M Sayfa Son Posta'nın tarihi tetrikası; Bİ Tayfalar bir anda birbirlerine girdiler, Sille tokat ve yumruk dövüşmeye başladılar” SON POSTA Yazan: A.B Antuvan: “ Durunuz, boğuşmayınızl , diye bağırdı — Derhal seni hançerliyeceğim. Hayır mösyö.. emin olunuz ki, böyle bir facia ile karşılaşmak niyetin- de değilim. — Lâkin, eğer bana verdiğin sözde durursan.. ve şu gemiyi yanımıza yâ- naşlırmamıya muvaffak olursan... .. O zaman ne yapar- Nis kalesinin önünde demirledi- ğin dakikada, sana bin ekü vereceğim... Kaptan, yerinden sıçradı. Üç renkli kesini eline alıp havaya kaldırarak bağırdı: istersen, bunun için teminat vereyim. — Kimi?. Aşağıdaki kamarada bulunan, Nis |, nının kızını, y. bu asatıdaki madmazel, Nis Kalesi kumandanının kızı mı?.. Ne zannettin, ya?... Yirmi ekü arada seyahat e- h am olan kaptan, az | nden çıldıracaktı. Zaten sizin, kıyafetini olan bir asilzade olduğu- Şimdi, e anka getirdim Ben, ve gemim.. mamile emrinize müheyyayız. Hiç eek mayınız. Tayfalarımı, hapisten çıkarı- daki muhtere direkleri de bi miden çıkmadan | , Senin avucu-| Şu halde, tayfalarımı hapisten çı- karınız. Antuvan, ihtiyatlı hareket etti, - Hayır.. şimdi rı çıkamağ Bunlardan şimdi İki ici ayırıp getireceğim. mbar kapağına giderek, ici“ efendileri.. Gemi; demirler demirlemez, kazanmak için, içiniz- im var?. i sesle, ve ayni heye-| can ile cevab verdi: Bent... — Maalesef, o kadar fazla İnsana ih- hak ettirecek iş i- ü ” hazmedemi- r onların Üzerine atıldı. On gemi- rine karıştı. Az kalsın, silleler katlar büşlıyacak, para yüzünden bir facin olacaktı. Bereket versin Antuvan, imdadları- na yetişti: Durunuz, boğuşmayınız. Haksız- lik olmasın. Ben size kolayını bula- yım. Tayfalar, bir anda durmuşlardı. — Şimdi, Nise gidiyoruz, değil mi?.. — Evet, — İçinizde, isminin başı (N) harfile şlayan var mı?. Delice sevinçle biri bağırdı: — Ben.. ben varım. Adım, Niyetti... — ÂlA. sen gel bakalım... Başka?. irkaç kişi, mahzunane cevab verdi: — İsmi, (N) harfile başlıyan, başka k â. (N) den sonra hangi — O halde ismi (M) varsa gelsin. Para âşkınm heyecanile titreyen bir ses cevab verdi: ile başlıyan — Ben., Marinona... — Gel bakalım, sen de Marinona!... İkiniz de çıkın dışarı... Şimdi size ge- lince, öteki gemici efendileri. Eğer bu- rada uslu uslu oturursanız.. size de onar çil ekü mükâfat var. Yaşlı bir gemici bağırdı: — Yalnız uslu uslu oturmak için on ekü verilecek ise, arkadaşlarımın birer deniz kaplumbağası gibi sakin, sessiz ve uslu duracaklarına ben kefilim... Hele birisi yerinden kımıldasın.. der- hal gi patlatırım. — Şu halde, onar eküyü keseleriniz- de biliniz. Ambarın içi, bir anda süt Jiman olu- vermişti. Antuvan o iki gemiciyi götü- rerek kaptana teslim etmişti. Bin ekiinün hayalile neş'esinden ye- rinde duramıyan kaptan, derhal faali- .. Marinonat,, Alık alık ne|s unuz?.. Çabuk, flokları çekin... başı biraz iskele tarafma a- Is Tem de geminin yolu artsın, | Üç flok çekilir çekilmez, gemi, derhal birkaç kere sallanmıştı Ondan sonra, ek derecede sür'at artmıştı. Kaptan, mütemadiyen bağırıyordu: | zabya ile trinket tam rüzgâr al- ni gerin... Gemi, gitlikce hızlanıyordu. Ve gemi hızlandıkca Antuvanın neş- esi artıyordu. 7! 1 — İstanbul hastanelerinden birl. l me - Fikrinden caymamak, 3 — Münasebetsiz - Kalın palto. 4 — Aratmak omasdarından emrihasır - «Çoktan» in sıddı. 8 — Aşarat hanesinden bir rakam, $ — Tatli edilmiş. 7 — Dikkat et - Kadın memur, 8 — Çok iyi - Cod - Zaman. 9 — Yalamak masdarından emrihazir - Kraliçe, 10 — Para getiren emvsl - Yiyecek. YUKARDAN AŞAĞI: 1 — Kavga - Adi. 3 — Bayıltan kokulu ruh - Manda yavrusu 3 — Hasnr - Her şeyi bilirim lddiasimda olan, 4 — Bir makam - San'at. $ — Gelecek zaman - Yalan 6 — Sahib olma, 7 — Hendestde daire ölçmek için kullanı- lan rakam - Gözleri görmüyen, 8 — Türkiyenin büyük bir kısmının bulun- duğu yarımada - Ezmek masdarından emrihazır, h 9 — Ramazandan evvelki az - Mihrâcn, | 10 — Atmak masdarından isini foll - Bir kumaş üstündeki başka renkten ufa- cık toparlaklar, yleme, Fakat, birdenbire öteki geminin bor- dasında bir alev parlamış, sonra, bir duman kalkmıştı. Ağır hışırtılarla ge- len bir gülle, geminin üç kulaç açığı- na düşerek bir su sülunu kaldırdı. O zaman Antuvan dişlerini ve yum- ruklarını sıkarak: — Tamam! Bir, bu eksikti!. Hay, mel'un papaz! Cehennemin kapıcı ba- şısı olan şeylanın siyah boynuzları kan nın: deşsin!, Dedi. Ve bu sözleri söylerken, kap- tanın bağırmasını işitti: — Bu ne?. Bu top bize mi?. Bravo kaptan Civani?.. Demek ki benim ge- mime top atacak kadar kahpelik edi- yorsun, ha?.. Pekâlâ. Fondiye döndü- ğümüz zaman görüşürüz. Diye bağırıyor. Ve bizzat idare ettiği dümeni, mütemadiyen iskele tarafına çevirerek gemiyi uzaklaştırmaya çalı- şıyordu. Fakat Antuvanın sesi, kaptanın bu gürültüsünü bastırıyordu, O da, emri altına aldığı Fransızlarla İspanyollara: — Bakın, dostlar!,. Bakın yoldaşlar!. Korsanlar bizi durdurmak ve soymak için topla tehdid ediyorlar... Eğer ben bu felâketi vaktinde hissetmeseydim, şu anda hepimizin kalbine birer soğuk demir girmiş bulunacaktık. Diye haykırıyor, onların korku ve heyecanını arttırıyordu. (Arkası ver) Bir doktorun günlük notlarından Z atülcenb Akciğerlerin üzerlerini! tetriş eden ve (Cenb zarı) denilen çok ince, rakik bir zar vardır. Bu zar âkelğerleri örttükten sonra aşağıda hicab haciz hizasında tekrar kendi üzerine kıvrılarak bu defa göğsümüzün iç tarafını örter ve böylece iki vüreyka arasında (oObir o boşluk teşekkül eder. Hali tabilde bu boşluk :çe- risinde pek cüz'i mikdarda su vardır ki bu sayede akeiğerlerin harekâtı çok ko- Jaylaşmış olur. İşte ratüleenb bu gışanın, bu zarın Ut- habıdır, hastalığıdır. Şiddetli bir ataş ile beraber sığ veya sol tarufta şiddetli bir sancı -hissdilir hasla nefes alamaz bir hale gelir gibi bu sancı iztırab verir. Öksürük de başlar. Böylece hastalık bü- sün örâm ile yerleşmiş bulunur, Zalül- cenbler ya kuru olur veyabud sulu olur. Sulu olduğu vakit bu zarın tahrişi neti- tesi fazla mayi ifraz eder ve bu mayi yukarda söylediğimiz boşluk içinde tera- küm etmeğe başlar. Teraküm ettikce ak- elğeri yukarı iter. Su çok olursa bilhassa #ol tarafta zatülcenb olursa o zaman kalbi de yerinden itmeğe ve yerini de- Hiştirmeğe mecbur olur. Ve vasiyet teh. ike kesbeder, Böyle vak'alarda bilâtered- &üd göğsü delip suyu husmsi Aletlerle boşaltmak lâzımdır. Bir kilo bazan iki kilo Su çıkarılır. Bu bahsimize devam o- deceğiz. Cevab #sleyen okuyucularımızın posta pulu yoliamalarını rica ederiz. Aksi tak- dirde istekleri mukabelesiz kalabilir. Nöbetci eczaneler Bu gece nöbetci olan eczaneler şunlardır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Sarım). Alemdarda: (Sırrı Asım). Bayazıdda: (Haydar), Samatya- da: (Teofilos). Eminönünde: (Aminas- ya). Eyübde: (Arif Beşir). Fenerde: (Vi- tal), Şehremininde: (Nâzım). Şehzade- başında: (İ Halı). Karagümrükte: (Ke- mal). Küçükpazarda: (Hikmet Cemli). Bakırköyünde: (Merkez), Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde: - (Kanzuk), Dairede: (Güneş). Topçularda: (Sporidis), Tak- #imde: (Nizameddin), Tarlabaşında: (Nj- had). Şişlide: (Halk). Beşiktaşta: (Siley- man Resebi, Boğaziçi, Kadıköy ve Adalardakiler; Üsküdarda: (Ömer Kenan). Sarıyerde: (Osman), Kadıköyünde; (Sıhhat - Rı- fat). Büyükadada: (Halk). Heybelide: (Halk), ESKİ GÜNLER (Baştarafı 9 uncu sayfada) ca ne hallere düçar olduğumu tahmin €- demezsiniz. Dondum mu desem, taş mi kesildim desem, altıma mı kaçırıyordum desem, her ne desem ve ne söylesem ha- zin halime lâyık ve reva idi. Murdar midyeyi ağzımdan püskürdüm. Ekmek ve salatalık elimden düştü, Korkudan fazla, - bugün iyice tahlil ediyorum - hi- cabdan, yerlere geçecek bir hal aldım. Şeytan İhsan; değil Sadeddin ağa gibi tekaüde çıkmış bir tulumbacının, yeme- Bisi keskin (**J bir acarın bile yetişemi- yeceği bir sür'atle bir ok gibi yerinden fırlayıp Salacık tarafına uçtu. Elim Sadeddin ağanın elinde olduğu halde tarife gelmez binbir azab ile mek- tebe geldim. Doğru müdür beyin huzu- runa çıkarıldım: — 2 seni dövmiyeceğim, yalnız büyük validen muhterem hanımefendiye bu re- zaletini bildireceğim. Cezanı o tayin et- sin. Haydi şimdi derse git! Boynum önüme eğilmiş, gözlerimden yaşlar dökülerek bu itabı dinledim. Da- yak yemediğime sevinmedim değil! Bir taraftan da içim: «Büyük annem beni çok sever, mutlaka affedecek, bir şey yapmıyacaktır» diyordum. Akşam üstü avdetimizde postacı Hacı Mehmed Efendi evin kapısına kâdar ge- lip beni içeri soktuktan sonra büyük an- nemi kapının ardına çağırttı ve müdür beyin gönderdiği tezkereyi verdi. Benim için olduğuna şübhe olmıyan bu tezke- reyi alırken hanımninemin helecanlandı- ğını görüyordum. Onun okuması, yazma- sı yoktu, Derhal annemi çağirtıp tezke- reyi açtırlarak, okuttu, Mektebden kaç- tığım bildiriliyor, bu halin tekerrürü çok (997 İyi koşan tafumbacılara ba tâbir ve- rilirdi. HANGİ RENK SIZI MES'UD EDER? O 10 KADINDA 9U FENA RENKTE BİR PUDRA KULLANIR. Fena renkte bir pudra, yüzü- nüze korkunç bir makyaj man- zarasını verir ve sızi olduğu - nuzdan daha fazla yaşlı göste- rir. Teninize uygun renkte bit pudra intihab etmenin yegâne çaresi, yüzünüzün biz tarafında bir renk ve diğer tarafında baş- ka renk pudra tecrübe etmek « tir. Bu tecrübeyi hemea bugün, #ize parasız olarak verilecek yeni ve cazib renklerdeki To. kalon pudrasile yapınız. Bu ye- ni «Cild renkleris (Kromoskop) tâbir edilen en son ve modern bir makine vasıtasile karıştırıl mıştır, Sihramiz bi: göz, tam ve kusursuz bir incelikie renkleri intihab eder. Tene gayet uygun bu yeni pudra sayesinde artık makyajk bir yüz görünmiyecektir. Toka» lon pudrası, imtiyazlı bir usul dairesinde «Krema köpüğü» ile |fena neticeler vereceği acı bir anlatılıyor ve cezamın tayininin valideye havle edildiği yazılıyordu. Büyük annem beni o güne kadar! mek şöyle dursun, tekdir bile evreli kadın değildi. Bu tezkereyi gözüm büyük annemin çehresini O tatlı mavi gözler korkunç bir mıştı. Hiç görmediğim bu hal ; titremekten kendimi alamadım. #”“ annem valideme: — Sen bizi bununla yalnız: bri biraz komşuya git!. pelit Kumandasını verdi. Ben fens “£ ürkmeğe başladım. Küçük annes Üye Büyük annem beni kolumdan a zun oda) dediğimiz arka ody Hizmetçi Hatice hanıma iki üç deyneği getirtti. Şimdi o anı hatıl yazarken kâlemim bile titriyor. Yarabbi! O ne feci dayaklı! Bir tabanlarımı Hatice hanım am annem vurdu. Sonra büyük al tu, Hatice hanım vurdu. Bu darı Bİ Li büyük annem Hatice hanıma kaba etlerimi, üstünü surum Paya le getirdi, ben baygın bir halde serilmiştim. Büyük annem: © — Şimdi burada sabaha kadar dAMİZ biilâç acılarınla inliye, hıklıya yat e yumurcak!.. diyerek odanın k. tüme kilidleyip çekildi ve se aynen yaptı. Yalnız gece birkaç dü, tice hanım su getirdi, lâzımlık gi Yiyecek namına lokma dahi Bir hafta hasta yattım. Büyük w yaralı bir esire gösterilen insani tavrile bana en son ihtimamla baki” li oldum. Mektebe devama başl8* günden sonra hiçbir teşvik, iğ beni mektebden kaçırtmadı, alakoymadı. Nur olsun mavi ili. PARASIZ Bu sihramiz yeni “Cild renkleri , tecrübe edilebilir. karıştırılmıştır. Bu sayede puğ* ranm saatlerce sabit kalmasın! temin ettiği gibi pudtanın cil * din yağlı tabii Hrazıtını mas setmesins ve Lu suretle cildif kurumasına ve sertleşmesine V8 binnetice buruşuklukların zu * huruna da mâni olur. Her vakif krema köpüğüe o karıştırılmı meşhur Tokalon pudrasını lanınız ve birkaç gün zar! teninizde yapacağı: cazib teker mülü görünüz, daima kutuları? üzerindeki Tokslon ismine dik* kat ediniz. Teninize uygun intihabında tereddii ettiği” de iütfen İstanbulda 622 No. po*” ta kutusu adresine (Tokalo pudrası 7) rumuziln vâki ol# cak talebde siz3 memnuniyeti, muhtelif renklerde nümuneli altı ufak paket pudra gönder”