Herkesin gözü bizde.. Evvelki günkü ve dünkü kısmın hülâsası anma m kahramanı Nermin 18 yaşında İki, delişmen, güzel bir kızdır. Macera - Çok düşkündür. Kendisine o inektebde denan'un kısı», adimi takmışlardir. Li - bitirdikten sonra bütün arzusu Parisi ermez olmuştur. aga sayet bir gün bu arzusuna kavuşuyor, iş çöle Parise gidiyor, orada baş döndürü- Miz hava ile karşılaşıyor. Aradan beş gün kn mekteb arkadaşlarından o Ruhesra Yaş iyor. Bu genç kız da babasile Parise yemiştir İki arkadaş Bun - dö - Bu - iz da bir garinoya gidiyorlar, Parisin bü- İhtişamı buradadır. Bn şık kadınlardan İk, ©isin seyyahlara kadar binleree kişi Stada kalabalık arasında bir dalgalai ag yor, yanında opera komik primadon- ki, etrafında bir çok adamlarile Hind hötlerinden Nâxun Abâd görünüyor. Bü İnler bu güzel adamâ gözlerini diki- Mihrace aş vakar bir yürüyüşle (gidip bir iz oturuyor. Ruhsar ona bu esraren - Adamı anlatırken diyor ki: isinde biç bir güzelin değeri yoktur. Mig hayatının bir kaldesidir diye kodın- Bezer, süstür diye bir kadını *der. (Roman devam ediyor) ——— mem niçin, bu söz beni sinirlen- kğ Kadınlık izzeti nefsime dokun- için olacak, içimde bir kin parlatı- yansız doktor “prens hakkında iç lerini öyle bir kat'iyetle söylüyor No tanıyıp tanımadığını soruyo- « Gülümsüyor: >> Geçen gece, hariciye sarayında dn resmi süvarede kendisine tak- im. Kırk yıllık bir dost gibi abuk samimi olmasma şaştım da, iç Samimiyet, uzaktan görünüşüne de uygun değildi. Avrupa salonla- Ker, Yaşıyan bir adam olmamakla be- » Kibarlığı ve inceliği, saraydaki- vx zerinde çok büyük bir tesir bırak- * Rühsar ansızın haykırdı: 5 Ne oldun?... di va bir kazan sıcak su dökülü- UN Sandım. Sanki tâ içerime keskin çer saplamışlardı. Her yanım NN Tüylerim diken diken ok), * Sözlerim donuk bir cam parçası Süçlükle nefes alarak: Y Bak!... İyi bak!.. diyebildi Üy İmiyordum: Gözleri, gözlerime &, iü Titremişti!... Sanki iki yanar|;.; N gözlerden fırlamış, bana doğru ay aşti. Ne olmuştu?... Ben de an- ii yerd. Muhakkak olan bir şey Nez, Yalnız: Uzaktan beni görür gö nz Uzun zamandır görmediği bir in- yam gibi titremiş, değişmiş, Mya bir heyecana düşmüşlü!... Bir Ki, YE idi bu, yoksa bir vehim mi?... hay, 2e bul... Bir hakikati... Bunu hı pe masada oturanların birço- rketmiş, ne oldu gibi dönüp ha- mar Yade, Nâzım Abâdın gözleri bana “, böyle saplanmış ve bir saniye, Map, yerde, duraklamıştı?... Beni Müygyrd kil... Birbirimizi bir Üğümüz de yoktu, Genç bir kızım ty izlar o dakika ormanlarda uçu- İhsar da şa 7 Gerçekt Ray akıyor ji < ,391 ilâve ettir risine benzetmiş olacak!... & dostumuz daha ileri gitti: Ng, Bayan, . Prens, aradığı bir şeyi Öbg, du. Buna yemin ederim!... Li * masalardan hâlâ dönüp dönüp Da bakıyorlar. Utancımdan titredim. Ne gibi?.. iğ lmem ama, sizi süzerken Nâzım. Ütrediğini iyi farkettim. Yüzü- İçi ikilen o bakışlar, Avrupada daha e " kadını bu kadar hararetli ve âni Bika ile süzmemiştir, inanın!.. Ör, ÜRÜ tamamlıyamadı. Masamızın e bir centilmen göründü. Prensin Mean geliyordu. Yanımızdaki Fran- ktoruna doğru eğilerek: dal Sana hâlâ öyle acı bir “Son Posta» nım aşk ve macera romanı: iktı desem, buda gülünç. Ne)” * Hoşa gidecek ben mi kaldım!... | yanına | arınızla beraber şereflendirmenizi di- O şimdi, benimle, yal — Doktor cenabları!... dedi... Prens Hazretleri, masalârını, değerli arkadaş- liyorlar. İ Bu, o kadar beklenilmedik, öyle u-| mulmadık bir davetti ki hepimiz afal - ladık. Yalnız doktor daklarını çok manalı kaplamıştı: — Prens Hazretlerinin bu lütufları- nı sâygi ile karşılarız!... İtiraz edecek kimi. Prensin masasına doğru yürürken dizlerimin burkulacağından korkuyor- ni bozmadı. Du- bir gülümseme dum, Sapsarı kesilmiştim. Eminim, bir mumya kadar donuktum. Gazinodeki binle pek'haklı olarak, büyük bir merak u- yanmıştı. Bütün bakışlar üzerimizde idi. Titrediğimi belli etmemek için diş» | lerimi yor, zorla gülümsi Şaşkınlıktan Rühsarın kolunu bile çimdiklemişim, az kaldı bağıracakmış!, Prens, doktora karşı bü gi gösteriyor e insan arasında, | dedi... Hariciye sarâ- balodan &onra birbirimizi key- « Bu Kadar hakikatsiz çıkacağı- Dizi ummuyordum!, — Prensimi rahatsız etmekten çe-| kindim?... — Prensiniz Parisli değildir. Bunun de Pariste bulunduğu günler, Pa- risli döstlarının yardımına mühtacdır!.. Opera primadonnası olarak prezante edilen kadın, bu sözü yalancıktan bir kahkaha ile karşıladı: — Görüyorsunuz ya... Ben bile pren- se mihmandarlık ediyorum! Prens bana doğru dönerek sordu; — Pariste mi oturuyorsunuz”. Ne kadar tuhaf bir konuşması var, Bir Fransız kadar Fransızca biliyor. Telâffızda ara sıra kulağa çalınan ak- klıklar da olmasa!, Sesi gür, fakat tat- , Kelimelerin, ağzından ağır ağır siü- ü e de ayrı'bir güzellik var. | — Evet!. dedim. Şey, pardon... Ha| . Ancsk bir kaç gündür Pariste - Evet ile hayırı karı: şalamıştım. iracak kadar şa- — Nereden geliyorsunüuz?, sanbuldan!,. anbul!, Görmedim!... Cennetten olduğunu işidiyorum!. Karar verdim: Dönüşte uğ Opera primadonnası tatlı gevezeliği De bir hikâye tutturmuş, masadakilerin hepsi onu dinliyor, Ama prens... O, şimdi benimle, yalnız benimle konuşu- yordu: — Gerçek bu kadar güzel mldir?.. — Kim?. İstanbul canım. — Ha... Evet!... Eşi bulunmaz! ğrıyacağım!.. dedi. | Yazan: Vedad Ürü niz benimle konuşuyordu. benimle « muhakkak...Ooo!, bu mu « hakkak - başkalaşıyor, dalıyor, gözleri göz bebeklerimde bir şeyi arıyordu... Bakarken arasıra o kadar dalıyor ki birdenbire silkiniyor, belli etmemek için alnını oğuşturuyor, gözlerinde be- liren melânkoliyi yenmeğe çalışıyordu. * Bir bülbül şakırdısı, Ardından bir caz kuduruşu, Herkes ayaklanıyor. Meden! Avrupa vahşi Afrikanın göbek havasına gene esir. (Arkası var) Edirnede kıdem zammı alan muallimler Eâlvne (Husasi) — Vilâyetimiz dahilinde- ki ük okullar öğretmenlerinden kidem zam- mi slanlar şunlardır 16 liradan 17,5 liraya terfi edenler: Etem Ötan, Ali Kaya, Hayrünnisa Özkan, Cavid Talay, Nebiye Ardan, Saniye Meçik, Hulüsi Yalçm, Aziz Doğan, Mustafa Gücü - yener, Murad Demir, Mahmud Ağun, Ned » “ İret Karaman, Rahna Urunç, Nazmiye Çeş- meci, Zehra Karahan, Nedime Öğe, Sadi O - zan, Fund Muşkara, Emine Özcan, Sabri Tul- gı 175 liradan 20 liraya terfi edenler: Hasibe Yayalar, Hidâyet Özkurt, Fahire Özgün. Mustafa Tunali, Nebiye Ünver, Pa - kize Işık, Hüsnü Öztrak, Süreyya Evren, Sa - diye Zorlutuna, Sabriye Pamir, Faik Oğuz, Salim Tunalıgil, Feriha Baykal 20 liradan 22 liraya terfi edenler: Lütfü Sunarel, Emin Çetin, Hatiçe Serim, Münevver Urunç, Cemal Tuna, Receb Ör - gün, Vehbi Çoker, Aziz o Yilmazel, A. Fehmi Göksel, Zeynep Akbaşak, İbrahim Tolgalı, 22 liradan 25 tiraya terfi edenler: Hilmi Özsoy, Sıtkı Aslan, Rabia Öğe, Ne - Dee Gücüyener. Bigada ilk arpa satışı yapıldı Biga (Hususi) — Burada yeni arpa mahsulü idrak edilmiş ve kilosu 3 ku- rüş 20 paradan satılmıştır. İlk istih- sali yapan eski Balıklı köyünden İbra- him Aktay Ziraat memurluğunca mü- Kâfatlandırılmıştır. Çorluda mekteb sergileri Çorlu (Hususi) — Orta ve üç ilk o- kulda da sergi açıldı. Halk talebelerin büyük emek ve göz nuru harcıyarak yarattıkları eserlerle içden gelen bir istekle alâkalanıyorlar. Ölçü üzerine Fenni Kasık bağları Mide, barsak, böbrek İstiyenlere ölçü tarifesi gönderilir. Eminönü İzmir soke Tel, 9 ZAHARYA Oreopulos Yemin ederim: Prens benimle ko » nuştuğu gibi başkalarile konuşmuyor. du. Herkesle sadece konuşuyordu. Ama Taklitçilerden sakınınız. (Baş tarafı 12 nci sayfada) bii idi. çünkü tifüs hastalığına yakalan-| mış, hattâ bunu tamamen geçirmemiştim bile, Neyse, güç belâ bizim daireye kadar tırmandım.. odamıza girdim. ik gözüme çarpan şey odamızda kurulu duran rakı masası oldu. masanm üzerinde içki ve mezeler vardı.. masanın başında da ka rımla yeğenim Mişka oturuyorlardı. Mişka hem masanın başımda oturuyor, hem de kocaman pis elile karımın ensesi- ni tutuyordu. Fakat size şunu söyliyeyim ki beni he yecanlandıran bu hâdise değildir. Ben bunda her hangi bir fevkalâdelik görme- miştim.. karım genç ve güzeldi. Binaen- aleyh kim olsa onun ensesini tutardı. meşcle bu değil Beni heyecanlandıran şey bambaşkadır. Onlar benim odaya girdiğimi görünce şaşırdılar.. Mişka masanın üstündeki vot- ka şişesini aldığı gibi masanın altına sakladı, Karım da şaşkın bir eda ile: — Ooo... Hoş geldin!. diyebildi. Ben, tabif, bu sözlere de kızmadım. Ve heyecanlanmadım.. Ona: — Hoş bulduk. Nasılsın, iyi misin?. demek istedim.. Fakat ağzımdan: —'Te, te, te. kelimelerinden başka bir şey çıkmadı. Çünkü, bilmem, neremdeki yarâ dola- yısile dilimde ufak bir rekâket hasıl ol- muştu.. Bu sırada gözüm Mişkanın kıyafetine ilişti. Mişkanın üzerinde benim evde ka- lan yeni ceketim vardı.. ben, hayatımda, hiçbir vakit hasis bir adam değildim.. ma- hmı esirgemezdim.. binaenaleyh Mişka- nın ceketimi giymiş olmasına da içerle- Hikâye: Sinir hastaları arasında #medim.. buna da sinirlenmedim. fakat beni içerleten şey Mişkamn sözleri oldu. Mişka benim kendisine, sırtındaki ce- kete baktığımı görünce: — Şey... diye kekeledi, ben çeketinizi şakavolsun diye giydim. kendimi palya- ço kıyafetine sokmak istedim de, anün İ- çin giydim. hani alay olsun diye giydim. Mişkanın bu sözlerine kim olsa içerler- di: « Çıkar ulan o ceketi, diye bağırdım. Mişka, mırın kırın etti: — Bir kadının yanında ceket nasil Çi- karmış?. dedi. — Ulan, dedim, burada, bu meeliste altı karı olsa sen gene bu ceketi çıkara- caksın!. Mişka, masanın altındaki votka şişesi- ni kaptığı gibi kafama yapıştırdı. Doktor, solgun behizli hastanın sözünü kesti: — Malüm malım, dedi, artık benim İ- çin her şey sarahat kesbetti.. şimdi has- talığınızın sebebi arlaşıldı.. demek ki siz bu hâdisedenberi uykusuzluğa mübtelâsı- niz?, O zamandanberi uyku uyuyamıyor- sunuz”, Hasta: — Hayır, dedi, bu hâdisenin uykum ü- zerine hiçbir tesiri olmadı. bilâkis bu hâdiseden sonra ben daha iyi uyumağa başladım... Doktor: — Ya, öyle mi?, dedi. Demek bu hâdi- seyi, bu hakareti hatırlayınca uykunuz kaçıyor; ve o zamanlar uyuyamıyorsu- nuz? Öyle mi7, Anlayışıma göre sizi mü- teheyyiç eden bu hâdise olmuş”. Bunu hatırlayınca müteheyyiç oluyorsunuz?! Hasta: — Evet, şimdi hatırlayınca mütehey- yiç oldum. fakat ben bunu unutmuştum bile. karımdan ayrılalıdanberi ben bu hâdiseyi hiç hatırlamıyorum.. — Ya, demek siz karınızdan ayrıldı- nız?. — Evet ayrıldım. başka bir karı al- dım.. sonra bulan da ayrılarak bir ü- çüncüsile evlendim. hattâ dördüncüsü- nü aldığım zaman bile uykumdan hiçbir şikâyetim yoktu.. fakat kız kardeşim kö- yünden gelerek çocuklarile beraber oda- ma yerleştiğindenberi bana uyku haram oldu.. meselâ yorgun argın işden geliyo- rum.. yatağa yatıyorum.. gözüme bir tür- lü uyku girmiyor. sağ olsunlar, kız kar- deşimin çocukları öteye beriye koşuşu- yorlar.. saçlarımdan, burnumdan çeki- yorlar.. velhasıl ben bir türlü gözümü kapıyamıyorum.. Doktor: — Fakat müsaade ediniz, dedi, yani u- yumamza çocuklar mi mâni oluyor?. — Hem onlar mani oluyor, hem ben kendim uyuyamıyorum.. odam küçük. Sayfa 15 soğuk.. çok çalışıyorum. fazla yoruluyo- rum.. aldığım gıda da o kadar iyi değil, yatağa yatıyorum, fakat uyuyamıyorum. — Peki, sessizlik olursa?. Yani odada gürültü falan olmazsa, o zaman nasıl”, — Gene uyuyamıyorum.. meselâ bir gün kız kardeşim çocuklarile misefirliğe gitmişti.. odada yapyalnız kalmıştım.. şöy le biraz kestireyim, dedim.. baktım, kolm- şu kadınlardan birisi bir kürek ateşle i- çeri girdi. meğer bizim odaya yanlış gir- miş. yattığım yerden karının kolundan yakalamak istedim. o da kendisini mü- dafag etti. kendini yakalatmadı. falan, derken yorganın Üstüne ateşler dökül. müş. bu sırada komşunun oğlu mandolin çalmağa başlamaz mı?. Ben mandolini dinliyeyim derken yorganın tutuştuğun- dan haberim bile olmadı. sonra, ateş â- yaklanma dokununca yerimden fırlas dım.. tabif bende uyku filân kalmadı. Doktor öfke ile: — Edebsiz, diye bağırdı, ne haltetmes ğe buraya gelirsin?, Giyin ve defol. gös züm seni görmesin.. Maamafih hastaya birkaç pilül (hap) vermesini de unutmadı. Paravananın di- şındaki hastalar esniyorlardı, Sarı benizif adam yanımıza gelince, gene doktorun sesi duyuldu: — Bundan sonraki gelsin!, Şişman vücudlü sabık tüccar ayağa kalktı. Paravanaya yaklaşırken elini sale yarak: — Nafile, diye söylendi, görüyorum ki bu doktor bir şey bilmiyor... Benim has« talıktan da bir şey anlamıyacak.. Herifin sbdal yüzüne baktım ve ona hak verdim: Doktorluk hakikaten onun derdine de çare bulamıyacaktı. YARINKİ NÜSHAMIZDA: Bardaki hâdise.. Yazan: Peride Celâl LAN M. i