2 -1 mağlüb etti Âltı klüb muhteliti Güneşi, Şişli Pera);endi. Atletizm ve bisiklet müsabakaları da çok güzel oldu Beşiktaş « Galatasaray maçından bir sanne kümenin on birinci haftası da & Yapıldı. Şeref sahasını dört bin ka- &k doldurmuştu. Dünkü gibi sı- h oynıyan Galatasaray - Beşik- bir Maçı da bütün oyuncularile beraber £? .f'nlü maçta her iki taraf da isteksiz *Yun oynadılar, 22 oyuncu içinde en Oynıyan Haşim iki güzel gol attı. Yapabildiği iş o kadar. Futbolde gaye :','"nıkuı ama, ondan daha mühim bir de Var, o da arkadaşlarının oyununu Botmamak ve onlara güzel fırsatlar ha- ;'E&m. Lütfü, Salim müdafaası çok £. Birinci devre 0-0 berabere bitti, İkinci devreye Altılar muhteliti canlı baş- ladı. Güneşlileri bir hayli hırpaladılar. Ni - hayet Şahâb 3 uncu dakikada birinci ve 40 ncı dakikada da Daniş ikincl gölleri attılar. Ve maçı 2 - © kazandılar. Şişli: 1 - Pera: 0 Dün Taksim stadında Şişli lle Pera kâr - şılaşmış, Şişli 1 - O galib gelmiştir. El topu. Bir müddet evvel Gazi Enstitüsünü bü « yük bir sayı farkile mağlüp eden Kuleli, dün de Alman mektebini temiz bir oyunla 13 - $ yendi. Bisiklet müsabakası İstanbul bisiklet ajanlığı tarafından ter- tib edilen müsabakaların altıncısı dün Me- cidiyeköy - Keteliköy - Yeniköy - Turabya - Mecidiyeköy arasında 78 kilometre üzerinde büyük bir seyirci kalabalığı önünde Fapıldı. | Bu yarişı da Süleymaniyeden Haralâmbo, BON POSTA Kapının İçtikleri Yazan: A.R. önünde Türk mehteri, kıvrak bir oyun havası çalmağa başlamıştı. misket şarablarının neş'esile coşan Türk gemicileri, masaları aralıyarak oyuna kalkmışlardı. ÂAntuvan da yeni gelen misafirleri ağırlıyordu Şimdiye kadar çıkan — kısımların hülâsası Fransanın Tulon şehrinde yeni açtığı «Hilhl ve Zambak» lokantasında eski şö- valyest Cem'in hizmetkârı — olan Sinyor Antuvan, Poyraz Ali Relsle Türk gemlci- lerine bir ziyafet vermektedir. Şimdi kay- bolan Şövalye Cem, Poyraz Alinin de mr- kadaşıdır. Bu anda Poyrax Ali ile Sinyor Antuvan onu anmaktadırlar, (Yazı devam ediyor) n san Poyraz Ali elile sert bir işaret yap- tı. Boğulur gibi bir sesle: — Yeter, Antuvan... Onun kaderi de, Öyle imiş. Dedi. Antuvan; şu anda kapıldığı acı tees- sürü sanki silip atmak istiyormuş gibi hafifce titredi: — Affediniz, reisim., sizi de mütces- sir etttm. Ne yapayım?, Ona, âdeta âşık derecesinde bir sadakatle bağlı olduğu- müu biliyorsunuz. Onu unutmak istemi- yorum. Ve her vesile ile onu anmaktan, dünyanın en büyük zevkini hissediyo- rum, Ne ise, şimdilik bu kadar andık ya.. bu sefer de bununla iktifa ede- im.. ve onun canı için, birer bardak şa- rTab içelim, Madam Polin! Haydi, muh- terem reisimizin bardâğını, başkardi- nallere mahsus olan şu selvi kokulu şa- Tabla doldur. Onu, yalnız o içecek. Ba- na da bir misket şarabı ver. Bravo, Madğmazel Hortans. Bıldırcın kebaoını, tam zamanında yetiştirdin. Buyurun, Muavin hattında Mustala çalıştı. , ,,, 3 dakikada birinel bitirdi. İzinci Sü- A>iz rejsim. Mübarek hatıraları, dalma Müta li k | m Muvaffak oldu. Bülendin sol açık İJeymaniyeden Açap, ücüncü Fenerbançeden ' , |. yaşıyan sevgili şövalyemin kez çok yerinde bir hareketti. Her- “.' gördü ki böyle bir muhacim ancak Oynıyabilir, sarı kırmızılılara nazaran tanlı ve düzgündüler. Fakat Gala- Y Müdafaası önünde iş göremedi- Faruk, Hakkı, Şeref, Eşref ve eski , Rıfat Bülendin peşinde de gün geçtikce oyununu de Beşiktaş akınile oyun ortalarda.. 16 ncı dakika.. Muzafler yakaladı. Şüt.. f Zr İLEPEfE. n » Necdet ortaladı.. Meh- Mehmed Ali kurtardı. topu Şefiğe geçirdi. yaptı. Fakat Meh- Ea PZ B F T f g ğ! ğîğâ kaleden çıklı. Şarj den kurtuldu. Şeref boş Ve devre karçılıklı gol 0-0 bitti. dördüncü dakikasında e fırladı. Nefis bir şülle Birinet gol. Galatasaray fi T n f P. Eğğ Fe İf gene Musa demin firi- " Yerden topu Haşime geçirdi. bizbiri kalesi bir tehlike atlattı. Bol M Arkasına iki kere yumrukla Cöküi Sakika.. Salim favul yaptı. Eş- K Şeref ofsayt vaziyetinde yaka- E ; j ; Mmüdafaaya çeküdi. Fakat M— fena netice verebilir. %d'hh- Galatasaraylıların topu xlhmd.u istifade eden Muzaf- içine doğru boş dürün Hak- O da Beşiktaşın yegâne go- * Oyunu da Galatasaray 21 '—qa:ı"r- Sacid « Salim, Lütfü-Mü- Suavi - Necdet, Şefik, Meh- - Hüsnü, Nuri - » Hayati, Muzaffer, Akm (İstaribul: ıltıhııxı-qiu_u:s.mt" daha doğrusa üç eldukça ek - Haykazar oldular, Bugün puvan vaziyetine göre — Muhsin, Haralâmbo, Torkum başda gitmektedirler. canı için... Poyraz Ali, kenarları altın ve mine Birincilik, ikincilik ve üçüncülük bunların a-|işlemeli hâlis elmastraş kadehi eline rasında taksim edilecektir. Barutgücü sahasındaki maçlar Barutgücü üçüncü gençler takımi teka- üdler maçını genç takım 2 - O kazanmıştır. Barutgücü gençler takımlle — Muradiye Şerefspor B takımı maçında da Barutgücü 2 - O galib gelmiştir. Bakırköy - İsparta Rum takımları maçını, Bakırköylüler T - 3 kazun- mışlardır. Atletizm seçmeleri İstanbul atletizm bayramının — seçineleri Bebekde yapıldı. Dün bu müsabakaları, re - kor olmak üzere 215 müsahık iştirak etti. Bu sporun büyük meraklılarından olma- mız dolayısile bundan sevinç duymaktayız. Finale kalanlar şunlardır: 100 metre: İrfan (DL), Kâzım (GS). Nazmi (H.P), Baloğlu (H.P), Sivan (BP.), en iyi derece 11 saniyedir. 200 metre: İrfan (DL), Mehmeü, Bal - oğlu (HP), Kâmran — (G30, en İyi deroco 231 dir. 400 metre: Cemal (0:8.) Püruzan (F.B.) Zara, galib. 800 metre: Receb (G3, Necmi (0.), Mehmed (İ. 8.) Lâzaris, Küçük Becim, Suad, Eli, Pisomiyadis, Sestiz. 1500 metre: Artin (BAK), Reseb (0.), Dimitriyadia, İb- rahim, Manisa, İzak, Hakkı. Muzafler, Ol - cay, Gencer. Gülle: Vogan, Veyal, Şecif, Sa- bahaddin, Yalçın, Sokrat, İrfan, Çubuku - yan. Disk: Vngan, Baki, Yavru, Corciyadis, Sabahaddin, Hezençoğlu. Cirld: Melih, Şerif, Karaca, Balcı, İste - pan, Needet, Kiritatos, Uzun atlama; Ata » la, İstepan, Nevzad, Sivan, Kerim oğlu, Bar- ris, Üç adım: Arar, Pulyos, Arif, Halid, Bi - Ntis, Sarris. 110 manlalı; Yavru, Vasfi, Naz- mi, Krisapuyolos, Yüksek atlama: Arar, Nec det, Pulyos, Prelorenzo, Krisoppolos, —Akel, Armanidis. Sırıkla yüksek atlama: Haydar, Sadi, Münir, Şerif, Biçaropulos. Üçok Harbiye takımını yendi İzmir (Telefonla) — Bugün Üçokla ikin- el karşılaşmasını yapan Harbiye güzel oyna- masına rağmen T4 mağlüp olmuştur. Beş binden fazla kalabalığın takib ettiği bu maç neyecanlı ve zevkli cereyan etmiş, iki ta - kım da son dakikaya kadar güzel oyunla - zinı idame ettirmişlerdir. Üçok iki devrede de birer penaltı kaçır » mıştir. Birinel devrede kombine — bir oyun çıkaran Üçok Saldin attığı gölle devreyi 3-8 lehine bitirmiştir. İkinel devrenin beşinci dakikasında Üç - ©k ve 2 inci dakikasında Harbiye penaltıdan birer gol yapmışlardır. Fakat güsel anla - e |tan Üçok forvetleri 13 üncü darikada he » ginci, 16 mcı dakikalarda yedinci golü ata - rak galibiyetlerini garanti etmişlerdir. Kırk almış; içindeki al kan rengindeki şaraba derin bir nazarla bakmıştı. Dudakları, hafifce kıpırdamıştı. Fakat, ne söyledi- Bi anlaşılmamıştı. Kapının önünde Türk mehteri, kıv- Tak bir oyun havası çalmıya başlamış- tı. İçtikleri tatlı misket şarablarının mneş'esile coşan Türk gemicileri, masa- ları aralıyarak oyuna kalkmışlardı. Antuvan, yeni gelen misafirlerini ağır- lamak için Poyraz Aliden müsaade al- mMiş, gene eski şen ve feylesof çehresini takınarak oradan uzaklaşmıştı. e Sokakta, halk kaynaşıyordu. Lokan- tanın önündeki kalabalık, arttıkca artı- yordu. İçeride oynanan oyunları gör- mek için, herkes birbirinin sırlına lır- manıyordu. Bu kalabalığın arasına, perişan kı- liklı bir adam da karışmıştı. Koltuk değ neklerine asıla asıla yürüyen bu adam, © Bık kalabalığın arasından güçlükle geçerek lokantanın kapısına yaklaşmış- Bu sakat adamın gözleri, bir aralık kokantanın kapısındaki Jlevhaya iliş- mişti. Kendi kendine: — Allah, Allah.. Hilâl ve zambak lokantası.. ne tuhaf isim... Hele şu, bir elinde hilâl, öteki elinde üç zambak tu- tan şövalye, ne manalı görünüyor? San- ki bu şövalye, Türk armasının esasını teşkil eden hilâl ile, Fransa Kralı Birin- ci Fransuvanın arması olan üç zambağı birleştirmiş gibi bir şey... İşin en ga- ribi, büyük bir dikkat ve maharetle ya- pılmış olan şu şövalye resmi, bana hiç yabancı gelmiyor. Hattâ, diyebilirim ki benim bir sene evvelki resmime benzi- yor. Tuhaf, çok tuhaf! demişti. Ve, dirseklerile halkı yara yara, ka- pıya kadar ilerlemişti. Kapıdan, girecekti. Fakat, kapının önünde bekliyen iki garsondan biri o- nun kulağına eğilerek: — Dostum! Yeni açılan lokantamız, bu gece yalnız davetlilere mahsustur. Eğer buraya, nefis anju, misket, Bur- gonya, çampanya şarabları içmek ve henüz tavadan çıkmış beldircin kebab- Jayı yemek fikrile geldiniz ise, iştihanı- ikinci dakikada Harbiye dördüncü sayıyı çı-|zı yarın geceye saklayınız... diye söy- karmağa muvaffak olmuştur. Maç 1-4 Üç - Jenmişti. bitmiştir. okun galibiyetile Fakat sakat adam, gülümsiyerek gu |manlar, bir kaldırım hovardası kadar cevabı vermişti: — Saydığınız leziz şarabları içmek ve nefis bıldırcın kebablarını yemek için, iştihamı yarın geceye kadar sük- lıyabilirim. Ancak şu var ki; ben bura- ya, eski bir dostumu görmek için gel- dim. Poyraz Ali, burada değil mi? — Poyraz Ali mi?.. Evet.. Poyraz Ali Reis Hazretleri buradadır. Lâkin... — Âlâ., demek ki, aldığım haber doğ- ru imiş. Şu halde, lütfen kendisine ha- ber veriniz, Eski bir dost, sizi görmek istiyor; deyiniz. Garsonlar; çehresi kır bir sakalla çev- rilen bu perişan kıyafetli sakat adamı, tepeden tırnağa kadar süzmüşler, şu anda ismi dillerde derin bir hürmetle gezen Poyraz Alinin, böyle bir adamla dostluğuna ihtimal verememişlerdi. Ve bu adamı savmak için: p — Siz, sabırlı bir zata benziyorsunuz. Poyraz Ali Reis Hazretlerini görmek iş- tihanızı da sonraya bıraksanız iyi eder- siniz... demişlerdi. Sakat adam, gene gülümsemişti: — Niçin?.. — Şunun içindir ki; şimdi reis hazret- leri, başkardinallere mahsus şarabı iç- mekle meşguldürler. Hiç şübhesiz ki bu şarab, kendilerini pek neş'elendirmiş- tir, Reis Hazretleri; bu neş'elerini ihlâ- le cesaret edenleri, bir hançer darbesile, bir an içinde, ahretteki ecdadına kavüş- turabilirler. Onun için siz bu gece sab- retseniz, çok iyi edersiniz. dostum. — Fakat sizi temin ederim ki; o beni görünce bir kat daha meş'elenecektir... Şunu da ilâve edeyim ki; eğer benim buraya geldiğimi kendisine haber ver- mezseniz, ben şimdi döner giderim, Fa- kat, beni böyle kapıdan çevirdiğinizi yarın kendisine haber verirsem işte o zaman kendisine hesab vermek sizin İ- çin pek güçleşecektir. Garsonlar, birbirlerinin yüzlerine bakmışlar.. suratlarını ekşiterek ensele- rini kaşımıya başlamışlardı. Tehdid mühimdi. Fakat bu sakat adamın arzu- sunu yerine getirmek de mümkün de- ğitdi. Bereket versin birinin aklına, iyi bir fikir gelmişti: — Dostum!. Biz, reis hazretlerine hiçbir şey söyliyemeyiz. Ancak, bu ar- zunuzu, muhterem patronumuz, Sinyor Antuvan'a arzedebiliriz. Koltuk değneklerine dayanan ada- yam sakat vücudü, bir anda tepeden tır- nağına kadar titremişti. Boğulur gibi bir sesle söylenmişti: — Sinyor Antuvan mı? — Evet.. patronumuz.. — Bu adamı bana tarif eder misi- niz? — Zengin.. hadsiz hesabsız bir ser- vete malik... —Evet... — Görünüşte; bir korsan reis kadar sert ve mütehakkim. Halbuki çok za- şen ve neş'eli... — Evet... — Kral Birinci Fransuvanın; kendi- gile dost olduğundan bahseder... — Evet... — İmparator Şarlman ile...... — Bırakınız.. bırakınız. onları... Bu adamın şeklini bana tarif ediniz. — Şeklini mi? Ona bir şekil vermek de mümkün değil ki... Uzun, upuzun bir boy. — Evet... — Kupkuru bir vücud... Sakat adam, dayanamamıştı, Koltuk değneklerinin üzerinde, düşecek gibi sallanmıştı: — O. 0o.. ta kendisi.. ah Allahım; ne ssaadet.. Inşallah, bir rüya görmüyo: rum... Koşunuz.. onu bana çağırınız... diye bağırmıştı. Garsonlar, şaşırmışlardı. Biraz ev « vel, Poyraz Aliye teklifsizce haber gön dermeye çalışan.. şimdi de, hadsiz he « sabsız bir servete malik olan muhterem patronları Sinyor Antuvanı ayağına ka dar'$ağırtmaya kalkışan bu sefil ve pe- rişan adamın, mutlaka bir mecnun ol « duğunu sanmışlardı. Garsonun biri, da yanamamıştı: — Dostum!.. Galiba siz, bu gece biz- den başka musallat olacak kimseyi bü- lamadınız, Konuşmamızı küfi görerek artık buradan giderseniz, herhalde çok âkilâne hareket etmiş olursunuz. diye mırildandı. Fakat sakat adam, birdenbire dim « dik başını kaldırdı. İki garsonu da hay« retler içinde bırakan mağrur ve muh - teşem bir hal aldı. Onları iliklerine ka- dar titreten sert — ve mütehakkim bir gesle: — Emrediyorum, size... Gidin, Antu- wana söyleyin, onu, biran evvel görmek istiyorum, diye bağırdı. Şimdi bu sefil ve perişan kılıklı a - gdamda, kıyafetini tebdil etmiş bir kral hali vardı. Garsonlardan biri, onun ver diği emre, itaate mecbur kalmıştı. Der- hal Antuvana koşmuş, meseleyi an'at- mıştı. Antuvan, hiç neş'esini bozmamıştı: — Kral gibi hükmeden bir adam, öy- le mi? Sen Jorjun mızrağile parçaladı- ği ejderhanın barsakları Üzerine yemin ederim ki; şu anda bana Kral gibi hük- medebilecek hiç bir kimseyi hatırla « mıyorum.. hattâ, dostum birinci Fran- suvanın bile, bana daha nazikâne hi « tab edeceğini zannediyorum. Maama « fih, bu esrarengiz adam bana — merak verdi. Şunu görmek isterim. Demiş; sür'atli adımlarla kapıya gel mişti. (Arkası var) e aa aa nn emenema e Çocuğun ilk muhtaç olduğu şey anmnesi, süt, güneş ve temiz havadır.