m is 4 12 Say yarım” “Son Posta,, nın Hikâyesi “ iz İyi bir terzinin linde küç ük bir çocukla ana mektebinin girdi. Bayan direktörün karşısına g — Oğlum size emanet, dedi. Adı Andrö| de Palmer*'tir. Akşamları onu yalnız bi- Yakmamanızı rica ederim. Ya annesi ve- ya hizmetçi miz onu alacak. larında uzun bukleli güzel ii çocuktu. Yakası beyaz a ve bazı yerleri yamalı siyah ka- 'dife bir esvab giymişti. İlk defa bir mektebe girdiği halde ne si- ve ne de acemi duruyordu. Avluya karak: — Burası ama da kocan murıldandı. Babasını örnek alarak açık ve net bir sesle konuşuyordu. Sınıfa girince bayan öğretmen âdet ol- duğu veçhile onu yenıbaşına oturttu. Ye- Bi muhitini yadırgamaması için, diğerle- fine yavaş yavaş alıştırmak lâzımdı. Bu neticeyi almak üzere matmâzel bü- dün kadınlık zekâsmı kulisniyordu. Gü- sarı an yer! diye 2) tel yüzü ve iyilikle parlıyan gözleri ku ci hususta ona yardımcı vazifesini görüyor- #lardı. Tatlı ve ahenktar ses! çocukta, san- “&i büyük adamlarmış gibi hitab ediyordu Küçük Anârö edi ve tepeden &- e şağı matmazeli süzdü z * — Sebin adın ne küçük? © — Benim adım Andrö de Palmet. siz e “Duradakilerin en güzelisiniz.. XX İlk tesir iyi oldu demektir. Matmazel İbükalemöye dostane bir veçhe vermekte YENİ TM Lİ EİN inden çıktığı belli o-| dan bir kostüm giymiş, henüz genç bir vay | | | Babam: «Sen git yat!» gırdığı, yırtık elbiseli-oğlan.. bir köcaka- rı gibi yanakları buruşmuş. Bepsitiden çit- kinleri o.. gülmüyor musunuz matmazel? — mayır, taşamanız sizin olsun. Be - nim canım yazı yazmak istemiyor. A, bu kâğıda sarılı olan ne? — A.. sen çok meraklısın! Pekâlâ, ma- dem, ki taştahtay temiyorsun; belki bir parça francala yersin? Alırım ya matmazel, karnım çok aç. Mersi! Karninin aç olması beni memnun etti. | Dün akşam, babam yarışlardar. dön- dü, yiyecek almasını unutmuş. Annsm de çok yorgundu, gidip öte beri alamadı. Faik GELE Bercmen diye çıkıştı. — Hayır — Konuşmuyor musunuz? — Hayır. Bakmıyorsunuz bana? Hayır. Tricot'ye mi bakıyorsunuz? Evet. Trieot hoşuma gidiyor! Ben? Cevab yok Aman Yarabbi, şu kadınlar surat Könserve istihlâki ve ihracatı, güne azalmaktadır. 35 milyon kutuyu bu - Ian senevi İmajâf, son yıl iarfında 1,5 mil - yon kutuya kadar düşmüştür. Keza, Fransa, İngiltere ve Amerikaya yapılan seneyi 100 bin lira kıymetindeki ihracat da iki üç bin raya kadar tenezzül etmiştir. Konservecilet bunun belli başlı sebebini xonservenin pahalıığında bulaskta, reka - etten dolayı da zarar gördüklerini iddia et- mektedirler. Geçenlerde, konserveciler ara * larında toplanarak müzakereler : yapmışlar, rekabetlen vazgeçip daha rasyönel bir balde <alışarak konserve istiklâkini arttırmak ü - zere anlaşmak istemişlerdir. Fakat, bu mü- yakereler netice vermemiştir. Ahiren kanunda yapılan tadilâlla mua- mele ve istihlik vergisinin o kendilerine de teşmil edilmesi üzerine, konserveciler, ©v - welki gün, mektupla, İktisad ve Maliye Ve - kületlerine müracaat etmişlerdir. Bu mek - tublarda, zaten gayet ağır şartlar içindz ve bin müşkülüfla çalıştıkları, tenekeleri in - celtnek, İlstik yerine kapaklarda kâğıd kul- anmak vesaire gihi suretlerle fiatları ucuz- latarak fazla Sstihiâki temin etmek istedik- leri gu sırada bu vergilerin o kendilerine de teşmilile zarar göreceklerini, istihlâkin da- ha azalacağını bildirmişler, bü vergilerden *İmua? tutulmalarını rica etmişlerdir. Kon - serveciler, mektubda, İstanbul sebze piya - sasının mühim bir alıcısı olduklarını zikre - derek bundan sebze müstahsillerinin de £a- rar göreceklerini tebarüz ettirmişlerdir. günden | Şehirde m sarfiyatı gittikçe azalıyor Konserveciler r İktisat Vekâ Vekâletine müracaat ettiler ve bir kısım vergilerden muaf tutulmalarını istediler Ankara borsası Açılış- kapanış fiatları 8-7- 938 Açılış 6,33 126,24 3,00 6,645 20,85 69,665 00,7435 21,3525 14 1.8375 1,575 69226 25.7325 A. 0,9375 2.87 30.37 32,1225 0,7875 ESHAM Açılış Yokohama Stokholm Moskova Anadolu gm. * 60 peşin A gın, © 00 vaa Bomonti - Nektar Aslan çimenta Ben gidecektim ama, babam «sen sus ve git yat!» diye bana çıkışı, Bu salah birazıcık süt içirdi annem. Biliyor musu- nuz, sizin ekmeğiniz pek lezzetli. - E, şimdi kahvaltı ettin. Umarım, ki fikrini değiştirmişsindir. Bak herkes ya- 74 yazıyor. — Yazı yazmak mı lâzım? Bu âdet mi? — Evet âdet bü. — Ne yapalım öyleyse, taştahtayı ve- sınca ne çekilmez oluyorlar!. Baksana Tri- cot! Arkadaş olalım mı? Matmazel öyle istiyor. Taştahtanın üstüne yazı yaxıla- cakmış. Öbürlerile arkadaş olunacakmış., Sen de matmazeli seviyor musun Tricot” Heykel suratlı matmazeli? Ben.. ben onu sevmiyorum. O bana aldırmıyor ki., bak-| (37894), Eczacı Ast, (Hüseyin Avni oğ, 320) Türk borcu 1 peşin mıyor bile bana. Ağlamak istiyorum ben.| Necib (38840), Levazım Ast, Süleyman oğ. , » İ vadeli Küçüğüm, kimsesizim ben. Bilir miyim? | 314 Hasan Tevfik Alanya (16196), 8. 8. Hs. Pi Hep «ya» dedi ve buşunı çevirmedi. Ben- | Me. Veliyiddin ooğ. 308 Behzat (Selânik Askerlik iş leri: Davet edilenler Eminönü Askerlik Şubesinden: Oto, Ast, Salih oğ. 318 Meh. Nezir o Süleymaniye (32220), Oto. Ast, Ali Riza oğ. 319 Feridun e mahzur görmedi: — Baban ne iş yapıyor? Çocuk bir edayla cevab verdi: — Yarışlarda oynuyor matmazel. © Matmazelin yüzünde hiç bir işmizaz aâsıl olmadı. — Epeydenberi mi buraya yakın otu- Yuyorsunuz? ? — Hayır; Etoile mahallesinden geldik İSTİKRAZL 015 19 075 ki pa CR duraya. Orada geniş bir apartımanımız, Bir de hizmetçimiz vardı. — Şimdiki yeriniz dar mı? — Ooo. tabii dar ya.. dördüncü katta © “küçücük iki oda.. © — Hizmetçi nerede yatıyor. — Artık hizmetçimiz yok. Arne mante © e şapka giydiği vakit anne oluyor; önü- e göğüslük takınca da hizmetçi oluyor. © — Mektebe gelmeyi sen mi istedin? — Yok vallahi! Annem iş arıyor. O kü- Yük yerde oturamıyor. Bütün gün de ev İc benimle kimse oturmıyacak ta ondan. Peki Etoile mahallesinden önce ne « şedeydiniz? — Menmarterde oturuyorduk. O vakit Xüçüktüm. Sokağın adını unuttum. Ş- İlarını kırpmışlar. Halbuki ben oğlan oldur «a bir şey yapıyor musun? — Yazı yazmasını bilmem ama, at ve “ #tomobil resmi yaparım. — Sana bir taş tahta verirsem tahta - © iski yazıları kopya eder misin? BABA- (YAZAN: YAZAN: SUAD DERVİŞ | Feriha kendi çocukluğunu utanarak düşünüyordu. On yedi yaşlarında iken Şıyamet kopsa kimse onu bir bakkal “gızı veya bir kapıcı oğlile dostluk yap- “ mağs, onların meclisinde bulunmâğa, onları ne kadar sevse de kendisini bir- ikte göstermeğe mecbur edemezdi. Bunu yapamazdı, Bundan en büyük a- ib gibi utanırdı. “Yeni genelikde bu batıl fikir çok ek- « şilmişti, Ve bu zihniyetin daha ziyade e a M nkişaf ve tekâmül etmesi için ufak bir)» t sarfetmek kâfiydi. ik © Feriha yanlarında az kalmakla bera- Ri “er Güler'in ârkadaşlarını çok tedkik mi «İmam. Hipsi çirkin bunların. Ben onlara rin de bir deneyim.. — Eğer tahtadaki yazıları iyi kopya © dersen Aferin kazanırsın! — A, buradada mi kazanılıyor. Öyley- s8 taştahtanın üstüne oynuyorum. Teneffüse çıkınca matmazel yeni ge - leni yanına âldı. İki yüz çocuğun sesi u-| ğulduyordu. —E, Andre, neye sen oyun oynamıyo” sun? — Hayır, buradaki çocuklarla oyna - tenezzül etmem. Doğru değil mi matms- zel? — Anlamadım, çocukların hepsi birdir — Yok canım, şu kızlara bak, hepsi saç- ğum halde saçlarım uzun. — Ya — Onların hepsi arsız.. — Ya. — İşte bak! Şu herkesin Tricot diye . italyanca bir kelime koyarak konuşu- yordu. Bütün gözü yalnız büyük idi. OĞUL ler'in müdhiş bir itirafile karşılaşmış: — Bırak bu fikirleri anne; şimdi es- ki devirler geçti. Bakkal kızı, paşa kızı diye insanları ikiye ayıramazsın... Hem | biz sanki iddia ettiğimiz kadar kibar mıyız?. Kibarlık ne demek?, Birsz ka- rıştıracak olursak en büyük babamız saray hademesi mi, ne çıkar!.. Demişti. Üvey annesi bunu bakkalın | kızının her ziyaretinde Ferihanın ku- lağına âdeta fısıldıyarak anlatıyor ve sonra Jâkırdısını şöyle bitiriyordu: — Bu genclik doğrusu aklımızın er- mediği şeyler yapıyor. Bir bakkalın kıs zında bu kadar hoşa gidecek ne bulur. nasıl bir zihniyet itibarile onunla uyu- şabilir? Ben anlayamıyorum kendi he- den soğudu. Artık onun gözlerini alma * liyim. Hadi benimle gel Tricot., Matma - zel! Matmazel! — Ne var Bay Andr&? — Ben Tricot'yu seviyorum.. de seviyorum. — Hele şükür! Buna şaşmadım. £ de onlar gibi nazik ve terbiyeli oldu, nu biliyordum. — Söyleyin matmâzel, — Evet. — Onlara bâktığınız gibi mi? — Evet. — Oh! Oh! Arkadaşlar ben de oynu - yorum sizinle. Hadi Tricot öyleyse! YARINKİ NÜSHAMIZDA: Eski ve yeni sarhoşlar Çeviren: H. Alaz Taşkasab ve ismini farih fakültesinin hocaları de bile tanıyanlar yoktu. lüyordu. Bu meşhur ai- ienin evlâdı olan (Bakkal Mahmud e- fendi) genç yapmış, Topraklarını, atıp parasını bitirmiş ve nihayet tah- Fakat o sö yaşında biraz çiftliklerini, olduğu için bir "profesörlük fi amamış ticarete sülük etmiş. Asil hepsini onlarla oynar- sam bana bakacak mısınız? bakkal dükkânı onun k azabıydı. Üniversitedeki ars kadaşlarına babasının çok eski ve çok meşhur bir aileye mensub olduğunu ai” latıyordu. Ona inanan yoktu. Fakat herkes ne- zaketsizlik olmasın, kalbi diye onu dinlediği için bakkalın kızı Nimet, coştukca coşuyordu. Ve kim bi- lir belki de biraz kendisi babası hak- kında uydurduğu masala inanıyordu. Osmanlı ve Selçuk tarihinde meşhur y A iddia ettiği ailesinin Al kırılmasın haylâzlık , okumamış, ailesinin şafosunul, köylerini (13313), Deniz güverte Ast. Salih Necdetin Eminönü ( yerli As. Ş. sine gelmeleri lin olunur. Eminönü meydanı istimlâki yüzünden ihtilâf çıktı Eminönü meydanının açılması için İs- timlâk edilerek yıkılması icab eden eski Selânik Bonmarşesinin bulunduğu ada- | Baş, diş, nezle, lığı öğrenmiş. Ve onun öleceğine yakın te | bakkalın sinirli ve şirret kızını nikâhlı- yarak ölünce de bakkal dükkânında kalmış, bu defa karısının namına bak- kal dükkânını işletmekte devam etmiş- ti. Nimet arkadaşlarını evine davet et- mezdi, Onlara bu evin çok büyük oldu- ğunu söylerdi. Esasen büyük babası meşhur tüccar, antika ve halı meraklı- sı idi. Nimet evindeki Şiraz halılarının ne- fasetini, İsfahan gümüş işlemelerini, Sevr porselenlerini, çeşmi bülbül ko- leksiyonlarını bir iki kere beşer dakika gördüğü Ferihaya bile anlatmağa va- kit bulmuştu. Hakikatte Taşkasa'bda İstikamet bak- Huriye Doğrutartar tabelâlı nimini bakkal dükkânının üstünde- i bu evde Sevr porseleni değil, âdi bir tabak bile bülunmaz.. Şiraz halısı değil yerde bir çuval parçası görünmezdi. Maden namına ise bu evde değil İsfa- ş$ n daki binaların istimlâki işi geri kalmıştır. Belediye, yollar ve yapı kanununa isti- nad ederek. istimlâk işinde yalnız bina ların bedelini ödemek, arsa bedellerini ödememek istemektedir. Buna itiraz & den evkaf umum müdürlüğü ihtilâfın halli için Heyeti Vekileye müracaat et- miştir, grip romatizma, nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. İcabında günde 3 kaşe alınabilir. Âdi basmadan bir entari, üstünden dikilmiş çoraplar, Mahmudpaşada iş- portadan alınmış bir buçuk iki liralık iskarpinler giyerdi. Fakat arkadaşları- na mütemadiyen Beyoğlunun en pa halı dükkânlarından aldığı ve en meş- hur terzilerine diktirdiği elbiselerden bahseder. Üşenmeden onların rengini, modelini tarif ederdi. Arkadaşları da oha bir kere bile: «Canım bir kere de giysene bu elbiseleri de görelim» diye- mezlerdi. Onu olduğu gibi kabul eder- ler, kimse onu mshcub etmek istemez- di, İşte Nimet arkadaşlarının bu müsa- mahası içinde kendi hayalinin yarattığı âleminde tüccar babasının Sevr porse- İenleri, İran halıları ile süslenmiş evin- de yaşar dururdu. Feriha Üniversiteli gençler arasında arkadaşlarile aralarındaki sınıf farki- .İna fazla ehemmiyet verenlerin olınadı- Şıra görmüştü. Yalnız bunların içinden bu hususta en ziyade hassas olan Ni- han gümüşleri, âdi kurşunların bile kalmasına imkân yoktu. Çünkü Nime- tin küçük erkek kardeşi 'Tosun mus- lukları bile söküp leblebiciye satan ha- şarı bir oğlandı. Bu evin bu halini bir kere bu tatil- de ondan not defterleri almak için gi- den Güler görmüş ve günlerce evde an- | kardeşiniz böyle şeylere zerre kadar e- latıp gülmüştü. hemmiyet vermez. : Ooo (Arkası var) © Onun esasen şimdi bomboş olan ha- Ni Yatında yapacak bir işi olmadığı için tini le şeylerle geçiriyordu. Güler'in en sıkı ve en samimi dostu bakkalın kızı, ” Taşkasab'da oturuyorlarmış. Üvey X “innesi bu dostluğa itiraz edecek olmuş. Başlangicda kendisi anlatıyordu. Gü- metli, Meselâ bir kere Ferihaya: «Güler fazla demokrat» demişti. Geçen gün yaptığımız piknikte Hüsameddin de bulundu. Hüsameddin bizim milienimi- zin çocuğu değil, ne rang, ne de aduca- tion itibarile bize uymaz... Âdi bir ka- picı parçasının oğlu... Fakat sizin kız sabıma. Ama onlar insanı kendilerine karıştırmıyorlar ki.. Bakkalın kızı pek biçare idi, Taşka- sabın ve bakkal dükkânının hatırasını aklından silmek isteyen bir cehdi var-|miş olan Mahmud, daha on yaşlarında dı. Babasının evinde alışmış gibi ve|kadar bir çocukken Taşkasabda bakkal kendi evinde öyle konuşulur gibi... Her | Hamdi efendinin dükkânına çırak gir- kelimenin içine ya fransızca yahud da| miş. Onun dayağıni yiye, yiye bakkal- ailesine yakışmıyan bir şekilde ticaret- Te meşguldü. Mahallelinin rivayetine göre ise ha- kikaten genç yaşında Anadoludan gel- yali )