B Sayfa Genç yaverin üzerinde toplanan şühheler l Abdülhamid devrinde bir aşk macerası : 3 | C n rYauıu A.R. İdafaa nazırıdır. Üç SON POSTA 1 — Sir Peter, mü- arkadaşile — birlikle nezaretten çıkmıştır. Nazır, elinde çanta olan zattır. Arkadaş- ları da sağdan sola doğru Ferli, Hüyum ve Bensondur. Sir Peter, uzun za- mandanberi, ülkenin müdafaasını temin e- decek plânlarla uğ- raşmaktadır, Bu plâ- nı, büşvekilden maa- da, bir de nazırın bu Üç arkadaşı bilmek- Zeki Beyin babası hünkâr çavuşlarındandı. İlk kısımların hulâsası Bir sabah erkenden, Yıldıs #4rayında Oe- man paşanın dalresini temizleyen bademe- ler, oradaki merdiven basamaklarının üze- rinde bir mektub buldular. Bu mektubu ora- ya kimin bıraktığı belli değildi. Hademeler bu mektubu paşaya verip vermemekte te- reddüd ettiler. Nihayet, verdiler. Paşa, nıek- tuabu açtı. Fakat hayretinden, donakaldı. Bu mektub bir davetname idi. Bu davetnameyi gönderenler, Sultan Hamidi tahttan indire- ceklerinden bahsoderek Osman paşayı Fatih ermisindeki içümaa davet etmişlerdi. Osman paşa, büyük bir heyecana kapıla- rak bu davetnameyi derhal Bultan Hamide gönderdi. 'Tabildir ki Sulan Hamid, korkulu daki- kalar geçirdi. FPakat sonra, vaziyeti — tahlil etti. Bu mektubun, uydurma bir şey olduğu- na hükmetül. Ancak şu var ki; böyle yazıl- miş bir mektub, —saraya naml girmişti? Ve Osman paşa gihi en sadık tanıman bir adı- mın datresindeki merdivenin — basamağına, nasıl yerleştirilmişti?... Osman paşanın hademeleri tazyik edildi- ler, Bunlardan birisi işkenceye konuldu. NWi- hayet Abdülhamidin hususl bendegânından tüfekel Arif ağa hademeyi işkenceden kur- tardı ve kendisine mektubu yaver yüzbaşı Zeki beyin merdivene bırakırken gördüğünü söylemesini tembih etti. (Roman devam ediyor) v — İnanırım, efendim. İnanırım, ama.. bugün dünya, yarın ahiret... Nasıl yalan | İdeğil ise de, mumaileyhin husust ahva- söyliyeyim?.. — Fakat bunu söylemezsen, bu azabı çekeceksin... Günlerce, ölüp ölüp dirile- ceksin. — Eh.. ne yapayım efendim. Kaderim | böyle imiş, der.. alnımın kara yazısını çekerim. — İnad etme, be Mehmed.. ben sana bir iyilik etmek istiyorum. Seni kurtar- maya çalışıyorum... Ona kolay kolay bir şey olmaz. Olsa olsa, beş on gün göz- den düşer, “Babası onu kurtarır. Fakat bu iş senin üzerinde kaldıkça, se- ni kim kurtaracak? — Vakıl doğru efendim. Fakat gilna- ha giremem. Onu gördüm diye iftira e- derek ahirete kara yüzle gidemem. — E. gördüm, deme. — Ne diyeyim?... — Acele acele kapıdan biri çıkıyordu. Ona benzettim, de. — Eh.. bu fena değil.. Fakat, şimdiye kadar niçin söylemedin derlerse. — O, efendimizin sevdiği bir ııvu&. Korktum. Söylemeye cesaret edemedim; dersin. — Pekâlâ efendim. Arkadan benzet- tim, derim. Hiç olmazsa günahı az olur. Arif ağa, kapıyı açmıştı. Avlu kapısı- nn önünde bekleşen üç tüfekçiye: — İşte.. herif, bülbül gibi her şeyi söy- lüyor. Artık, kendisine eziyet etmeyin. Götürün heyete teslim edin. Diye bağırmıştı. * 'Tahkikatın mecrası, derhal değişmişti. Hademe Mehmedin son ifadesi üzerine, yaveran dairesinde tevkif edilen yüzbaşı Zeki bey, üç paşadan mürekkeb ayrı bir heyet huzurunda isticvabdan geçirilmiş- ti Sualleri, bizzat Abdülhamid tertib et- mişti ve isticvabın bütün safahatını, bir paravan arkasından büyük bir dikkatle dinlemişti. Ayni zamanda Zeki beyin evinde, in- ceden inceye taharriyat icra edilmiş; Kur'anıkerimden, gündelik gazelteye ve hattâ üzerinde yazı bulunan bakkal keşe kâğıdlarına varıncıya kadar yazılı ne bulundu ise, bir çuvala doldurularak sa- raya getirilmişti. Bunlar da heyet huzu- runda dikkatli bir tedkikten geçirilmişti. Vakıâğ bunların içinde, Zeki beyin Jön Türklerle münasebetini gösterecek bir delil ve emareye tesadüf edilmemişti. Lâkin, husust tahkikat arasında; Zeki beyin (sık sık Beyoğluna çıkarak Tokat- lıyanda, Mulatyada oturması), bazan da (şapkalı frenklerle selâmlaşması) hak- kında verilen jurnaller heyetin nazarı dikkatini celbetmiş; genç yaverin üze- rinde şübheler husule getirmişti. Zeki bey, isticvab esnasında son dere- cede metanet ve soğukkanlılık göster- |miş; hattâ o hâdisenin cereyan ettiği ge- €e zarfında sarayda bulummadığını bile isbat etmişti. Fakat, padişahın evhamına dakunan, rahat ve huzurunu kaçıran bu meseleyi mutlaka bir neticeye bağlamak lüzum geldiğine kanaat getiren heyet; u- zün uzadıya düşündükten sonra karar- larını vermişler.. Abdülhamide takdim ettikleri tahkikat fezlekesinde: (Mezkür hezeyannameyi, Osman Paşa kullarının dairesindeki merdiven başına bıraktığına dair yaver Zeki bey kulları hakkında her ne kadar kat'i delil mevcud Hne dair cereyan eden tahkikat — (Jön Türkler) denilen erbabı fesad ile alâka- dar olduğu zannını vermektedir.)| Demek mecburiyetini hissetmişlerdi. Heyetin bu mübhem mütaleası, Abdül- hamidi tatmin etmemişti. O, asıl öğren- mek istediği şeyi, öğrenememişti. Fakat artık bundan fazla da bir şey öğrenmek ihtimali olmadığına kanaat getirmişti. Ertesi gün, yüzbaşı Zeki bey, ikinci fır- ka kumandanlığına teslim edilmişti. O- rada, göğsündeki yaver kordonu çıkarı- Tarak - usuülen - (mabeyin müşüriyeti) ne gönderilmişti. Kendisi de kapalı bir ara- ba ile iki (kanun) zabitinin muhafazası altında (Babı Seraskeri) deki (misafir- hane) ye götürülerek, (tahriratı) ile be- raber (misafirhane ve sevkiyatı askeriye müdürü) miralay Ali beye teslim edil- mişti. Ali beye teslim edilen bu tahri- ratta şu satırlar mevcuddu: (Süvari Ertuğrul alayına mensub olup yaveranı hazreti şehriyari silki celilin- de istihdam edilen yüzbaşı Zeki efendi- nin, silki celili mezkürdan affile dördün- cü orduyu hümayuna mensub Hamidiye alaylarından birinde istihdamı hususuna iradei seniyei cenabı padişahi şerefsudur buyurulmuş olmakla, bermucibi - iradei hümayun, mumaileyhin mahfuzan ve kı yadan Erzincana sevki, ve esnayi sevkte zinhar firarına meydan verilmiyerek or- duyu hümayun müşüriyetine teslimi, ve neticenin de ikinci fırkal hümayun ku- mandanlığına bildirilmesi temenni olu- nur efendim.) * Ayni günde (Beşiktaş karakolu) na mensub bir polis komiseri de (hademe Mehmed) i zaptiye nezaretine götürerek (tahriratı) ile bizzat nazıra teslim etmiş- ti. Bu tahriratın münderecatı da, gu sa- tırlardan ibaretti: (Mabeyni hümayunu cenabı mülükâ- ne hademelerinden Mehmed ağanın, kay- © hayat şartile üç yüz kurüş Tnaaşla tedir. Fakat teferrü- atından haberleri yoktur. İşte bütün bu işlerle uğraşıp didi- nen Sir Peter, neza- retten çıktıktan bir ay sonra, otomobili ile sayfiyesine git miştir, İzinini burada geçirecektir ve bu arada plânla da yeniden meşgul olacaktır. 8 — Vak'a mahalline gelen polis, araştırmalarına başlı- yarak Sir Peterin çalışma odasına girdiği zaman meçhul birisi ile karşılaştığını meydana çıkarmıştır. Kırılan saa- tin, sonuna kadar kurulu olduğu anlaşılmıştır. Başvekilin acele isted'ği plânının kabataslak nümunesi de çalınmıştır. 5 — Komiser, polis müdüriyetine giderek müfet- tişi gürdü ve ona: — Kırılan saat, hâdisenin cereyan ettiği anı gösteriyor. Hizmetçi kadının ifadesine olursa, bir gün evvel saat 7,90 da mükemmel işli- yormuş. Zira kadın o saatte evden çıkmış, vensecensene aNN göyle bağladı: e— Birçok kimseler Ferli yi saat 9 ile 12 arasında otelde ve gazinoda gördükleri için, onun bu cinayetle alâkam olmadığına hükmedebiliriz. Eli mizde kala kala Hüyum ile Benson kalıyor. Onları sorguya çektirdim. Evlerini gayri resimi surette araştırttım, fakat plânı bulamadık. Müfettiş, çalışma odasını gözden geçirdi. Bir sual sordu ve bir ipucu eline geçirdi ve bu suretle hüdiseye yepyeni bir €© Komiser sözünü ge $ $ İ $ | veçhe verdi. Komisere dönerek: kametine iradei seniyei cenabı padişahi şerefsudur buyurulmuş olmakla, bermu- €ibi iradei hümayun merkumun mahfu- zan sevkile neticenin inba buyurulması babında...) Bu iki adamla iki tahrirat gönderildik- ten sonra, artık Yıldız saraymda bu me- sele kapanmıştı. Halbuki, bu meselede hademe Mehmed ne kadar suçsuz ise, yüzbaşı Zeki bey de ayni derecede masum idi. Osman Paşa- nın dairesindeki merdiven ayağına o ka- pahı zarfı bırakan, hiç kimsenin aklına gelmiyen garib bir şahsiyetti memleketi olan Boyâbâd kasabasında i-| Bu garib çahsiyet kimdi?.. Ağustos 11 Nazırı kim öldürdü? 8 — Ertesi gün cumartesidir. Sir Peterin orta hizmetine ba- kan kadın saat 6,30 da sayfiyeye geliyor. Nazırın çalışma odası karmakarışıktır. Sir Petor de göcünürde yoktur. Fakat yatağı fçinde yatılmış gibi, bozulmuştur. Yerde kan lekeleri vardır. Döşemede, düştüğü zaman kırıldığı anlaşılan saat 10,20 yi gös- termektedir, # — Pazar sabahı sayfiyenin civarındakl Korut kta do- Taşan birisi, köpeğinin kesik kesik havladığı 1 gör <fsından seğirtmiş, böylelikle Sir Peterin cesedi meydana 6 — Bensonun oturduğu ve Pe- saytfiyesin- den 10 kilometre terin zaman, ötede bulunan da- — evde bakılacak — ireye, saat 1150'de — du. döndüğünü, kapı- cısı söyledi. Biz bunu, şöyle izah edeceğiz... O sıra- da, Mısırda bulunan (Mizancı Murad bey) ile arkadaşları, Abdülhamidi bir te- lâşa sokmak İstemişler; İstanbulda ken- dilerine gizlice (ajan) lik eden (Zeki bey) e bu yolda bir mektub göndermiş- lerdi (1). (1) Zeki bey, © tarihte (Düyunu umumil- ye) memurlarından idi. Kendisini, Murad bey yetiştirmişti. Meşrutiyetten — sonra da Murad beyle çalışarak muhalifler arasında temayüz eğmiş; nihayet müfrit ittihadellar. dan (Çerkes Ahmed) isminde bir adam ta- rafından bir gece Bakırköyde Hüban- soka- Rında katledilmiştir. 7 — Hüyuma gelince, saat 11,30 da telefon edildiği gıkarılmıştır. Civarda otamobil izlerine de - rastlanmıştır. Tahkikat neticesinde Ferli, Hüyum ve Bensonun birer oto- mobile sahib oldukları ve hâdisenin cereyan ettiği sıralar- da her üçünün de otomobillerini kullandıkları anlaşılmıştır. 8 — Ferli ise saat 8,30 da bir kız arkadış'le ©- tele gitmiş, 12 ye kadar kendisi orada kalmış ve kendi bulunuyor- ifadesine göre de saat 12,80 da evine dönmüş. esescenne yrereberesererererasarALArAAR. — Aradığınız ... dir. Buna eminim! dedi. Hırsız kimdir?.. Nazırı kim öldürmüştür?.. bulamazsanız (13) üncü sayfaya Zeki beyin pederi, hünkâr çavuşlarıne dan idi. Kendisi, uzun boylu, yakışıklı bir adam olduğu için daima, İstanbula gelen ecnebi prenslerine (mihmandar)- hbik vazifesi Hfa eden (Şeker Ahmed Pa« ga) nn maiyetinde istihdam edilirdi. A« gıl ismi, (Kayserili Mehmed) di. Fakat, * alelâde bir (çavuş) olmasına rağmen e ecnebi prenslerine hoş görünerk onların mensub oldukları hükümetlerden o kadal çok nişan almıştı ki; arkadaşları kendie sine (Kır Mehmed Paşâ) ünvanını vere mişlerdi. (Arkası var)