Hergün Üç kutüab arasında Küçük Macaristan Yazan: Muhittin Birgen acaristanı, Merkezi Avrupanın ve hattâ bütün Avrupanın geniş kültürlü bir köylü kızına benzete- biliriz. Beyaz üstüne kırmızı ile yeşil iş- lenmiş fistanı, başında oyalı holuzu, du- daklarında neş'eli bir nağme, bütün ha- reketlerinde hayata tatlı gözlerle bakan bir köylü kız çalâkisi ile küçük Macaris- tan, Ayfupanın severek baktığı bir mah- Yüktur. Bir tarafında Lâtinler, öte tara- fında Cermenler, daha öte tarafında Slavlar,büyük milli kütleler halinde Tu- Tanın bu cesur çocuğunu her taraftan Kv- şalınıştırlar, Fakat, o cesur bir Turanlı dır; hayata neş'e ile, cür'etle ve taham- mülle bakmasmı bilir, Kültürünün kuv- veti ve derinliği sayesinde her işe atıla- bilir ve muvaffak olur; dünyanın hiçbir köşesi yoktur ki orada, velev küçük, bir Macar kolonisi olmasın. Her türlü Macar san'atkârı, dünyayı bir baştan öbür başa dolaşırlar ve yaşarlar. Macar kadar he- yata cür'etle ve cesaretle bakan insan 62 görülmüştür. Bunun gibi Macaristan da, küçük varlığına ve bu varlığı çeviren büyük milliyet kütleleri arasında sıkış- mış bulunmasına rağmen, yaşamaktan korkmaz, mücadeleden çekinmez ve İs- tikbaline karşı hiçbir zaman ümidsizliğe düşmez. Dünkü Macaristan hayli büyük- tü; bugünkü Macaristan çok zalimane küçültüldü. Bununla beraber eski hari- tasile yeni haritası arasındaki farka ba- kan Macarlık, «hayır, hayır, asla's dedi ve o gündenberi de bekledi, çalıştı. * Macaristan üç milliyet arasında oldu- ğu gibi üç politika arasında da sıkışmış bir vaziyettedir. Alman politikası, İtal yan politikası, Küçük itilâf politikası. Macaristan bu üç politika arasında on sekiz sencdenberi mücadele ediyor. Kül türü Alman damgasını taşır; bununla be- raber katolik ruhu ile Avusturyanın ve İtalyanın yanında pek güzel oturuyordu. Romanya, Çekoslovakya, Yugoslavya gi- bi küçük bir memleket olduğu için de menfaatleri onlarla beraber olmaktır. Ancak, üç tarafa da yaklaşmâsı Biüşr| vetlidir; onun kolları arasına düşerse na- zik vücudü çabuk kırılır; İtalya ile lü- zumundan fazla flört yapamaz; buna Al manyanın kıskançlığı mânidir. Her iki büyük kuvvetin arasında müvazene yap- mak için ötekilere yaklaşamaz, çünkü on- larla arasında görülmemiş bir hesah var- dir. Macaristanın hüdudlari haricinde kalmış olan'üç buçuk milyon Mücar ve Macaristan iktısadiyatı bakımından çok mühim olan bir takım toprak parçaları bu üç küçük koruşu arasında taksim edil- miş bulunuyor! Zavalh Macaristan, bir vakitler bizim gibi Fırat ve Dicle vadilerinde “dolaşıp dolaşıp Avrupadan tâ Avusturyanın gö- beğine kadar gitmiş ve Tuna kiyiların- da yerleşmiş olan bu küçük Turan par- çası! Üç büyük milliyet kütlesi arasında uzun zaman sıkışıp kaldıktan sonra ken- disine göre kuvvetli ve orijinal bir kül- ür sahibi olmuş olan bu kardeş kanı, ci- han harbinin sonündanberi en çok izli. rab çekmiş, fakat, her şeye rağmen cesa- ret ve neş'esini muhafaza etmiş bir mil- lettir, Sayısı küçük, neş'esi ve kuvveti büyük bir millet; tam manasile bir Tu- ran parçası! * Macaristan şu dakikada en büyük ada- mını Almanyaya göndermiş bulunuyor. Ondan evvel başvekil ile hariciye nazı- rm İtalyaya gönderdi ve orada Musso- Jini ile konuştu. Ondan evvel de Küçük Antantla bir takım konuşmalar yaptı, anlaşma tecrübelerine girişti, Avusturya hayatta bulunduğu müddetçe Macaris- “tanın kendi rolünü oynaması daha kolay- dı. Avusturya yaşamaktan fariğ olduğu zamandanberi de Macarlığın hayatı da- ha güçleşmiştir. Almanya, doğrudan doğruya komşusu olunca Macaristan için daha ciddi kararlar vermek zarureti baş gösterdi. İtalya, Macaristanı kendisine bir yardımcı yapmak istiyor; Almanya bu memleketi politikasına katmak fik- rindedir. Fransa ise Macaristanı Küçük Antanta yaklaştırmak ve Almanyayı tec- rid etmek fikrindedir. Bu üç rakib kuv- vet arasında çalkanan Macaristan, niha- yet bir karar vermek mecburiyetindedir. Amiral Hortinin Almanyaya * yaptığı Resimli Makale: Ayni iş ile meşgul olan iki adamı ayrı ayrı İsticvab edi- niz, rüyet zaviyelerinin yekdiğerinden çok farklı olduğunu görürsünüz. Birisi yalnız elindeki kendi işini bilmekle beraber kadar olur. muhiti ile de SON POSTA Bs Herkesin kendi ilmi. & öteki alâr işi bilir, dir edemez. söz ARASINDA Dünyanın En talihli Kapıcısı mış, İçinde 14 tane papagan bulunan 400 kuş, 13 tane de köpek miras bırakmıştır. Resimde kontesin en sevdiği 15 yaşların- daki köpekle talihli kapıcıyı (ogörüyor- sunuz. Kapıcı kadın, hanımının vasiyetname- sine uyarak her gece, 12 yabani kediye balık ve süt dağıtmaktadır. Almanyada Yahudilerin isimleri birleştiriliyor Almanyada yaşıyan bütün Yahudiler, bundan böyle, erkek iseler İsrafl, kadın iseler de Sara ismini alacaklardır, m mma seyahat, bu seyahatin müddeti, hazırlığı, seyahatten evvel ve seyahat esnasında iki taraf matbuatının yazdıkları şeyler gözönüne getirilince görülür ki Macaris- tar, şimdilik en büyük kuvvete doğru temayül halindedir; bununla beraber İ- talya ile dosttur ve elele yürümeğe çalı şacaktır; ayni zamanda Küçük Antantla anlaşmak çaresini bulabilirse böyle bir ihtimali de reddedecek değildir. Hülâsa, birkaç tane âşıkı, bunların f- çinde bir de belâlısı bulunan güzel ka- dınlar gibi, Macaristan, üç nüfuz, üç po- litika ve üç âlem arasında oynayıp du- ruyor ve biz de bu oyunu uzaktan seyre- diyoruz. Milli Türkiye, milli Macaristana karşı, kalbinde ancak sevgi duyar ve onâ selâmet ve muvaffakiyet temenni eder. Çünkü Macaristan, Turanın Avrupa me- deniyeti içinde parlıyan bir parçasıdır. Hem de şuurlu olduğu kadar cesur bir parçası! Muhittin Birgen İSTER Görmeyi bilen bir zat Beyazıd meydanından geçerken elektrik dairesinin kapısında iki tane levha görmüş. Birincisinde: «Tesisatı Elektrikiye Türk Anonim Şirketi», İkincisinde: 4#Nafıa Vekâleti İstanbul Elektrik İşleri Umum Müdürlü- ğü Beyazıd şubesi» yazılıdır. İSTER eme aena man sarana saran senammer se KANA eee SAN, Hergün bir fıkra Çok konuşuyorsunuz Para sarfetmekte ne kadar dimri i- ? İ seler söz söylemekte de o derece hâ sis davranan üç İskoçyalı bir meyhe- neye gitmişlerdi, viski usmarladılar Meyhaneci bir şişe viski ile üç bar- dak getirdi. Viskiyi bardaklara koy £ duler ve üçü birden içtiler, içtikten on dakika sonra biri: — Bu viski çok iyi! Dedi, on dakika geçti, öteki: — Fena değil! Cevabını verdi. On dakika daha geçti, Üçüncü İskoçyalı ayağa kalktı İ — Çok konuşuyorsunuz, kafam şiş- i ; A : i i i i di, bön gidiyorum. Diyerek meyhaneden çıktı. eeaamrmananamanı, aranmansaasase sen searasanaamman ii 24 saatta seviştiler, Nişanlandılar Ve kaçtılar Resmini gör - düğünüz genç kız, bir dansta rastla - dığı bir delikanlı ya âşık olmuş, he- men o akşam O nunlâa pişanlan « mış, ertesi gün de, ailesine haber vermeden İngil - tereden (sevgilisi ile birlikte vapura atladığı gibi Nevyor- kun yolünu tutmuştur. Merih yıldızında mısır tarlası yok Büyük muharebeden evvel bir Alman âlimi Merih yıldızının çok geniş mısır tarlaları ile dolu olduğu iddlasım derme- yan etmişti. Bu nazariyesinde Merih yıl- dızında kutub mıntakalarının yaz baş- langıcında erimiye başladığı zaman de - nizlerin sarı bir renk almakta olmasına istinad etmişti. Halbuki Kanada rasadhanesi Milman fen akademisine yolladığı bir raporda Merih yıldızının muhtelif safhalarda a - lınmış 200 tane fotoğrafına dayanarak bu nazariyeyi çürütmüştür. Profesörün kânsatine göre Metih denizlerinin yoz aylarında koyu sarı bir renk almasının sebebi kimyevi bir tahavvülden ibaret- tir. İNAN, İSTER Sahkallarını Islatmamak istiyen Yüzücüler Rivierada denize girenler - sakallarını ıslatmamak için resimde gördüğünüz gi- bi, birer sakal'ma: sakal maskesi takmaktadırlar. Amerikalı bir valinin kurnazlığı Amerikada Monticello * şehrinin valisi kadınların Şort denilen kısa bir donlar- la sokakta dolaştıklarına bir türlü ta - hammül edemediği, bu hususta bir emir- name çıkarsa sözünün tutulmıyacağını kestirdiği için, gazetelere şöyle bir ilân göndermiş: «Haber verildiğine göre, olgunluk ça- ğına yetişmiş, yaşı da genç kızlık devre- sini çoktan aşmış olan kadınlar gort de- nilen pantâlonlardan çok hoşlanmakta - dırlar». İlân tesirini göstermiş, intişa » rından İki saat sonra şehirde şort giyen İtek bir kadına rastlanmamıştır. Muzun içinde saklanan servet Warşovada şoförün biri sokakta yaya giderken bir güz bulmuş, almış, ağzı su- lanarak soymuya başlamış, bir de ne bak- gın, içinde tam. 1200 lira değerinde Alman markı... Markların muzun içinden mey - vasi alınarak, muz şeklinde bükülmüş ve yerleştirilmiş, kabukların da yeniden bir- birlerine bitiştirilmiş olduğu anlaşılmış- tır, Bu markların, kaçakçılar tarafından Almanyadan kaçırıldığı ve Varşovada kaybolduğu tahmin edilmektedir. 2,5 saatte 30 kilometre yüzen kız Çekoslovak harbiye nazırının kızı Ba- yan Mileno Maçnikova, Cenevre gölünde 30 kilometre yüzmüş, ve bu mesafeyi 2,5 satte katetmiştir. İNANMA! Acaba hangisi doğrudur? diye düşünmeye lüzum yok, de- Bişikliğin üzerinden henüz çok zaman geçmedi, hatırımız- dadır. Maamsfih dalgınlığı yalnız büyük dairelerin alâmeti farikası addetımiyelim, bir iki gün evvel gazetelerimizden birinde çıkan bir makalenin başında ve sonunda ayrı ayrı iki muharrir imzası vardı. , İNAN, İSTER INANMA! Sözün Kısası Emine... aksimde, eski Talimhane mey- danının yerini kaplıyan süslü , modem apartımanlar mahallesinde kira- cı olarak oturan bir aile var. Bu ailenin reisi oldukça zengindir. E- sasen, zengin olmasaydı, bütün ırkdaş- ları gibi, Şişhane yokuşu civarlarını bı- takıp ta kirası nisbeten daha pahah olan Taksime göçmezdi.. Bu sileye hir hizmetçi lâzımdır. Hal. buki, şöyle böyle bir hizmetçi, bu 78 manda, €n azan beş, yirmi lira aylık iş“ ter. Bu kriz zamanında, hem de hükümet alışverişte pazarlığı da kaldırıyorken, bu para verilir mi? Başka vakit olsaydı, ne ise ne: Müşterinin sırtından belki de çis Bir insanın yalnız bir iş ile alâkadar olması iyfdir. İhtisası- | karmak ihtimali olabilirdi. Fakat, şim. nı artırır, kıymetini yükseltir, fakat yalnız biz şeyle #lâka- |di?. Bu kabil masraflardan tasarruf et dar olmak muhite yabancı kalmak demek def Idir. Cemiyet (mek lâzım. Başka türlü, ırkın an'aneleri- içinde yaşadığımızı, yaptığımız işin de cemi #te ald olduğu” |ne riayet edilmemiş olur. nu unutmıyslım, cemiyeti bilmiyen cemiyetih ihtiyacını tak- | Eve ötedenberi süt getiren bir adam cağız vardır. Bu bir köylüdür. İstanbulun ja ötelerindeki mandıralardan her $â- bah güğümleri ellerinde şehre gelir, ve akşamları da tekrar döner, Aile reisi, uzun uzun düşündükten son ra, şuna karar verir; Köylüler, hele Türk köylüsü kanaatkârdır, tok gözlüdür. Be- deli nakdi verip te, altı aylık hizmeti as- keriyesini yaparken, aile reisi bunu biz- İzat, kendi bölüğündeki Mehmedciklerde denemiştir. Onun için, sütcüye müracaat ederek, kendi köyünden, gözü açık fakat tok bir kızcağızın hizmetçi olarak getis rilmesini ister, Sütcü, köyünde bin türlü mabrumiyet- ler içerisinde yaşıyan namuslu bir anas babanın kızmı alır, gelir. 'Eminecik cahildir, toydur. Fakat içi de, dışı da temizdir. Mavi gözlerinde ruhun mun bütün saflığını okumak kabildir. Kö- yün hasretini, geceleri, kendisini yatır. dıkları bir lâhit kadar dar ve havasız © dada, çarşafsız ve yorgansız döşeğinin içinde, tahtakurularma yem olurken, $08- siz sessiz akan gözyaşlarile avutur. — Aylığını har ay bankaya yatıracığız., Bankanın neresi olduğunu bilmiyen Emine: — Peki! diyor. — Sana esvab yapacağız... Mahmudpaşadan, yılda bir defa alına- cak soluk kopuk basmayı, kızcağız daha çok bekliyecek, Bununla beraber mem- nun: Karnı, artıklarla da olsa doyuyor, işlerini bitirdiği zamanlar, pencereden sokağa bakıp, kendisi için bir yenilik teş- kil eden şehrin hummalı faaliyetini, ge- Hip geçen süslü, güzel bayanları, biribi- rini kovalıyan tramvayları, otomobilleri seyrediyor. Bir sabali, aile reisi Emineyi çağırıyor. Ona sert'sert hitab ediyor. Cebinden on Tira kaybolmuştur. Bu parayı şübhesiz ki Emine çaldı. Türk kızı Emine! O, bu ağır ittihamı sarhoş gibi dinli- yor. Doğduğu gündenberi, en büyük gü- nahım hırsızlık olduğu hakkında kulağı dolmuştur. İkinci büyük günah da yalan Söylemektir. gözleri dulu dolu, dudak- Tarı titriye titriye redderiyor: — Hayır! Ben çalmadım! — Çaldın! Evin içinde senden başka bunu yapacak yok! — Çâlmadım, ben! — Seni polise verelim de, gör! Polis mi? Bminenin hükümet otorite sine karşi saygısı büyüktür, Ayni zaman- da ondan, Tanrısından korkar gibi kork- maktadır. Polis suçluları tutar, onları sorguya çeker. köydeki ihtiyar babasına, ibtiyar annesine: «Sizin kızmızı polisler alp gö- türdü!; derlerse, her ikisinin de yüreğine iner. — Ben çalmadım, diyorum size!. Temiz yüreğinin olanca kanı başına çı- kan Türk kızı Emine heyecan içindedir. Aile reisi bu asil kızartıyı anlıyacak tiy- nette değildir. Polise haber gönderir. Zabıta memuru apartımanın kapısın« İdan girmiştir. Eminecik onun kırmızı ya- kalı kurşuni elbisesini aralıktan görmüş, titremeğe başlamıştır, Nemli gözlerinin önünde babası, annes si, köyü.. sonra işden nasırlanmış şişkin ellerini kilidliyen kelepçeler. sonra — pishane.. sonra?.. Yerde, kaldırımların üzerinde bir ön yatıyor.. patlamış kafa tasından fışkıran beyni ekin rengindeki saçlarına bulaş (Devamı 3 üncü sayfada)