Yazan: Vedad Ürfl Sfenksin eteklerinde rayı. İsviçre ot larma en mü ları önünde yüzlerce otomobi kardon kurmuş. Bahçelerinde Misir ö tınlarının her sınıftan babaları g0 çarpıyor. Kahirenin en kibar bir top- lantı yerine daha geldik. . — Biraz dinlenmek istemez misiniz: Dinlenmekten ziyade, etrafı k mek hevesile yorulacağımı n ve ziy ibar manzaraları, insanı r *k kadar güzel. ir orkestra, çöl TüZ, #ğmeler serpiyor. V Sevginin ve hır: , uzun bir kemmel larına doğru na, lettera!... Oh... rın biraz ilerde yükselen muhteşem mezarları, o ebedf âbideler, yirminci n şakrak sevgi nağmelerini nasıl da büyük bir gururla dinliyor. Ç Mısır, Fir'avun saltanatları- nın binbir rengini görmüş ve kurmuş Bugünkü Mısır, zengin bir tarih men—.e-: lerinden altın sağan bir muhit yarat * mış. Dört yanıma bakıyorum: Sağda soy> yah, solda seyyah, arkada, ötede, kar- şıda seyyah, gelenlerin kolaylıkla cep boşaltması ne tedbir gerek ise alın- miş, Bir yandan Nilin serptiği muk, öbür yandan yabancı! ğü hazineler! Kahirenin ve )'M_'rul nın neden bu kadar muhteşem bir ha- yat taşıdığına hiç şışmımnh: Altın Mmuk tarlalarının yanında bir dt:' p muk yerine yabancı seyyah yetişti bir turizm tarlası var. Bu o k.'ırf_ır İ sürülmüş, dünyanın bin bir köşesine kuvvetli birer kol atmış ki pa tarlalarından hiç de daha az mümbit değil. Bu para çekme ıiyısğünin kud - reti yanında ne büyük neticeler yer a- hyor! tamobil, otomobil, nLomohl_. Gelen, ehramların modern dinlenme sarayına kafileler serpiyor. — Bir kısmımı, büyük cadde ömı_nde du- ran develer ve tercüman nrdu.:ırı. Auh; ramlara doğru uukıxşt-,r_r;(pn ikinci bir kısım, boş durmaları günahmış Bi- bi, masaları dolduruyor bile!.. Çöl hududlarının manıaralarm'd:î Öyle bir cazibe var, ki, lu'ımlar:ı: î:î ğine koşan Mısırlı zengin, onu ilk defa gören Amerikalı bir seyyah knda_: zi yaret heveslisi. Fir'avunun en büyük mezarı, yirminci asrın en makbul bir eğlence yeri olmuş!. altın pa - nn döktü nuk 4Mena House» otelinin kapısı ÖRÜ' de duran bir İngiliz karakol zabiti, vi7 arzusu olup olmadığını prense $ Onu burada da tanımıyan yok. o taraçalarından, bahçelerinden, kameri” yelerinden süzülen merak dolu nazar- ları çok iyi farkettim. Kimbilir kaş yüZ kadın, prensin yalnız olmadığına mU& ber, — Emrek, ya Hadreti birens!. — Avzhaga, ya birensi?!.. ordu. telin bende “İsöze * belki b -|67 nci keşidenin ikramiye Birdenbire uykumdan sıçradım. Sanki diye nutturmıyacak kadar yükselmiş. Fir'a- vunların devrini anlamak için, bu müh- teşem taş yığınına bakmak kâfi. — Pre İşitmedi. — Prensin Bu sefer i: nim. O ga T kaplıyan dalgınlık, gene prensin yüzü-| ne çöktü. Yolda olduğumuzu unuttum, kolunu yakaladım. Gözleri yavaş yavaş döndü. Ooo... Bunlar, her değil. Prens, korkunç bir te: lerine daldı ve birden değişiverdi. Her di efendisin | il, esi: . Ne Hiç hir şey onu şu dakikada alâkadar et - miyor, belli. 'Tekrarladım: — Prens!. Dudakları güçlükle kımıldanabildi: — Burada yatıyordu!, — Kim?, Keşki bu son kelime ağzımdan Çıl masaydı!.. Birdenbire kollarımı yaka- di ln_ Sormayınız... dedi... Hiç!... Hiç| sel... k”;uıuklcnlrcesme ilerledik. Onu bu” | radan bir an önce uzaklaştıran anlıya- | izi bir lâhza içinde| Donanma Cemiyeti piyankosu amorti numaralarını neşreeiyoruz manina Gemiyeti İkramiyeli — tahvilâtı ı[:-ı:»unun 15 Temmuz 1938 günü yapılan :'ı'înı-ı geşidesinde ikramiye ve amorti w:- mı eden tahvil numaralarını gösterir. cet- be t veldir. z itfa olunan teri Keçlacde C8 V agg. 2687 — Sga2. d 7059, 2amı, 7413 8123. — 8682 Haa amiye isabet eden mumaralar umaraları Dört yanda, prensin emrine tercüman şeyhler!.. Yağız çehreli bir tercüman bir Fransızca ile: k — Madmazel!, diyor, Mua - tujur... Servi,.. Hazreti prens!... Jö konne bi- yen... Lö son altesi, Otelin baş tercümanı «Fadlallahsın bir işareti, hepsini bir anda uzaklaştı- Tıyor, örc Hafif meyilli ve tek dönemeçli bir yoldan çıkıyoruz. karışık $0 — Bira No, İkramiye TL. w — 3000 &1 25 100 i A 21 10 X 10 10 568 55 10 10 129 BEvi 8133 78TL BEs2 3833 129. 3332 73TL 8682 1265 8802 2657 16 n $i n 16 « 'a Yanımızda, karşımızda göç Vat «Merakam tarihi âbidelere doğru göcü: Ehramlar, koca mezarlar, misatil” 1 ini güneşten kıskanıyormuş B bi, Gm;_ Yana kanatlar açı Âzametin ksrîi ları. Tarihin & 8e ne kadar da küçülüyor. Seyyan — — kri f—!ırnmîsnnç su'ğ-ndâ sanki görün- 1119 1119 8123 3392 6 8123 15 rtiblerin bizalarında gösterilen an mütebaki ayni tertib- mmaralarına ve 281. 3968. ere kâmilen amorti 49 &8 Balâdaki te! gıra numaral, lerin diğer sıra n * TT)ŞD 1473 No. li tertibli Mez birer nokta. 2 Fir'avun, ismini her vakit andırmak « Amma bu $ etmiştir. L“i:ımlye ye amorti bedelleri 22 Tenmuz 1988 tarihinden itibaren tediye edilecektir. Y ai madali beber ahvil için bir Türk l- “|köle kadar t- tatlı bir | ” kızı!» kulağıma biri: <Fir'avunun fısıldadı. mahud mâbud «İsfenks»in eteklerine doğru attı. Prens gene tabil halini almıştı. — Affet!, dedi. Fir'avunların tarihin- |de bütün varlığımı sarsacak kadar mü- essir sayfalara rastiladım. O tarih rinde yıllarca l de bu tesir Fiir'avunun tah! e korkan bir ndimizi unuturuz! Müsterihim &! 'rense hak veri- yorum. Tedi ettikleri ta lerine kapılmış müverrihlı Yalnız ben, Nâzım Âbâdın Fir'avunlar tarihini inceliyen bir âlim olduğunu bilmiyordum. Bunu benden saklamıştı. me saçmaladım saklamak ü belki!... Ğ vunların bahsi açı w geçirdiği günleri pekâlâ arllatmıştıl... Bugünkü hâdise, prensin aleyhinde söyle dursun... Lehinde bile. Milyonlarına rağmen ilmi ihmal etme- miş bir adam olduğunu daha iyi öğren- dim... Milyon sahibi olup da bacağını uzatmıyanlar o kadar az k! —20 — — Fir'avunun kızı!. Birdenbire , uykumdan sıçradım. Sanki biri kulağıma bu sözü fısıldad Odada kimse yok. Saat dördü çalıyor NEVROZİN Bulunan eve baş ve diş ağrısı Onun gibi yapmayın, başınız ve dişiniz ağrımağa başladı mı hemen bir kaşe NEVROZİN alınız bir şeyiniz kalmaz İcabında günde 3 kaşe alına- bilir. İsmine dikkat. Taklidle- rinden sakınınız |rim ki o K Niğde tahrirat kaleminde darağacı altında biten başlayıp İstanbulda memuriyet hayatı: 39 $ Devlet kapısında elli yıl yanlışlık var, tekrar Kastamonu seyahatinin takarrürün: den sonra, halefime yani maarif meclisi kâtibine devir ve teslim muamelesini yapmıya başladım. Maarif müdürü o- lan hoca da kusurlu ve hatalı bir mua- mele bulabilmek, aklı , ayıbımı yü- züme vurabilmek suiniyeti ile, mua- meleye nezaret ediyordu. Hesab ve müvazene neticesinde, ala" caklı çıkacağımdan emin sonunda dokuz yüz kuruş zimmetim görünmesin mi? Vâkıâ açık görünen mikdarı derhal ödeyince, ortada şeref ve haysiyete dokunacak bir şey kal yordu. Fakat, o anda duyduğum şaş - kınlık ve tee: hiç unutamam, Bu açık hâdisesinden 36 yıl sonra, |bapishanede iken, Kürd Mustafa paşa divanıharbinin kararile idama mah - |küm edildiğimi, Alj Kemalin «Peyam- nde neşrolunan — ilâm suüretinden öğrendiğim zaman nasıl derin bir hayret içinde kalarak başım dönmüş, gözlerim kararmışsa, diyebili- man da ayni heyecan ve )Z- tırabı düuymüştüm. İdama mahkümiyet ile, dokuz yüz kuruş zimmetli görünmek, haddi za - tinde birbirile kıyas edilemiyecek de- recede farklı alan hâdi rimdeki tesirleri de bu şekle olgun bir tarzda olmak lâzım gelirken, duydu - ğum heyecan ve keder, bir hesab yan- lışlığından tevellüd ettiği muhakkak Sabahı gazetes az mi ki? |bulunan bu hatayı zihnimde büyüt - miye sebebiyet veriyordu. Hele yanımızda büyük bir zafer neş- vesile kuru kuru öksüren, burnuna muttasıl enfiye dolduran, koskoca sa- rığı ve kaba cılkova kürkile — mahud koltuğu içinde bağdaş kurup oturan maarif müdürünü bile, artık göremez oimuştum! Güçlükle; Hesabda yanlışlık var, tekrar ba- kalım, diyebildim. Vakit ilerlemişti. Varidat ve masarifat defterlerini, ev- de tedkik etmek üzere aldım, sokağa çıktım, Fakat ne bu zimmetin nereden zu- hur ettiğini anlamak ve ne de sabaha kadar uyuyabilmek imkânını bulabil- dim. Seher vakti, Konyada bulunan malmüdürü mazuüllerinden Niğdeli Ve- l efendi aklıma geldi. Hemen yatak- n fırladım. Güneş doğmadan evinin kapısını çaldım. Adamcağızı doğru bi- ze getirip defterleri önüne koydum. Meselenin ne olduğunu dinliyen mu- hatabım, telâşıma şaştı: — Herhalde hesabda bir yanlışlık yapılsa gerek. Maamafih, hal böyle ol- masa bile, bu derece merak edecek bir şey değil, Zimmetinizde görünen do- kuz yüz kuruşu halefinize nakden dev- B z, dava halledilir, dedi. — Öyle a maarif müdürü bütün gece ve bu sabah daireye gelinceye ka- dar «Hazımın zimmeti çıktı» diye her yerde bedava dellallık ediyordur. Ke- filimin kim olduğunu biliyor musu - nuz? — Hayır. — Vali! Ziyaları kürremize binlerce , da gelen yıldızların ışıklarını han- gi ların alevleri hasil ettiğini, yer altındak; cehennemi hararetin sebeble- rinin ne olduğunu pek iyi bilen Said paşa, olabilir ki kanunen zimmetle sir- katin farkını bilmez. Ben bunu düşü - nüyor, ona karşı mahcup olmaktan u- tanıyorum. Yarım saat daha geçti. Nihayet zeki hesabcı Veli: — Müjde, müjde beyefendi, diye haykırdı. Dokuz yüzü buldum. Bu pa- ra, varidat defterine mükerrer kayde- dilmiş. Yani hem birinci teşrinin son gününe, hem ikinci teşrinin ilk günü- ne yazılmış! Veli efendi defterleri tedkik ederken ben de yolculuğa hazırlanıyordum. Çantam ve cüzdanımdaki lüzumsuz kâ- ğıdları ayıklıyordum, bu sırada iptidai mektebi kapıcılarından ikisinin ikişer aylık yani dört yüz kuruşluk dört ma- aş senedlerini buldum. Hatırladım: Bir yı iken, tadad | Yazan: Eski Dahiliye Nazırı veeski meb'us Ebubekir Hâzım Hesablarda dokuz yüz kuruş açığım çıkınca neye uğradığımı anlamadım. Sadece kısık bir sesle: Hesabda bakalım!,, diyebildim akgam üzeri Heni arıyarak çarşıda rastlıyan bu adamlara: — Yarın, daireye geliniz maaşla: zı vereyim, demiyerek cebimdeki pi dan aylıklarını ödemiştim. Çünkü biri- si doğuran karısının ağır bir hastalığa tutulduğundan bahsetmiş, hekim ve ilâca verilmek üzere paraya ni e olduğunu söylemi Diğeri de: askere gidecek oğlunun harclık teda- rik etmek ıztırarında kaldığını ifade et- Bu suretle zimmeti olmak yerine &- lacaklı çıkmı n. Maarif müdürünün zafer nı de maruf tabirile (hak - kari hezimet)e uğramıştı. Bu dört yüz kuruşu tarafımdan bir ia ne olmak üzere maarif sandığına t ettim. Meclisi maarif ile vilâyet i meclisinden tasdik kılınan — «beraeti zimmet» mazbatamda keyfiyet tasrih olunduğundan Said paşa mazbatayı mühürlerken, maarif m' ü yobazını çağırtarak parmağile bu teberrüü güs- termiş: — Gördünüz mü hoca efendi, kime, nasıl bir insana kefil idim, demiş! (Arkası var) COTY'nin yeni icadı FLAKSAK her şik kadının çantasında bulundurması — lâzımgelen ideal parföm C Ca MEŞHUR FRANSIZ. MARKASI ! DİKKAT ! Paris COT'Y fabrika- JAarında imal 've ihzar odilmiş bir fransız mustahzarıdır. Ankara Tiyatrosu San'atkârları Ba gece: ıl Mecidiyeköy bahçe tiyatrosunda: Ğ | — (makünreşim Taribt piyes 4 perde ve sololar. Yarın gece: Kadirgada Ege Tiyatrosu Temsilleri Nureddin Genç ve arkadaşları Yenişehir aile bahçesinde Bestekârın Ölümh