12 Sayfa SUN FUS! “Sun Posta,, nın Hıkâyesı LND aA AAAT BILEN 0TOMÜB|L ş Kapı açıkı, sarışın bir Muntazam bir vücud ahenkli bn yü- füyüşle içeri girdi. Bu gelen Lucie idi. — Hala! Salıncaklı koltuk gicirdadi. Halanın beyaz saçlı başı Luclenin olduğu tarafa döndü. — Hala, sana gazeteden bir hikâye ©- kuyayım mı? — Şimdi istemem Lucie. Lucie odada bir aşağı bir yukarı yü- rüdü. — Hala! — Gene ne var? — Ben bahçeye gideyim mi? — Peki git.. fakat kenarlı şapkahı giymemezlik etme, sıcak başına geçer. Lucle yavaşça odadan çıktı, kapıyı ka- badı. Sarı buüklelerini ince parmaklarile Şüzeltti. Portmantonun aynasında yüzü- aü gördü, gülümsedi. Geniş kenarlı şap- gasını alacaktı. Bir an tereddüd etti. Bir gere daha aynaya baktı. Sarı saçları ba- jina, geniş kenarlı şapkasından daha faz. la yakışıyordu. Şapkayı almadı. Merdi- Yenleri bir çocuk hafifliğile indi. Ken- disini bahçede buldu. Bu bahçede her şey eski, her şey yaşlı idi. Ağaçlar, tarhlar, çiçekler, bahçeyi şeviten demir parmaklıklar, hepsi ihti- yar hala ile yaşıt gibi görünüyorlardı. Henüz on sekiz yaşını bitirmemiş olan Lucle bütün bu eskiliklerin arasındaki bir tek yenilikti. O, kendisini bir fazlalık fa addediyordu. Babasını hemen hiç tanımıyordu. Ö- düğü zaman henüz iki yaşında idi. Anne- şini ise pek az hatırlıyabiliyordu. Sarı Jaçlı bir baş, yüzüne dökülen göz yaşları, Okşıyan bir çift güzel el.. işte en çok ha- fırlıyabildiği bu ellerdi. Kendi ellerine gök benziyordu. Annesi de ölmüştü ve ihtiyar halası Lucieyi yanına almıştı. O zamandanberi halasının bahçe içindeki köşkünde yaşı- yordu, Halası kendisini sever miydi? Herhalde seviyordu ki tahsilile meşgul blmuş.. arzularını yerine getirmişti, fa-| kat acaba bunu bir vazife diye mi yapı- yordu; işte Lucieyi korkutan da bu ( Bir vazife yapıyorsa, demek oluyor 'Torik Necmi, iki masa ötede oturan Sarışın Rumen güzelini dikiz etmekle meşgüldü. Şen kadın, gevrek & kahkahaları bas - tıkça — Torik de yılışıyor, kaş göz işaretlerile onun nazarı — dikkatini kendi üzerine çekmeğe- çalışı - yordu. Takvora gelin - ce, onun da, Gurabi efendi takımının hoşnutluğunu kazandığı için, memnu « :;,veıınden ağzı kulaklarına varıyor - Kahveler içildikten, Gurabi efendi de kaylülesini tamamladıktan sonra, Ermeni şöyle bir teklifte bülundu: — Şimdik, o ki yemiş içmiş isek, bi- Taz da atraksiyonları gidip görelim, Ne dersiniz Bayan Gurabi? Sen ne dersin elendi zadem? Bunda, bizim Turkiyada emsali bulunmıyan kiyak eğlenceler, Orijinal şeyler vardır. Müstakil; hepi - Sini de görmeliyiz. İfakat hanım, kocasının: «Aman! bu- Tası pek rahat, kımıldamıyalım!» deme- Bine kulak asmıyarak: — A! gidelim, görelim. Dünyanın ö- bür ucuna kadar kalkıp geldik, barim güsunu busunu görelim, ilmimiz art- Sın! dedi; ve davrandı. 'Torik de, ışmarlaştığı yosmadan ü - Emidini kesmişti. Arkadaşlarile kendi Glemine dalmış bulunan kadın, uzak- fan kendisine gösterilen bu alâkanın farkında bile olmamıştı. Bu kayıdsiz- dıktan doğan infial ile Torik de ayağa Kkalktı. Artık, Gurabt efendiye de cüm- hura katılmak, yanındakilere ister İs- femez ayak uydurmak düşüyordu. Takvor önde, bunlar arkada, ileriye doğru yürüdüler. Eğlencelerin mütekâsif bulunduğu noktaya gelmişlerdi. Rus dağlarının Önünde durdular. İfakat hanım sordu: — Bu ecelecaip şey nedir? Ill_illlllllllll_l.. Çe vlren ; sossi ızhgı arası fazlalık almaz mıydı? Lucie, yol tarafından bir gürültü duy- du. Bu Itü, devrilen ağır bir eşyanın gürültüsü idi. Parmaklığa doğru koştu. Bir otomabil yolun kenarındaki hendeğe düşmüştü. Lücie şaşırdı. korktu. Titriyordu. Aca- ba otomabilde kimler vardı? Yaralan- mışlar mıydı? Yoksa... Otomobilin kapısı bir sarnıç kapağı gi- | bi yukarı doğru açıldı. Kumral bir genç kapının iki kenarına tutunarak kendisi- ni yukarı çekti. — Yaralandınız mı? Kumral genç parmaklıklara doğru baktı. Lucleyi gördü. Gülümsedi: — Hayır zannederim. Yere atladı. İki adım yürüdü. Topallı- yordu. — Dizim biraz acıdı zannederim Bir an birbirlerine baktılar. — Siz ne kadar güzelmişsiniz. Lucie kızardı. — Ama bu sözümü küstahlığıma ver- meyin, hani ölüm tehlikesi geçirmiş bir insanım. Küçüklüğümde masallar din- lerdim. İnsanlar öldükten sonra cennete giderlermiş, orada çok güzel kızlar var- mış. Otomobilim devrilirken bir an ölü- mü düşünmüştüm. Ölmedim. Yaralan- miş ta değilim, fakat ölüm tehlikesi bana masaldaki cennet kızlarını hatırlattı ve © anda sizi gördüm. Sizden bir şey rica etsem, bu civarda otomobilimi tamir et- tireceğim bir garaj var mı? — Var, Kasaba üç kilometre ötededir. Garaj oradadiır. — Teşekkür ederim. İsminizi sorayım mı? — Lucde! — Teşekkür ederim madmazel Lucie, kim bilir günün birinde belki bir daha birbirimizi görürüz. Siz beni unutursu- nuz ama, ben sizi unutmam. Ölümden kurtulmuş bir insan en evvel karşısına çıkan genç kızı hiç unutur mu, ham bu genç kız sizin kadar güzel olursa.. Lucie bir kere daha kızardı. Takvor verdi: — Buna « mon - izahat tanyi rüse derler, Yaniya ki Moskof tağları. Neden böy- le denir olduğunu sorarsan, ben de bil> mem. Ellalem, Rus- yanın tağları”böyle inişli yokuşlu ol - malı. Gitmemişim, görmedim. Ve lakin bu gördüğün kıyak eğlenceli — şeydir. Şimdik paydos ol - müş ise — işlemoor. Birazdan genem başlar. Şu ufak ara- balara dikat edoor - sun? Bir tanesine oturursun, tıpkı tıramvaa olurur gibi. Seni makinaylan tak tepeedek çeker - ler. Tepee vardın? Vardın. O kerte, koyverirler. Sen de arabanın içersinde kâh aşağı iner, kâh yokarıya çıkar, kef- lenirsin. İfakat hanım bu tafsilâttan pek hoş- Tanmadı: — İnişli, yokuşlu yerde araba ile gezmenin ne keyfi olacak? Çamlıcadan, Libade yolile kaç defa Uzunçayıra git- tim, içim, dışıma döndü. Deli gâvurla- rın işi yok: Dümdüz yollardan bıkkın- lık getirmişler de kalibâ, bizim bozuk düzen yolları taklide kalkışmışlar.. na- file, ben bundan hâz etmedim! dedi, Bu sırada, gözüne biraz öledeki ko - caman tekerlek ilişti, İsmet Hulüsi Bunu söylerken parmaklığa biraz da- kından görmek isterdim. Lucle gerilemek istedi, fakat gencin ateşli gözleri onu oraya çivilemiş gibi idi. Gözgöze bakıştılar. — Gidiniz, halam darılır. — Peki Lücle, gidiyorum fakat gene geleceğim. Lucte, gelme diyemedi. Genç erkek yürüdü. Topallıyordu. Buna rağmen ge- ne hızlı yürümeye gayret ediyordu. Epey yürüdükten sonra arkasına döndü. Lu- desini görmüştü. Elini dudaktarına gö- tündü. Lucie gayri ihtiyari; bu uzaktan gönderilen öpücük işâretine, ayni tarzda cevab verdi. Yüzü âteş gibi idi. Bütün vix(-u:1ü itriyondu. Koşa koşa eve döndü, gelecek! Dıvurdu Akşam yemeğine kadar oda- sından çıkmadı. * Hizmetçi Maria akşam yemeğinin ha- zır olduğunu haber verdi. Luctie yemek odasına girdi. Halası daha evvel oraya gelmişti. Marianın ellerile işaret ede ede anlattığı bir vak'ayı dinliyordu: — Hem çok gençmiş, hem de çok ya- kışıklı imiş.. fakat yaman hırsızmış. Pa- riste soymadığı yer kalmamış, Nihayet iş anlaşılmış; polisler peşine düşmüşler, © da otomobile atlayınca Paristen kaç- mış.. nah şurada, bizim köşkün önünden geçerken otomobili devrilmiş. Böylesine zaten ne olur.. hiçbir şey olmamış. Bu- radan yaya kasabaya gitmiş, kaçtığını anladıkları zaman her tarafa haber ver- mişlermiş. Kasabada da haberleri varmış. Otomnbilini tamir ettirecek birini arar- ken yakalayıvermişler. Lucle 0 akşam yemek yiyemedi. Oda- sına çekildiği zaman kendisini şezlongun üzerine attı. Ağlıyordu. Hayatında ilk defa elile bir öpücük gönderdiği erkek meğer fena bir insan, bir hırsızmış. YARINKİ NÜBHAMIZDA: ÂAh şu annem! İngilizceden çeviren: Neyyir SON STANIN A ESEPİ 98 ZMN MANI Torik Necmi sarışın Rumen güz elini dikiz etmekle meşguldü, — Bu da nedir? diye sordu. — Bu, bayan efendimiz, frenklerin «Giran Ru:» dedikleridir.. Bu tekerla- ğin üzerindeki ufak vagonlara insanlar biner, tekerlak ağır ağır döndükcerz, vagonlar yüskelir.. Sen de, pencereden etrafı seyredersin. — Tehlike yok mu? — Divanesin? Tehlikesi olsa, bu kı- dar vakittir izin verip, işledirler? Bu- ra Yevropadır. Bunda belediye işini bi- lir, ne! Nah, bak: çoluk çocuk binoor.. İstersen tecrübe edelim?, — Vallah, bilmem kil, İfakat hanımın gönlü yumuşayıve- riyordu. Dönüp, reyini sorar gibi ko - casının yüzüne baktı. Gurabi efendiye |Bukreş dabanlarının dibindedir. Dün - de, yemek üstüne öyle bir gevşeklik İ yanın en kiyak panoramasını görecek- BAŞ Diş, Nezle Nevralji ve bütün ağrılara karşı Bir Doktor isteniyor İnhisarlar Umum Müdürlüğünden: Teşkilâtımızdan Çamaltı tuzlasında vazife görmek ve burada ikamet etmek üzere bir doktora ihtiyaç vardır. İkametgâh, su ve elektrik ihtiyacı temin edil- dikten maada ayda 150 lira da ücret verilecektir. Taliplerin vesaiki ile birlikte Memurin Şubesine müracaatları. «5485» Baş, diş, nezle, grip, romatizma Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. »---İulıııdıılhdı 3 kaşe ahnabili. H EE BN Liseler Âlım, Satım Komisyonundan: Cinsi Mikdarı T. fiatı İlk teminat Şartname bedeli Kr, ,Lira Kr. Kr. Kok 1356 Ton 1950 1988 15 133 Mangal kömürü 25400 kilo 5 95 25 Odun gürgen 664 Çeki 330) 240 OÖdun meşe 304 Çeki 330) Kriple 250 Ton 1500) a Tüvanen 50 Ton 1300) Komisyonumuza bağlı lise ve orta okulların ihtiyacı olan yukarıda cinsleri yazılı yakacağının 15/8/938 gününde yapılan eksiltme sonunda Kok kömürüy- le, odun ve mangal kömürüne istekli çıkmadığından, Kriple ve Tüvanen maden kömürüne teklif olunan fiat yüksek görüldüğünden yukarıda gösterilen şekilde 23/8/93B Salı günü saat 15 de pazarlıkla oksiltmesi yapılacaktır. Eksiltme İstanbul Kültür Direktörlüğü binası içinde toplanan liseler alım-sa- tm komsiyonunda yapılacaktır. İstekliler 938 yılı Ticaret Odası vesikası ve ilk teminat makbuzlariyle birlikte belli saatte Komisyona gelmeleri. Teminatlar Liscler Muhasebeciliği veznesine yatırılacaktır ve şarinameler Ko- misyon Sekreterliğinden görülüp öğreni (5591) yollu vâdlarına rağmen, kendini pek te serbest bırakamıyordu. Vagon yükseldikçe — yükseliyordu. Tam zirveye yaklaştığı sıralarda, koca karı nazarlarını pencereden dışarıya atfedecek oldu. Vay, vay, vay! Birdenbire, başı soğuk demirden bir mengenenin arasına sı- kışmış gibi, şakaklarından terler sız - mağa başladı. Gözlerini sımsıkı yumdu; ellerini in- siyaki bir hareketle ileriye doğru uzâa- tıp Takvoru pantalonunun dizkapakla- rindan kavradı, — Bayan, ne oloorsun? Diyerek endişesini belli eden Takvor, cebinde bulundurduğu ufak kolonya şişesini çıkarmağa davranırken, ânide sinirleri boşalan koca karı zangır zan- gir titremeğe, çene atmağa başladı. Gurabi efendi, vagonun, beşik salın- tısını andıran hareketinden hoşlanmış, derin uykulara dalmıştı. Torik de, kendine hâs pişkinlikle manzarayı te- maşaya koyulmuş, sigaranın birini söndürüp ötekini yakmakta idi. — Nacmi beyzadem! Cevab yok. Anlaşılan, Takvorun sesi 'Toriğin kulağına kadar gitmiyordu. — Necmi efendim! Gene aldıran yok. — Ka, buraa bak! Bayan hanıma bir haller oloor.. Başkasının vardmundın Ümidi kes- raek, İfakat hanımın heyecanını derhal yatıştırmak Jlâzım geldi. Güç belâ kolonya şişesini çıkardı, avucunun içl ne bir mikdar döktü, kadınm ellerini kendi Üzerinden çözüp, bileklerini u * H#uşturmak istedi. Ne mümkün? Parmakları, pantalo- nun kumaşını iyice kavramış, üze- rinde kenedlenmiş gibi idi. Şakaklarını uğmak, yüzünü silmek için el uzattı. İfakat hanım başını hızla geriye çekti. — Söyle., dursunlar! diye mırıldandı. (Arkası var) gelmişti ki, ne iste- seler yapacak, ne - reye — sürükleseler gidecekti. Bu aralık, Torik Necmi de, deminki yosmanın tekerle - ğin dibinde gezin - diğini görür gibi ©- funca, belki tesadüf fyni vağona rast - larım ümidile: — Canım, ucun - da ölüm yok ya? Millet biniyor! de - di, Ve onun bu söz- leri, İfakat hanıma cesaret verdi. Tak - vor gişeye sokula - rak - biletleri aldı. Zaten vagonlar dörder kişilikti. Onun için Toriğin ümidi burada da suya düş- tü. Somurtarak yerine oturdu. Öteki - ler de pencere önlerine yerleştiler, İfa- kat hanım derin bir besmele çekti. Gu- râbi efendi gene kendini şekerlemenin bu sefer ikinci faslına kaptırıp, gözle- rini kapadı. 'Tekerlek ağır ağır dönmeğe başla - mıştı. Ne de olsa, koca karının yüreği büsbütün korkudan azade değildi. İn- siyaki bir hareketle, oturduğu yere iki elile tutunuyor, ürkek nazarlarla etra- fına bakınıyordu. Karşısına tesadüf e- den Takvorun: — Bayan. efendimiz! Birazdan bütün