Eığdı tahrirat kaleminde başlayıp İstanbulda x, darağacı altında biten memuriyet hayatı: 15 ; Devlet kapısında elli yıl Yazan: Eski 0& NızıArııu:ki meb'us Ebubekir Hâzım İzmirde verilen bu balo esnasında bir Fransız zabiti Rum kadınlarından birine âşık oldu ve ertesi gün öldü, Bu ölüm az kalsın iki devlet arasında bir hâdise çıkaracaktı O geceki balo çok ne ş'eli ve zevkli olmuştu. Bu ziyafetlere mukabele olmak üze- üçer, dörder gün ara ile, arında fevkalâde birer ba- zülmüş porlakal şurubu içen vali, içki İçmek mecburiyetinde kalmak korku- Sile bu davete icabet etmedi. Mazeret Olarak da romatizmalarının engel ol- Bu bildirdi. Zaten, hemen bütün siyasi memur- lar, kabul ve icabet etmek istemedikleri 2iyafetlerden, ictimalardan kurtu!mak İçin, mazeret olarak romatizmayı veya Biyatiği ileri sürerler. Çünkü — göze Bör iyen bu hastalıklar, en müsaid Ve zararsız temarüz sermayesidirler. Vali de, bu hastalıklardan birini ba- Kane ederek yakayı kurtardı ye sevgili oğlu Arif Hi Beni gönderdi İ ak fırsatını ka- rden - birinde, bu vak'a, o devrin siyasi tari- ünç ve feci olduğu nisbette miyetli bir hâdise teşkil etti. Bu, yüzden fazla harb gemisinin en üyüğü, ve en moderni «Hoche» adın- daki Fransız zırhlısıydi. Limanı, koca şehirden ışığa boğan bu çelik ve seyyar dünyalar ar- fasında, «Hoche» uzaktan, kaleli, burç- uleli bir orta çağ şatosu kadar hey- görünürdü. Ve Fransız amiral ge- olan Hoche'de verilen balo, diğer baloların hepsinden parlak, hepsinden Zengin, ve hepsinden mükellefti!.. İçinde üçyüzden fazla çiftin danset- Üği güverte, Okmeydanı kadar geniş iyordu. Bu güvertenin üstü ve Yanları, baştanbaşa, en kıymetli İzmir halılarile kapatılmış, kumaşlar, bay- fazla a do ı ı donanmanın genç zabitleri, bu dekor içinde, İzmirin en güzel Madamları, madmazellerile, güneş de- ğ“m*a_va kadar dansettiler, içtiler, ko - , yorulmadan eğlendiler!. Güvertede danseden zabitlerin he- Tnen hepsi, bugünün meşhur sinema ak- Örleri kadar mevzun endamlı, alınılı, falımlı, sevimli delikanlılardı. O kadar i, hepimiz, bu zabitlerin, oraya İti hayla seçilip de gönderildiklerini bile Sanmıştık. Onların arasında, on, on beş e de siyah renkli zabit vardı. Fakat U sim h derili zabitler de, zenci tr- Min en sevimli mahlüklarıydılar. gibi parlıyı r ufak bir tek Zilemiyordu. Onlar, sade bizim değil Bemide bulunan kadınların da nazarı n Hattâ az za- , Zenci zabitler, sükse rekorunu ınlar üzerindeki hâ Cilğlanm şlerdi alarından sonra, en beyaz zabitlerin dans luk mazeretile red- lardı. Fakat buna rağmen, ayni ı:,d.”'"' zenci zabitlerin bir göz İşa- hal &, yay gibi fırtıyorlardı. Hattâ bu Az zamanda, herkesin nazarı dik- »| meseli hatırladım. Arabların: |katini celbedecek bir dereceye vardı. Ve beyaz zabitler, mağlübiyeti kabul ederek, birer birer meydanı zencilere bırakmıya, kenara, köşeye sinmiye başladılar, O zaman, meşhur bir darbı «Her yeni, lezizdir!'» sözü meşhurdur. Oradaki kadınlar da, ihtimal bu hakika ti kabul ediyorlar, ve her zaman elle- rinde bulunan eski beyazlara, o a ele geçirdikleri yeni siyahları tutuyorlardı. Bu balo esnasında, bir Fransız za- i, bir kadına âşık oldu. Kadın, hari- e cazib bir mahlük muydu? Fran- |sız zabiti, hislerine hâkimiyetini tama- men kaybetmiş bir şıpsevdi- miydi? Yoksa biçarenin iradesini iflâs ettiren, |o gece bol bol yuvarladığı kes z şampanyaları mıydı? Bi üstün F z zabiti, yirmi dört & sevdanın bütün istihalelerini yı kazile geçirerek ümidsizliğe kadar dilş- tü ve ertesi gün intihar etti!.. Ben, ömrümde, bu kadar kıta bir za- 'man içinde başlıyan ve bir gün içinde ölüme kadar giden bir aşk daha gör- medim. Fransız zabitinin hassas yüreği, aşkla ölüm arasındaki mânevi ve uzun mesafeyi, yirminci asrın bütün nakil vasıtalarını gölgede bırakan cehenne- mi bir hızla aşıvermişti!.. Fakat iş bu kadarla kalmadı ki .. Fransız zabitinin intiharı, ortaya mu- azzam bir hukuku düvel meselesi kardı. Ve bu basit mesele, ustalıkla idare edilmeseydi, belki iki devlet ara- sında büyük bir gerginlik doğabilirdi, İntihar eden zabitin, İzmirdeki ka- tolik mezarlığına gömülmesi mukar- rerdi. Bu defin münasebetile yapılacak | "merasimde, askeri bir müfrezenin «rasimei bürmet» olmak üzere havaya | silâh atması lâzımdı. | Halbuki, şimdi, hemen hemen ismi bile ortadan kalkmış gibi görünen | #«hukuku düvel» ahkâmına göre, bir tek | veya bir ordu silâhlı askerin bir cenebi | memleket toprağına çıkabilmesi li tı. Silâhlı bir asker, yabancı bir na | ancak harb ve istilâ suretile girebilir- di!. Bu vaziyet karşısında biz ne yapa - caktık? Silâhlı bir Fransız müfre: nin İzmire çıkmasına müsaade edecek miydik? Etmediğimiz takdirde ne ola- caktı? Onlara silâhla mı mukabele e- |decektik? Bir intihar, ve bır hiç yüzün- den, Fransayla harbe mi girişecektik? İzmir polis müdürü, bu mühim me- D merhum Ahdurrahman pa- ken, ben de yanlarmınday- dam. Abdurrahman paşa, işi evvelâ a aldı, ve gülerek: Şu aşk ki birbirine kattığını görmüştüm. Fakat Liki milleti harbe sürüklediğini işitme- İzniştim! | Ben: ı Paşam, dedim, bu mevsimsiz & | bizim için nahoş bir meşgale doğura- SÖON POSTA Kadin hasta yatıyordu. Kocası başu- K SEE | — cunda bekliyordu. - yüzüne baktı: — Artık ben gb mış olacağım. Erkek başını salladı; — Senin bu huyundan bıklım, — dedi, Hasta yatarken bile aklın hep başka yer- lerde.. hep gitmeyi, gezmeyi düşünüyor- sun! * Nasıl öğrendiler Heyetten bahsediyorlardı, bir kadın karıştı: — Ben asıl bir şeye şaşıyorum. Dedi, sordular: — Neye şaşıyorsunuz? ökteki yıldızların isimlerini nasıl sö: Uzağa çekil Erkek, raydonun başında di. Kadın u- y zaktan dinliyordu. Spikerin sesi du- yuldu: — Alo alo bura- BL. Şpiker hapşırdı. bir daha hapşırdı. Kadın kocasına bağırdı: Biraz uzağa çekil, farkında misin? Spiker nezle olmuş. değil Kıskanç — «Seni seviyorume şarkısını söyle, ben ona söylerim. Korkarım Davetten dönüşte: Kadın — Her- kes, kendi karısını Va ; lere çıkardı. Hal- ' buki sen ağzını &- çıp benim için bir " tek lâf söylemedin. Erkek — Nasıl söyliyebilirdim. Ben| de seni göklere çıkarmayı İsterim ama | sen buluttan nem kaparsın diye korka- Tım. * Yanlışlık Bay hizmetçiyi çağırdı: Bugün pişirdiğin kahveye diyecek yok.. çak beğendim. — Bir yanlışlık olmasın bay,. — Nasıl yanlışlık? — Kendi kahvemi size vermiş olabi- m de.. — Ne o, otomobil bozuldu mu? — Hayır, otomobil bize piyangodan çıktı, fakat benzin alacak paramız | bilir? ı (Devamı 10 uncu sayfada) yok ta... çaldırmak istediğin zaman, sen bana OLUNCA Sevgiden hazzetmez mi? Mevsim de yaz olunca.. Bir parça naz etmez mi? Adı Binnaz olunca.. Derd değil deva sanki; Kaçıyor, civa sanki; Değişir, hava sanki.. Lodos, poyraz olunca.. Bence her şeyden üstün, Yıkılsın dünya bütün Yanımda benim bir gün O yaramaz olunca.. Gelmez mi hele hele; Geçmez mi o da ele, Âşık olan güzele Biraz kurnaz olunca. ** Islanmasın Çocuk bağırdı: — Baba, baba, barometre yağmurda.. Neye bana söylüyorsun?. O kadar şeyi kendin akıl edemedin mi? İçeri al, ıslanmasın! * Lokantada — Garson çatalları mendilinle mi si- liyorsun? — Zarar yok bayım, mendilim esasen kirli! * Vitrindeki şapka Kadın, elinde bir kutu ile eve geldi Kocasının bulun- B duğu odaya girdi: Kocacığım, dedi, hanl dün se- ninle bir mağaza- nın camel bir şapka görmüş- tük ya. — Eveti — Artık o şapka orada değil. — İyi olmuş. — Ben parasını verdim, aldım. * Nerede? İçki aleyhtarı, içki içene nasihat veri- yordu: — Şimdiye kadar içkiye verdiğin para ile bir apartıman sahibi- olurdun! Dedi, içki içen, içki aleyhtarına sordu: — Siryin apartımanınız nerede? » Masal Erkek eve geç geldi. Kadın hiddetliydi erkek binbir dere- gaç a ga *7 den su getirdi, ka- dının hiddeti arttı: — Bu senin ma- (4 sallarından — bikey ” 3 ! Ai hg;di. Erkek do.—ü '1.4_3' ruldu: — Darılma karıcığım, hepsi bu kadat değil, istersen daha güzel bir masal uy - Affedersiniz bayan, yanınızdaki yer boş mu?