11 Tenmuz — «Son Posla» nn aşk ve macera Temanı? “|Istanbula doğru gidiyoruz!,, Seyahatlerin cazibesi, babamı da yaladı. Hiç bir şey düşünmeden gez- mek... Eğlenmek ve dolaşmak... onu da bir çocuk gibi avuttu. Prens Nâzım Âbâdla, dost kadaı samimi oldular, Artık ba bam için vaz mı prens, yok mu prens?l. Yer yüzünün en tatlı adamlarından bi- ri kimdir diye sorsalar, eminim, prens Nâzım Âbâd cevabını verir!.. Bugün Pizeden harcket ederken prensin verdiği bir müjde, neş'emi büsbütün arttırdı. Midilliye uğradık - tan sonra Çanakkaleye doğru yola de- vam edeceğiz. Güneşin denizleri okşadığı bir saatte Midilli lmanına vardık. Sevimli bir ada, Rıhtımın kollarına kendisini veren yat, bizi her yanı türlü türlü güzellik- ler taşıyan adanın tozsuz göğsüne attığı zaman, karşımızda yabancı bir muhit Gdeğil, sanki eski bir ta- nidiık — buldük. «Büyük — Britanyar otelinin lokantasındaki yemekler, İs- tanbulun büyük lokantalarındaki ye- mekterden hiç do farklı değildi. Ne ya- lan söyliyeyim, Avrupa şehirlerinde midemin bir türlü uyuşamadığı yaban- cı yemeklerden sonra kendi bildikleri- mize kavuşmak bana büyük zevk ver- di. Bir otomobil gezintisi... Plâjlara doğ- ru bir tur.., Midilli de artık aşinamız. Bir gün içinde, on bir gün kalmış ka- dar onu tamıdık. n Sakız adasında yatı saran kayıkçılar- dan aldığımız sakız macunlarının-tene- ke kutuları daha boşalmadan yatın sü- varisi müjdeledi: — Çanakkaleye geliyoruz'. Çanakkale.. Bir kaç aylık bir hasret bile, yurd hasretini insanda ne türlü hararetlen- diriyor. Midilliye gelirken - uzaklarda gördüğümüz Ayvalık ve Dikili kıyıla- v kalblerimizi bedii bir zevkle sarmış- tı. Çanakkale adı anılırken de bütün varlığımız iftihar ateşlerile sarmaşır gi- *i oldu. <Akdeniz incisis ilerliyor. 0- |tesirler uyandıran bir sürpriz oldu. Bütün bunlar jhoşuna gıdryordu Belediye sinemasının bahçesinde bi- raz dinlendikten sonra, kıyı boöyi kırk - yıllık Jince bir sülün gibi uzanmış şehri do- « İlaştık. Ertesi günün sabahi, larken gözlerimiz de, bile acı bir hasretten âbidelerile öpüştü. n şıînüı kalkıyordu. Boğaza doğru süzü- len vapurların kara dumanları, Ha; darpaşadan akın eden gemlle_rîn Mi maraya serptikleri hembeyaz izler, bü: yük şehrin artık mağa memür ressam Güvertedel lardı. Hepsi de, manzaranın tesi gibiydi. Hayretleri, idi. Büyük şehri saran sıyrıldıkca tabiatin en fırçalarıydı. yi altında sarhoş olm bakışlarından bol güzel mısraları, bir kat daha büyük cazibe ile gözleri- |" miz önüne seriliyordu. BU Bakırköyüne doğru '_göş.lı.—_n _galgı yen trenler, Galata köprüsü üz de yarışan kalabalık, iskalelere hııj.hrce halk serpen vapurlar, Boğazın _gulunıx- seyen derinlikleri, karşılarındaki şehr'n pasıl bir güzellik ve hıreke_l kaynağı olduğunu, yabancılara çok iyi anlatı- yoâuw. , Hind saraylarının belki on dürbünü, İstanbulu inceden inceye elemiye çalışıyordu. cevabını. — verdi. | Medhetmişlerdi. Ama, karşımda, tabi- atin bu kadar güzel bir şâheserini bu- lacağımı, neye saklıyayım, ummuyor- | | dum!... «Akdeniz incisi» Haydarpaşa açıkla- rında demirledi ve biz, karaya çıklık. belki de yeniçeri kıyafet- lerinin bir sergisini veya derebeylik- lerin bir izini bulacağını uman Hind prensile kâtibleri, karşılaştıkları Avru- pa şehrinin modern manzaraları önünde ödeta afallaşmışlardı. Halkın giyinişi, Kıyılar büyüdükce ıAkldenil inc;ııb: kadınların fertemiz tuvaletleri, neza- nin hâktmi bile, güvertenin parma ketin izleri, onlara ansızın koyu bir larına dayanmış, gözler mış, küçüldüğünü seziyor sanki.. Çanakkale.. koca kahraman!... ÂAna- fartaların umutulmaz uterlenr_ı_i say- falarında taşıyan başlı başına yüce ta- rihi... Prens Nâzım Âbâd soruyor: g — Bu yerlere baktıkca n? kadar bü- yük bir ulus olduğunuzu ş türlü bir zevkle d.eğnrliyorsunuı.... Ve ilâve ediyor: — Bu yerlere, biz, yabancılar da ta- parız!.. Azmin ne büyük ııkrlff yara- tabileceğine bu yerler, ne büyük bw; vesikadır!. Bu topraklarda en büyül devletlere, bir Türk kadar kuvvetli S- zünün neden ortaya çıktığını çöK gü- zel varlıklarla anlattınız!.. Anafarta- ların muzaffer Mustafa Kemali en Ü- zak ülkelerde bile saygı ve SevBİ ile anılır!.. . 'Yat, Çanakkalede demirlediği vakit prens, toprağa çıkmak hususunda bizim kadar sabırsızlanıyordu. Yatı kontrol etmek ve Türk sularına girme muamr- lesini yapmak üzere gelen bahriye Tür biti le gümrük memurları, terbiye ba> kımından olsun, giyiniş bakımından ol- sun, onun üzerinde çok iyi hir tesir b rakmıştı. ğ Çanakkaleye ayak - bastığımız gün, ne iyi bir tesadüttür ki, Türkiyeyi hiç görmemiş bir yabancı üzerinde hoş bir . tesir bırakabilecek bir hâdise İle d? karşılaştık. Bir İngiliz heyeti, şehirde ıı:ım'lın alkışlanıyordu. Bu, Gelibölu ngiliz mezarlığına çe gelen bir heyetti. Düşman ölülerine hiç bir kin beslemeksizin saygı BÖSTÜT meği Türklerin bilmesi, çelengi koym ya gelenlerin Çanakkaleye mwıvk,ı gün gördükleri iyi mı.afn;:;k ı;m Türk kanınım temizliğine, x canlı bir misaldi için bu, çok Jehte kimbilir ne |£ | | kârlığın ileri doğru dal- | OO n Ci Her şey hoşlarına Bi- | göyordu ve bunu saklamıyorlardı. | İstanbulda iki gün kalmağı kararlaş- ı tırdık. Prens Nâzım Âbâd, çok mem - nun görünüyordu. Boğaziçindeki ilk gezintimiz, onu büsbütün zevklendirdi. Her yabancı ibi o da samimiyetle itiraf etti ki bu yerler, tabiatin en kudretli ressamları- nın şahczer'.eridir. Fakat ona ilk dega olarak gördüğü bu 'Türk şehrini sevdi- ren en büyük sebeb, hiç şubbeıız mkı Jabımızın eserleriydi. (Piyer Loti) nin romanlarındaki yaşmaklı ve karagöz kolıklı hanımları, Eyübsultanın kafes- li pencerelerini arıyan yabancı, kırş':- şında tam Mmanasile modern ve kültür şahibi bir halk görünce çok hoşlandı. Musırın altınlarının, Hindin m_ılyonln - rının sağlıyamadığı Zaferi, 'Türk inkı- lâbi ön yıl içinde hem de ne türlü elde etmişti. O da anlamıştı ki muhafaza- köhne ve yerinde sayan zih- niyetlerinden artık genç Türkiyede e- şer yoktur. Atatürkün kurduğu Cum - huriyet tarihi, asrın en büyük inkilâb örneği, Türkün en asil bir duygu ter- cümanı idi. Büyük bir Önderin kudre- tine ve onun milletinin kuvvetine, Hindli prens te artık iman etmişti. Her dakika: — Ne güzel eserler!... diye mırılda- nıyordü... Anafartalarda zaferler ya- ratan kılıç, bu yerlerde de medeniye- tin en ehemmiyetli zaferlerini yarat- mış. Çok mutlu bir nesilsiniz.. Çok kısa bir zaman olmakla ber:ber kırk sekiz saatlik bir misafirlik bütün İstanbulu, sayfiyelerine varıncıya ka- dar gezmesine yetti. Çarşaf altında saklı bir harem kızı diye ıımdığı_'mrk kadınını, plâjlarda görmek prensi büs- bütün şaşırttı. : Bu kaırk sekiz saat içinde Erenköyün- Aüe e İstanbul uykudan |rupa şehirlerinin eğlenceleri, sabah bulutları | meliyemem!... deki köşkümüze de uğramak firsatını bulabildim. Birkaç hafta için de olsa, Â, darağacı altında biten F Nizde tahrirat kaleminde başlayıp İstanbulda | memuriyet hayatı: 33 ğ e ae reRseReREARA AAA AA KARENARKAR veRAKEAKAKLAREKAAARARENeeRE KA KA rEneLEEncAnaN Devlet kapısında elli yıl * Yazan: Eski Dahiliye Nazırı ve eski meb'us Ebubekir Hâzım * — Yazan: vedad Ürüi |Kapıdan içeriye girdiğim zaman Said Paşayı masasında meşgul buldum ve bir iki dakika kapının yanında bekledim. Bir aralık başını kaldırınca beni gördü ve doğruldu: “Hemen şimdi mi geldiniz?,, dedi Harsi bakımdan kıymeti olan bu gibi yuvadan ayrılmak, sonra o yuvayı tek- | menkibeleri bir kitab halinde toplamak, üna İrar görmek ne eşsiz bir zevk!... Be mektebletimizde çocuklarımıza okutnak iHinde sürükliyen bağ, kalbime kuv- | herhalde faydadan hâli kalmaz kanas- vetle hâkim olmasaydı, eminim, bü İ tindeyim. Zira, bir millete bu yoldaki yuvada ufukları kucak- |zevkin bedil heyecanları arasında Dir |fazilet nümuüncleri, harb ve istilâ zafer- uzun olmaza |daha yerimden kımıldanmak bile iste- (lerinin tercümanı olan kanlı şanlardan sonra İstanbulun | mezdim. Ne Parisin velveleleri, ne Av- | siyade şeref verir. Örfünün temiz ve sağlam ahlâkına iti- yeniden parlıyan zevki insana unutlu- |mad ederek boreludan sencd almamak, rabiliyor. İnsan oğlu ne tuhaf bir mah- ( asırlarca devam eden tecrübelerle yer- lük!... Onun indinde seyahat hevesi de gelip geçici bir rüzgâr gibil... Yerimde uyandığını sanki anlat |sayarken Paris diye çıldırırdım. Parisi gördüm ya, şimdi ah yuvamda katsay- kiler tek söz söylemiyor- dım diye düşünüyorum. Ama şu daki- kmııınndıki heybetli (ka imkân yok artık. Gitmeğe mecbu- uş |rum. Hindistanda servet, saadet, yeni li |bir aile hayalı beni bekliyor. Bunu tek- » (Arkası var) aseecesencesareneAnAEN Casusluk tarihinden -| Birkaç yaprak (Buş tarafı 7 inci sayfada) Kral Lui de ona büyük bir kıymet ver- di. Mühim bir gelir bağladı. D'Eon bundan sanra da siyasi entrika- lar icab ettirdikçe Rusyaya ve diğer ya- bancı memleketlere bir çok kereler gi - dip geldi. Vakit vakit kokular, pudralar süründü, saçlarını kıvırdı. İnce, narin bir kadın gibi kalbler çelip Fransız diploma- tisine büyük muvaffakiyetler kazandırdı. Fakat harb çıkar çıkmaz kadınlığa isyan etti. Erkek gibi dövüşmek için savaş ye - tine atıldı. Bazan mahir bir maliyeci, ba- leşmiş bir teamül, bir milli an'ane hük- mündedir. Bütün yoksulluğuna rağmen, tenceresini sattığı bir günde bulduğu al- tınları sahibine lade ve namusunun, İazi- letinin mükâfatından başka bir şey ol- miyan hediyeyi de reddecek kadar yük- sek bir ruh taşıyan mevlevi dervişinin terbiyesindeki âmillerden biri, bence, en büyük Türklerden biri olan Mevlâna Ce- lâleddinin mesnevisidir. Burada, mesnevi tedaisile ufak bir şey daha anlatacağım: Mesduüd (Sabah) gazetesinin sahihi Mihran, (Sabah) tan evvel, gene İsian- bulda olmak üzere (Tarik) adlı bir ga- zete çıkartıyordu. Ben de o sıralarda, muhtelif vazifelerime ilâveten Kastamo- nu vilâyet gazetesinde muharrir idimn, Bir gün, (Tacik) gazetesinde İngiliz gazetelerinden tercüme edilmiş bir ma- kale gördüm, Bu makalede «Gerek İngilterede, gerek diğer müterakki memleketlerdeki kütüb- hanelerde bulunan, sayıları milyonlara varan kitabların hepsini okumaya, insan- ların pek kısa olan ömürleri yetmez. O- zan zeki bir avukat ve diplomat olan ca - nun için herhangi bir ilme, fenne, san'ata sus; vakti gelince cesur bir gsker olmayı idi. Barutgücü alanındaki maçlar (Baş tarafı 7 inci sayfade) larken direğe bayrak çekilmiş, söylevler söylenmiş ve geçid resmi yapılmıştır. Bundan sonra Barutgücü ile Harbiye- yılmaz güreşcileri karşılaşmışlar, bütün sikletlerde Barutgücü güreşcileri kazan- mışlardır. Barutgücü ile Harbiyeyılmaz arasın- daki bokslar beraberlikle neticelenmiş- tir. İstanbülsporla Barutgücü voleybol ta- kımları atasındaki maçı İstanbulspor ka- zanmıştır. Bakırköyspor tekaüdlerile Barutgücü tekaüdleri arasmdaki maç bire karşı sı- fırla Barutgücünün ;ılxh_iyeme netice- lenmiştir. Son olarak İstanbulspor ve Barutgücü «Ar takımları arasındaki maç Barutgücü «Ar takımının Üstünlüğle bitmiştir. . Biyasi, Havadis ve Halk gazetesi “Yerebatan, Çatalçeşme sokak, 25 İSTANBUL Gazetemizde çıkan yazı ve resimlerin — bütün — hakları mahfuz ve gazetemize aiddir. ABONE FiATLARI 1 3 sen. K g Kr. Kr, 400 | 700 | 400 | 150 2840 | 1220 | 710 | 270 2700 | 1400 | 800 | 300 ve bunların şubelerinden birine intisab | etmek istiyen bir adamın, tercihan oku- Mması elzem kitabları seçmesi mâksadilc, Londrada ihtisas sahibleri tarafından teş-| dam. tedkiklerden kil kılıman cemiyetin uzun sonra tanzim ettiği liste neşrolunmuştur. deniyordu. İ İşte, bu liştede şiirle iştigal edenler i- çin, mesnevi okumaları tavdiye — edilt. 13 » Kostamonu Valisi Abdurrahman, Konya Valisi Müşir Sald Paşalar ara- sında bir mukayese, Konyadan Kasta- Konyada iken, bir gün mektubeu Na- zım Bey yazdığı bir müsveddeyi bana verdi: — Vali Paşa, bu iş için acele ediyor. Ben idare meclisine gitmek mecburiye- tindeyim. Bunu kendilerine siz takdim e- diniz, Bir şey ilâve etmek isterlerse onu da yazıverirsiniz, dedi. Müsveddeyi götürdüm. Paşa vilâyet mühendisile beraber bir köprü krokisini tedkik ediyordu. Kapıyı pek yavaş uçtı- Bim için, odaya girdiğimin farkına var- madı, Bir, iki dakika kadar kapının ya- 'nıııdı. ayakta durdum. Paşa mühendise söz söylemek için başını çevirince beni gördü, sordu: — Hemen şu anda mı geldiniz? Yoksa az evvel kapının açıldığını duyar gibi ol mMuştum, o zaman mı? Cevab verdim: — Az evvel girmiştim efendim. Paşa, elile birer birer göstererek: — Bakınız, dedi, burada iki kanape, iki koltuk, on iki sandalya ve fazla olarak ta üpuzun bir sedir var. Bu kadar eşyânın yalnız ikisini mühendis efendi ile ben iş- | Bgal ediyoruz. Öbürleri bomboş duruyor- lar ve her biri de sizin oturmanız - için, delâleten, birer mücessemi — izindirler. Böyle olduğu halde, bu kadar meşgalem arasında, <oturunuz> demek gibi ihmal edebileceğim bir vazifeyi bana yükleme- niz doğru değildir. Müşir, vali ve çok yaş- hi bulunmaklığım; genç, meclis kâtibi ve gazete muharriri olmanız, bana — karçı, insanlık hak ve şerefinizden bir şey ten- zil edemez. İçeriye girince, madem ki meşguliyetim dolayısile sizi lim, Ya çıkıp giderek a7 sonra tekrar gelmeli, Ya elinizdeki kâğıdı yaverle göndermeli, hattâ | yahud da şu boş sandalyalardan birine ö« turmalı idiniz. Bu bal tekerrür ettiği tak dirde gerçekten gücenirim! D Mel'un sıkılganlığımı yazmıştım, bili- yorsunuz. Vali paşanın bu yüksek mahe viyeti karşısında büsbütün kızararak ke- |keledim: — Mektubeu beye emir buyurmuş öle duğunuz müstacel müsveddeyi getirmişe him de... Kâğıdı verdim. Said Paşa aldı, okudu? — Pek güzel yazılmış, diyerek — iade' €tti. t Paşanın huzurutdan çıkarken, çok mütevazı, çok mahviyetperver olan bu adam bana manen de, cismen de bir dev, kadar büyümüş gibi görünüyordu. Onun faziletinin mehabeti altında, —ıztırabla değil, dille tarif olunmaz bir hazla ezildi.. Bimi, küçüldükçe küçüldüğümü hissedi- yordum. Ne fayda ki Said Paşanın kâmil ve yüksek insanlığına hayranlıkla mukas — bele edebilmek için, onu, öz babam gibi sevmekten başka elimden bir şey gelmi- yordu ve buna için için Üzülüyor, mütek essir oluyordum. ! O günlerde, benimle görüşmek içini Matbâaya bir topçu mülüzimi geldi (1), Bu sarışın ve sevimli bir gençti. Konya gazetesinde çıkan bir makalem hoşuna —— gitmiş, muharriri ile tanışmak istemiş, Kendisile ahbab oldum. Muhatabımın' esasen daha ilk telâkimizde üzerimde tesir bırakan bir hususiyeti vardı * ki o da İstanbul şivesile konuşması idi. Niğde, İsparta ve Antalya şivelerinin halitası 0e lan llşanımı düzeltmek için onun ile sık |Sık ve hattâ daimi sürette temasta buluna Tamızı arzulıyarak bir evde oturmamın — zi teklif ettim. Kendisinden de, buna memnuniyetle razı olduğu cevabını ale Fakat Seyid efendi iki, üç ay sonra İse — tanbula döndü. t Yalnız, iyi bir tesadüf eserile, onun bi- zim evde boş bıraktığı yer gene doluver- di. O sıralarda ihdas edilen Konya âşüz Nezaretine, başkâliblik vazifesile gelen Nazif bey, bana arkadaşlık etmekte ge- cikmedi. Bu genç te şen, şuh bir İstan« bullu idi. (Arkası var) (1) Damad Feridin son kabinesi zamanın- da İstanbul muhafızlığında bulunan ve Har- biye mektebinde (Tatar Seylâ) lâkabını al- — muş olan mirliva Seyid Paşa, h Bir çocuk Kelkit ırmağında boğuldu Niksar (Hususi) — Kazamız tütün tüe, — tarlarından Yusulün yanında bulunan, 13-16 yaşlarında Yunus ismindeki Kelkit ırmağında yıkanırken boğulmuş, cesedi el'an bulunamamıştır. Trakyada sağlık koruyucu kursları Edirne (Hususi) — Trakya vilâyetlerin nin sağlık koruyuculatı 90 kişi olarak kurslardan yetişmiş ve bunlar köy bölge- leri sağlık başı olarak işe — başlamıştır. Gelecek sene bu sayı bir kat daha arlar Caklır. 4 Biga ve Karabigada satış — kooperatifi kuruluyor Edirne (Hususi) — Biga ve Karabiga- da dahi ikinci bir satış kooperatifl kus — rulması gün işidir. Bu kooperatif Uzun- — köprü satış kooperatifile elele verecek- — İzmir fuarına hazırlık Edirne (Hususi) — İzmir Fuarı Traka 'ya paviyonu için hazırlık komitesi Gene- ral Kâzım Dirik'in yanında toplanmiş, yâs — pılan ve yapılacak olan işler Üzerinde yes ni tedbirler almıştır. Dekoratörlerin işles — Ti de ayrılmıştır. Yakın günlerde işe başe — lanacak ve tam vaktinde Umumi Müfel- — tişlik ekonomi müşaviri Saffet ve iş kade Tosu İzmire gidecektir,