K— MİZAl Geçen haftaki zelzele Filorinalı Nâzım, Hâzım | ?tş kâ:rdıînh;eutıt:'ğegmı Nazif, Nurullah Ataç | zelzelenin sebeblerini izah ediyorlar Yazan: İsmet Hulüsi 1 Geçen haftaki'zelzalenin sebebini Ra -| Sesin geldiği tarafa baktım. | — sadhane bir türlü izah edemedi. Bana|zımı görel — | | — Tacrak olmuştu. Her halde karilerime do|- — Vay Hazım Mmerak olmuştur, diye düşündüm. Ve bu | cığım: | — zelzeleye sebeb olan hâdiseyi öteden bes| — Vay dî“m' tiden tahkik edip yazmıya karar verdim böyle yakışlırmış, k Böbğ takmış — takıştır - SİRMELANAE iki dirhera bir Aktör Ha- n- sem, | j Diye — düşünürken, — dokter Fah -|8 Icddin. Kerim aklıma gelâl Üstad dersin? I Yerden bilme ol - — Geçen haf - | Gduğu için yer al - taki îvluylf—nın Bö- Una aid hâdiseleri ı bebinl öğrenmek ) her halde başka - Si istiyordum. ö | — Jarından daha iyi — Bu da iş mi azizim, neye gelip ba- bilindi. -Dosdoğru na sormazsın.. Mmuayeneha- hesine gittim. Be - hi görünce yüzü 7 güldü: Ün — Otur! E Dedi. Bir san - dalyeye | oturdum, kendi de bir masanın üzerine 'konulmuş bir sandalyeye merdivenle çıkıp oturdu. — Sebebi ziyaretim! Dedim. — Amsladım, cevabını verdi, bundan bölyle ağzına bir katre içki koymuyaca - Üina töbe edip Yeşilhilâle kaydedilmeğe geldiniz. — Hayır öyle bir niyetle getmedim. — Ya neye geldiniz? - Anlıtıy:'ını.. Hani geçende İstanbulu sarsan, bir çoklarını korkutan Plr zelze. le olmuştu ya, Onün sebebini öğrenmek istedim. —çnklylılh.—ldeşunubiım— kale ile bütün dünyaya anlatmak hazırlanıyordum. O günden bügü dar yaptığım tedkikler netices t p - ağın o gün müvazenesini kaybetmiş 0l- unu anladım. Yani müvazenei akliyesini mi de - mek istiyorsun? uz müvazenei akliyesini olsa, sallanmazdı; zıpzıp zıplardı Her cihetten Müvazenesini kaybettiği için sallandı. — Peki buna sebeb nedir? — Ne olacak; bizim köşe başındaki bak- kal, bir şişe rakıyıvelinden toprağa dü - $ürmüştü. Şişe kırıldı, toprak rakıyı içti, Barhoş oldu ve iki tarafına sallanmıya adı. Fahreddin Kerime teşekkür edip ya hından ayrıldım. Fakat anketime devam etmek istiyordum. Şüt Okralı — Florinalı flkrinden — istifade —etmek gittim. tahtında yordu. — Yer öp, ya tes Ya Nazımın da için evme Şiir krali oturu - — Affet, dedim, ben — tebaanızdan değilim, başka bi? devletin sefiri Ola- rak yanına geliye- rum. .— Öyleyse sefir S&nabları benden ne dilersin. — Evvelâ sağlığını, saniyen geçen Mıî ta İstanbulu sarsan zelzelenin sebebini Sğrenmeyi diliyorum. — Zelzelenin sebebini söyliyeyim-. O Rün ben yeni bir şiir yazmıştım. O şiiri *kuyordum. Şiirin kuvvetinden — dağlar Sevrildi, evler yıkıldı, yerler sarsıldı. REz Bu zelzele size bir şeyler Jiham ©t - tedi mi? — Etmez olur mu, bir çok şeyler ilham #ti ve yüz bin mısralı bir şiir yazdım: — Yüz bin mi? — Gözüne az mı göründü, Hayır, ha- Yır az değildir. Gerçi başkasının yüz bin Tmsralı şiiri az olur ama benimki bışka- & "r" şimdi her misrar biner hecalt yazıyo- Büyük rakamlara pek akıl erdireme- diğim için daha fazla dinlemedim ve ?f’dwunkn ikişer ikişer atlayıp kendi *i sokakta buldum. Sokağa çıktığımı zaman külağıma tanı- — Acaba, kime sorsam, kimden öğren- | mığ, çel -İzü Behzada ilişti ve nasılsa rölümü unu- kirdek; nereden gelip nereye gİ - — Sen biliyar musun? — Bilmez olur muyuru? Biz Vasfi ile karşılıklı konuşuyorduk. Bu yüzden yer garsıldı. — Hazım bu işte bir yanlışlık olma - sın, Vasfi burada değil, Tahranda! . Siz nasıl olur da karşılıklı konuşabi - lirsiniz. — Ben de seni anlayışlı bir insan! zannederdim. Karşılıklı konuşmamız o kadar güç mü? Mors işaretlerile konuşu- yorduk. Yani telsizle mors işareti mi veri - yordunuz? — Evet telsiz ama, bildiğin telsizler - den değil, Vasfi Tahranda ayağını yere vura vura işaretler veriyordu. Ben onun işaretlerini duyuyor, buradan ayni tarz- da cevablıyordum. Bir aralık canımı sık- İtı. <Eh artık fazla geldin> işaretini ve- İrecektim. Can sıkmtısile ayağı fazla vurmuşum, toprak — si | 1 yere erdi. İnanmazsan Bediaya sar. Bedia Ferdi Fon Şiatzeri Te- pebaşı rosunda buldum. Hazımın dediklerini takrar- ladım. Güldü. — Ne münase - bet canim, dedi, zelzelenin asıl se- bebini ben biğiyo- rur, size süyBye - yim. O gün tiyat» roda prova yapı « yorduk, meşgul - duk. — Arkada; dan biri rolünü tekrarlarken. gü - tiya tup: «Uslan ey dil uslan artık ihliyar ol> maktasın.> | —Şarkısını söylemiye başladı. Rejisör bir | denbire kızdı. Elindeki kamçıyı havaya kaldırdı. O anda yer gök titredi. İşte «i - zin duyduğunuz zelzelenin sebebi bu - dur. Tiyatronun kapısından çıkıyordum. Nizameddin Nazifle burum buruna gel- dim. — Nasil, titriyor mu? Evet geçen dedi, AAA Haberler Demir yiyen çocuk S Resmini gördüğünüz çocuk Üç ya - gındadır. Londrada çocuk hastanesin de yatmaktadır. Terri önüne ne rast gelirse hemen ağzına atmaktadır. diye kadar, çengelli iğneler, iki düğ - me, cam taşlı bir yüzük, bir broş, on firkete, küçük çiviler, yaka düğmeleri, ve bir çok kâğıd raptiyesi yutmuştur. Çocuğun 9 kardeşi daha vardır. Kendi- si en küçükleridir. Son zamanlarda bir yolunu bularak babasının saatini al - mış, camını çatır çatır yemiştir. * Kayıp babasını aramıya çıkan çocuk Resmini gördüğünüz çocuğun Lon - dra sokaklarında otomobil ile gezdiği hayretle görülmüş, polisler, kendisini ürkütmiyerek karakola — gölürmüşler, ve çocuğun: — Babam, kayboldu. Çoktandır gel- miyor, onu aramaya çıklım, demesi ü - hafta! — Re de iyi bil - din, Kara Davu - dü yalın kıliç sak dırmıştım. — Nereye? ; de $7 . 'ı’/â —Omu ben bilmiyorum arl ma dünyayı retti. Bir kaç adım attı şıma çıktı: ım, Nurullah Alaç kar- — Aman üstad, gen de söyle, ge * çen haftaki zel « bir şeyler anlattı. - n bir şe Sik bir ses geldi: Jarındal bir 9 v — Haydi efendim çekiliyor. Lüks ha - At yaşamak istiyenlere piyango biletle- larsun, t“lîl,..;mmın kaçıverdim. İsmet Hulüsi Zelzele kelime - 3 ğ makla şöhret bulmuş olan Amerzikanın sini-tahlil - etmiye || O L L Müster Kennedi, bu se - başladı. İki — aati e A D N Gönüşünde, orada kal- mış Fakat ben "”'m: miştir. Bu suretle, 9 çocuğunun hepsini y umımw.o tabtit | Ayafına toplamış bulunmaktadır. aralık zerine şaşakalmışlardır. Filvaki çocuğun — babası 7 gündür ortada yaktur. * En çok çocuklu sefir Sefirler içinde en fazla çocuğu ol - olan iki oğlunu da birlikte getir - Resmimiz, sefiri iki çocuğile birlike te gösteriyor. | egoizmalarını ve devrinin hoşnutsuzlu- | kutublarından olan Shelley, Edebiyat Hükümdarları : 9 John Keats (1795 - 1821 ) İngiliz romantiklerinin son şairi Yazan: İbrahim Hoyi İngiliz romantiklerinin sonüncusu ve]hkdir edeceğiz. Zira şair, bu eserile, yal- en mükemmeli (Kits) Keats'tır. Soott şüir- ' nız o yüksek varlığından coşan şilr kabi- lerinde masal anlatır, Wordsworth şürde| liyet ve dehasım değil, ayni zamanda ne reform yaratır, Shelley imkfnsız inikılâb- | derece sarsılmaz bir seciye sahibi oldu - ların avukatlığını yapar, Byron da şahsi | ğunu göstermiş olmaktadır. Zamanının Keats'ın ğunu, huzursuzluğunu haykırırken, Keats | Hyperion'unu okumuş, haddinden fazla bütün bunlardan uzak kaldı. İnsanlardan| mütehassis olarak şairi Pisaya kendisile ve politika oyutlarından kağtı. Bir âbid | birlikte oturmıya çağırmıştı. Fakat Ke - gibi güzelliğe taptı. Gördüğü veya hül - yalandırdığı tabirt dünyasmı şlirlerinde| aksettirmeğe,; kalbinden geçirdiklerini mısralarla süslemeğe çalıştı. Şiirin yal - mız şiir için olduğuna, ve eğer siyasete, felsefeye âlet edilecek olursa (öz) ünden ziyadesile kaybedeceğine inanan Keats'in kendine göre şiir idealleri vardı. “Yunan klâsiklerini ve Elizabeth devrinin en 'yi eserlerini anlıyarak okumuş, sevmiş, haz- metmiş, hattâ farkıma varmadan - taklid bile etmişti. Bunun için de san şiir külli- yatı, muasırlarının. vücude getirdiği eser- lerin kat kat Üstündedir. Bütün şiirleri - nin 1817 ile 1820 senesi zarfında, yani Üç yıl içinde neşredildiklerini, ve daha 25 yaşına varmadan, gençliğinin en babarlı zamanında da öldüğünü batırlarsak, Ke- ats'ın kıymetini daha iyi anlar ve edebi- yt tarihindeki mevkünin neden bu de - rece yüksek olduğunu Yiyıkile kavrarız. Hayatı Keats bir ahırcının oğlu idi. 1795 se - nesinde Londrada Swan and Hoop banı- nın ghırında dünyaya geldi. İlk İngiliz ro- mancılarının, hattâ Dickens'in eserlerinde bu han ahırlarının tasvirini okuyacak sanda hülyalar yaratıcı hir havanın, mü- tin bulunmadığını anlarız. Keats daha ine varmamıştı ki, annesi ve bahası ler, ilk iş olarak iri mektebinden ve Edmontonda çalışan bir operatörün yanına çırak verdiler. Keats beş sene çı- raklık ötti, İki sene de doktorun asistanı Kibi hastanelerde staj gördü. Cerrahlığa eli yatmakla beraber, mesleğine bir türlü ısmamadı. «Aklı başka şeylerde» idi. Bir gün bir arkadaşına şöyle demişti: <— Geçenlerde hastamede ders dönler- ken odaya bir güneş şuaı girdi. Hüzmele- Finde binlerce mahlük taburları kaynaşı- yordu. Ben de onlarla birlikte, sıniftan kaçarak periler ülkesinde dölaştım. » Spenser'in, Faery Gücen <Peri kraliçe» ml! eseri, şalrin mukaddes kitabı gibi, asla yanından ayırmadığı bir hazine idi. Keats 1817 senesinde işini bıraktı. Ve ge- he ayni yılım başlangıçlarında (şiir) e- rinin ilk külliyatımı neşretti. Bu külliyat taşıdığı ruh ve yarattığı hava bakırmından kâan Endymion da ayni kumaştandı. Fâ - kat devrin en Çuarteriy, Blackwood's Magazine gibi meşhur mecmualarında sütunlardan kalelerine yerleşmiş — olan münekkidler, hücum oklarını bu yeni, is- tidadlı ve çok şeyler vüdeden şaire at - makta gecikmediler, Keats'ın bu hücumlardan fena halde mütcessir olduğu, kuvvei manoaviyesinin kırıldığı söylenirse de biz aksini iddia e- deceğiz. Zira yüksek ve metin seciyeli e- lan şair, münekkidlerile münakaşaya gi- receği, veyahud etrafında coşturulan hü- cum dalgalarında ezileceği, boğulacağı yerde, hiç sesini çıkarmadı, ebediycte perçinliyeceği şiirlerini dokumıya, ya - ratmıya devam etti. Üçüncü cildi ile de gayesine vardı, ve bütün düşmança ten- kidleri susturdu. Keats şiirlerini yazdığı üç sene zarfın- da umumiyetle Londrada Hampstead'da oturdu. Arada sırada seyahatlere çıkiı, İs- koçyaya gitti. Wight adasında kaldı, sırf kendisini toplamak ve kardeşinin bozuları sıhhatini yerine getirmek için göl mın - takasında vakit geçirdi. Aşırı derecede hassas, mariz olan Keats, bir soğuk alma D inde vereme yakalandı. Parasızlığı, ve gittikçe artan hastalığı yüzünden deli gibi sevdiği nişanlısı Tannle Brawe ile evlenemeyince kederi bir kat daha arttı çıkardılar | pek mütevazi Idi iddinsızdi. 1318 de çı J| ats, Shelley'in sosyeteye karşı takındığı o isyan tavırlarından hoşlanmadığı için bu İdaveti reddetti. Bununla beraber bu da- vetin başka bir iyiliği dokundu. Koats, çürümüş Giğerlerini kurtarabilirim ümi- dile İtalyaya gitti. Arkadaşı, tessam Seş wern ile Romada yerleşti, toprağı çek - mişti. Ve 1821 şubatımda orada öldü. Ro- mada protestan mezarlığında bulunan me zarı bugün bile, edebiyat — sevenlerin, san'at âşıklarının uğrağıdır. * Eserleri Keats yalnız ve yalnız şiir için yaşa - mış, ve şöhret kazanmak — ihtirasından tamamile uzak olarak sırf şiir yaratmak kaygusile ştir yazmıştır. Bütün eserlerin- de (san'at) ına karşı beslediği sarsılmaz, çözülmez sadakatinin izlerini buluruz. duyduğu kederi, ve cehaletinc karşı bes- ediği Üüzüntüyü bir sonesi ile anlatan Hamer'in tercümesini okuduktan sanra, şair etki Yunan edebiyatını, klâsiklerini, soluk ingilizce tercümelerinden takib et- ti Çünkü yunanca bilmiyordu. Bunun üzerine, şiirlerile devrinin İngiliz ede - |biyatında, eski Yunanlıların ruhunu, &- | kislendirmeğe çalıştı. Bu savaşın, istodi - ğimiz kadar mükemmel olmiyan bir nü- munesine bir ay ilâhesi tarafından sevi- len bir çobanın hikâyesini an )rmion isimli şiir külliyatında rast! A thing of beauty is a jay fore ver; (Bir güzellik şeyi ebedi bir saadet, İneş'edir!) diye başlıyan bu şiir, harikulâ- de ahengi ve bitimi ile Keats'ın daha sonraki eserlerinin gönle ferah veren bir beşaretçisidir. Keats üçüncü ve son şiir külliyatı olan, Lâmia, İsabella, St. Ag- nes arifesi ve diğer şürler (1820), eserile İngiliz edebiyatının bu şiir ustasının ha- kiki değerini anlıyorüz. Eserde iki mev- zu bâkümdir: Yunan mitolojisi 've aorta t manı. bunların içinde Hyperion |parçası, harikulâde güzeldir. ve biz tür- Kü tamamlanmamış olan bir kilise, cami kemerini andırır. Genç güneş ilâhı Apol- lon'un Titan'ları mağlüb edişini anlatır. Keats, bu mevzuda bilgisizliğini, kifayets gizliğini anlatarak şiiri bilirmemiş, — sınf tabiinin )srarı üzerine, bitmiyen şürini kitahına almıştır. Keatsın son külliyatında, hele Fiyperion da Milton'un tesiri, nüfuzu açık surctte görülür. Endymion'u okurken de Lihtiyari Spenstr'i hatırlarız. St. Agnes arifesi Keats'ın orta çağa aid yazdığı şiirlerin en mükemmelidir. Canlı tasvirlerle doludur, Şi rinde olduğu gibi, bunda nin unsurları vardır. Bizi ne sürükliyen bu şiiri okuyup miz zaman bir rüyadan uyanırmış gibi oluruz, ki esasen Keats'ın bütün Yunan mitolojisini ve arta çağ mevzularını a - kislendiren şiirlerinde son hep böyledir. Keats daha ziyade küçük şiirlerile ta- nınmış, kendisini sevdirmiştir. Bunlardan (Devamı 14 ncti sayfada) eeERLAŞEDEAEEADAAESANAERAEARERAörAdEADE. ( Miki Fare ) nin Babası, edebiyat | Ve san'at agrejesi - ga Meşhur (Miki Fare) nin mucidi, Walt İşte bütün bunları, ve edebiyatçıların| Disney, Amerikada Harvard üniversite- yaptığı haşin hücum ve tenkiileri halır-| sinde, edebiyat, ve san'at agrejesi olmuş. larsak, St. Agnes arifesi, İsabella, Lamia| tur. Resimde, hukuk doktoru olan Kana- ve diğer şiirler (1820) isimli üçüncü şiir|da umumi valisi ile bir arada görüyor- iyatının ehemmiyetini bir kat daha | sunuz.