18 Haziran 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

18 Haziran 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

18 Haziran SON POSTA Sayfa ? LX MİZAH Jj Bir nişan yüzüğünün hatıraları Yazan: İsmet Hulâsi Binası küpeler, pırlantalar, broşlar #- *da bana ve benim gibilere de bir yer #aışlardı. Doğrusu bundan hiç mem- ai, eğildim. O kadar elmasların, inci- ir * pırlantaların arasında kalan düz halkaya kim bakardı ki... Kendi ken- Ke. Tamam, dedim, ömrüm oldukça bu *kânda kalacağım. ME sonra yanıldığımı anladım. Bulun- İç im camekânın önünde bir genç kızla Benç erkek durdular. En evvel bana yalar. benim yanımdaki bana benzi- hü, bir halkaya baktılar. Birbirlerile ep. tath bakıştılar ve mağazaya girdi- # erkek mağazanın sahibine: da) Nişan yüzüğü istiyoruz. Camekân- Bürdük, onlardan çıkarın! edi Adımı öğrenmiştim. Demek ba- hişan yüzüğü diyorlardı. Lâfı uzatmı- Me. beni ve benden çok küçük olan Deği beğendiler. Pazarlık ettiler, para WE. b Akşama gelir, alırız! Yerek dükkândan çıktılar. * ima gelir, alırız. demelerinin se- kini. az sonra öğrendim. Meğer bizim 2d& yazı yarılacakmış. Bir kuyum- İşini aldı. İçime: «Atıfet> yazdı ve ya- Rar, tarih koydu. Beni bıraktıktan ta, ötekini aldı.. onun da içine bir i- May, ismi okudum: «Necati». Tarih VW için yazılan tarihin ayni idi. Mü k hi, “Niğde tahriı IF at kaleminde başlayıp İstanbulda darağacı altında biten memuriyet hayatı: 12 Rd Devlet kapısında elli yıl Yazan: Eski Dahiliye Nazırı ve eski meb'us Ebubekir Hâzım Hıçkıra hıçkıra ağlarken artık Zeyneb kadını dinlemiyçrdum. Hem Pembe Dehşetle bağırdım: — Allahın takdiri nasılmış”. Zeyneb kadın kekeledi: — Pembeyi evlendirmişlerdil.. Fakat nasıl evlendiğini görseydin, yüreğin parça parça olurdu. Biçare kız seni, kendisinden fazla seviyordu. Senden başkasile evlenemiyeceğini, bana kaç defalar söylemiş: — Onunla evlenmezsem, ölürüm! de- mişti. Zaten bana senden bahsetmediği gün yok gibi idi. Antalyaya giderken jona hediye ettiğin kuzuya, bir ana gibi | baktı. Küçücük kuzu, bu ihtimam için taktı, Genç kızı gördüm. Arkadaşım da|de, az zamanda koskoca bir koç olup onun parmağında idi, Genç erkekle, genç kız evlenme memu- ru dedikleri bir adamın karşısında otur- çık Pembe, onu her sabah kendi €- yikardı. Zavallı kızcağız, kendi yü- zünden evvel kuzuyu yıkar, kendi saç- larından evvel, kuzunun tüylerini ta- dular. Evlenme memuru bir şeyler söy-|rardı. Bilsen, kuzuyu, alnından öper- ledi; genç erkek: — Evet! tler, * Arkadaşım ve ben artık hep beraberiz. Bazan genç erkek genç kadınla elele ve- riyorlar, biz birbirimize yakın oluyor, gizli gizli konuşuyoruz. İşte bu çok ho- şuma gidiyor! * Bugün beni parmağında taşıyan erkek tek başına tramvaya binmişti Ben ona bakıyordum. Onun gözü de etrafta idi. Bir aralık bir yere gözlerini dikti ve bir daha ayıramadı. Ben de merak ettim, o- nun baktığı tarafa baktım. Sarı saçlı, çok boyalı, çok şık giyimli bir kadındı. Doğ-| rusu hiç te hoşa gitmiyecek bir şey de- ğildi. Beni parmağında taşıyan kadına fazla dikkatle baktığımı kıskanmış ola- cak ki elini aşağı indirdi ve gözle kaş a- rasında beni parmağından çıkarıp yele- ğinin cebine koydu. Yelek cebi karanlıktı, kapalıydı. Etrafı göremiyordum. Bu yüz- den ne oldu, ne bitti, öğrenemedim. Yal. nız geç zaman iki parmak cebe girdiler “daşımla birlikte bir hafta bir ku-|ve beni çıkardılar. Parmakları tanımış- m içinde kapalı kaldık. Bir arabkltım. Benimkinin parmaklarıydı. Tekrar tiği sina hissettim. Bir yere götürül-| eski yerime takıldım. Eve girdim: Genç Mmüzü anladım. Sarsıntı epeydir de-| kadın hiddetli hiddetli karşıladı: etti, e pi Kutumun kapağı açıldığı za Ki, Benç kız da orada idiler. N AÇ erkek arkadaşımı aldı. Genç kı- Di Erkeğin parmağına taktı. Etrafta İh; Panlar alkışladılar. Birçok parmak- iin ve arkadaşımın ka, ları sıktılar. Dikkat ettim. Benim Mağ, düğüm eli sıkan parmakların bir İng, da benim gibi nişan yüzükleri * adar he kıymetli imişim.. beni par- İçe taşıyan genç erkek yalnız ka- i öptü, kokladı. okşadı, Parma- çıkardı, içimdeki yazıyı okudu. tekrar öptü. Ben şaşırdım. Bu ka- emekli bir mal olduğumu hiç bil- tm, * İşler “idim. Fakat bu Parmağına taktı. Geriç kız da beni bi takıldıkları| yo — Bu zamana kadar nerede idin. endimi büyük bir salonda birçok! Genç erkek cevab verdi. Fukat tram- N arasında buldum. Mağazaya g€-| vâydaki gördüğü kadından, beni cebine i ve arkadaşımı beğenen genç er-| koyduğundan hiç bahsetmedi. * Artık ikide bir yelek cebine giriyordum. en buna alışmıştım. Nerede güzel bir kadın görsem, kendi kendime: — İşte tam sırası, diyordum, gene ye- Ik cebine gireceğim. * Bir gece bir hâdise oldu. Eve girerken ken, neler, neler söylerdi! Bahçede bep onunla gezer, ve vaktile koşa koşa yo- rulup da gölgesinde dinlendiğiniz ley- lâğın altında, kuzuyla koyun koyuna uyurdu. Ayni yerde, onunla uykuya daldığı- mız mes'ud günü hatırlayınca, gözlerim yaşla dolmuştu. Zeyneb kadın: — Sabırlı ol çocuğum... dedi. sa sana her şeyi olduğu gibi mem! İçinden kurtulunmaz bir lâbirente sokulmuş gibi kıvranıyor, şaşkın şaşkın inliyordum — Söyle, dedim. Hepsini söyle... Al lahaşkına söylel.. Zeyneb kadın: — Onu, dedi, o leylâğın altında kaç defn, kuzucuk'la başbaşa hüngür hün- gür ağlarken gördüm. Hiç o halde bir kız, sevmediği bir adamla evlendirilir mi? Biçare, nikâhının kıyıldığı gün ba- na: — Dadı, dedi... Beni evlendirmiyor- yorlar!.. Kızcağız, evlenişle-| asında yatağa düştü. Zeyneb kadın susmuştu. Sözünün ni- hayetini getirmesini, hem istiyor, hem istemiyordum, İyileştiğini öğrenerek, .çinde bulunduğum boğucu sıkıntıdan kurtulacağını ümid ediyordum, Fakat ya daha fena bir haber verirse”. İ Nihayet, bu tereddüdüm uzun sür-| medi. Daha fazla sabredemedim, ve haykırdım: — Söylesene Zeyneb kadın?. Sonra ne oldu? Zeyneb kadın: — Sönra ne olacak? Daha anlıyama- dın mı? der gibi kaşlarını kaldırıp 6- smuzlarını kıstı, ve ilâve etti: | — Sonra da, kökünü dandburnu (*)! kemirmiş bir çiçek gibi sarardı, soldu!. | Ve bir sabah, kurudu gilti... | de gene yeleğin cebinde kalmıştım. O- tadan genç kadının sesini duydum: — Nişan yüzüğün nerede.. — Şey. şey. — Ne şeyi? — Elimi yıkıyacaktım da cebime koy- muştum. — Sen elini yıkarken yüzüğünü cebi- ne mi koyardın, hiç görmemiştim. Sesler yükseldi, gürültü oldu. Ben ye- re atıldım. Benim arkadaşım yere atıldı. geçti. Ben hep o gencin parma-| Biz ikimiz olup bitenleri seyrediyorduk. gün nedense bir hâ-| Kadınla erkek birbirlerile saçsaça, baş- İy "du. Benim arkadaşımı parmağın-| başı geldiler. Tokadlar şakladı. Göz yaş- “Yan riya Genç erkekle uzun uzun birçok en bahsettiler. ikâh! — raf! Bl genç kızı gördüm. Çok hid-|Jarı aktı ve biz geceyi yerde geçirdik. * Seneler geçti: Neden bilmem artık bana da, arkada- şıma da fazla iltifat göstermiyorlar. Ba- zan birimiz günlerce bu çekmecede ka- palı kalıyoruz. Bazan ikimiz gene çek- mecede buluşuyoruz. Gerçi parmaklara iler. ve bir aralık genç kız hiddet-| takıldığımız da oluyor ama, birkaç gün Ge, mağındaki arkadaşımı çıkap- | parmakta takılı kaldıktan sonra gene İk beni” erkeğin başına attı, Genç erkek) çekmeceyi boyluyoruz. - çıkardı, yere fırlattı, korktum. #Mâbenin akına kaçtım. Bütün bir * İnsanlar ne de çabuk değişiyorlarmış, Üy , “ün bir gece orada kaldım. Ertesi| beni ve arkadaşımı kuyumcudan alan Min 4 etçi beni bulup çıkardı. Birkaç | genç kızla genç erkek artık o kadar de- tay, ai çekmecede saklandım. Sonra- 9€ örkek gene beni parmağına İ Biştiler. O kadar başkalaştılar ki tanma- İçinde kıvrandığım Jâbirentin koca taşları başıma yıkılıyor sandım. Ayak-| ta duramıyordum: Kapının sökesine dayandım, Başım dönüyor, gözlerim ka- rarıyor, yüreğim, dağlanmış bir yara | yem toplamak üze - gibi acıyordu. Hıçkıra hıçkıra kekele- dim: — Demek Pembe öldü ha? Zeyneb kadın, vaziyetimin vahameti karşısında bana verdiği haberin acılı- ğını unutmuş, beni düşünmeye başla- mıştır — Yavrucuğum!.. diye söze başladı... Ve bir yığın yavan, beylik teselli sözü- nü, bir solukta sıraladı. Sonra getirdiği bir bardak suyu bana zorla içirdi: Dinle... dedi... Sana daha söyli- yeceklerim var... Biraz kendini topla... Göreceksin... Çok mühim şeyler söyli- yeceğim!. Ban artık onu dinlemiyor, sözlerini anlamıyordum. Hem pembe öldükten sonra, Zeyneb kadın bana he söyliyebi- lirdi ki? Mühim bir şeyler... Pembe öl- dükten sonra, benim için neyin ehem- miyeti kalmıştı ki?.. Ayni cümleyi, nağmeleri öldürücü bir acı şarkı gibi mırıldandım: — Demek Pembe öldü ha? Zeyneb kadın: (Devamı 12 inci sayfada) — Ah, diyor... Sen buraya daha er- İsim bir İngüiz fo - öldükten sonra o bana ne söyliyebilirdi ki? Benim için neyin ehemmiyeti kalmıştı? Sadece boğuk bir sesle: “Pemba öldü ha? , diye sayıklıyordum «— Uzun uzun senden, seninle geçirdiği çocukluk günlerinin temiz hatıralarından bahsetti!» ken gelseydin, bu işlerden biri olmaz- — Dadı, dedi... O, bir gün mutlaka dıl... Zavallı Pembe... Ölümünden bir-İburaya dönecek. Ben buna eminim kaç gün evvel, beni yanma çağırttı...| Eğer ben, bu kanaatimde yanılmazsam, Zaten çocukcağız, bütün sırlarını, bü- tün derdlerini yalnız bana dökerdi. Ko- ca memlekette, Kimseyle sıkı fıkı gö- rüştüğünü, kimseye açıldığını görme- dim. O gün yüzü biraz pembeleşmiş görünüyordu, Ve yavrucuğun gözleri gülüyor gibi idil. Ben bunu, tehlikenin atlamıya baş- . İlayışına alâmet sanmış, sevinmiştim. Meğer bu pembelik, bu tebessüm, sıbhatin değil, gittikce yaklaşan ölü- rün kandırıcı alâmeti, işareti imiş!. Beni, yatağının yanına oturtlu; — Artık iyileşiyorum dadı... dedi... Kuvvetim yerine geliyor, yüreğim git- tikce ferahlıyor... Sonra gene uzun uzun senden, senin- le geçirdiği çocukluk günlerinin temiz hatıralarından bahsetti, ve: ve günün birinde sen onunla konuşur- san, bildiklerini, gördüklerini, duy- duklarını, hiçbir köşesini gizlemeden ona anlat... Ve ona anlat ki, ben kendi- sine ihanet etmedim. Ben istiyerek ev- lenmedim. Ben onu bir dakika unut- madım. Ve ben, beni bildiği, tanıdığı zamanki kadar günahsızım. Masumum! Hem onun buraya geleceği gün, ben hayatta olmasam bile ne çikar? Onu severek, onu anarak, onunla dolu ola- rak öleceğim ya? Zeyneb kadın, az evvel beni teselliye çalıştığını çoktan unutmuş, ağlıyordu. Nasırlı elini koynuna soktu. Buruşuk bir zarf çıkardı. Zarfın üzerinde hiç- bir kelime yazılı değildi. (Arkası var) ( Anne gözü hiçbir zaman aldanmaz ) Gördüğünüz re - tografcısının sabrı i- le güzel bir tesadü - fün birleşerek do - durdukları netice - dir. Sabah kahvaltı - larını sıra ile anne - lerinin ağızından â- n bu yavrulardan birincisi (Opek açık gözdür. Annesinin diğer (o yavrularına re her on dakikalık kayboluşunu fırsat bilerek, diğer uysal kardeşlerile yer de » giştiriyor ve tekrar yemek istiyor. Fakat anne gözü aldanmaz. Hangisi - ne yem vermiştir, hangisine miştir, bunu pek ko- verme - Jay seçer. Onun için ilk ve açık göz yav- runun bütün gayret- lerine rağmen yav - rularmın (o hakkını, tam bir adaletle tev zi ediyor. Küçük ve akıllı kuşun kurnaz- . ih da ben dsidiune

Bu sayıdan diğer sayfalar: