B g 5 SÖON POSTA “Son Posta fes aldı. Elile garib işaretler yaptı: — Tu Allah belâsını versin, dedi, kos- koca yazın ortasında böyle bir şey ol - saydı omuz silkerdim amma, tam kışistü dükkânımın karşısında bir başka kömür- gü dükkânı açılması hiç te haş bir şey de- gi Kendi kendini teselliye uğraştı: — Allah, birinin rızkını ağzından alıp, ötekinin ağzına koymaz.. benim müşte- rim gene benim müşterimdir. Onun müş- terisi de başka yerden gelsin.. Bu olm aya kendi de pek âmin diyememiş olacaktı ki o gün akşama ka - dar bir türlü keyfi yerine gelmedi. So - kağı süpüren çöpçüye çattı. Kahvecinin gocuğuna bağırdı. Bir kaç dilenciyi poli- Be vermekle tehdid ederek ürküttü. *Yeni kömürcü ertesi sabah dükkânını açmıştı. Dükkânın üzerinde pırıl pırıl parlıyan tertemiz bir levha vardı. Hillon, bu levhadan rakibinin adını ve kömür işindeki ihtisas derecesini öğrendi. Adı Alfreddi. Kömürün iyisini ucuz -satacak ve eve teslim edecekti. Alfred oldukça genç ve oldukça yakı- şıiklı bir adamdı. Nazik konuşuyordu. Müşteriyle kat'iyyen münakaşa etmiyor, onların suyuna gidiyordu. Az zamanda bütün o civar halkmı dükkânına alıştır - miştı. Hillon bu halden müdhiş sinirle - niyordu. Ve sinirlenmesi de gene kendi zararına oluyordu. Dükkânına tek tük Müşteri uğrasa bile onları da gücendiri- yor, farkına varmadan kendi aleyhine, rakibi lebine reklâm yapıyordu. Alifred, az zamanda bir kamyon sahibi oluvermişti. Artık evlere kömürleri kam- yonla taşıyordu. Alfredin kamyonu Hil- Jonun dükkânı önünden geçerken Hillon bu hale çok, hem de pek çok kızıyordu. Klüksonun sesi sanki onun eşek araba sına yuha der gibi idi, Hillon yumruklı rTını sıkıyor, kaşmı gözünü oynatlıyor, içinden: — Ben sana gösteririm! Diyordu. Bir gece Hüllon karısile birlikte bir ko- misyon teşkil ettiler.. düşünmiye başla - dılar. Doluya koydular, olmadı. Başa kay- dul. ilmadı. Bu Alfred çok yaman Kalkarlarken, kurnaz yahudi, usulca Gurabi efendinin yanına sokuldu; ku- lağıma eğilerek: — Hanumu o - tele — brakalum. Otikileri da sat, senin ile Lidoya, kizlari yormeye yidelum! dedi . —1 — Koca karıya ne maval okudular?. Torik — Necmiyi nasıl atlattılar? Takvoru ne şekilde ek- tiler? Bunların hepsi de sonuna kadar bir muamma teşkil edecektir. Herhalde, Bratiano — bulyarındaki meşhur Lidoya © gün öğleden sonra gidenler, pisin'e, yaniya ki yüzme ha- Vuzuna en yakın bir masada, eceleca - yip bir ihtiyarla, çilli bir yahudinin karşı karşıya geçmiş, suda yüzen, ke- narda cilvelenip kırıtan, boy boy, çeşid çeşid yosmalara baka baka geviş getir- mekte olduklarını görmüşlerdi. Gurabi efendi, yuvarladığı tsuyi Tarın kanını kamçılamasile, gençliğinin değilse bile, olgunluk çağının zindeli - ğini hatırlar gibi olmuş, gönlünde bir takım hevesler uyanmıştı. Birer ipekli mendil ile göğüslerini, daracık birer yün kispet ile de vücudlarının orta kı- sıntlarını örtüp, üst tarafını pervasızca teşhir eden sülün gibi kadınlara süz - gün nazarlar fırlatıyor, kâh hafiften, kâh - kendini unutarak - pes perdeden İçini çekiyordu. N mumiyiz bey, beğendin mi? — Beğendim de söz mu, mirim? Ken- dimi ravzai rıdvanda, hurilerle muhat sanıyorum. Aman Allahım! Şu sarı, ipek saçlı haspaya bak. Gözlerindeki mavi gözlük ne de yaraşmış! Hele o Aayva göbekl. Kırk bir kere maşallah!. Ay. ay! Ayak parmaklarına da kına yakmış çapkın! — O kina değil? — Ya? — Pedikürdur, KÖMÜRCÜ HiLLON SİAAA AAA AAA CN VAA — Çeviren : Kömürcü Hillon burnundan sık sık ne- | Ağustos 25 ,, hın Hikâyesi İsmet Hulüsi — 4MEEiillz ) eaaamaz ae z . ” Mühendis Aranıyor. Eti Bank Gene) Direktörlüğünden : İngilizce teknik muhaberatı resen idareye muktedir bir makine mühendisine ihtiyaç vardır. Taliblerin tercümei hal, diploma ve bonservis suretleri ve bir fotoğraflarile MK. rumuzu tahtında Etibank genel direktörlüğüne tahriren mü: racaatları. — <5680» Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma, Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. W BHN BN İcabında günde 3 kaşe ahnabili. EE EE BN Bitlis Belediyesinden: Nafia Vekâletinin tasdikine arzodilen projeye göre 1/10/20/30 haziran tarihli Ulus ve Son Posta gazetelerinde çıkan ilânlarda gösterilen 23,200 liralık elektrik işlerine 45 gün içinde kapalı zarila talib çıkmadığından 2/8/938 gününden iti- damdı. Kolay kolay sırtı yere gelecekler- den değildi. Fakat her ne pahasına olur- sa olsun onu alt etmek icab ediyordu. Hillonun — karısı: — Buldum! Dedi. Yumuk ellerini çırptı. Hillon ümidsiz ümidsiz baktı: — Ne buldun söyle? — Evimizi rehine koyarız — Bu işsiz zamanda parasını da yeriz, ev satılır, biz de evsiz kalırız. — Ne münasebet. Evi rehine koyüp, pa- rasile bir iş tutacağız.. Öyle bir iş ki, hem ©o işten para kazanacağız; hem de dük - kâna müşteri çekeceğiz. Bizim müşteri- ler, Alfrede teker teker gitmişlerdi. Bu sefer Alfredden bize toptan gelecekler. Ufak bir bar, daha doğrusu bir mey - hane açacağız.. Meyhanede ben kasada o- turacağım.. Ucuz içki ve güler yüzle mey- haneye bir çok müşteriler celbedeceğim.. 'Tabii bunlara da gene” bizim kömürcü dükkânı için bol bol reklâm yapacağım. Seyhanenin müşterileri, kömürcü dük - ânının da müşterileri olacak. Bu fikir Hillona da mülâyim gelmişti. |Ev rehine konuldu. Meyhane açıldı. Hil - Tonun karısı at nalı biçimindeki kasaya ©- turdu. Müşterilere bol bol gülümsüyor, bol bol iltifat ediyordu. Fakat neye ya - |rar ki müşteri pek azdı. Bunlar da sar « |hoş olmazlarsa; kömürcü dükkânı için Eski arabasının ihtiyar eşeği pek takatsız kalmıştı. sarhoş olurlarsa da hiç bir şey anlamıyor- lar, üstelik içtiklerinin parasını vermeyi de unutup gidiyorlardı. Uzun lâfin kı - sası Hillenün karısı bu işi beceremiyordu. Hillon; düşündü. taşındı, karısını mey- hane işinden uzaklaştırmak istedi. Onun ablak yüzüne, yumuk ellerine, çürük diş- li tebessümüne kendinden başka hiç kim- senin ehemmiyet vermediğini çoktan an- lamıştı, Bu kararla işe girişti. Meyhaneye ye- ni bir kasadar aradı ve umduğundan iyi- sini buldu. Yeni kasadar Matmazel Lo - totte, sarı lepiska saçlı, yemyeşil gözlü, kırmızı dudaklı ve çok güzel gülen yirmi yaşında bir genç kızdı. Matmazel Lolotte kasaya bir kanarya güzelliğile oturuyor, müşterilerle bir ispinozmuş gibi hiç dur- madan çene yarıştırıyor, ve bir tilki gibi onları kandırıyordu. Meyhanenin müşterileri bir kaç gün içinde çoğalıverdiler. Ve Lolottein kendi kadar güzel hatırı için, Alfredin kömür- cü dükkânından ayaklarını kestiler. Ye- ni baştan Hillonun müşterisi oldular. Hillonun keyfi yerine gelmişti. Bir iki aya kalmıyacak, evini rehinden kurtara- cak, ve Alfredin kamyonundan bin kat daha güzel bir kamyon alacaktı, Hem bu- na çok ihtiyaç vardı. Eski arabasının ih- Hyar eşeği artık pek takatsiz kalınıştı. Güçlükle yürüyebiliyor, ikide bir yere kapanıyordu. SON POSTANIN POMANI baren bir ay müddetle pazarlıkla yaptırı! masına karar verildiği ilân olunur. «5687» Nevralji ve bütün ağrılara karşı Alfredin işleri de berbattı. Sabahtan akşama kadar dükkânında sinek avlıyor- du.: Fakat Alfred aptal değildi. Bir gece başını iki elleri arasma aldı: — Ben ne olacağım! Diye düşündü. O kadar çok düşündü ki, sabah oldu. Alfred ancak o zaman mühim bir şey keşfetmiş Insanların gönül rahatile ya »- tağına yattı. Epeydenberi kendisine nasib olmıyan rahat bir uyku uyudu. * Bir ay sonra, bir kaç otomobil Alfredin dükkânının önüne sıralanmışlardı. En öndeki otomobilin içinde Alferedle, Lo- lotte vardı. Belediye dairesine nikâhları- nı kıydırmıya gidiyorlardı. r, hareket ettikten sonra — Ne olursa ol - sun? Aman, iyi et- tin de fakiri bura- ya getirdin, Yasefa- çi bezirgân! Gözüm, gönlüm — ferahladı.. hem, baksana! — Buyur! — Şuncağızı ya - nımıza davet etsek.. cemalini daha ya - kından temaşa ey - lesek, olmaz mı? — Başustune! Ben, zaten onu tanarım. Kalea Viktorya'da bir Mağazada çali - şir. z — Emret, buyur » sun, bizi taltif etsin, Yasef kalktı, kadının yanına gitti, kendisine bir şeyler söyledi. Kadın döndü, Gurabi efendiye bakıp kahkaha e güldü. Sonra, Yasefe, yalnız olma- dığını, yanında arkadaşları olduğunu ve eğer onlar da davet edilirse, ancak © zaman kabul edebileceğini bildirdi. Yahudi, Gurabi efendiye danışmağa hacet görmeksizin bu şartı kabul etti ve hepsini birden çağırdı. Matmazel Maria, arkadaşlarım de - diği matmazel İlena ve Titina ile, ge- lip, Gurabi efendinin masasına oturdu- lar, Mariayı ihtiyar, yanına almıştı. O « lanca kanı baştna çıkmış, şakakların - dan, alnından, ensesinden buram bu - ram terler sızıyordu. Hele, turşuluk bir Artık içki faslına nihayet verdiler patlıcan kadar iri burnunun Üstü, yer|Maryanın kıvırcık cinsinden galiba! yer fışkıran ter tanelerinden eski za- manın giırgir testilerine dönmüştü. Bu koca esmer burun, kıllı deliklerinden, bir romorkör bacası gibi ikide birde buhar salıvererek soluyordu. — Sor bakalım, dilber ne arzu eder? Kendisine ikram edelim. — Haçan çağır - diysak, kindileriy - lan — kunuşmalisin, İnumiyiz bey! dedi, — Amenna! Ko -| Huşayım ama, bet onu anlamam, o be-| ni anlamaz. Nasıl edelim? — Ben size ter - cumanlik yaparim , Er halde boyle dur- mak duğru diğil.. | — Öyle ise sor: Adı nedir? — Marla. Hillon isteksiz isteksiz Alfredin dükkâ - nının önüne gitti. Kapalı kepenge ya - pıştırılmış kâğıdı okudu: sİzdivaç dolayısile dükkân - kapalıdır. Pek yakında civarda bir güzel bar aça - cağımı muhterem müşterilerime ilân e- derim.» O gün akşama doğru Hillon uzak yer - lerde geziyor, kömürcü dükkânı yapmıya elverişli bir yer arıyordu. YARINKİ NÜBHAMIZDA: Benzediği için mi? Yazan: Kıpling Tercüme eden: A. H. veda için ellerini uzattılar, Gurabi e - fendinin siması o anda acınacak bir hal aldı. — Aceleniz ne? Nereye gidiyorsu - nuz yosmalar? Pek az oldu! dedi ve bu sözleri tercüme etsin diye Yasefin yü- züne baktı. O bu esefi harfiyen bildirdi. Fakat kadınlar özür dilediler. İş zamanı idi. Mağazaların açılma saati gelmişti. — O halde gene buluşsak. Daha uzun boylu teşerrüf etsek.. Bu sözleri de Yasef aynen tercüme etti. Marya: — Olur! İsterseniz, bu akşam Banca- saya gezmeye gidelim.. teklifinde bu - lundu, Gurabi efendi derhal kabul etti. On- İar gittikten sonra, garson hesabı ge - tirdi. Ön liraya yakın bir yekün tut - muştu. İhtiyar adamcağız bu yekün - dan ürktü: Yasefe: — Yahu! dedi; çok para, Bu karıla- rın içtikleri ne idi, böyle? — Şampanya. — Ne zıkkım olursa olsun. Amma d; Ppahalı imiş. Şimdi, bu akşam da beni böyle masrafa sokâarlarsa altından kal- — Söyle: Kendisi — BSöylesene! Nükteli sözler hoşuna gider.. — Ben ağnamadim ki, ona ağnattira- şim. — Marya ne demektir? — Kizin adi, — Bazirgân! Ben seni daha ferasetli Yasef, Gurabi efendinin bu emri -| bilirdim. Koyunun dişisine ne derler? ni yerine getirmedi. Doğrudan doğruya garsonu çağırıp, bir şişe buzlu şampan- ya ısmarladı. Kadınlar, aralarında gülerek, şaka - laşarak, ihtiyarla alay ediyorlardı. Gu- rabi efendi, memnun, yılıştıkça yılışı - yor, arada bir, Yaşefe, intibalarını, duygularını haber veriyordu. Yahudi, bir aralık kendisine: l' — Kuyun derler, — Yazık sana! Koyunun dişisine: Marya demezler mi? Yasef düşündü, düşündü.. sonra: — Yuzel! dedi. Dişisine Marya, er - ğine koç, yavrusuna da kuzu derler. Öylesan, kuyun anyisidir be? — Elinin körü! Kadınların içi sıkılmıştı. Şampanya .Kupalarını boşaltınca ayağa kalktılar, kamam, sonra, Daha buradan nerelere gideceğiz. Az para ile yola çıktık, ida- reli davranmalıyız. Yasef de zaten bunu bekliyordu: — Canin sağ olsun! dedi. Ev - ropaya yelincez eğlenmeli, Para varsin yitsin. Eskiden yuvarlakti, tekerlenir- di. Şimdik ta uçsun diye kiyattan yapi- yorlar.. Ustundeki para bitersan, kolay.. ben buradayim, Em senin yibi — iski muştiriden fayiz da aramam. Sen ke- fine bak, Bu kariyi beğendisan, bu yi- ceyi onunla beraber yiçirirsin. Yalnız son cümleye dikkat eden Gu- rabi efendi, heyecanla sordu: — Kalır mı? Vuslat mümkün mü? — Kalmaz olur mu? Sen paraya kiy yoksal — Kıymasına kıyarım ama., çok fazla isterse, sonra seyahatimize devam için., (Arkası var)