Son Posta'nın hikâyesi Eskı nmiş ressamla Yir tablo v dır. Tablonun mevz Tablonun 1 «Bırak- 3 da şu: Bi Birahanenin ida da iri Ka l.vı i sokma- Her ne pa- içeri gire- hek niyetindedir. imın yanında, Kadının yü- ır, Saçları T.. belli ki imkân — bulamı- , karmakarışıktr raşmağa r nhadır. Ortalıkta kimseler bu vaziyetle kimse alâkadar vidir. tablo, çok kuvvetli bir tablodur. ü seyredenler, eskiden Rus « riın bulunduğunu, kocalardan neler Vi anlıyabilirler.. gene © devirde meyhanecilerin birçok bedbahtların son meteliklerini sızdırmak surelile, ne kadar çok para kaza larını göstermektedir. Bu tabloyu yapan ressam, o devre a- id bir hakikati bu kadar canlı bir şekil- de, bu kadar realistce tesbit etmekle cidden san'atinde muvaffak olmuş te- lâkki edilmelidir. nsan bu tabloya bakmakla eski za- şimdiki zamanlar arasındaki da çok iyi anlıyabilir. Vükiâ bugün henüz srhoşluğun kalk- tığını iddia edemeyiz!, Fakat eskisine nazaran büyük bir fark var. İçki içen- lerin Bı gittikce azalıyor. Eski Rusya sarhoşluk bakımından rö- koru kırmış bir memleketti.. meselâ es- kiden pazar günleri her hangi bir mey- haneye gittiğin zaman adım başında an bir sarhoşa rastlamamak oktu.. bu sarhoşların meyha- n toplanıp karakollara götürül- seyredilmeğe değer bir manzara ederdi. Meyhane bekcileri, ma- ar, sarhoşun ak- Üşüşür, kimi oğar, kim; başına su döker, una amonyak kok! ele sarhoşu yürüyerek kı la kadar götürebilmekti.. karakolda i- Be, bu insan müsveddelerini, karanlık bir odada üstüste yığar, sabaha kadar bekletirlerdi Şimdi bu gibi hallere pek rastlanmı- içip de sızanlar olsa bile der- ikurtaran» imdada geliyor, ve lanmış bir insan sıfatile bu alıp götürüyor. Tabiü herifi bu ayyaş ti çok Bu tablo bize, rabaları herifin başına şakakların kim gibilerin ı Son Pos edebi tefrikasız — 1S BABA - l— YAZAN: Ben kendi hesabima hiçbir duymuyorum. Diye yanıp yakılmıştı. Zavallı bakkal Mahmudun bu kızı yetiştirmek için bin mahrumiyete kat- Janarak döktüğü paralar için ziyan ol- muş diye tünmek mümkündü. Mubitinin terbiyesile aldığı tahsil, görgüsile bilgisi birbirine uymamış o- lan biçare Nimet büsbütün müvazene- sini kaybetmiştir. Feriha hissediyordu. Güler'in Nime- te karşı duy sevgi ve gösterdiği dostluk biraz da merhametten ve te- favvuk hissinin himayekâr akışından geliyordu. Kendisi lere sa! tiyakla a cıyordu. V tiği bir m ni vermek i: plaisir nin sahib olduğu bütün şey- b olmıyan ve onlara çektiği iş- b duyan bu talihsiz kıza a- ona istediği, hasretini çek- içinde yaşamanın zevki- iyordu. Güler'in öteki arkadaşları içinde Ca- an birinin yaptı- -| ve | | | | Tanmmış bir hastanede ayıltıyorlar.. sapasağlam bir halde evine kadar otomobille gönderi- yorlar.. sabahleyin de, bütün bu «Za- rurf masraflar» a karşılık kendisinden -sırasına ve masrafına göre- on veya- hud yirmi ruble «İçki harcı» alıyorlar. Eski devirlerdeki ayyaşlarla bugün- kü sarhoşlar arasında fark olduğu gibi sarhoşların karıları arasında da muaz- zam farklar var. Şimdiki kadınlar eski- lerine nazaran birçok bakımlardan bir hayli yükselmişlerdir. Artık şimdi, tabloda tasvir edilen kadına benzer ka- rılar bulmak mümkün değildir. Meselâ bugünkü karıların çok fazla içiyorsa, kadının böyle bir kocanın derdini çekmesine hiçbir sebeb kalmamıştır. İlk yapacağı şey kocasın- dan ayrılmaktır. Yok, kadın kocasın- dan ayrılamıyacak kadar onu seviyorsa © zaman onun gittiği yere o da beraber gitmekte ve muhtı vesilelerle onun fazla içmesine mani olmaktadır. Viçdanlarını, şuurlarını kaybetmiş o- lanlar için «Bırakmam» kelimesinin ne hükmü var? Bu gibilerine daha tesirli, daha kuvvetli sözler ve maniler lâzım. «Bırakmam» tablosunun ressamına © mevzuu ilham eden vak'aya benzer bugünlerde ettiğim bir vak'a bana Ca bu hikâyeyi ilham etti. Birgün Leningrad'ın caddelerinden birinden geçiyorduk. Birdenbire gözü-| müze bir insan kalabalığı ilişti. Kala- OĞUL SUAD DERVİŞ ] bide ile Leylâ diye iki kız kardeş var- dı... Bu iki kız için asil bir ailenin çocuk- ları olduğu söyleniyordu. Her halde bu asil aile oldukca fakir düşmüş olacaktı. İki genç kız bu sefale- G kılıklarında göstermemek için son derece gayret göstermekte idiler, Hayatları Üniversite ile ziyafetler a- rasında geçiyordu. Çok pratik bir kadın olan anneleri yeni cemiyette artık asaletin değil pa- ranın bir kıymet olduğunu pekâlâ ka- bul etmiş bulunuyordu. Ve yeni genc- lerin asil bir ailenin kızını değil, zengin bir ailenin kızını almak istediklerinden haberi vardı. Bunun için koca bulamı- yacaklarından yüzde seksen beş emin olduğu kızlarını tahsil ettirmeği mün: sib görmüştü. Biri Güler gibi tıb tahsil ediyordu. Öteki hukuk. Eğer yüzde seksen beş tahmin etliği gibi kız! kocasız kalırlarsa birer meslek sahibi olmalarının artık modaya kocaları |3 BON POSTA yeni Temmuz 10 sarhoşlar Çeviren yessamın yaptığı bu tablonun ismi «Birakmam> dı. balık yirmi kişi kadar vardı. Kalabalı- ğin bir kısmı bağırıp çağırıyor, bir kıs- mı ellerini sallıyor, diğer bir kısmı da gülüyordu. Bu kalabalığın ve haraeketlerin se- beblerini daha iyi anlamak için dikkat- le kalabalığa bak! Gözümüze sarhoş bir adam ilişti.. herif gayri muntazam adımlar a r, yalpa vurarak ilerliyor- du. Sarhoşun üzerinde mavi bir iş göm- leği, başı: nda da bir kasket vardı. Burada dikkatimizi bir başka nokta çekti: Sarhoşun kucağında bir de küçük çocuk vardı. Çocük takriben iki - uç rında vardı; afacan, güzel bir şey: di. Saçları kıvır kıvırdı. Sağına soluna bakarak gülümsüyordu. Vaziyetine ma- zaran kucakta gitmekten hoşlaştığı an- laşılıyordu. Zavallı çocuk, bir sarhoşun kucağında gütiğinden, sarhoşun yalpa vuruşundan haber mal ki bu sallanışı bir oyun zannedi- in yanı başında bir du. Kadın bir elile yaklaşmasına mâni ğer elile de, zaman zaman sar- ikamet tayin ediyordu. Yukarıda da söylediğim gibi kalabal: ğin bir kısmı öfkeli öfkeli bağırıyordu. Sarhoşun, kucağındaki çocukla bera - ber yere yuvarlanarak çocuğun parça parça olacağından korkan kadınlardan İbir kısrm, çocuğu hemen bırakması için luygun olduğunu ve çirkin görülmiye- ceğini pekâlâ biliyordu Fakat onun evlâdları için asil temen- ni ettiği şey -tabii her anne gibi- iyi bir kocaydı. Ve yüzde ön beş ümidle kızla- rının hayatını tahsil ile ziyafet ve da- vetler arasında taksim ediyordu. Bu ai- lenin eakı âdetlerini bozmamıya gay- reti, zavallı anneyi harab ediyordu. A- damakıllı tiryaki olduğu halde çok kere kahveyi misafirlikten misafirliğe içti- ği vâki oluyordu. Osmanbeyle Nişantaşı arasındaki s0- kakların birinde bulunan eski konağın üst katında perde kalmadığı için bütün pancurları inik dururdu. Şimdi yalnız alt kat kullanılıyordu. Alt katta salo- nun hali pek yamandı, Eski halı yırtılmıştı. Kanapelerin yüzleri ekzama çıkarmışa dönmüştü. Fakat buna rağmen her on beşte bir Cahide ile Leylânın annesi misafir ka- bul ediyor.. on beş gün içinde yemek için sarfetmedikleri parayı bir günde misafirlere çay, pasta vermek için sar- fediyordu. Bu on beş günlerde Güler de Nimet de çaylara davetli idi. Başka erkek arkadaşlarını çağırdık- ları halde bu on beş günde bir ziyaflete Hüsameddin çağırılmıyordu. Hüsameddini o muhitte bir çaya da- vet etmeğe imkân yoktu. Babası Os- zdi. Veyahud ihti- | sarhoşa çıkışıp duruyorlardı. Sarhoş bültün bu söylenenlerden habersiz, sal- lana sallana yoluna devam odiyordu. Sarheşun yanında gitmekte olan ka- dın ise, bütün bu olan bitenlerden zer- re kadar sıkılmaksızın, zaman zaman çocuğu eğlendirerek, yürüyordu. Kadının her halinden, sarhoşun ku- cağındaki çocuğun annesi, ve sarhoşün karısı olduğu anla rdu. Fakat buna rağmen sarhoşun bu vaziyetine hiç al- dırmıyor, hiç kızmıyordu. Bu vaziyete daha fazla dayanamıyan seyirciler arasındaki genç bir kadın bir ağa gitti. Kısa bir zaman sonra da milisiyonerle birlikte geri geldi. Sarhoşun hep bir ağ etrafındaki halk kalabalığı, dan milisiyonere vaziyeti düşürebileceğinden, şu budala kadının etmeğe başladılar.. bu işe bir an evvel ler.. rı için karı ko- da bulundu. Bunlar da dur - dular. Bu sırada sarhoşun karısı, tüyü kesmeleri için biriken halka elile şaret etti. Halk sustu. Kadın da şöyle bir nutka başladı.: Kucağında çocuk ta- şu sarhı dam benim kocamdır. Kendisi sarhoşluktan vaz geçmek için İtedavi görmektedir. Bu tedaviden ol - şıyan manbeyde Cabi sokağındaki partımanın kapıcısı idi. Hüsameddin bu caddede herkesin gözü önünde büyü— müştü. Ayni apartımanda ikji numara- da Mukaddes hanımın Leylâyı vermek yordu. e Hüsameddin çok çalışkan bir çocuk- tu. Bu sene hukukun son sınıfına geç- raişti. Babası Kasım ağa: «— Bizim devrimizde bize yaşamak imkânı yoktu. Okumadık. Cahil kaldık. Uşak olduk, ama oğlum okusun, adam olsun, insan içine girsin..» demişti ve hakikaten bir apartıman kapıcısının mağaraya, ine benziyen odasında ka- risile beraber enval mahrumiyetler çe- kerek oğlunu yetiştirmişti. Ortamek- tebe kadar okumanın zevkini kavrıya- mıyan Hüsameddin ancak ortamekteb- den sonra bu tadı alabilmişti. Belki de © yaşlarda babasının kendini okutmak için yaptığı fedakârlığın ne demek ol- duğunu ancak anlamıştı. Ortamektebden sonra Hüsameddin, her sene muntazam geçmiş bulunuyordu. O kısa boylu, büyük başlı, çirkin bir çocuktu ve tahsil etmiş olmasına rağ- men başı, elleri ve bilhassa alnı ümmi ve iptidal bir insan fiziyonomisinin ifa- desini veriyordu. * H, ukça Alaz yi neticeler elde etti. bugüne ördü. Hal- seanslık teda- öylüyor- buki doktorlar yirm vi lar.. görmesi | maz!, hi çıkarın- ahın bütün günü gene urup içmektedir. Fakat la meyhaneden çıkaramı - gidişime rağmen na kadar orada aman da ben kü- gük oğlumuzu imdada çağırmaktayım çünkü kocam çocuğunu deli gibi mektedir. Ben çocuğumla beraber neyhaneye girer gitmez kocam derhıl değişmekte ve oğlunu kucağına alarak kuzu gibi evine d tedir. Fele bir çocuğunu elinden alınız; ierhal geri dönerek meyhaneye girip içmeğe başlıyacaktır. Çocuğu kucağın- dan dü tehlikesine gelince.. bu- nuün için de hiç üzülmeyin!. Çünkü lmmmm yanı başında gidişimin sebebi budur .ai kocam Juqmv—k tehlike - sİr* na olursa ben derhal çocuf'u kavrı k bir vaziyette - yim.. vâkıâ tehlikeli bir şey ama, ne yapayım?. Alâkadar olmamak suretile içki içmesine meydan verecek olursam gerek — sösyeteye apmış olurum. ecanınıza, bağırıp çağırmaları benim söyliyece- anlatmağa, sarhoşun elindeki çocuğu d da bu işe lâkayd duruşundan şikâyet | ğim şeyler bunlardır. Bu sözleri işiden ahaliden bir kısmıt *Buna bir diyeceğimiz yok!» demek is- ter gibi ellerile işaretler yaptılar... Ahalinin diğer bir kısmı ise anneyi al- kışladılar.. ve sarhoşla kadına yol ver- mek için bir kenara çekildiler.. Karısırın nutku devam ettiği müd- detce muayyen bir datre içinde yalpa yapan sarhoş, muzaffer bir eda ile yo- luna devam etti. Dikkat Sarhoş hakikâaten çocu- Ü dikkatle taşıyordu.. ka- >, Çocuğunun yanı başında yürümeğe başladı. Bu vmyeı karşısında ne yapacağını Ş yoner, bir müddet düşün- a halka dönerek: şey yok, dedi, bıra- lacak bir n gitsinler!. Ortada sar- Kalabalık gülmeğe başladı ve dağıl- YARINKİ NÜSRAMIZDA: Bir gözümü bağışla Yazan: Kadircan Kaflı beyaz a- | istediği banka müdürü Safder oturu- | surette sınıfları | Hüsameddin bu çirkinliğin ve ço- cukluğundanberi karanlık bodrumlar- da binbir mahrumiyetle geçmiş bir ço- *cukluğun bütün acısını biliyordu. Bay- ram günleri süslü potinleri, güzel es- vablarile kiracıların çocukları merdi- venlerden inerken o kalbini üzen bir hasedle onlara bakmış.. odasına kapan- mış, kitablarının içine gümülmüş ve günün birinde onlar gibi olmak emelile ve o hırsla çalışmış, durmuştu. İlerde eğer hayatta muvaffak olursa hiçbir kimseye karşı müsamahakâr ve merhametli olmuyacaktı. Taş merdiven- leri değil kendi kalbini ezer gibi basan ayakların intikamını eline fırsat geçer- se o da başkalarının başlarını ezerek a- lacaktı. Feriha bu selâm vermesini bilmiyen çirkin ve kaba yüzlü çocuğun Leylâya karşı bir zâfı olduğunu, onları ilk be- raber gördükleri zaman hissetmişti. Bu hissinde yanılmıyordu. Hüsamed- din Leylâyı nefrete benziyen bir hisle yordu. Erişilemiyecek, erişemiyece- ğgimiz şeylere karşı duyduğumuz kinle bu kıza merbuttu. Onun, ihti; banka müdürünü baş- |tan çıkarmak için yaptığı bütün hilete- ri ve ailesinin o adamın etrafındaki dö- nüşü biliyor. Bunu görüyor, bundan vt dolayısile Leylâdan iğreniyordu. (Arkası var)