| , Bir atlı Palmira'nın cenub kapısından Gört nal girdk Sırtındaki zarh parçalan- Mmıştı, Saçı sakalı birbirine kârışmıştı. Yüzünden ve yarı çıplak kollarından a- kan terlerin üstüne bir toz tabakası ya- pışmış, onu çamura bulamıştı. Bu asker atını dürmadan kırbaçlıyarak dosdoğru mermer sütunlu büyük sarayın önüne vardı. Hemen yere atladı ve be- yaz mermer basamakları üçer üçer çıktı. Oradaki nöbetciler yolunu kestiler. — Ne istiyorsun? — Samimni'den geliyorum. Vali Plâ- tos'la hemen konuşmalıyım, Askerlerden biri içeri gitti. Oracıkta yüzbaşı Artaban'la burun buruna geldi. Yüzbaşı ona: — Ne var? Deyince hemen cevab verdi: — Samirni'den bir asker gelmiş. Va-| yor! 'den mi? Şu kudurmu pekler ülkesinden, öyle mi? Evet... Nerede? — Dışarda... Yüzbaşı Artaban, bir türlü soluğu din- miyen askeri görünce emretti. — Arkamdan gel... Zabit önden ve o arkadan yürüdüler. Mermer döşeli salondan, oluklu mermer gütunlar arasından geçtiler. Abanoz bir kapının önünde durdular, Yüzbaşı kapı- yı açtı ve girdi. Asker de onuün gibl yap- tı. Karşıda sedef kakmalı bir koltukta sa- kalsız ve biyıksız, oldukca genç bir Ro- mâlı öturuyordu. Hava sıcak oldüğü için togasını dizlerine atmıştı ve yarı çıplak-| tı. Yüsbaşı Artaban, askeri gösterdi: — Samirni'den gelmiş. Hemen sizi gör- mek istedi. Getirdim. Vaki Plâtos, Samirni sözünü duyar duy- | maz dikkat kesildi Asker söze başlamak üzereydi, fakat | © büyük bir merakla sormuştu: — Geni mi isyan ettiler? — Evet... Soluk aldı ve devam etti: — Bu sefer de Akahi adında bir kâühi- nin sözüne kapıldılar. Evvelki gün öğle sıcağında ansızın kışlaya baskın verdiler. Kumandan Sertoryüs yiğitce dövüştü. Askerler de öyle yaptılar ve şereflerile öldüler, Plâtos çıkıştı: — İçlerinde şerefdiz olan yalnız sen “mi vardın? — Ben de ölmeğe hazırdım, fakat ku- mandanım bırakmadı. Kavganın en kötü bir zamanında, «Sen yaşıyacaksın ve sağ| olarak Palmiraya dönecek, gördüklerinle duyduklarını e anlatacaksın'» dedi. | aş kö- ZİND DD00 AAA IKLA KKKi Yazan : Emrederseniz şimdi ölebilirim, çünkü artık vazifemi yapmiş bulunuyorum. şıyacaksın! Git, ben çağırıncaya kadar kışlada dinlen! Başüstüne! «Son Postae mün edebi remanı! Plâtos sol dirseğini koltuğun kenarıma dayâadı ve avucunu alnına koydu. Birkaç dakika öylece dalgın kaldı: Samirni kasabası Palmira ile Mezoj tamya arasında hem sulak, hem taşlık bir yerdi. Korkunç kayalar ve tepeler vardı. Bumların bıçakla dimdik kesilmiş kadar sarp olan yamaçlarında yüzlerce oyuk bulunuyordu. Kasaba halkı da o kayalar kadâr sert ve o mağaralar kadar esrarlı insanlardı. Şimdiye kadar altı defa isyan etmişler, oradaki Roma asker- lerini hançerlemişlerdi. Plâtos her defa- sında askerin sayısını çoğaltmış, kuman- dasını daha becerikli adamlara vermiş. fakat bundan bir fayda çıkmamıştı. mirni halkı asılan veya boynu vurulan | kâhinlerinin yerine çok geçmeden bir başkasını bulmuşlar, akla gelmiyen kur- nazlıklarla baskınlar vermişlerdi. Di defasında oradaki Romalılardan hiçbiri kurtulamamıştı. Bir defa yalnız iki kiş Palmiraya dönebilmiş, şimdi de yalnız bir asker geli i âtos, Samirniye ehemmiyet veriyor- du: Çünkü:İran ordularının Surtyeye 2- kın yaptıkları yolun ortasında bir boğaz- da bulunuyordu. Orası Palmirayı ansızın düşman hücumuna uğramaktan kurtardı- ği gibi İran üzerine yapılan seferlerde ordu için çok iyi bir konak oluyordu. Böyle yerlerde halkın bulunm dası vardı. Bunun için onları lere kaldırmıyordu, Fakat mecbur Ca bu çareye de başvuracak; yerlerine başkalarını getirtecekti. Hele son bir de- neme daha yapsın! Şimdi oraya kimi göndermeliydi? Düşündü. Bir türlü kararını vereme- | di. Danışmak ihtiyacını duydu ve henüz karşısında duran Artaban'a sordu: — Sen ne dersin? Samirnilileri kim us- landırabilir? Öyle bir kumandan is rum ki gitsin, bu azgınlığın önüne geçsin ve bir daha isyan çıkmasın! — Onları başka farafa sürmeli! — Ben de düşündüm, şimdilik istemez. | — Demek ki örada kalmaları lüzım? — Evet. ti e Beni gönderin! Yemin #derim ki bir |daha isyan edemezler. Plâtos'un yüzünde bir ümid dalgası gö- | rüldü. Yerinden kalktı ve yüzbaşının o- muzuna elini koyarak: — Yarın sabah erkenden yola çık. O- | radan gelen askeri de yanına alırsın, Hay- di yolun açık olsun! Dedi. Beş gün sonra yüzbaşı Artaban beraber götürdüğü askerlerden bir tanesi bile ek- - | silmemiş olarak döndü. Plâtos merakla | Bordu: — Ne haber? — Bir daha Samirnide isyan çıkmıya- 4| taktir! — Ya çıkarsa! Orada bir mikdar asker i| bırakmalıydın! üzüum yok. İsyan çıkmıyacak de- O kadar uslandılar ki kırnıtda- klar bile... Plâtos bü sözleri tuhaf bulmakla-bera- ber yüzbaşı Arta! 4 göyler k bir iz bile wk- tü. Ona doğru yürüyerek omuzuna elini | koydu: — Bunun mükâfatını taban! Zaten her zaman &ı Fakat ne yaptın da bu kadar « rına, bir daha isyan çıkmıyacağı dim ya mayac öreceksin, Ar- -| R veniyorsun! Başka yere mi sürdün? — Hayır, Ayni yerde bırakıldılar, lâ- kin ölü olarak. Zira hepsini kılı;tan geçiz- dim... YARINKİ NÜSHAMIZDA: En güzel ticaret... Yazan: Claude Genel Çeviren: Faik Beremen Manisalıların bir liseye ihtiyaçları var — (Baştarafı 8 inci sayfada) nar ve Beleğen köy okullarının temelle- | ri atılmıştır. Kula kazasında da tam teş- kilâtlı bir okul açılmıştır. Orta tedrisat işlerinde de ayni hız de- vam etmektedir. Manisa, Turguü ve Ak- hisardaki okullara ilâveten Alaşı Ve Salihlide de birer orta okulun temelleri atılmıştır. Bu okullara devam eden tale- be mikdari da 2000 dir. İrfan teşkilâtına ilâve edilen kız enstitüsünde bu yıl pan- siyonlar açılarak bütün kazaların istifa- |desi temin edilecektir. Esasen demiryol güzergâhındaki kazalardan talebenin 0o- toraylarla sabahleyin gelip akşam düön- meleri kabildir. Manisanın en başta gelen ihtiyaçların- | dan biri de lisedir. Manisanın orta oku- lunu bitirenler yakın vilâyetlerdeki lise- ÇINARALTI Sen kimseye bir şey — sezdirme. Yalnız akşam yemekten sonra - bir rahatsızlık bahane — ederek — odana çekil ve kimsenin gelip seni rahatsız etmemesi için de Hasan dayıyı kapıda — beklet! — Heyecan içindeyim, Jale neler söy- lüyor, neler Aanlatmak - istiyor? Ve beni bu azab ve endişe içinde bıraka- rak uzaklaşırken ilâve ediyor: — Çabuk, elbiseni değiş de gel, a- nahtar paspasın altında! Ne olüyor, daha neler olacak yarab- bi?! — İstanbul kibar âlemlerinde birbirin- den kurnaz kadınları atlatan ben bu- rada bir köy kızına kepaze mi olaca - ğım? Jale herhalde onun saffetinden isti- fade ederek hislerini çözmüş ve anla- — miş olacak. Benij vaktinde aydınlatmış oldu. Bu hareketi herhalde bayaği bir — kışkançlık arzusundan gelmiş olmiya- cak? Nazlı olsaydı şüphelenirdim. Fa- kat Jaleyi az zamanda ötekilerden da- ha iyi tanıdım. Bir kere-cesur ve ka- Bürhan Cahid yamma ra zekâsı başka kadınlar gibi yalnız dişi hisleri işliyen bir zekâ değil.. her hare- ketinde kafasının, iradesinin izleri var. Hem yıkanıyor, hem düşünüyorum. Şu düğün maskaralığı da geçip misa- firler İstanbula dönseler rahat edece- ğim. Çınaraltına döndüğüm zaman hepsi- ni orada buldum. İstanbuldan gelen paketler açılmış. Yiyecek, içecek şeyler yerleştirilmiş. Doğrusu kadınlar aralarında erkek ol- mazsa çok hamarat oluyor ve gül gibi geçiniyorlar. Öğleden sonra düğün başlıyor ve gece yarısına kadar devam edecek. Sı- dıka meydanda yok. Jale onu köy kız- larile beraber misafir datresine kapa- mış. Hasan dayının karısınt da başları- na koymuş. Dışarı çıkartmıyormuş. Nazlı bunu anlatırken: — Jale hanrmefendi kıza - gelinlik zevkini tattırmak için önceden işkence yapmak istiyor, dedi. Bundan da anladım ki Jale âdeta bir polis hafiyesi gibi vaziyet alıyor. Ne- rarlarında isabetli, ısrarlı kadın. Son- den korkuyor, neden şüpheleniyor bil- HLAĞ ler ö l dani e Jlere gitmekte ve için büyük bir yük teşkil | Manisalılar bu kültürel ihtiyaçlarına de- Berli idarecilerinin çok yakında — cevab ummaktadırlar. elmektedir. vereceklerini Zilenin kitab sarayı kurulmuş bir kitab sarayı vardır. 341 yı- hında alti yüz kadar kitabı olan bu saray Kültür Bakanlığına devredilmiş ve mev- cud kitab sayısı 240 1 bulmuştur. Bun- lar arasında nadide eski el yazması kitab- lar da vardır. Halkin okuma ihtiyacınıt | karşılıyan kitab evinde 988 yılı zarfında 3500 okuyucu muhtelif eserler okumuş- “tur, mem. Sıdıka bu gece gerdeğe girmi- yecekse bana ne? Köşkün arkasındaki genişlikte bü- tün Gökdere köylüleri yemek yerken biz de Çınaraltındaki yerimizde yedik, çtik. Gramofon çaldık. Köylülerin da- vul, zuma sesleri bize kadar geliyor. Hasan dayıya verdiğim talimat mu- cibince onlar gece yarısından bir saat evvel gelinle güveyi arabalarına ko- yup meş'alelerle köye götürecekler, Düğün sahibi sıfatile onlara babalık vazifesini ben yapacağım., Gelin ve güvey gelip önce benim elimi öpecek- ler. Hediyelerini vereceğim. Sonra sı- rasile ötekilerin ellerini öpecekler. Jaleyi düşünceli görüyorum. Onun durğunuğu bulunduk « lart yerin havasında büyük bir hareket yapamıyan ötekileri de söndürüyor. Sezai beyle Nermin, Feridunla Suna birbirlerini bulmaktan duydukları se- vincle bu gürültünün bitmesini ve yalnızlığın avdet etmesini bekliyorlar gibi!, Onlara da kızıyorum. Birbirlerile bu kadar alâkadar oldukları halde bu- raya kadar niçin geldiler. İstanbulda daha rahat buluşabilirlerdi. Bayrakdaroğlu aramızdaki bu neş'e- sizliği sezdiği için dayanamadı: — Bari köylülerin olduğu yere gide- lim. Davul, zurna sesine dayanamıyo- *|halde nisanın 9 unda Silesia dükası Hen- | (Baştarafı 9 uncu sayfada) ran casusları, propagatdacıları» garbı istilâ için uygun zemini hazıriıyorlardı | Papa da, Asyalı fütuhatcılardan çoğunun |V:nlnr| hıristiyan olduğu hakkındaki ris vayetlere istinaden, Moğolları topyekün katolik dinine çevirmek maks: cağı mukaddes harbden vazgeçirilmişti. Subutay maksadına lüzumlu gördüğü ıkıdır kuvvet topladı. Zaten casusları İ vasitasile düşmanın içyüzünden o kadar iyi malâmat alıyordu ki «Garb medeni- | yetini idare eden hanedan kuklalarının ipleri tamamen avucunun içinde idi.» ||m'ıarhl0r ikinci Fredrik Asyadan gelen bu korkunç seli durdurmak üzere yar- dıma girişmedi. Orta Avrupanın küçük prensleri de Moğolların kendilerini im- ha için tertib ettikleri plânlar karşısın- da gafil avlandılar. İstilâya gelen Moğol ordusu — 100,000 rı Ana vatandan çıkarlar- 104),000 kadar vardılar. Fakat kısmı harblerde ölmüş, bir kısmı da Asya ile irtibatı temin için geri hizmet- lere ayrılmıştı. Binaenaleyh Lehistan ve Macaristana uzanan Subutayın yanında kuvvetinin ancak üçte ikisi bulünuyordu. | Fakat sayı itiharile üstün olan Orta Avrupalıların kumanda, sevk ve idare ve istihbarat bakımından kendilerinden olduklarını casusları vasıtasile öğ- Öyle olmasa Subutay gibi bir r büyük bir mesafe- yi ve muazzam işi göze alır muydı? | Moğollar, düşmandan azlık oldukları rinin ordusuna saldırdılar. Bu ordunun cenubda er yüşile bir. günlük mesafedeki müttefik kuvvetlerle birleş- | mesine müni oldular ve tamamen imha | bu ise çocuk babaları |©: Zile (Hususi) — Zilenin 307 yılında |© ettiler. Nisanım onunda - yani hemen ertesi gün - Subutay lüfzan âmiri bulunan prens Batu ile geceleyin ırmağı geçti. Macar kralı ikinci Bela kuvvetlerile müttefik gönüllü kuvvetlere baskın yap- tılar. Yandan, önden, arkadan sardılar. l Bcl.ı kaçıp kurtuldu. | Pıkık 70,000 dixkat eser Nureddin Artam tarafından dilimize çevrilmiş ve kitab halinde bastırı! - Umuştır. Muharririn bizzat Osmanlı ordulari kizmetinde çalışması, ve harb etmaesi, esere | bir kat daha kıymet ve ehemmiyet verdir - miştir. Tarihimizin —en şaalı bir sayfasını | teşki! eden bu büyük müdafaa en hazin saf- balarından, en kuvvetli parçalarına — kadar | çok kudrotli bir ilade ile nakledilmektedir, | Nureddin Artamın kaleminden çıkan temiz bu da nazarı dikkate alırsak, — «Plevne | Müdafaasıs nin değerini büsbütün — Artmış görür Esrarlı Ada — Jül Vern'in bütün dünyaca | tanınmış ve bülün dillere tercüme — edilmiş olan ölmez eserlerinden «L' İle Myaterisuae» adlı seyahat ve mâcera romanı güzlde genç- leçimizden Fehmi Baldaş tarafından dilimi- ze çevrilmiş ve bu eserin birinel eildini teş- kil eden Hava Kahramanları Kanaat Kitab Evi tarafındaa neşredilmekte olan Ankara Kütübhaneel beşinci kitabı olarak basıl - maştır. |tum. Kimbilir ne oyunlar yapıyorlar? |dedi. | — Hakkınız var beyefendi, dedim. Köy delikanlıları eğlenmesini bizden |daha iyi biliyorlar. İsterseniz dolaşa- him, Kadınlar daha arzulu göründüler. Köşkü dolaşarak arkadaki meydana gelirken Hasan dayı ilerde dizilmiş ka- zanları göslerdi: — Dört kazan pilâv, zerde yetiştire- Mmiyor. Birazdan pehlivanlar çıkacak - lar, Daha kalabalık olacak! Pehlivanların geleceği baberi hoşu- muza gitti. İyi bir numara olacak. — Peki nerede güreşecekler? — İzin verirseniz çınarların solun- daki çayırlıkta güreşsinler, Orası ge- pDiştir, Sekiz çift peblivan var. Sa - manlıkta soyunuyorlar, Zehir Alinin pehliwanlığını hatırlı- yarak sordum: — Güvey de güreşecek mi? — Emrederseniz güreşir. O bu peh- İlivanların hepsini yener, Bayrakdaroğlu benden evvel cevab verdi: — Gardeğe girecek adamın — güreş tutması doğru değil Ben de o fikirde idim. — Bu sefer seyirei kalsın. Başka za- man güreşir. Köylüler bizden sıkılıyorlar, Hasan zmammn” “Son Posta, nn Hikâyesi WI Casusluk tarihinden hırkaı; yaprak ARTABAN... Kadircan — Kaflı NEBENllRZ | İşövalye ve muharibi harb mcydınmd'> ölü serildi. Bu âar inceden inceye hmhM bu büyük muvaffakiyet silsilesini düflere atfetmek imkânsızdır. Muhakkak ki hepsinde gizli istihbaratın büyük bif rolü vardı. K. Neyyir Ankara borsası Açılış - kapanış fiatları 20-6- 938 | — K çarırı l Açılış 623 125, 3185 3,496 6.696 28,7805 69,33126 60,63 21,3076 114 1.5S76 4,565 6.9225 23.6435 2492 Londra Nev-York Paris Milâno Cenevre Amsterdam Berlin Brüksel Atina Bolya Prag Müudrld Varşova Budapeşte Bükreş Belgrad Yokohama Stokholm Müskora Anadolu şm. © 60 peşin A Şm. ** 60 vadeli Bomonti - Nektar Aslan çimonto Merkez Bankası ' Bunkası Telefon İttihat ve Değir. Şark Değirmeni 'Terkos Dd0 ği 'Türk borcü 1 peşla » ada p . . »D Buğday yu Buğday Buğday kızılca Arpa yemlik Misir. beyaz Misir sarı Kuşyemi Ketentohumu Peynir beyaz Peynir kaşar Porsuk derisi Tavşan « RÜRüccüNe ÜKUP dayı ısrar etmelerine rağmen hiç birir ne içki vermedi. Boyuna karlıkta soğus muş şerbetler, limonatalar içiliyor. Hef yeni gelen kır sofralarına çöküp tıkâl — basa pilâv, zerde yiyor. Köşkün arkâ tarafı bir panayır yeri gibi! Çift davul, çift zurna nöbet nöbet kis yameti koparıyorlar. Zehir Alıyi arkâ* daşları aralarına almışlar. Meydan! mahşer yerine çeviren çoluk, çocuk kâr — na kana şeker, çikolata yiyor. Bayrakdaroğlu: — İşte köy düğünü buna derler, d" di. Doya doya eğleniyorlar. Kanarya sarısı entariler, nar ı,'ıq;dı ! başörtüler, mavi yeldirmelerle bir Ka dın kalabalığı, sol taraftaki sed üstün! doldurmuşlar, Jale bana sokuldu ve marıldandı: — Gelin pencerede! Saldan lhnd’ pencere. Yavaşca başımı kaldırdım. Sıdıkanıfi altın başını gördüm. Yanındakileri bi” raz geride bırakarak eğilmiş bize baki” yor, Bu kuz bana endişe veriyor. Durgun sular derin akar, derlef Benimle bulunduğu zaman bütün kü” nuştukları bir kaç kelimeyi geçmiyeti bu çiçek gibi renkli ve cazibeli hll. bayali nerde başlayıp nerde bitiyof (Arkası var) —