı. * — Para parayı çeker! Derler. Amma çeken zenginin parası, gekilen de fakirinkidir. * Gönülle mide arasında ne münasebhet yardır, bilmiyorum.. mideleri - bulandığı zaman: Jayat bir tiyatroya benzer.. girilir, sey- tedilir, ve çıkılır. * Sizin için: — Budala! Demelerini istemiyorsanız, ikide bir kahkahayla gülmeyin.. fakat sizin için: — Nazik insan! Demelerini istiyorsanız, ikide bir te - bessüm ediniz.. * Terazinin bir görüne aşkı, bir gözüne parayı koysanız, parayı koyduğunuz göz aşağı iner. * Çocuk, alle içinde tehlikeli bir casus- tur. * Hiç bir kadın kendinden güzelinin bu- lunduğu mecliste bulunmaktan hazzet - mez. * Bir kadın bir mağaza tezgâhtarının Kkendisini tepeden tırnağa kadar süzme- &ini İstemiyorsa, mağaza tezgâhtarına: — Ten rengi çorap veriniz! Dememelidir. Eve dönerken Her gün ona rastlarım, Akşam eve dönerken.. Bulamazsam ararım; Akşam eve dönerken.. Korkuyordu en önce, Alıştı gün geçtikçe; Karşılaştık, dedim, ce!. Akşam eve dönerken.. Gülüyor şimdi çapkın, Geçiyor Bana yakın, Dokunma, diyor, sakın, Akşem eve dönerken.. Anlarım gidişinden, Varsa korkmam eşinden; ideceğim peşinden, Akşam eve dönerken.. * * | müştür, Ğ R Hastalıktan daha yeni kalkmışsınız - dır, Güçlükle yürüyorsunuz, ve tekrar hastalanmaktan korkuyorsunuz. Kar - şınıza bir tanıdığınız çıkıyor. Size: — Nasılsın? Diye soruyor.. ona: — Çok iyiyim! Yalanını söylemekten çekinmeyiniz. Eğer, hastaydım, hâlâ da hastayım; di- yecek olursanız o sizi yol üstünde tu- tar, kendisinin de hasta olduğundan saatlerce bahseder dürür. - Küçük çocuğunuz mektebden dön - tavrı hareket notu — kırıktır. Coğrafyadan Hesab da iki., Çıkışırsınız, — Bu böyle giderse sen adam olmı- yacaksın. Ben senin kadarken sınıfı - min birincisiydim. Dersiniz.. bu öyle bir yalandır ki, bu yalana ne boynunu bükmüş duran ço- cuğunuz, 'ne gülümsiyen karınız inanır, ne de siz, kendiniz inanırsınız, r almıştır. Bir kaç dostunuzla birlikte yemek yiyorsunuz, tam bu sırada telefon ça- lar, siz elinizde bardak, ağzınız dolu telefona koşarsınız, — Alol,. Telefondan bir ses gelir. — Sizi rahatsız etmiyorum ya? Nezaketen yalan söylemek mecburi- yetini hissedersiniz. — Ne münasebet, asla! Misafiriniz sgakardır. Ayağa kalkar kalkmaz, bir masayı devirmiş.. masanın üzerindeki Kiymetli ve çok sevdiğiniz vazo, yere düşmüş kırılmıştır, Misafiriniz: — Eyvahi Der, siz ev sahibi olmak dolayısile: — Ne kıymeti var, esasen hiç hoşu - ma gitmiyordu. İyi oldu da kırıldı. Yalanını söylemek — mecburiyetinde Birdenbire ce ooçaını Her sabah uyanınca.. Pencereye koşarım, Her sabah uyanınca.. Yavaşça bağırırım, Duymazsa haykırırım; Komşumu çağırırım, Her sabah uyanınca.. Benim komşum bir genç kız, Sanki berrak bir yıldız, Görüşürüz biz yalnız, Her sabah uyanınca.. Derim, ukomşum nasılsın?.. Sen gönlümde asılsın, Gül ki gönlüm açılsın, Her sabah uyanınca..v ' Birkaç fıkra —| Ağırceza mahkemesinde bir avukat itham ediyordu: — Bu cani adam, bu vahşi mahlük.. Katil birdenbire ayağa kalktı: — Rica ederim susunuz; bu kadar ha - karete tahammül edemem, Şimdi çıkar giderim ha!.. * Kibar adam, spordan bahsetti: — Ben boksu bütün sporlardan daha kibar bulurum? — Neden? — Eldivensiz yapılmaz!. * Vapurda şapkamı çıkarmış, yanıma um. Şişman bir kadın geldi, üs- — Zarar yok, beni rahatsız etmiyar, * — Bizi birbirimize bağlıyan aşkın ba- Bidir. - Yani, pamuk ipliğile birbirimize bağ- İyız demek istiyorsun, değil mi? * Resimden, ressamdan bahsediliyordu, biri: — Bir köpek, resmi görmüştüm, dedi. Âdeta canlı hissini veriyordu. Öteki: — Bu bir şey değil dedi, ben bir güneş resmi görmüştüm. Biraz fazlaca bakmı'- şım, güneş çarpmasından bir hafta hasta YK Evi kiralıyacak, ev sahibine sordu: — Bu evin damı her zaman akar mı? Her zaman akmaz.. — tnn — Yağmur yağdığı zamanlarda akar, * Misafirler, ev sahibinden bahsediyor- lardı. Biri: — Hafızası pek kuvvetli değili Dedi, bir başkası güldü: — Çok şükür! — Neye çak şükür, dediniz? — Gideceğimize yakın bir şarkı söyli- yeceğini vâdetmişti de.. * Anafarcu: Ben bir şapkayı üç sene giyerim. Dedi, sordular: — Nasıl? ci senenin sonunda kordelâsını ikinci senenin sonunda aş - — Şapkayı bir lokantada değiştiririm. * — Yunus, yunus balığının karnında üç gün kalmıştı. Benim amcamsa bir tmsahın karnında daha fazla zaman kaldı, — Ne kadar zaman? ” |tamir gö SEYAHAT MEKTUBLARI : 29 Kaybolan İşte şurada yol kenarında Yazan: Vasfi Riza Zobu demiryolu eski bir lokomotif enkazi, bir az ötede iki vagon tekerleği duruyor. Peki ama demiryolu nerede? O gözükmüyor! Muharrir «Kızıldize» de sabah olup ta, köy oda- sının, tavana açılmış penceresinden gi - ren ziya ile göz göze gelince hemen ya - taktan fırladım, yüzümü; kahvenin gaz tenekesinden yapılmış musluğunda yı - kayıp tekrar yola düzüldük... Bir tarihlerde Ruslar Erzuruma kadar ilerledikleri zaman tabit buralardan da geçmişler.. geçtikleri yerlere de hem şose, hem dekovil hattı yapmışlar.. girdikleri rda ilânihaye yerleşip kalacakla - rını ummuş olacaklar ki; bütün yolları, ölmez bir şekilde uzatmışlar.. senelerce mediği halde onların yaptıkları göseler, öteki yollardan daha sağlam, ih- mal ve tahribe maruz kaldığı halde «de- kovil» hâlâ işe yarar bir şekilde işleyip duruyor.. Karstan Erzuruma; Erzurum - dan galiba Erzincana kadar olan bu de- miryolundan bugün de istifade ediliyor.. takat nedense İran hududundan «Kara - köst»e ye kadar olan kısmının yerinde yeller esiyor... Amma, vaktile buralar - dan bir hat geçtiğine dalr izler var.. me- selâ: Bir ovanın ortasında demirden mu- azzam bir lokomotif kazanı yan gelmiş yatıyor!.. koervan geçmez bir yerde bu kazanın ne işi var?.. Biraz daha ilerde bir iki çift va-| gön tekerleği!.. Anlaşılıyor ki, hat manı evailde buradan geçermiş. *demiryollar» nerede?.. Bilr müddet son- ra onları da buldum.. malüm a, buralar- da adına cev>, yahud «bina» denilen ya- pılar, Hazreti Âdem gibi çamurdan mey- dana gölmiştir.. zemini çamür, tavanı ça- mur, duvarları çamur... Tavanın çamu - runu tutturmak, yani binanın çalısını tutturmak için dört duvarın Üstüne odun- lar uzatılır. Araları çalı çırpı ile döşenir, Onun üstüne çamur yığılır. Güneşte ku - ruyunca işte o çamur yığıntısı evin, daha doğrusu kulübenin tavanı, çatısı, İste ne za- derseniz deyin., bir şeysi olı Bura » lardaki köy evlerinin dam kenarlarına bakıyorum: Demir potrel uçları çıkmış!! Odunun, kömürün bulunmadığı bu yer- lerde potrelin ne işi var? Sebebini son- radan anladım ki: Karaköseden Hududa kadar uzanan yüz kırk kilometrelik de - Nereden nereye?. Kuş uçmaz, | Peki | Gürcübulakta miryolu, köy kulübelerinin çatılarına destek olmuş!.. Evvelâ, bu hattı tahrib Jettiklerinden dölayı cahil halkı ayıpla - yun dedim. Sonra da onları haklı bulup vazgeçtim.. çünkü Rus buralara ateş ede ede gelmiş. binalar, esasen şiddetli bir rüzgürla yıkılacak kadar «ma- lüb.. Nerede kalmış ki, top sarsin- tısile ayakta dubarilecek... Rus öbür ta « raftan «bumm, dedikçe, bu taraftaki eçbniyel muazzama> «gümbür gümbür» yapıp çekilince, yurduna köylü açıkta kalmış.. ne yapsın?.. Başını sokacak bir yer lâzım.. bina kurmak için bütün malzeme hazır: Toprak, su, çamtır, çamur, gene çamur... Hepsi mevcud. bir dernd var: «çatıyı tutturmak»... Etrafta orman kalmamış ki: Ağaç kesip dört du- varın üstüne uzatsın da çamuru yığsın... Peki, ne yapacak?.. Siz olsanız ne ya - pardınız?.. Haydi birinci günü açıkta yatlınız.. mevsim yazdı, sıcaktı, bir dam altı aramadınız.. amma önümüz kış.. hem böyle şiddetli bir kışı biz ömrümüzde görmemişizdir.. barınacak bir yer lâ - zım... Sizi bilmem amma, ben olsam: sö- Buktan donup ölmektense, yanıbaşım - daki metrük dekovil hattından iki de - Miryolu söker, potrel diye kuracağım bi- nanın tavanına yerleştirirdim.. işte isti - lâdan sonra yurduna dönen köylü de be- nim gibi yapıvermiş, Rusların döşediği demiryolu da böylece ortadan kalkıp ta- rihe karışmış.. Üzülmeğe değmez! Ya - kında yenisi, hem daha büyüğü daha iyi- si bu sahralara uzanacak; şu dağları de- lip geçecektir.. * «Doğu Beyazıd!» dediler.. dağın tepe- sinde bir kaymakamlık.. şimdi yavaş ya- vaş aşağı iniyorlar.. öyle de hararetim var ki.. termosda suyum da bitti. yollar. da su yok.. şoför: — Beyazıd istasyonunda buluruz! Dedi.. Bir yerde durduk.. — Neye durduk?.. — İstasyona geldik. Su istiyordun.. (Devamı 10 ncu sayfada) Kadın tuvaletlerinde kollar ve askılar kalktı Avrupada tuvaletler tamamile kolsuz ve askısız yapılmıya başlanmıştır. Yal- mız boyundan geçen ve tuvaletin arkasına iliştirilen, süslü broşlar vasıtasile