Son Posta'nın hikâyesi hastalrı ” Sini Üstünüze âfiyet, s0n günlerde biraz ra- hatsızlanmıştım. Kendimi muayene et- tirmek için hastaneye gittim.. Hastane, hastanenin koridorları, şu her gün bindiğimiz tramvaylar gibi, müdhiş kalabalıktı.. fakat burada asıl dikkalimi çeken nokta, sinir hastalıkları mütehassı- sının odası önündeki izdihamdı. muaye- ne olmak için sıra bekliyen belki yüzler- te insan vardı.. Halbuki diğer hastalıklar için muâyeneye gelenler, parmakla gös- terilecek kadar azdı.. meselâ operatörün odası önünde, yüzü gözü çarşamba paza- Tına dönmüş, suratının bazı yerleri balon gibi şişmiş tek bir insan vardı.. Kadın has- talıkları mütehassısının kapısı önünde de ikisi kadın birisi erkek olmak Üzere üç kişi vardı.. Halbuki sinir mütehassısının kapısı ö- Bünde bekleşenlerin sayısı, hesabsızdı. Sinir hastalıkları doktorunun kapısı Ö- bünde bekleşen hastaların çokluğu, bir- çoklarının olduğu gibi benim de dikkati- mi çekti. bu fikrimi, orada sıra bekli- yenlere de söyledim: Yahu, dedim, arkadaşlar bizde si- niri bozuk ne kadar çok insan varmış?. Diğer hastalarla ölçülemiyecek kadar çok.. meselâ operatöre, şu kaz suratlı he- Fiften başka gelen yok.. kadın doktoru- nun kapısı önünde de, iki kadınla yolun! Şaşırmış bir erkek var.. baksanıza kaç kişiy İci yarı, şişman, sabık tüccarı bir adam bana cevab verdi. — Siniri bozuk insanlar bizde olmasın da başka yerde mi olsun?. Millet tHicaret yapmak istiyor.. ticaret için can aüyor. Halbuki şimdi ticaret filân kaldı mı ki?. Tabil insanlar ticaret, alış - veriş yapa- mayınca hastalanıveriyorlar., çık. Solgun benizli, zayıfca bir sözlere itiraz etti: — Hey şişman arkadaş; sen bana bak!. Ticaretten falan o kadar bahsetme!, Son- YA adamı bilir misin ne yaparlar?. Me- ğer burada içimizde ne antika insanlar varmış da bizim haberimiz yokmuş!.. Kır bıyıklı, altmış yaşlarında kadar görünen yaşlı bir adam araya girdi: — Münakaşa edecek ne var yahu?l... İkinizin de bir şey bildiğiniz yok, boşubö- şuna burada kafa şişiriyorsunuz!. Sinir hastalıklarının sebebleri çok - derindir. Ticaretle falan bunu izah etmeğe imkân yoktur.. insanlık mütettadiyen ink şaf e- diyor. Şehir hayatı, tramvay radyo, ban- YO ilh... gibi yenilikler bizira sinirleri- Mizi altüst ediyor. Yani sizin anlıyaca- inız, medeniyet, medenice carımıza oku- yor. Sinir hastalıklarının başlıca sebeble- ri bunlardır. Taş devrinde yaşıyan dede- lerimiz de ticaret falan yapmazlardı ama, turp gibi insanlardı.. sinir minir nedir bil- Mmezlerdi.. hattâ onlarda galiba doktor bile yoktu. andıran mesele a-. adam bu KA «Son Postas nın edebi romanı: ya bize gelince, | r Sabık tüccar alaycı bir sesle sordu: — Hayrola, yoksa siz onların arasında |mmi yaşadınız? Yoksa onlarla temasınız |ma var? Belki o taş devrindeki dedeleri- | mizle mektublaşıyorsunuzdur , Yahu, sa- çınız, sakalınız ağarmış hâlâ yalan söyle- mekten utanmıyorsunuz!. Kır bıyıklı ihtiyar sabık tüccarın bu lce sözlerine içerledi: — Arkadaş, dedi, benim bahsettiğim şeyler pastırma sucuk alış verişine ben- zemez. Ben ilimden bahsediyorum, siz kalkmış benimle alay ediyorsunuz!, Esa- sen kabahat bende.. sizin burada bir sinir hastası olduğunuzu hatırlamalı idim.. ben medeniyetin aleyhinde bulunuyo- rum, siz bana hücum ediyorsunuz!.. Kır bıyıklı ihti düşmanlığı» kokan sözlerine karşı, bu defa da solgun benizli zayıf adam içerle- di : — Vaaay... diye çıkıştı, demek siz kül- İ|türden, medeniyetten hoşlaşmıyorsunuz!. Böyle resmi bir müessesede medeniyet düşmanlığı yapmaktan nasıl da korkmu- yorsunuz?!... Vay, seni gidi mürteci vay!. Dikkat et ihtiyar, bu senin Yyaptığın dü- Wpeduı irticadır. Rejim düşmanlığıdır. Kır bıyıklı ihtiyar bu sözlerden fena halde Ürktü.. muayenenin sonuna kadar bir daha ağzını açıp, bir tek kelime bile söylemedi.. Arada ufak bir sessizlik oldu.. sükütü bozan acaib kıyafetli, başında yazlık şap- ka bulunan bir kadın oldu, Kadım, olduk- ca yüksek bir sesle — Bence, dedi, bugün sinir hastaları- CA 46 ÇCÇINARALTI Öteki ilâve etti: — Dikkat edin. Eğer canavar bir ta- önce ben ateş ederim. İki ise, ikin cisine Kara Hasan ateş etsin. Üçse ü- Ççüncüye siz âteş edin. — Üçü birden gelirse? Gelemezler, patika dardır. Yalnız dikkat edin. İyi nişan almak lâzım. A- cele etmeyin, Can alacak yerinden vur- mak lüzımdır. Ya kafasına, ya sağrısına hişan alın. Onların gözleri gece daha iyi gö o yor, Alışmışlar. Ben on metre ötesini görmüyorum. Eğer domuzlar teker te- ker değil de sürü ile gelirlerse vay ha- limize. Uzaktan düyduğumuz çatırdı yaklaş- mağa başladı. Hmm delikanlılar tetikte. ben de Bu anda bizim Yürük Mustafanın < lâhı patladı. Bir daha patladı. Ve kor-< kunç bir sesle iri bir hayvan iki adım önümüzde bir takla atıp yere seriliver- di. Kara Hasan bağırdı: —- Kımıldamayın! Bürhan Cahid yayaaa, Yürük Mustafa tekrar silâhını dol- dururken Kara Hasan çiftesinin iki gö- zünü birden ateşledi. Müdhiş, sert ve böğuk bir ses. — Bey, hazır ol! Bütün dikkatimle ileriye bakıyorum., fakat bir şey görmüyorum, Yürük bağırdı: — Âteş et! O daha bağırırken önümüzdeki pati- kada bir kara gölge gördüm. Artık sağ- rısına, kafasına bakmadan ateş ettim. Benimle beraber çiftesini tekrar dol- durmuş olan Yürük de ateş etti. Kara Hasanın ileriye uzanan başı bir anda geri çekildi: — Bir tane daha var. Yürük hazır- lan! Onlar gibi ben de hemen çiftemi dol- durdum. Ben sıramı bekliyordum. Zaten bir şey de görmüyordum. İki silâh birden patladı ve boğuk bir ses daha çınladı. Ayağa kalkan Yürük hem çiftesini dolduruyor.. hem gözünü ilerden ayırmıyordu: — Tamam! dedi. Dördünü tepeledik. «Medeniyet | TTTT nın çoğalmasına en mühim sebeb alko- lizmdir. Sonra dikkat ediniz, sinirleri bo- zulanların ekserisi aşağı tabakaya mer- sub kimselerdir. Cahil insanlardır. Esa- sen manlıki düşünülecek olursa, bir in- sanın sinirlerini bozması için deli veya- hud cahil olması lâzım.. demek ki mem- leketimizde cahiller çoğalıyor. Sarı benizli, zayıf adam gene köpürdü: — Yahu, dedi, bugün buraya toplanan hastaların hepsi de antika.. siz buraya te- davi olmağa değil, fesad kaynatmıya gel- mişsiniz!. Bu şekilde konuşmakta devam ederseniz derhal polise telefon ederim.. Söze ben de karışmağa mecbur oldum: — Yahu, dedim, burada kızacak ne | var?. Biz burada hepimiz felüketzedeyiz!. Derdimize derman aramıya gelmiş kim- seleriz.. derdimizden bahsetmiyelim mi?., Biz böyle karşılıklı konuşa konuşa derdi- mizin sebeblerini anlar ve hastalığımıza derman buluruz. Birçok harbler, birçok inlulâblar geçirmiş bir memleketin in- sanlarında sinir bozukluğu olmasın da ne olsun?. Bu işde halden ziyade mazinin kabahati var.. Solgun benizli, zayıf adam sinirli bir jestle ayağa kalktı: — Benim artık sizi dinlemeğe taham- mülüm kalmadı, diye bağırdı Fakat bu sırada doktorun. — Bundan sonraki gelsin!, Diyen sesi duyuldu.. solgun benizli, xa- yıf adam cümlesini bitirmeğe vakit bul- madan paravananın arkasında kayboldu. —-İ- Münakaşalarile dikkatimizi çekliği için Korka korka sordum: — Başka gelmez mi? Yürekli delikanlı güldü: — Daha mı istersin bey? — Yok canım. Yani tehlike geçtimi demek isliyorum, — Domuz avında tehlike köye döne- siye kadar sürer. — Şimdi burada bekliyecek miyiz? — Bâakalım. Öleki postalara iş düş- miyecek mi? Şimdi silâh sesinden ca- navarlar ürktüler. Sağa sola kaçarlar, Belki onların kısmetine de., Lâkırdısını bitirmemişti. Uzaktan bir kaç el silâh birden patladı. Yürük Mustafa: Çeviren : 4 3 «— Benim artık dinlemeğe tahammülüm kalmadı!» diye bağırdı solgun benizli adamın muayenesile hepi- miz yakından alâkadar olduk.. İlk önce bir gülme, sonra da «Ay, ay, ay...> diyen bir takım sesler işittik.. dok- tor, borusile onu musyene ederken hasta gıdıklanmış, gülüyordu.. doktorun sordu- ğu ilk suale, hastanın şu cevabları verdi- Bini işittik: — Sıhhatimde hiçbir şey yok.. sapasağ- lam bir adamım.. fakat gelgelelim hiç uy- ku uyuyamıyorum.. sizin anlıyacağınız bütün şikâyetim uykusuzluktur. Bana bir damla, veyahud bir hap veriniz de bi- raz uyku uyuyabileyim!, Doktor: — Bon size ne hap — veririm, ne de damla, dedi. Bu gibi ilâçlar mekten başka bir şeye yaramazlar.. ben hastalarımı yepyeni bir metodla tedavl e- .. ben hastalığın sebeblerini bul- la mücadele edi- . yorum ka- sizin cümlgi asabiyeniz bozuk.. 6 halde size şöyle bir sual sormak mecburiyetinde- yim: Hayatınızda maddi veya manevi her hangi bir sademe geçirdiniz mi? Hasta, ilk önce bu suali anlamadı.. ma- nasız, abuk sabuk birkaç söz söyledi.. ni- hayet.. gayet kat'i bir ifade ile, hayatın- da hiçbir sademe geçirmediği cevabını verdi... Doktor i&rar ettir — Hatırlamağa çalışınız, dedi.. hasta- lığın sebeblerini hatırlamak çok mühim bir keyfiyettir. Biz hastalığın sebebleri. ni bulacak olursak, derhal onu yal rIZ, Birdenbire tiz bir düdük sesi duyul- du. Bu Bayrakdaroğlu postasının ava ni- hayet veren düdüğü idi. Yerimizden kalktık. Oğuşan dizlerime bir zaman masaj yaplım. Fena halde sıkılmıştım. Evvelce kararlaştırılan noktada bizi bekliyen Aarkadaşlara kavuştuğumuz zaman Bayrakdaroğlu heyecanla sor- du: — Ne haber. Ne yaptınız? Dedim ki: — Biz 4 tanesini temizledik. Ya siz? Omuzlarını kaldırdı: *— Bir şey yok. Ateş ettik. Belki ya- raladık ama düşüremedik. zarar ver- İ H. Alaz siz de o zaman ağlebi ihtimal iyileşirsi- | niz! Hasta: — Hayır, dedi, hayatımda hiçbir za- man ne bir sargıntı, ne de bir sademe ol du.. Doktor sualinde gene ısrar etti: — Belki hayatınızda büyük bir heye- can geçirdiniz?, Çok kuvvetli bir hey3- can?. Veyahud sademe, sarsıntı falan”. Biraz hafızanızı karıştırınız!. Hasta bir müddet sessizce durduktaf sonra: — Evet, hayatımda bir heyecan geçir- dim, fakat bu oldukca eski bir şey.. göyle böyle on sene kadar evvel olmuş bir hâ- dişe... Doktor bü, yınız!. Demek ki bu heyecaB ©n senedir sizi rahatsız ediyor.. size ızti rab veriyor. İzaliyet nazariyesine — gört siz bunu anlatınca derhal ferahlıyacak ve normal uykunuza başlıyacaksınız!.. Hasta biraz kem küm etti. Nihayet Oft sene evvel geçirdiği heyecanı nnlatmağâ başladı. —- — Hayatımda her hangi mühim bir sâ“ deme olmadı.. fakat on sene önce büyük bir heyecan geçirdim.. bu, galiba 1921 yi lında olmuştu. Ben © zamanlar cebhede idim.. altı aydan fazla bir zamandanberi evimin yüzünü görmemiştim.. altı aylık bir ayrılıktan sonra evime dönüyordum. oldukca heyecanlı bir halde merdivenler” den çıkıyordüm. Büyük harbde iki defâ zehirli gazla zehirlendiğim için kalbimde ufak bir ârıza kalmıştı., kalbimde şiddetli bir çarpıntı vardı . İşte kalbimde, gerek heyecandan, g*” rekse bu ürızadan ötürü kuvvetli bİf çarpıntı vardı. Kıyafetim oldukca külüs- türdü.. zırtımda buruşuk, eski bir askef paltosu, ayağımda birkaç yerinden yas malı bir pantalon. üstünde de, $Ö |züm meclisten dışarı, bitler kaynaşıp du- ruyorlardı. İşte ben, altı aydanberi yüzünü görme- diğim karıma bu kıyafetle gidiyordum.. Birinci merdiveni çıklıktan sonra Sâ* |hanlıkta, biraz durakladım.. düşünmeğe başladım.. bu kıyafetimle, bu vaziyeltim- le karımın huzuruna çıkmak hakikaten €“ debsizlikti. kıyafetimden başka suratımi da bir acaibdi. çünkü ön dişlerimden ÜÇ tanesi yoktu.. yolda eşkıyaların, asktf kaçaklarının hücumuna uğramıştım.. he- rifler beni az kalsın öbür dünyaya gön- dereceklerdi.. fakat sonradan, her neden- se, vazgeçtiler.. birkaç yumrukla, üç -bef dişimi sökmekle iktifa ettiler, ben bü halimle koca karıları andırıyordum. Biraz dinlendikten sonra güç bell ikin- €i merdiveni de çıktım.. fakat iyice yö- rulmuştum.. ayaklarım birbirine dolaşı" yordu.. bunun böyle olması da gayet ta* (Devamı 13 üncü sayfada) 1 söylediler. Biz dere kıyısında bırak-. y rın yanına geldik V8 sabaha karşı çiftliğe döndük. * Bu tehlikeli av âlemi Bayrakdaroğlu için uzun avcılık hikâyelerin dinlete- cek fırsatı hazırlamış oldu. Bütün güf göl kıyısındaki söğüdler altında genç" liğindeki avcılık maceralarını dinletei Bayrakdaroğlu dün gece nasıl olup da bir domuz vuramadığına şaşıyordu. Köylüler öğleye doğru iri domuzlari çiftlik avlusuna getirmişlerdi. Kara Hasanla Yörük Mustafa bizifl vurduklarımızı ayırmışlardı. Bana kâ* — Tamam, dedi. Gene iş Var, Hazır| Sezainin bulunduğu kâhyanın pos -|lın bir erkek domuz gösterdiler: olun. tası da bir şey yapmamıştı. Onların — Bu en geride idi. Sizin ateş etti * Önümüzde arka arkaya serilen dört|bulunduğu yere canavar düşmemişti | ğiniz canavar. büyük domuz hâlâ can çekişme âlâ - metleri gösteriyolar. Kara Hasan dedi ki: — Canavarlar, artık kudurmuş gi- bi yüklenir. Aman pek dikkatli olun. Eğer bu tarafa gelen olursa bir kaza çıkarmıyalım. Kurşun gibi atılırlar, Uzaktan silâh sesleri devam ediyor. Fakat bizim pusuya saldıran yok. Ya- vaş yavaş sesler kesildi. Yarım saate yakın bulunduğumuz yerden kımılda- madık. Ormana acı bir sükünet gökmüştü, Artık vurduğumuz hayvan- ların da sesleri kesilmişti. Kafileye en son karışan Feridunun postası iyi haberle geldi. Onlar iki do- muz tepelemişlerdi. Korkusundan hâlâ elleri, ayakları titriyen Sezai bey: — Oldu bittyse gidelim artık! Dyor, Bayrakdaroğlu bir domuz ol- sun vuramadığı xçm hayıflanıyordu. — Şimdi bıraktığımız canavarlar ne| olacak? dedim. Kâhya: — Biz onları sabah erken çekeriz bey, dedi. Siz keyfinize bakın. Gece çok ilerlemişti. Bizimle bera- Hepmiz sokulup muayene ettik. İri saçmalar küme halinde boynunun tafi ciğerlerine saplanmış. Ben muayyefi bir noktaya değil, yıldırım gibi gelet siyah gölgeye ateş etmiştim. Herhald? tesadüf olacak. Fakat bunu söylemek işime gelmedi. Zaten vurduğumuz hây* |vanların kendi tarafından evvelce Yâ” ıalzndıg nı iddiaya hazırlanan Bıyrlk' daroğlunu kıskandırmak için: — Evet, dedim. Doğru. Ben de taft ciğerlerine nişan almıştım. Ölumc kavuşturduğum hayvan Çİ” kin, ağır bir şeydi. (Arkası var)