anaamı” “Son Posta,, nın Hikâyesi YAMAN BİR ŞAMPİYON YUAD AAA AA Çevirem: Faik Bercmen — MERIIRE Tablat, Benjamin Bufflencir'e gayri ta- bil ve fevkalâde bir iştiha vermiştli, Bu melekesi yaşının artmasile çoğaldı; ve şayanı dikkat bir kemmiyet kesbetti. O balde, ki elli beş yaşına, hiç hastalanma- dan gelmiş ve yüz yirmi kilo olmuştu. Onun yemek hususunda estetik bir id- diası ve zevki yoktu. Onu alâkadar eden şey sadece kemmiyet meselesiydi. Şehir- deki husüsi davetlerden kat'iyen hoşlar- mazdı. Öyle merasimle yemek yemek, hizmetçinin getirdiği ve sol omuzunun Üstüne kadar soktuğu tabaktan hissesini Almak.. bir takım kaldelere boyun eğme- ğe meecbur kalmak.. bütün bu hallerden tiksinir ve bu yüzden böyle hususi ye- mek davetlerine iltifat etmezdi. Kayda tâbi olmamak için de evlenme- mişti. Tek başma ve taşrada yaşıyordu. Bu feylosofane üzletin içinde diğer in- sanlara muhakkar bir bakış - fırlatırdı: Onların sıska ve çelimsiz hallerile eğle- nirdi, Sırf ekmek parası kazanmak için didindiklerine ve yemek zevkinden mah- rum kalmış olmalarına acıyordu. Filvaki Benjamin Bufflenocir öyle faz- la zengin bir adam değildi ama ömrünün sonuna kadar oturduğu yerde rahat ra- hat ve doya doya yemek yemesine yete- cek parası vardı. Onun bu şöhreti bulunduğu şehrin hu- dudlarını aşarak civar yerlere de yayıl- miştı. Bir gün Sainte-Taloire şehrinde bir o- tel ve lokanta sahibi bir müsabaka açtı. Herhalde bu, oteline'reklâm yapmak için olacaktı. Müsabakaya çok yemek yiyenler gire- cek ve aralarında bir seçim yapılacaktı. Lokanta ve otel sahibi Bufflencir'den bahsedildiğini de duymuştu. Fakat onun hakkında söylenenlere Iinanmamış, bun- Tarı masal telâkki etmişti. Bu meşhur şampiyonu ait etmek te hoş olacaktı. Zira anun yaman — kainbi- raderi berikine sıra bırakacak takımdan değildi. Zaten ahbabları da: Kainbiraderinizin üstüne yoktur di- yorlardı. Ondaki iştiha kimsede bulun- maz. Bufflencir'e gelince hakikaten o da yamandır ama sizinkinin yanında hiç kalır. Müdür, müsabakayı hazırladı. Bu unutulmaz bir gün oldu. Lokanta- nin büyük salonu iyice ısıtılmıştı, - Zira mevsim kıştı. - Masa on iki yarışçıya tah- sis olunmuştu. Masanım arkasında da meraklılar için bir yer ayrılmıştı. Takriben elli kadar a- matör uzaktan müsabakayı takib ede- ceklerdi. Şampiyonlara bakmak hakikaten bü- Yyük bir zevkti! O ne besli karınlar, kır- mızı yanaklar ve neş'eli çehreler.. Her birine verilecek olan yemekler gu idi: İki kilo kırmızı et, iki tavuk, iki yerelması, iki kilo kes-saat! Bu meşhur şampiyonu alt etmek de hoş olacaktır. tane püresi, ve her porsiyon arasında i- kişer litre muhtelif şarablar.. Kahve ve likörden bahsetmeğe lüzum yok zannındayım. Yarış başladı. Fakat heyhat! Müsabık- lardan çoğu yarı yolda kaldılar ve bay- gınlıklar geçirerek düştüler. Sıra ile hepsi müsabaka harici çıktılar. Otel sahibinin kainbiraderi ile Benja- min Bufflencir finale kalmışlardı. Kainbirader fevkalbeşer bir kuvvet sarfederek müsabakaya devam etmekte Otomobil ile isianbuldan Edirneye (Baştarafı 8 inci sayfada) ğün neş'esini kaçırmaya kâfi gelmişti. Fakat asıl işkence, Lüleburgazdan sonra başladı: Hendeklerin birinden çıkıp öte- kine girerek, ve kaplumbağaları güldü- recek bir ağırlıkla ilerlerken içimizde is- yan, ve bozgun alâmetleri belirdi. Arka- daşlardan birisi: Dönelim! diyordu. Diğeri: — Biraz daha sabır! diyordu. Otomobil sahibi, nezaket icabı sesinl çıkarmıyordu. Bana gelince, iki tekliften birini kabul etmekte mütereddid kal- maktan kurtulamıyor; ve her hendeği aştıkça: — Belki bu sondur! diye düşünüyor- dum! Handekleri, çamur deryacıkları, çe- mur deryacıklarını küçük tepecikler, kt- |çük tepecikleri de taşlıklar takib etti ve hendek seçmekten gözleri kararan oto- mobil sahibi: | — Çocuklar... dedi... Bir hendeğe yak- laştığımızı vaktinde haber verene bir kadeh buzlu rakı var!.. Bu vâdini müteakip, yola dikilen göz- lerin dikkati büsbütün arttı. İçimizden birisi, kaleme, kâğıda sarıldı ve hendek göstermekte atik davranan arkadaşların adım başında kabaran alacaklarını tes- bite başladı! Lüleburgazla Babaeski arasındaki 18 kilometreyi $ saâtte aştık ve Edirneye varıp ta saato baktığımız zaman, şafağa iki saat kaldığını öğrendik: 'Tank gibi otobüslerin dura dinlene 5 kladıkları yolu, bizim nazenin ÇINARALTI Buz gibi bir su yerden kaynıyor ve halka halka dağılıyor. İki üç adım ge- ride toprak alçaldığı için oradan hafif bir şırıltı ile akıp yayılıyor. Yüzümü yıkarken ellerim dondu. Hem tatlı hem Soğuk bir su!.. Fakat yeri de bir vahşi hayvan yuvası.. kaynağın olduğu yerin üstü bile kalın ve sik incir dallarile örtülmüş. Bu yeşil yuvadan meydana henüz gıkmıştım ki benim kır atın kulakları- mı dikip irkildiğini gördüm, Hassas hayvan. Böyle yaptımı mutlak bir ses duydu demektir. Etrafa kulak verdim. Tatlı bir kısrak kişnemesi.. bu herhalde Jâlenin al kısrağı olacak. Sesin geldiği tarafa baktığım zaman sık ağaçlar arasında onun nar çiçeği rengindeki aşarpının bayrak gibi uçu- şup slandığını gördüm. Jâle yukardan, ormanın tam içindeki bir keçi yolundan geliyordu. Meydanlığa çıkınca karşı geldik. Tath bir haykırışla: — Bravol dedi. Hemen yete atladı. karşıya Bürhan Cahid yayaa. Ona doğru ilerledim. Bugün daha şıkti. Sütlü kahve renginde bir kilot ve be- yaz bir süveter giymişti. Büyük bir se- vinçle iki clini birden uzattı: — Öh ne iyi ettiniz. Burası ne güzel değil mi? İçimden gelen bir cesaretle tereddüd etmeden parmaklarını dudaklarıma gö- türdüm, — Siz de geldikten sonra buranın gü- zel olmamasına imkân var mı? Avuçlarımdaki ellerini kendi haline bırakmıştı. Ben de onları kendimden Ayırmak istemiyordum. Şimdi gözgöze konuşuyoruz. Orman kokusu, açık hava, vahşi bö- ceklerin ötüşü, insana garib, ham, buruk bir zevk veriyor. Bu öyle bir zevk ki insanı biraz kabalaştırıyor, ka- lınlaştırıyor, hislerine biraz vahşi zevk-İmış, Aralarındaki alle münasebeti pek ler kattığı gibi hareketlerine de bir|uzak değil, Jâle Bayrakdaroğlunun bü- hoyratlık veriyor, Ben de şimdi kollarımın arasındâ|ründüğü gibl. Aralarında otuz yıllık bir duran Havva evlâdını bir kuş gibi ku-|mesafe var, Yalnız Bayrakdaroğlu ya- SÖON POSTA idi. Kestene püresine kaşık atarken da- yanamadı ve denizde boğulan bir kaza- zede gibi kollarını kaldırarak düştü. Onu merasimle kaldırarak öbürlerinin yanı- na koydular. Benjamin bu kadar ucuza müsabakayı kazanmak istemiyordu. Püreyi son kaşı- ğına kadar yedi. Kahve gelmeden evvul Şöyle bir soğukluk istedi. İki kilo badem kurabiyesile şekerleme getirdiler. Onları bir hamlede ezdi; zira tatlıya hiç yüzü yoktu. Nihayet, bütün hakiki şampiyonlar ve galibler gibi masadan kalklı ve iyi ev sa- hibine doğru giderek hatraretle koiuna Bgirip: — Bu yemeökler fona değildi hani, dedi. Yalnız şimdi karmımı tok tutacak bir şey lâzım.. güzel bir öomlete ne buyurulur? Bunu benim hesabıma yapın; sizi davet ediyorum; beraber yiyelim olur mu? YARINKİ NÜSHAMIZDA: Yirmi beş sene sonra Muazzaz Tühsin Bernand araba 10 saatte aşabilmişti! Bu tecrübe bize anlattı ki, lüks bir &- rabaya hendek atlatmak, deveye hendek atlatmaktan zordur! İstanbula döndüğümüz zaman, otamo- bil sahibinin yolda hendek gösterenlere kaçar rakı borclandığını hesab ettik ve anladık ki, biçare arkadaş, borclarını ö- diyebilmek için, bütün ömrünü meyha- necilikle geçirmeye mahkümdur! Söylemeye lüzum bile yok ki, ben bu yolculuk komedisini, o yolsuzluk facia- sından kurtulmak ümidile yazdım! Naci Sadullah Gümrük memurlarına yardım cemiyetinin yardımları — Yılbaşından itibaren faaliyete geçen İz- tanbul gümrük memurlarına yardım ce- miyeti şimdiye kadar ölen dört memurun ailelerine nizamnamesi mucibince ölüm tarihlerindeki âza adedine yüz ellişer li- ra kadar para yardımında bulunmuştur. ae Düi S re aa areirea ai n a ge aynn eeei aei çei G ae aa aai0 De b a geraamlşelm der ae s ö pe bi şbrr a RNeeirkabekelern np açea d dendamsükça) (Baştarafı 9 uncu sayfada) yük, küçük her millet büyük gemi yap- mağa başladılar. O halde büyük gemile- re, bugünkü deniz rekabetinin sembolü olarak bakmalıdır. İngilterenin bugünkü vaziyeti Büyük gemilerin ehemmiyetini böyle- ce tebarüz ottirdikten sonra bugünkü re- kabetin ne dereceye vüsıl olduğunu ted- kik edelim. Maksadımın kolayca anlaşıl- ması için bir grafik yaptım, Grafikte de gördüğümüz üzere: Halen İngilterenin elinde (15) tane dritnot vardır. Bugün tezgâhlarında ya- pılmakta olan tekneler bittikten sonra dritnotların adedi (20) olacaktır. Böy- lelikle (475000) ton büyük gemiye malik bulunan İngilizler 1942 de (650000) ton gemi sahibi olacaklardır. Yeni İngiliz gemilerinde bilhassa sağ- lamlık aranmaktadır. Bundan maksadımı diğer memleketlerin çürük gemi yaptık- larını iddia etmek değildir. İngilizlerin gemileri, diğerlerinkinden — daha az sür'atle hareket edecekler, fakat gemiye düşen olur olmaz metmiler ehemmiyetli tahribat yapamıyacaktır. İngiliz deniz mehafili bu gemilerin topları hakkında da fazla malümat ver- miyorlar, Lâkin tahminler bu gemilerin Nolsondan büyük top taşımıyacakları et- rafındadır. Gerçi bu gemiler mai mahrec bakımından Nelsondan büyük olacaktır. Fakat fazla sıklet geminin makinelerine tahsis edilecektir. (King Corec) gemisi Nelsondan fazla sür'ate malik olacaktır. Amerikanın bugünkü vaziyeti Vaşington konferansı Amerikaya bü- yük gemi bakımından, İngiltere ile ayni hakkı vermişti. Böylelikle İngilterenin (15) gemisine mukabil Amerikanın da (15) gemisi vardı. Büyük harbden sonraki tahdidi teşli- hatın iki fedaisi mevcuddu, Gerek İngil- tere ve gerekse Amerika dünyayı tahdidi teslihata teşvik etmek için çok fedakâr- lıkta bulunmuşlardı. Bu iki büyük devlet 1922 senesinde, inşaatı pek ileri gitmiş olan gemilerini bozdular. Bundan başka bu iki devletin hizmette tuttukları fazla gemileri kendi ellerile batırdıklarını Rördük. Fakat Amerika İngiltereyi, 1936 dan sgonra, attığı hamlede yalnız bırakâa- mazdı. Bilhassa Japonyanın da yeni ge- mi yaptığını görerek, yezgâha iki yeni gemi koydu. Bu gemilerin beheri 35 000 tonluktur. Bu suretle Amerika pek ya- kında mecmuu 580000 ton olan, 17 ge- Baş, diş, nezle, grip, romatizma, nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı. derhal keser. İcabında günde 3 kaşe almabilir. orman mutlak oldu. e Jâle güzel kadın.. zeki bir kadın. Kendini sevdiren ve aratan bir kadın., onu ilk gördüğüm gün böyle tahmin et- memiştim. Yarı yola kadar ona refakat ettim. Fırtınadan sonra onunla iki aklı ba- şında insan gibi konuştuk. Hayatının bende şüphe ve merak uyandıran her köşesini aydınlattı. Genç kadın da Bayrakdar ailesinden.. önce bir gençle sevişmiş, ailesinin arzu etmemesine rağmen onunla evlenmiş, bahtiyar olamamış, bu yüzden ailesile de bozuşmuş. Bu arada zannederim biraz da serbest hayat yaşamış. Niha- yet Bayrakdaroğlundan en zengin olan bu adamın karısı ölünce bütün aile Jâ- leyi ona münasip görmüşler. Daha doğrusu Jâlenin ancak ona varmak ve çiftliğe çekilmekle kendini kurtaraca- ğını tahmin etmişler, Bayrakdaroğlu- nun da herhalde bu genç dulda gözü kalmış olacak ki dedikodulara rağmen ona elini uzatmaktan kendini alama - yük teyzesinin torunu. Yaş farkları gö- caklamış götürüyordum. Bu ıssız yeşil |şına rağmen ding, Haymanın üzerinde bir eşya dengi halinde çiftliğe dönerken dalmışım. Neler düşünüyorum. Jâle ile aramızda müşterek bir hayat tecellisi var. Ben uzun çapkınlık yıllarından sonra sıh- hatimi kurtarmak için çiftliğe çekil - dim, Jâle de dedikodulu bir hayatın iz- lerini kaybetmek için buralara Sâdeta sürgün gelmişti. Aşağı yukarı kaza ve kader arkadaşı idik.. ve bu his ve kader birliği bizim çabucak anlaşmamızı temin etti. Ne olursa olsun, güzel bir kadın. İyi bir arkadaş. Hem his hem fikir arka- daşı. İncelmiş bir kadın. e Çiftliğe geldiğim zaman saat biri geçmişti, Merak eden Hasan dayı handiyse sağa sola atlı çıkaracağını söyledi. Büyük bir iştiha ile yemeğimi yerken bir daha ge- zeceğim yerleri haber versem iyi ola« cağını söylüyordu. Zavallı adam.. gittiğim yerleri nasıl söyliyebilirim! Cevab vermediğimi görünce ilâve et- t — Bizin için de iyi olür bey. Bir yer- de kalmak isterseniz gelecek adam|Onlar mı samimi, yoksa emirleriniz! yapar, — Haklısın Hasan dayı, dedim. Uzak | ğiştirmeyi bilenler mi bir yere gidersem yanıma birini ala -|nu kosip atmak doğru yım, |bayat şartlarını hazmede! miye malik olataktır. Bununla bel bu memleketin de daha fazla gemi masını bekliyebiliriz. Japonyanın bugünkü vaziyeti Japonya, Uzakşark hâkimiyeti etrafıt” | da çalışmaktadır. Memleket topraklait nin, İngiltere ve Amerika kadar zengif olmamasına rağmen gemi yapmakta (00 lardan geri kalmaması hayretle karşilif — nair, Her ne kadar mevcud ve yapmakli olduğu gemilerle diğer iki devleti gedt' miyecek ise de, Uzakşarkla gene hâkimi | bir donanmaya sahib olacaktır. Bu 4 leketin halen 9 gemisi mevcud (35000) er tonluk gemiller de y!l* maktadır. Bununla beraber bilhassa İt giliz mehafili, Japonyanın daha fazla $7 mi yapmakta olduğunu tahmin ediydi” lar. Bundan başka İngiliz membaları df — ponların (14000) tonluk yeni bir u hi tipl yaptıklarını zannetmektedirler. 7 Fransanın bugünkü veziyeti — Fransa Akdeniz hâkimiyeti etrafındir büyük harbden sonra, İtalya iİle mücit deleye girişmiştir. İtalyanın, Pransa ÜT ayni hakkı istemesine rağmen, Fransk yürümeğe başladığı yoldan geri dönmü miştir. Büyük harbden sonra (7) ye B liğ olan gemilerini, son zamanlarda y arttırdığını görüyoruz. Bunun iki Ü vardır: V Ü 1 — Almanların Doyçland tipi gemili” rinin meydana gelmesi. 4 2 — İtalyanın kuvvetlerini çoğaltmağ Fransanın yeni inşaatında, bilhastt (Dünkerk) sınıfı iki gemi nazarı dikkali celbetmektedir. Bu gemilerin bütün ları başta olup sür'atleri de santte 30 d niz milini bulmaktadır. Fakat Fransa niden yapacağı gemilerde (35000) vf mal mahreci kabul etmiştir. 26000 tonluk gemilerden vazgeçip dtÜ büyük gemi yapmasına sebeb uymak arzusudur. Bilhassa, yegüne € kibi olan, İtalya 35000 tonluk gemi I; parken, ondan küçük gemide ısraf T mek hatalı bir hareket olurdu. B İtalyanın bugünkü vaziyeti Son !ımınluı şudır yalnız y'f" ile rekabet eden bu memleket, Habeğ Ü vasından sonra, rakibini deği: * İtalya Akdenizde sahib olmak - iddietifi ortaya atınca İngiltereye yetişmek Mi buriyetinde kaldı. Gerçi bu : ; niz devletine yetişmek, İtalya içif hayaldir. Fakat ne de olsa yaptığı ,J’ ma, materyal bakımından, ge8 larını tehdid edebilir. İtalya 1936 ÖL sonra (35000) toanluk gemi yapan ilk niz devletidir. Eski gemilerini de ıÖ; hale ifrağ etmiş olduğundan bugüf der yanın elinde € tane yeni gemi '.M' mektir. Bu gemilerin mecmu 2 (160000) dir. Almanyanın bugünkü vaziyeti Bugün Almanyanın elinde (8) taBt kruvazörü vardır. Bu gemiler (00 ton hacminde olup 28 lik top uw"" Fakat Almanyanın yaptığı yeni 35000 tonluk olacaktır. Halen AT tezgâhlarında dört tane büyük ge lunmaktadır. y kuşkulandırmaktan yorum. Bana o kadar candan M var ki! d Yarın Kestanelikte Sıdıka,ile Ii”f: cağız. Öbürgün Filiboz çiftliğinE fiig meğe davetliyim. Allah verede (a00 Bayrakdaroğlunun yanında bİF be” etmese, Zaten şüpheli bir kadifi- ' nimle fazla teklifsiz olması bile kuşkulandırabilir. Hele ana gdilini y doğru dürüst konuşamıyan l::. j nında benimle Fransızca biç doğru değil.. gerçi md*"’: söyledim ama kadına güven oli Jâle İstanbulda bikip veendik'$i birbirinin eşi salon kıd:nlıl'l'= Macera kadını olmaktan zevk #ÜZ dınlar serisinden. Burada N:—’,ıi etmeseydi, belki de bazı tİP gec” gibi âşağı sınıf erkeklerin rübeye kalkacaktı. Uşaklari, :;'"” bİZ bahçıvanlari, poförleri ile —W"ı, sınıf kadınlar gibi.. hunllfwd' ruhan düşkün mahlüklar.. ”M* ları cemiyetin üst ııbıklğ"" ç ,dıf! Fakat bu üst tabakanın lüzüm e , olmüt ahti SŞ şekline, kalıbına girip dî:::"'h' bi değil v61) a (Arkasi c bir gün gelip hislerine maği