z Eski Maliye Nazırı F hatıralarını fikrini ve Eski maliye nazırı Bay Falk Nüzhet Terem'e: — Bugünkü diplomasi hakkında ne düşünüyorsunuz, demeğe vakit kalmadı. Hafif bir tebessümle: — Ben, kendimi siyaset dünyasında söz söyliyecek kadar kampetan telâkki €t- miyorum, cevabını verdi. Tefahürü sev- mem. Yalan söylemek Adelim değildir. Bu suali, dünya siyaşetinin başında bulu- nanlara sormalı. — Mevzuumuza umumi bir şekilde te- mas etmenizi rica edeceğim. Yahud, gü- mün diplomatik cereyanları ile dünün si- yasi karakteri arasında bir mukayese yapmanızı... — Diplomaside muhitin ve zamanın te- sirleri her zaman variddir. Yaşanmış ve yaşanan devirlerin tarihi. zamanm hü- kümlerile mukayyeddir. Meslâ, bugün Me ternihi tahlil edecek olursak, alacağımız netice, gene mesclâ, Briyanın siyasetinin tahlili ile bir olmıyacaktır. Bu, ne kador imakânsız ise, neticede «ayniyot> İ zan ve tahmin etmek te o nisbette hatalıdır. — Verdiğiniz isimlerin tedaisile zihni mi tırmalıyan bir sual sormaklığı - Ma mMüsaadenizi diliyeceğim: Bazıları, bugün büyük devlet adamı yokluğundan bahsediyorlar. Siz, bunu varid görüyor mMüusunuz? — Muhtelif devirlerin diplomatik or- ganizasyonları, cereyanları arasında bazı müteferrid adamlar çıkar, Bikonsvild gibi, fakat, bunlar nadiratlandı Bugün, ayni kıratta bulunan bir diplo- mat görmüyorum. Maamafih, bu nedret, bence gayet tabitdir. Çünkü bu gibi şah- siyetler, ufak para kadar mebzül olsalar, ne kıymetleri kalırdı? Yeni ve eski inin farklarını tebarüz ettirirken, memleketimizden de bahsetmek isterim. Mazinin politikasın- da Osmanlı imparatorluğuna karşı pgğ Adi, pek menfaatperest bir karakter gö- rülürdü. O zaman karşımıza çıkan .d”nî larda diplomattan ziyade benrı!n_ hali vardı. Çünkü, bütün mh!d'ı(ı, bizden | para koparmağa matuftu. Tarihi okuyan- | lar, yakın maziyi görmüş bulunanlar bunları gayet iyi bilirler. Ş Fakat bugün, Türkiye üın!lunyellmvıv iyasetindeki mevklü, iki müsavi insanın karşı karşıya konuşması gşeklin- dedir. — Dün ile bugünün siyasf farklarını tebarüz ettirirken, muhit ve zamanın te- şinas, yerde A, D, bu suretle 68 sant ebediyen kaybol aruştur. Bugüa heddı xatında 24 Temmnz olması icab ederdi Eski diplomat ve nazır - bugünkü si Gregoryen takvi- icad eden Klaviua bir parak GS anat yi wlah etmek meşhur riyaziyeci meüdi 45 den başlı 325 den başlanın - Faik Nüzhet Terem de, mağlübu da telâfisi ıfdî uzun umaı;ı- Jara muhtaç bulunan bu)îuk urırı;nrt; karşılaşacaktır, Size, fikrimi dıh'b“ü bir lisanla anlatabilmiş olmak maksadi- le diyeceğim: Harbetmek için, dünyanım gdelirmesi İâzım! ei ee y me burada, Tüemleketimizin - Sİy sdlî'ec;hcslnu temas etmekten kmıî:’ı?;r;î lamıyacağım. Tuttuğumuz yol » kı T söylüyorum - barış yoluduri - Ve aın__, haysiyetini müdrik ve muhafara edici bir karakterle yürünuıcn barış yoludur. — İşte, bu barış yolunun beynelmilel bir mahiyet alabilmesi, yani sulh siya tinin tahkimi için millıderıfııı dıplom..ı. tik münasebetlerin ne suretle tanzimi lâ- zım geldiğine kanisi iz? — Ben maliyeciyim. Sargunuz me%ıb ğimin haricinde. Başvekil, ynıu'd h..r'.d_ ye nazırı olsaydım, bu hususla bir fikrim olurdu. Onun için, size, şimdllîk.mhur.u yapanların ellerini öperim, diyeceğim, o kadar! Yalnız gene şu sözümde ısrar ede- ceğim: Sulhü idame ettirmek neye va- beste bulunursa bulunsun, sulhü muha- faza vasıtaları ne olursa olsun, bunlar el- de edilmeli, sulh kurtarılmalı. Harbin doğurduğu faclaları romantik bir dille anlatmağa lüzum yok. İspanya, gözleri- mizin önünde, — Sulhün yeşil defne dalı başlarımızın üstünde kalırsa, bu gene siyasi imkân- larla olacak. Halbuki, dünya politikası, bugün, gizli diplomasi ile, Makyavelizm ile organize ediliyor. Bu idare tarzını, beşeriyet için, zararlı görmüyor musu- nuz? — Vakıâ, bazı diplomatlar Makyave- lizme giderler. Fakat bence, hepsini, bu sirleri üzerinde durmuştunuz. Afaba bu tesirlerin, dünyayı harbe mi götürmek ihtimali vardır, yoksa sulha mı? aa olacaj kani değilim. Mu- Harbin a c a e Cü gartlarla siyasi çerçeve içinde görmek, doğru-ola- maz. «Her âlim insandır. Fakat her insan âlim değildir» diye bir söz vardır. İşte Diplomatların da insan olanları Makya- — 2 tramela salımırlar. -Bamar- İngiltarede eskidlen baran pesta yiyemerlerdi yaset dünyası ı Faik Nüzhet Evli Filiatin kadınları, servetlerini bir. peçe dünyaca - tasılan Şekspirdir şeklinde yürlerinde taşırlar 4 bir karanlil to- kumu altından daha pahalıder olmayanlar lara göre anlatıyor şe'nin (Figaronun izdivacı) adlı eserin- de, bü tez izah edilmişti. yaseti, her| zaman, gördüğünü görm i olmak zannetmteyin. Diplomasi, bi müsbet ilimleri andıran vasıfla: noktalarda da bu veçhenin'tamamen ak- sini haizdir, | Bu şözlerimle sizi tatmin edebildiğimi sanıyorum, — Çok teşekkür ederim, yalnız, küçük bir ricam dâha olacak. Memuriyet haya- tınızdaki en heyecanlı hatıranızı anlatır- SANIZ... Eski maliye nazırı, sabırlı bir insan tavrile: — Ona da peki, dedi. Pek parasız kal- yaştık. Bir gün Mösyö Blok (Düyunu U- müumiye meclisi ile damad Feriâ hükü- metinin mel'aneti eseri olan mürakabei maliye komisyonu reisi) bana gelerek para bulduğundan bahsetti. Harbden ev- vel ısmarlanan Reşadiye ztrhlisımım ö- | denmiş bir ta! vardı ki, geminin İngil- tere hükümeti tarafından müsaderesin- den dolayı, bu paranın tediyesi lâzım gelmezdi. Müösyö Blok, bu taksitin iadesi hakkında Londradan emir aldığın: söy- ledi, Paranın mikdarı 87000 küsur İngi- liz al idi, o zamanki kambiyo farkı ile altı, yedi yüz bin lira tutuyordu. Yaptı- ğım hesaba göre, mevzuu bahis para ile, iki maaş tediyesini temiri edebilecektim. | Artık ne kadar heyecanlandığımı anlar- sınız zannederim! Pakat, heyecanımı ayni kuvvette bir sukutu hayal berbad etti. Çünkü, taksit bedelinin mevdu bulunduğu Türkiye Milli Bankası, iade edilecek paranın İn- giliz lirası değil, 'Türk kâğıd parası oldu- #unu söylüyordu. Güya, 1914 yılı kinu-' nuevvelinin 31 inci günü, bankadaki | mevduatımız, © zamanki kanuna göre kâğıd paraya çevrilmiş İmiş! Halbuki taksit bedeli, bankaya, ancak yeddiemin olarak verilmişti. Binaenaleyh, tahvile bankanın hakkı yoktu. Nitekim şubat a- yı içinde cereyan eden bir muhaberede, banka, paranın aynen mahfuz bulundu- ğunu bildirmişti. Anlaşılıyordu ki mak- sad, bize bir kemik parçası verip paranın üstüne oturmaktı! — Bunun üzerine ne yaptınız? — Teklifi reddettim, parayı almadım! — Tabil, iki maaş nisbetindeki tediyat hayali de... »— Suya düştü! Fakat Bay Faik Nüzhet Terem, o za- manki mali buhrana rağmen - kendi tâ- birile - «paranın nerede saklı bulundu- ğunu» bildiğinden 20 günde yarım maaş vermek suretile, mevcud sıkıntının önü- ne geçmeğe muvaflfak olmuştu! Sabih Alaçam 'Takma yakayı icad eden bir köylü Kocasının gömleklerinin yakasının gömleklerden evvel kirlen- diğini görünce böyle bir şey bulmağa kadındır, müuvaffak olmuştur. Tarihi Tedkikler: Bayanların füzerlerine sür- dükleri, etrafa yaydıkları ko- kuların; terkiblerinde dün- yanın dayanılmıyacak kadar pis bir rayihası vardır. Bun- lar da Valezeian, Asa felida, Skaol ve İdol'dür Birkaz tek ayağı - terinde durdüğu va. maz çok dah iyi iğikir Türklerde At a& <A Eski Türkler ölülerin mezarlarına hayatta iken kullandıkları ve sev- dikleri eşyayı koydukları gi ? eğerlenmiş olan bir veya birkaç atı da diri diri gömerlerdi. Onu öteki dünyada kullanacağına inanırlardı. Cengizin mezarına da bütün takımları tamam bir beyaz kısrak tayı ile birlikte gömülmüştü. Yazan: Kadircan Kaflı ayacıdı. Cebe daha sonra Cengizle beraber zaferle anılacaktır. Bu yılda Türk süva- rileri Avrupanın en meşhur koşularında fatları kazanarak dön- kuruluşundanberi daimi ber anılmasına alışılmış olan (Türk - | elim: her zamandan daha sık ve daha büyük alâka ile gerek bizim ve |gerek bütün dünyanın dilinde dolaştı. Bu zaferler Türkün hak! ve Türk için hem mühimdir, hem de değildir. Mü- himdir; çünkü ezeldenberi bırakmadığı at sevgisini ve binicilikteki ustalığı bir defa daha gösterdiler, bu işde ustalık id- diasında bulunan Avrupa milletlerinin en ileride olanlarını geride bıraktılar. Mühim değildir, çünkü Türk esasen, ke- limenin bütün manasile eşsiz bir binici- dir. O zaten bu sahada zafere alışkındır, adetâ atının Üstünde zafere koşmak onun için alelâde bir şeydir, Türk tarihinde atın oynadığı rol çok büyüktür. Bu mevzua temas eden bazı sayfaları kısaca buraya alalım. * At Türkün arkadaşı kardeşidir. Türk ülkesinin geniş ülkelerinde sürü sürü at- lar otlardı. Onun sütünden Türkün en gü- zel içkisi olan kımız yapılır, bu itibarla, aşağı yukarı, atın kanı da Türkün kanı- na karışmış olurdu. Kan kardeşi olmak istiyenler birbirlerinin kanlarını kımıza karıştırarak içerlerdi. Türklerde toprak, «Tekin» denilen en | küçük çocuğa kalırdı. Sürüleri büyük kardöşler alırlardı. Ordu, baba tarafın- dan dilediğine verilir veya taksim edi- lirdi. Ortanca oğul bir yay, bir kılıç bir de at alırdı. Bu üç şeyin en mühimmi şübhesiz attı. Bundan atın bütün diğer miraslara muadil sayıldığı manasını çı- karamaz mıyız? Türklerin at üstünde yaptıkları akın- lar meşhurdur, Bu akınlarda düşmandan daha hızlı hareket edebhilmek için basit bir usul kullanırlardı: Her asker bindiği attan başka yanında bir yedek at daha bulundururdu. Birisi yorulunca diğerine binerdi, 'Türkler arasında en güzel hediye attır. Cengiz Hanın oğlu Cuci garba doğru ya- pılan sefer esnasında Aral gölünün şima- linde yirmi bin at yakalamış, bunları ba- | basına hediye etmişti. Cebe ile Timuçin ilk zamanlarda bir- leşmiş değillerdi. Aralarında düşmanlık vardı, Timuçin bir gün avda ansızın Ce- be ile karşılaştı. Onu tanıdı ve ardından koşmak istedi. Fakat kumandanlarından Burguçi: — Bırak, ben gideyim. Dedi. Timuçin ona en çok güvendiği ve sevdiği atlardan birini verdi. Bu atın ağ- zı beyazdı. Burguçi hemen ona bindi ve sürdü, Cebeye bir ak attı, tutturamadı. Bu sefer Cebe Burguçiye attı ve atını öl- dürdü, kaçtı. Cengiz atm ölümüne çok olunca onun ağzı ak atı unutamadığını anladı. Garbda yaptığı bir akın esnasında bin tane ağzı ak at topladı. Oniarı Cen- gize: — Vaktile senin bir âtını tüm. Unut! Diyerek hediye etti. Harzemşah bir defa Sind unda yanında ancak yedi yüz kişi olduğu halde Moğollar fından sarılmıştı. Cengiz ona ok atılmı 'arak di- ri yakalanmasını emretmişti. Öğleye kâs dar harbetti. Çemberi yarıp çıkamadı, Sonra yorgun olmıyan bir at üstüne at- layıp Moğolların üzerine bir daha yürüe ü. Moğollar biraz açıldılar. Bu sırada ae tırın başını birdenbire çevirip arkasıma daki zırhları attı, atını nehre sürdü, Bay- rağı elinde olduğu halde nehri böylece — yüzerek geçti. Celâleddin bu atı daima muhafaza etti. Ona çok iyi bakar ve üstüne binmezdi: — — Bu, Sindden geçerek benim hayatı« mı kurtardı. Derdi, Eski Türkler öldükleri zaman mezare larına hayatlarında kullandıkları eşyayt koydukları gibi eğerlenmiş olan bir atı — da diri diri gömerlerdi. Onu ötek: düne yada kullanacağına inanırlardı. Cengizin mezarına tayı ile beraber her şeyi tamam olan ak bir kısrak konulmuştu. ; Yavuz, babasile harbedip te kaçtığı zae — man kurtuluşunu «Karabulut» isminder — ki atına borçludur. * İhtiyar ve bunak beşinci Mehmedin bie — öldürmüş- le bir beyaz atı vardı ki onun zesmi karte — postal olarak senelerce satıldı. Fakat bul atın bir süs olmaktan başka iş gördüğü — yoktu sanırım. D Dördüncü Muradın atları hakkında — Peçevi tarihinde şu satırları okuduk: — — «Padişah merhumun ciridcilikte üstas — di ve Bağdad seferinde emir ahırı olup, — ben Tımışvar defterdarı iken vezaretle — Tımişvar muhafızı bulunan Halit Paşa nakleder ki: Sultan Muradın hademesi, hayvanları hesabsızdı. Hademesinin de hademe ve hayvanları bulunurdu. Âdeti müukarrerei Osmani mucibince mevkibi " hümayunda çekilmesi mutad olan altın — ve murassa takımlı dokuz yedekter. başa — ka cirid âtı namile ana ve baba tarafıne dan şecereli kırk atı var idi. Üç dört yüş de «yelkendest — koşu hayvanı» denilem müntahab atları tadad olunurdu ki Girid oynadıkları vakit onlara binerlerdi. Bune lar güneşten, rüzgürdan, yağmurdan müe — hafaza olunmak için konak yerlerinde üg ahır. Önden giden tuğu hümayunun inae — ceği yerde dahi Üç ahır tertib edilirdi, Her ahırda yedişer, sekizer (tavile » tava la) atı dururdu. En has atların yemlikles ri gümüştendi. Padişah atlarını 0 kadaş severdi ki otağı hümayunun sayebanı öÖe “Deyamı 10 ıbi Ada