24 Ağustos 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

2 Sayfa SON POSTA Ağustos 24 Herg Üç kutub 'arasılildü Küçük Macaristan Yazan: Muhittin Birgen acaristanı, Merkezi Avrupanın ve hattâ bütün —Avrupanın geniş kültürlü bir köylü kızına benzete- biliriz. Beyaz üstüne kırmızı ile yeşil iş- lenmiş fistanı, başında oyalı hotuzu, du- daklarında neş'eli bir nağme, bütün ha- reketlerinde hayata tatlı gözlerle bakan bir köylü kız çalâkisi ile küçük Macaris- tan, Avrupanın severek baktığı bir mah- lüktur. Bir tarafında Lâtinler, öte tara- fında Cermenler, daha öte tarafında Slavlar,büyük milli kütleler halinde Tu- ranın bu cesur çocuğunu her taraftan ku- şatmıştırlar. Fakat, o cesur bir Turanlı- dır; hayata neş'e ile, cür'etle ve taham- mülle bakmasını bilir. Kültürünün kuv- veti ve derinliği sayesinde her işe atıla- bilir ve muvaffak olur; dünyanın hiçbir köşesi yoktur ki orada, velev küçük, bir Macar kolonisi olmasın. Her türlü Macar san'atkârı, dünyayı bir baştan öbür başa dolaşırlar ve yaşarlar. Macar kadar ha-| , yata cür'etle ve cesaretle bakan insan az görülmüştür. Bunun gibi Macaristan da, küçük varlığına ve bu varlığı çeviren büyük milliyet kütleleri arasında sıkış- miş bulunmasına Trağmen, yaşamaktan korkmaz, mücadeleden çekinmez ve is- tikbaline karşı hiçbir zaman ümidsizliğe düşmez. Dünkü Macaristan hayli büyük- tü; bugünkü Macaristan çok zalimane küçültüldü. Bununla beraber eski hari- tasile yeni haritası arasındaki farka ba- kan Macarlık, «hayır, hayır, asla!» dedi ve o gündenberi de bekledi, çalıştı. * Macaristan üç milliyet arasında oldu- ğu gibi üç politika arasında da sıkışmış bir vaziyettedir. Alman politikası, İtal- yan politikasi, Küçük itilâf politikası. Macaristan bu üç politika arasında on sekiz senedenberi mücadele ediyor. Kül- türü Alman damgasını taşır; bununla be- raber katolik ruhu ile Avusturyanın ve İtalyanın yanında pek güzel oturuyordu. Romanya, Çekoslovakya, Yugoslavya gi- bi küçük bir memleket olduğu için de menfaatleri onlarla beraber olmaktır. Ancak, üç tarafa da yaklaşması müş- küldür: Almanya çok büyük ve çok kuv- vetlidir; onun kolları arasına düşerse na- zik vücudü çabuk kırılır; İtalya ile lü- zumundan fazla flört yapatmaz; buna A- manyanın kıskançlığı mânidir. Her iki büyük kuvvetin arasında müvazene yap- mak için ötekilere yaklaşamaz, çünkü on- larla arasında görülmemiş bir hesah var- dır. Macaristanın hududları - haricinde kalmış olan»üç buçuk milyon Macar ve Macaristan iktısadiyatı bakımından çok mühim olan bir takım toprak parçaları bu üç küçük komşu arasında taksim edil- miş bulunuyor! Zavallı Macaristan, bir vakitler bizim gibi Fırat ve Dicle vadilerinde dolaşıp dolaşıp Avrupadan tâ Avusturyanın gö- beğine kadar gitmiş ve Tuna kıyıların- da yerleşmiş olan bu küçük Turan par- çası! Üç büyük milliyet kütlesi arasında uzun zaman sıkışıp kaldıktan sonra ken- disine göre kuvvetli ve orijinal bir kül- tür sahibi ölmüş olan bu kardeş kanı, ci- han harbinin sonundanberi en çok ıztı- rab çekmiş, fakat, her şeye rağmen cesa- ret ve neş'esini muhafaza etmiş bir mil- lettir. Sayısı küçük, neş'esi ve kuvveti büyük bir millet; tam manasile bir Tu- ran parçası! * Macaristan şu dakikada en büyük ada- mını ÂAlmanyaya göndermiş bulunuyor. Ondan evvel başvekil ile hariciye nazı- rını İtalyaya gönderdi ve orada Musso- lini ile konuştu. Ondan evvel de Küçük Antantla bir takım konuşmalar yaptı, anlaşma tecrübelerine girişti. Avusturya hayatta bulunduğu müddetçe Macaris- “tanın kendi rolünü oynaması daha kolay- dı. Avusturya yaşamaktan fariğ olduğu zamandanberi de Macarlığın hayatı da- ha güçleşmiştir. Almanya, doğrudan doğruya komşusu olunca Macaristan için daha ciddi kararlar vermek zarureti baş gösterdi. İtalya, Macaristanı kendisine bir yardımcı yapmak istiyor; Almanya bu memleketi politikasına katmak fik- rindedir. Fransa ise Macaristanı Küçük Antanta yaklaştırmak ve Almanyayı tec- rid etmek fikrindedir. Bu üç rakib kuv- vet arasında çalkanan Macaristan, niha- yet bir karar vermek mecburiyetindedir. Amiral Hortinin Almanyaya yaptığı Âyni iş ile meşgul olan iki adamı ayrı ayrı isticvab edi- niz, rüyet zaviyelerinin yekdiğerinden çok farklı olduğunu görürsünüz. Birisi yalnız elindeki işi bilir, öteki kendi işini bilmekle beraber muhiti ile de alâ- . dir edemez. kadaı' olur. Dünyanın En talihli Kapıcısı İngiliz konteslerinden biri ölmüş ve kapıcısına 400 İngiliz lirası maaş bağla- mış, içinde 14 tane papagan bulunan 400 kuş, 13 tane de köpek miras bırakmıştır. Resimde kontesin en sevdiği 15 yaşların- daki köpekle talihli kapıcıyı — görüyor- sunuz. Kapıcı kadın, hanımının vasiyetname- sine uyarak her gece, 12 yabani kediye balik ve süt dağıtmaktadır. Almanyada Yahudilerin isimleri birleştiriliyor Almanyada yaşıyan bütün Yahudiler, bundan böyle, erkek iseler İsrail, kadın iseler de Sara ismini alacaklardır. seyahat, bu seyahatin müddeti, hazırlığı, seyahatten evvel ve seyahat esnasında iki taraf matbuatının yazdıkları şeyler gözönüne getirilince görülür ki Macaris- tan, şimdilik en büyük kuvvete doğru |temayül halindedir; bununla beraber İ- talya ile dosttur ve elele yürümeğe çalı- şacaktır; ayni zamanda Küçük Antantla anlaşmak çaresini bulabilirse böyle bir ihtimali de reddedecek değildir. Hülâsa, birkaç tane âşıkı, bunların i- dınlar gibi Macaristan, üç nüfuz, üç po- litika ve üç âlem arasında oynayıp du- ruyor ve biz de bu oyunu uzaktan seyre- diyoruz. Milli Türkiye, milli Macaristana karşı, kalbinde ancak sevgi duyar ve ona selâmet ve muvaffakiyet temenni eder. Çünkü Macaristan, Turanın Avrupa me- deniyeti içinde parlıyan bir parçasıdır. Hem de şuurlu olduğu kadar cesir bir parçası! Muhımn Bırgen çinde bir de belâlısı bulunan güzel ka-| BU, w Hergün bir fıkra Çok konuşuyorsunuz Para sarfetmekte ne kadar cimri i- seler söz söylemekte de o derece hüa- sis davranan üç İskoçyalı bir meyha- neye gitmişlerdi. viski ismarladılar. Meyhaneci bir şişe viski ile üç bar- dak getirdi. Viskiyi bardaklara koy- dular ve üçü birden içtiler, içtikten on dakika sonra biri: — Bu viski çok iyi! Dedi, on dakika geçti, öteki: — Fena değil! Cevabımı verdi. On dakika daha geçti. Üçüncü İskoçyalı ayağa kalktı' — Çok konuşuyorsunuz, kn.fam şiş- ti, beön gidiyorum. $ — Diyerek meyhaneden çıktı. 24 saatla seviştiler, Nişanlandılar Ve kaçtılar - Resmini — gör - düğünüz genç kız, bir dansta rastla - dığı bir delikanlı- ya âşık olmuş, he- men o akşam © - nunla — nişanlan - mış, ertesi gün de, ailesine haber vermeden İngil - tereden — sevgilisi ile birlikte vapura atladığı gibi Nevyor- kun yolunu tutmuştüur. Merih yıldızında mısır tarlası yok Büyük muharebeden evvel bir Alman âlimi Merih yıldızının çok geniş mısır tarlaları ile dolu olduğu iddiasını derme- yan etmişti. Bu nazariyesinde Merih yıl- dızında kütub mintakalarının yaz baş- langıcında erimiye başladığı zaman de - nizlerin sarı bir renk almakta olmasına istinad etmişti. Halbuki Kanada rasadhanesi Milman fen akademisine yolladığı bir raporda Merih yıldızının muhtelif safhalarda a - lınmış 200 tane fotoğrafına dayanarak bu nazariyeyi çürütmüştür. Profesörün kanaatine göre Merih denizlerinin yaz aylarında koyu sarı bir renk almasının sebebi kimyevi bir tahavvülden ibaret- tlr. Bir insanın yalnız bir iş ile alâkadar olması iyi Jir. İhtisası- nı artırır, kıymetini yükseltir, fakat yalnız bir şeyle alâka- dar olmak muhite yabancı kalmak demek de/ ldir. Cemiyet içinde yaşadığımızı, yaptığımız işin de cemi' :te aid olduğu- nu unutmıyalım, cemiyeti bılmiyaı cemiyetih ihtiyacını tak- Sakallarını Islatmamak istiyen Yüzücüler Rivierada denize girenler #|ıslatmamak için resimde gördüğünüz gi- |: bi, birer sakal maskesi takmaktadırlar. Amerikalı bir valinin kurnazlığı Amerikada Monticello' şehrinin valisi kadınların Şort denilen kısa bir donlar- la sokakta dolaştıklarına bir türlü ta - hammül edemediği, bu hususta bir emir- name çıkarsa sözünün tutulmıyacağını kestirdiği için, gazetelere şöyle bir ilân göndermiş: «Haber verildiğine göre, olgunluk ça- ğına yetişmiş, yaşı da genç kızlık devre- sini çoktan aşmış olan kadınlar şort de- nilen pantâlonlardan çok hoşlanmakta - dırlar». İlân tesirini göstermiş, intişa - rından iki saat sonra şehirde şort giyen tek bir kadına rastlanmamıştır. Muzun içinde saklanan servet Varşovada şoförün biri sokakta yaya giderken bir muz bulmuş, almış, ağzı su- lanarak soymıya başlamış, bir de ne bak- sın, içinde tam 1200 lira değerinde Alman markı... Markların müzun içinden mey - vası alınarak muz şeklinde bükülmüş ve yerleştinlmış, kabukların da yeniden bir- birlerine bitiştirilmiş olduğu anlaşılmış- tır. Bu markların, kaçakçılar tarafından Almanyadan kaçırıldığı ve Varşovada kaybolduğu tahmin edilmektedir, 2,5 saatte 30 kilometre yüzen kız Çekoslovak harbiye nazırının kızı Ba- yan Mileno Maçnikova, Cenevre gölünde 30 kilometre yüzmüş, ve bu mesafeyi 2,5 satte katetmiştir. İSTER İkincisinde: ğü Beyazıd şubesi» yazılıdır. İSTER ei Görmeyi bilen bir zat Beyazıd meydanından geçerken elektrik dairesinin kapısında iki tane levha görmüş, «Tesisatı Elektrikiye Türk Anonim Şirketi», «Nafıa Vekâleti İstanbul Elektrik İşleri Umum Müdürlü- İNAN, İSTER İNAN, İSTER Acaba hangisi doğrudur? diye düşünmeye lüzum yok, de- Bişikliğin üzerinden henüz çok zaman geçmedi, hatırımız- | dadır. Maamafih dalgınlığı yalnız büyük dairelerin alâmeti farikası addetmiyelim, bir iki gün evvel gazetelerimizden birinde çıkan bir makalenin başında ve sonunda ayrı ayrı iki muharrir imzası vardı. İNANMA!L İNANMA | sakallarını- ———.—J Sözün Kısası Emine... aksimde, eski Talimhane mey- danının yerini kaplıyan süslü 'modern apartımanlar mahallesinde kira- cı olarak oturan bir aile var. Bu ailenin reisi oldukça zengindir. E- sasen, zengin olmasaydı, bütün- ırkdaş- ları gibi, Şişhane yokuşu civarlarını bı- rakıp ta kirası nisbeten daha pahalı olan Taksime göçmezdi.. Bu aâileye bir hizmetçi lâzımdır. Hal- buki, şöyle böyle bir hizmetçi, bu za- manda, en az ön beş, yirmi lira aylık is« ter. Bu kriz zamanında hem de hükümet alışverişte pazarlığı da kaldırıyorken, bu para verilir mi? Başka vakit olsaydı, ne ise ne: Müşterinin sırtından belki de çı« karmak ihtimali olabilirdi. Fakat, şim- di?. Bu kabil masraflardan tasarruf ets mek lâzım, Başka türlü, ırkın an'aneleri. ne riayet edilmemiş olur. Eve ötedenberi süt getiren bir adam- cağız vardır. Bu bir köylüdür. İstanbulun tâ ötelerindeki mandıralandan her sa- bah güğümleri ellerinde şehre gelir, ve akşamları da tekrar döner, Aile reisi, uzun uzun düşündükten son- ra, şuna karar verir: Köylüler, hele Türk köylüsü kanaatkârdır, tok gözlüdür. Be- deli nakdi yerip te, altı aylık hizmeti as- keriyesini yaparken, aile reisi bunu biz- zat kendi bölüğündeki Mehmedciklerda denemiştir. Onun için, sütcüye müracaat ederek, kendi köyünden, gözü açık fakat tok bir kızcağızın hizmetçi olarak geti- Sütcü, köyünde bin türlü mahrumiyet« ler içerisinde yaşıyan namuslu bir ana« babanın kızını alır, gelir. Eminecik cahildir, toydur. Fakat içi dq dışı da temizdir. Mavi gozlennde ruhus nun bütün saflığını okumak kabildir. Kö- yün hasretini, geceleri, kendisini yatır- “FPdıkları bir lâhit kadar dar ve havasız 0« dada, çarşafsız ve yorgansız döşeğinin içinde, tahtakurularına yem olurken. ses« siz sessiz akan gözyaşlarile avutur. ' — Aylığını her ay bankaya yatıracağız., Bankanın neresi olduğunu bilmiyen Emine: — Peki! diyor. — BSana esvab yapacağız.. Mahmudpaşadan, yılda bir defa alına- cak soluk kopuk basmayı, kızcağız daha çok bekliyecek. Bununla beraber mem- nun: Karnı, artıklarla da olsa doyuyor, işlerini bitirdiği zamanlar, pencereden sokağa bakıp, kendisi için bir yenilik teş- kil eden şehrin hummalı faaliyetini, ge- lip geçen süslü, güzel bayanları, biribi- rini koyvalıyan tramvayları, otomobilleri seyrediyor.. Bir sabah! aile reisi Emineyi çağırıyor. Ona sert sert hitab ediyor. Cebinden on Hra kaybolmuştur. Bu parayı şübhesiz ki Emine çaldı.. Türk kızı Emine! O, bu ağır ittihamı sarhoş gibi dinli- yor. Doğduğu gündenberi, en büyük gü- nahım hırsızlık olduğu hakkında kulağı dolmuştur. İkinci büyük günah da yalan söylemektir.. gözleri dolu dolu, dudak- ları titriye titriye redderiyor: — Hayır! Ben çalmadım! — Çaldın! Evin içinde senden başka bunu yapacak yok!: —- : — Çalmadım, ben! — Seni polise verelim de, gör! Polis mi? Eminenin hükümet otorite« sine karşı saygısı büyüktür. Âyni zaman- da ondan, Tanrısından korkar gibi kork- maktadır. Polis suçluları tutar, onları sorguya çeker.. köydeki ihtiyar babasına, ihtiyar annesine: «Sizin kızınızı polisler alıp gö- türdü!» derlerse, her ikisinin de yüreğmı ! iner., — Ben çalmadım, diyorum sizel!, Temiz yüreğinin olanca kanı başına çı- kan Türk kızı Emine heyecan içindedir. .| Aile reisi bu asil kızartıyı anlıyacak tıy« nette değildir. Polise hab&r gönderir.. Zabıta memuru apartımanın kapısın« dan girmiştir. Eminecik onun kırmızı ya- kalı kurşuni elbisesini aralıktan görmüş, titremeğe başlamıştır. Nemli gözlerinin önünde babası anne« si, köyü.. sonra işden nasırlanmış şişkin ellerini kilidliyen kelepçeler.. sonra ha« pishane., sonra?,, E| Yende, kaldırımların üzerinde bir ölü yatıyor.. patlamış kafa tasından fışkıran ||beyni ekin rengindeki saçlarına bulas«s (Devamı 3 üncü sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: