Akdeniz incisi yolda Yok. Ya Hindistan?...-Hakkında neler *kumuyoruz? Sır diyarı, fakirizm ül- esil... Kendisini toprağa gömüp Y TCa yaşıyan esrarengiz İnsanlar bi Orada!... Saraylarında neler saklı ol- Badığı ne malüm! bilecek miyiz U Muhite?,.. ın eğebilecek misin *Caba o yerlerin an'anelerine!... Ne yalan söyliyeyim, canım sik — Baba!,.. diye haykırmışım. Susmak stemeseydi - bile îiiuçbıırdu Güvertede prens görünmü: ıldı. Şimdi tamamile değişmişti. Beyaz Pantalonu, lâciverd ceketi, şık kaske- ile, centilmen bir gemi süvarisi ol Tnuştu. Onu hiç bu kadar güzel görme- iştim, Siyah süvare elbiselerinin cid- | , İ ve güzel merasim adamı, şimdi, bü Enizci kıyafetile o kadar samimi Bö- Tünüyordu kil,.. — Affınızı dilerim!... dedi.., Hareke- İlmizdenberi sizleri yalnız İbiraktım. lazı işleri, sekreterimle tedkik etme Etrekti de...... Yakut tabakasından birer sigara u- Zatmakla beraber: — Tuhaf değil mi?... diye ilâve et- ti... Salonlarda fazla sigara içmekten tiksinirim. Denize açıldığım vakitler i- se, sanki boğucu şehirlerin yükünden kurtulmaktan doğmuş bir sevinci, her Bant, sigaralarımmı dumanlarında ara- Müak isterim!... ; Mehtabın kırıntıları, Akdenizin yü- zünde civelek birer inci gibi. Bunun güzelliğini işaret ederken gü- lümsedi: — Pek tabil Mi ya?... Göklerin sultanı, «Akdeniz incisi» ni de in- sanların en müstesna bir incisini şu da- kika kollarında tuttuğundan dolayı su- ları tebrik ediyor!... Alışamadım da alay gibi geliyor: — Akdeniz incisinin taşıdığı müstes- Ba bir inci,.. Ben mi?... Yeniden gülümsedi: — Zannederim!... Bâabam söze atıldı: — Prensim... Bu kadar medhetme, Yalvarırım, Ben bir «Canımın içi» de- ith mi, tepeme çıkardı... Sen, rütbesi- Di bu kadar büyük iltifatlarla yüksel- İrsen korkarım ki dediğine, diyeceği- Pişman olursun sonra!... 'U söz hoşuna gitti. Yemek salonuna geçtik. Babamın de- A*gı gibi bu gemi «Hind saraylarının :*İ(’niz suları üzerine kurulmuş Sey- T bir şubesi» gibi. bıBu kadar mükellef bir sofraya ancak | dük. Kanımızda en küçük bir Jeke bile| kalsın!.. —18 — di... Mesina... Korfo... Pire, gün içinde «ÂAkdeniz incisi» ne sürprizler sığdırmadı. ü Napolinin, vapurları müziklerle karş!- n gruplarından merdivenli sokakla- Mesinanın hırçın dalgalara ebe- hiyi rın: diyen esir kıyılarından, yüksek dağla- rına; Korfonun her yanı, kadınları ka- dar güzel yuvalarından Pirenin kömür deposu İHmanlarına — varıncaya kadar neler Ati mahud görmedik!., n Deniz ve fi 9 ncu sayfada) ç a Eğer İngi lüttarık ile Süveyşi kapıyacak olursa, ticaret gemilerinin Kap burnundari dü- laşması suretile, gene ekmeksiz kalmaz. Gerçi bu yol, vasati olarak, Akdeniz yolundan yüzde (45) fazla gemiye ih- tiyac gösterir. Fakat ne de olsa bu faz- ı:ı'l:ğ: sineye çekmek, ticaret gemileri- nin mahvolmasından c»'lâı_îır. : İngiltere için Fransa deqıul:ııan da- ha tehlikeli olurlar. Çünkü on.._ann de- nizaltıları, en kısa zamanda d_un_xa de- nizlerine yayılacak vaziyettedirler, De- nizlerde çoğrafi vaıiyeı!in, şkeri buve çi e büyük yardımı olur d ;:lî'ımınî'a, Fransanın malik olduğu gibi bir cografyaya sahib qlsn_vd:. her halde muharebenii neticesi daha baş- Denizaltı avlamak ihtiyacı Binaenaleyh İngilterenin, denizaltı yapmaktan ziyade denizaltı aıjlı_varak silâhlar araması ve yapması luımd'v(r_. İngilterenin elinde bulunan bugünkü © Sümhurreisinin veya bir kralın res> uuı 2iYafetinde rastlanılabilir. Dııs_unl;î Ve p4 de: Bütün hayatı, bu kadâr baltul Ölks içinde geçen bir insanin meselâ k veya yoksulluk hakkında bir fik- Olabilir mi?... Onun indinde haşm kisi, sefalet çekenlerden kim bilir | Tlü ayrıdır. Hele ıztırab onlarda bul şeydir!. Ztik hafif meşrebliğimden Mi, den mi, ben de bilmiyorum, bü- N t he se- Yop, Yoksulluk!... diye murıldandı.-: ,_l!k:_ulıuk. yalnız parasızlık ise, hakkı- Bera âr... Bilmem, Ama, sefalet, sadece Yanl '_"aıeı“i değil de... Bir insan mil- Vokşuyi PPalik olabilir de hayatı Ren0 Eelince, * İçinde geçebilir!... Iztıraba xzmenhi" sustu. Vet... Iztıraba gelince?... . Biş / Bi çok garib bir mana kapla- ınle; Saniye içinde sanki değişiverdi. S ılhbı bir sesle: Bedeni,YADI... dedi. İşte paranın hük- S “'aed"d bir hükümdar!... Milyon- *lğ;.îqındl öyle ıztırablar yaşıyor Ki a Daldı ve uykudan silkinir Barari D H ,'*İe ;:] mbl—knesinı bile zorla değiştir- — Öco,.. & gll Sözlerimle sizi sıkacaktım denizaltılar, gemi batırmaktan d.?:ı':ıiğ;ı- yade, — düşman a g,ı._ n Şizliye tarassud etmek emelile yapli- ;mlı_ınîır. Onlar, belki de, duşmzı_ı l mı;n'arms suyun altından şak]d;îıı 'urpi-l atacaklardır. Bakınız size B.l,u.k l;ıarbe aid küçük, fakat .En:ı:mug.;:_ı' h,l: vak'a anlatayım. Bu v_ak_a bu '“Mîî:. denizci milletin kudxenfu tebarüz etti ren bir misalden ibarettir: Büyük harbde Alman Ş tmsî:udu mevzuubahs - oluyor. bu vazifey' ğğ]re;z denizaltı ile y_apmuk düşünüyorlar. En mğı:ı_vcl. KA gdar devam eden ve düşman _r_sı geei farkedilmiyen Şu devayı '—bu.ı:ğ—_;. ve. Bütün bitaraf devletlere b.ıermu"yen ilerek Alman l'ur.a_plgmı)ıî hi KE ş;sırn!ırmn torpil dokulldügu vela ğ enaleyh bitaraf ızemi!ı.'r'ın b“;;b;psiz peçirl.lmemcsi rica çdılıyur..ı A TeN Alman harb gemileri de torpil , ı. diye, © yoldan başkâ mtal'urı t ; yte 1 . Hakikatte ise İngı.ı.ıle: u Üai değillerdir. Ora- T il dökmüş îîh;:&:—l:::: h gemilerinin çıkıp T iliz htelba- Taa U özetliyen İngiliz tal a_ud -, —îlî:v:hu tahw'.bal_—.ır.cr har- h_ı:lcr; 'mr;ıx müddetince, hiçbıf tehlike- bın:;::ı kalmadan vazife görmüşler- ye dir. ğ hürl Bununla beraber limanlarını İng için çareler 1918 e ka- mi? İngilizler gayri İn- ere Cebe-| Himanlarının | | j mümkün olduğu ka-| Prensin bir anda yüzü değişti. " Bu bahsi başka bir gün aça- | «Akropol» harabeleri, Yunan payitah- |nesi var, nesi yoksa hepsini birer birer tının her geceyi bin bir donanmaya sa- ran kasap çarşıları gibi bugün yakın- dan bildiğimiz,inceden inceye tanıdığı- mız yerler.. Atinanın Olimpiya tiyatro- sunda, bin beş yüz Yunanlının akışla- dığı eski bir aşinamızı, meşhur «Leble- bici Horhor ağaryı bile seyrettik: Vapur acentalarının esiri olmamak, progğramı tanzim etmek salâhiyetini elde tutmak, bir seyyah için ne güzel şeyl.. İstediğin zaman kalk... İstedi - ğin yerde kalabildiğin kadar kal. Âmir kendin, seni getiren, götüren, malın ol- dukt; nra!, (Arkası var) denizcilik ni olduğunu ileri sürerek, denizaltı- n kaldırılmasını istemişlerdir. kat uzun mücadelelere rağmen diğer bütün devletler denizaltı yapmakta 5- rar etmektedirler. Daha ziyade zayıf devletlerin silâhı olan denizaltıların kalkmasına imkân yoktur. Bu imkân- sızlık karşısında İngiltere muhtelif âlet ve sistemler bularak denizaltılarla mü- cadele edecektir. Muvaffak olmak, o- nun en mübim hedefidir. di Dev let kapısında elli yıl Yazan: Eski Dahiliye Nazırı veeski meb'us Ebubekir Hâzım Yazan: Yedad Üü |Sam köylerinden birine yerleştirilen Rus muhacirleri bir gün develerine arpa ve buğday yükliyerek Şam hükümet konağına gelmişlerdi. Bunlar Ruslara verdik- leri ekim vergisini, hükümete teslim etmek istiyorlardı Hatıralarımın bu faslına yalnız Türk- lüğe değil, bütün insanlığa şeref verecek iki hâdisenin hikâyesile başlıyacağım.. Bu vak'anın yüksek kahramanının adını, şehrini, kırk sene kadar evvel cereyan et- mesinden dolayı, şimdi hatırlıyamıyorum. Vâkiâ o zaman keyfiyeti resmi vilâyet güzetesi yazmıştı. Fakat, kitablarımı bir kısmı ile Konya ve diğer vilâyo: ga- zetelerinin koleksiyonları İzmirde bulun dukları için, hâdisenin tarihini de kat'i surette tesbit edemediğime ayrıca mü - teessirim. Vak'anın kahramanı Konyada bulunan bir Mevlevi dervişidir. Günden güne ar- tan şiddetli bir yoksulluğun tazyiki altın. da bunalan bu zavallı, (mal) denebilecek satmıştır. Fakat ihtiyacın zâlim sikleti hafiflemek şöyle dursun, doğan çocukla, bü minimini sefalet namzedinin vücudile büsbütün fazlalaşmıştır. O kadar ki ye- niden hâdis olan mübrem ihtiyaclar, za- valhı dervişin elinde kalan yegâne tence- reyi de Bitpazarındaki bir tellâl dükkâ- nına götürecek derecede çoğalmıştır. Bir torba içine konan ve ailenin namütenahi ihtiyaclarını temine karşılık tutulan bu kıymettar hamule gün doğmadan evvel yola çıkarılmıştır. O tarihlerde Konyadaki Aziziye camli- nin yanında, birkaç sene önce yani sabık Sadrâzam Esad paşanın valiliği zama- nında, Sanayi Mektebi olmak üzere in- |şasına başlanan bir bina vardır. Fakat, |Esad paşanın Konyadan kaldırılması üze- rine inşaatın bitirilmesi mümkün olama- önünde günden güne harab bir hale ge- len bu güzel eserin feci metrukiyetine ai- dırış etmemişlerdi. Böylece yarıda kalan Sanayi Mektebinin altı ve etrafı develer ve deveciler için bedava bir ahır, bir ker- vansaray olmuştu. İşte, çırçıplak denecek kadar fakrin ve sefaletin zebunu olan mevlevi dervişi bu develerin arasından geçerken ayağına bir kemerin Üiçi keseli kuşak) — dolaştığını mıştır. Paşanın halefleri ise, gözlerinin | mümkün! Deveci ise, verdiği paranın az görülerek gocunulduğu za fat bedelini bir misline yani on altına çı- karır, fakat bu sefer de şu cevabı alır: — Sen bu kemeri kaybetmeseydin ve ben de onu bulmasaydım beş lira, on lira değil, bir mangır bile vermezdin! Paran senin olsun! Nihayet meseleye kadı müdahale eder, dervişe güç hal ile beş lirayı kabul tirir, Bu hâdisenin vukuundan a? sonra Kas- tamonuya gittim. Orada Suriye vilâyeti- nin (Suriye) adlı ve türkçe, arabta mün-« derecatlı resmi gazetesinde okuduğum bir yazının - ki aynen Kastamonu vilâyet gazetesine iktibas ettirmiştim - hülâssi meali şöyle idi: Rus istilâsı dolayısile Tuna vilâyetin- den ana vatana hicret eden Türklerin bir kafilesi Suriyenin galiba Şam kazasına tâbi köylerden birine iskân olunmuşlar. Aradan iki, üç sene geçmiş. Günün bi- rinde bu Türkler, develere arpa, buğday yükliyerek Şam hükümet konağının önü- ne gelmişler. Kö erin hüviyetini ve niçin geldiklerini öğrenen kaza Mmemur- ları apışıp kalmışlar. Aralarında şöyle bir konuşma olmuş: — Bu zahireleri neden getirdiniz? — Âşâr borcumuz, ondan! — İyi ama siz muhacirsiniz. Bermuci- bi kanun, yalnız âşârdan değil, bütün te- kâlüften beş sene müddetle muafsınız, — Bunu biliyoruz. Lâkin bizim vermek istediğimiz âşâr borcu, buraya aid de- ğildir. — Ya nerenin? — Ruslar, köyümüzü zaptettikleri za- man, yani Tuna vilâyetinde iken, har- manlarımızı kaldırmıştık. Fakat öşürünü hükümete verememiştik. Şimdi çok şü- kür, çiftimizi, çubuğumuzu yoluna koy- duük, eski borcumuzu ödemek istiyoruz! * On iki sene evvel Büyük Millet Meclisi kütübhanesinde resimli ve mufassal fransızca bir seyahat kitabı görmüştüm. Şu anda, maalesef, bu mühim ve büyük görür, alır, fakat ağırlığından, bir servet müjdelediği belli olan kemeri de tenco- renin bulunduğu torbaya koyarak -hasta ve lohusa karısının yanına dönmeği dü- şünmeden- yoluna devam eder, Henüz a- çılmıyan dükkânının önüne gelerek çöme lir ve eşyalarını sattıra sattıra artık pek iyi tanıdığı tellâlın gelmesini beklemeğe eserin müellifi kim idi, hatırlıyamıyo- rum. Fakat kitabda, Türk kabilelerimin Mmaişet tarzlarına, temiz ahlâklarına ösir bir hayli malümata tesadüf — etmiştim. Lezzetle okuduğum bu satırlardan hem istifade ve hem de iftihar etmiştim. Müellif, uzun müddet aralarında ya- şamış olduğu Türk kabilelerinin ahlâk Başlar, İntizarı çok sürmez. Adama: — Gene pek acele bir mangır ihtiyac: | ve faziletlerini anlatırken şöyle yazıyor- du: Türklerde, alacaklıların — borclular- hasıl oldu. Ucuza, pahalıya bakmıyarak | dan sened almaları âdet değildir. Nadiren şu tencereyi bu sabah mutlaka sat, deıAVerilzn senedler de mahza borcun tari- ve sözlerine şunu da ilâve eder: |hini tesbite yarıyan birer vesika hük- — Buraya gelirken yolda bir kemer Mündedirler. Zira, borcunu inkâr eden buldum. İçinde bir hayli para olsa gerek:| Ve vermiyen hiç kimseye tesadüf edil- Çarşı, pazar açılıp ortalık tamamile ka- | mez! labalıklaşınca, kemeri kim yitirmişse | Ahlâki bakımdan, milli seciyemizi te- Kendine beyhude yere eziyet ediyor NEVROZiN varken ıstırap çekilir mi ? Baş, diş ağrıları ve üşütmekter — müteveiii — || bütün ağrı, sızı, sancılarla | nezleye, Tomatizmayu karşı | NEVROZiN kaşelerini alımnız icabında günde 3 kaşe alınabilir. İSMİNE DİKKAT. Taklidlerinden Sakınınız. we Nevrozin yerine başka bir marka verenleri şiddetle reddediniz. (kaybetmişse) öğle namazından sonra | Darüz ettirecek mahiyette olan iftikara şer'i mahkemeye gelmesini ilân et! değer pek çok hâdiseleri sıralamak müm- Tellâl, kemerin içine kanan para mik-| Kündür. Bu hususta benden başka, diğer darının az olmiyacağını ve altım meskü- | Yurddaşlarımızın da anladıklarımı teyid kâtın bu tarzda muhafaza edileceğini bir| ©decek şekilde bulunan diğer bir sürü anda düşünerek, dervişin mangiz ihti- | Vak'alara rastgeldikleri de muhakkaktır. yacından bahs ile tencereyi satmak İste- Ha l var) mesine şaşar, kemerin nerede bulundu- ÜÜTEEaaeerrenerere AY RaRAk sek n sersadenne ğunu sorar, . Nöbetci eczaneler Derviş, kemeri göstermek istemiyerek - sahibine vermek için eşkâlini gizlemek endişesile olacak - : hx nöbetçi olan cczaneler şunlardır; — Tencereyi çıkardığım torbanın için- '"m_::,:_?llw, N;M”a.. (e de, ben az sonra gelirim der, gider. ref Neşet), Beyazıdda: (Asador), Sa - Derviş, dükkâna döndüğü zaman bera-|| matyada: (Teofllos), Eminönünde: (Hü- ber kemerin sahibi olan deveciyi de tel- || teyin Eüanü), Eyübde: (Hikmet Atla - lâl ile beraber bulur. Satılan tencerenta || Tupa: Penende: (Ut #ehremininde: parasını âlır. Sonra, deveciyi hafif yollu' mî—" (Fuad), MADi L bir istintaka çeker kemerin ona ald al-|| (Xecati Mı. 1 duğuna kanaat getirir. Fakat: — Bu malın sahibi bulunduğunuzu şer'i mahkemede isbat etmeniz lâzımdır, diyerek deveciyi refakatine alır, beraber- (Kanzuk), Dairede: (Güneş), Topçularda; (Sporidis), - simde: Ta ima (Nizameddin), : ce mahkemenin yolunu tutarlar, Kemer || (Nihad), Şişlide: (Halk), Tl;!uc;:ıuuım: de kadıya teslim olunur. (Süleyman Receb). ş Boğaziçi, Kadıköy ve Adalardakiler: Üsküdarda: (İmahor), — Sarıyerde: (Osman), Kadıköyünde: (Moda, Mer - kez), Büyükadada, (Şinasi Rıza), Hey- belide; (Tanaş). Uzatmıyalım, deveci kadının hükmü ile kemerine yeniden kavuşur. Kıymeti- ne bir had tayin edilemiyen bu fazileti de galiba beş altın ile mükâfatlandırmak ister, Lâkin, dervişe kabul ettirmek ne